İçeriğe geç

Sodom ve Gomore Kitap Alıntıları – Yakup Kadri Karaosmanoğlu

Yakup Kadri Karaosmanoğlu kitaplarından Sodom ve Gomore kitap alıntıları sizlerle…

Sodom ve Gomore Kitap Alıntıları

Bir insanın hususi hayatına dair başkalarına bu kadar tafsilât vermesini çok tiksindirici buluyorum.
İnsanın kalbi ne acayiptir? Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor. Kalp denilen bu tükenmez ıstırap ve saadet kaynağı aslında kararsız ve mantıksız muhayyelemizin bir oyuncağı olduğu için bütün haraketleri hep onun heveslerine, onun cilvelerine bağlıdır.
Bazı hastalar vardır ki kendilerini müthiş sancılarla kıvrandıran derdin ancak bir ameliyatla geçeceğini bildikleri halde, senelerce o acılara, o ateşlere, o buhranlara katlanırlar, fakat bu ameliyatı yaptırmaya bir türlü razı olmazlar; hatta teneşiri operatör masasına tercihe kadar varırlar. İşte Necdet’teki ruh halide böyle bir şeydi.
Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor. Kalp denilen bu tükenmez ıstırap ve saadet kaynağı aslında kararsız ve mantıksız muhayelemizin bir oyuncağı olduğu için bütün hareketleri hep onun heveslerine, onun cilvelerine bağlıdır.
Başarı ve itibar devrinde bir insanın kulu kölesi olmak, sonra nikbet ve düşkünlük zamanında ondan bu tarzda yüz çevirmek herhangi bir faziletli insanın yapacağı şey değildir. Meğer Türklerin en az bildikleri şey centilmenlikmiş
Aşk vardır ki tutkununu insanüstünlüğüne kadar yükseltir! Aşk vardır ki esirini şuursuzluğun ve hayvanlığın son basamaklarına kadar indirir.
” İnsanın kalbi ne acayiptir? Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor ”
” Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkumdur ”
Ölmek lazım geldiği yerde ölmesini bilmeyen bir adamdan daha ayıp, daha iğrenç ne olabilir?
Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkumdur.
“Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkûmdur.”
Unutmak için kaçıyorum!
Nerede unutulur? Nasıl unutulur?
Ben kendimden çok vermiş ve başkalarından pek az almış olarak gidiyorum.
Âşığın psikolojisi ne kadar esrarlı ve karışık bir şeydir! Sevdiğimiz vakitlerde sanki ruh derinleşir, derinleşir; öyle bir derinleşir ki, adeta göz karartıcı, baş döndürücü bir hal alır; bunun derinliklerine inmek ne başkaları, ne kendimiz için artık kabil olmaz.
Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkumdur.
Gerçekten , gerçekten bütün insanların her biri bir kelime, her biri bir harf gibidir ve hepsi bir araya gelip ya bir sahifeyi, ya bir kitabı meydana getiriyorlar.
İnsanın kalbi ne acayiptir? Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor. Kalp denilen bu tükenmez ıstırap ve saadet kaynağı aslında kararsız ve mantıksız muhayyelemizin bir oyuncağı olduğu için bütün hareketleri hep onun heveslerine , onun cilvelerine bağlıdır.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Bitti, bitti artık!.. demesinin nasıl kendini aldatmaya yöneltilmiş masumca bir yalan olduğunu anlıyordu. Bu tıpkı, bir tarafımız fazla ağrıdığı ve yahut bir tarafımıza ameliyat yapıldığı esnada sözde acıyı duymamak için şarkı söylediğimiz gibi bir hile idi. Fakat ne yaparsak yapalım, ağrı oradadır ve bıçak etimizi yarmadadır.
Aşk vardır ki tutkununu insanüstünlüğüne kadar yükseltir! Aşk vardır ki esirini şuursuzluğun ve hayvanlığın son basamaklarına kadar indirir.
Artık burada beş paralık itibarımız kalmamıştır. O sizin İngilizlik dediğiniz büyü bozulmuştur. İngilizlik artık burada kimsenin gözünü boyamaz. Hissetmiyor musunuz?.. Biz hepimiz bu sahne üzerinde donu düşmüş adamlar gibiyiz, eğer İstanbul sokaklarında mahalle çocukları arkanızdan taş atmıyorsa, bunu bizim itibarımıza değil onların terbiyesine vermeliyiz.
Siz hiç değilse köşelerinizde yas tutmak hürriyetine maliksiniz! Halbuki öbür tarafta bizi ağlamaktan men ettiler ve feryatları cümbüş seslerine boğdular ve boğazımızdan içimize doğru akan seslerin kahkahayla örtülmüş bir hıçkırık olduğunu anlamadılar. Onun içindir ki yavaş yavaş kanlarımızı şarap diye içmeye ve gözyaşlarımızın tuzundan yapılmış yemekleri lezzetle yemeye alıştık.
bir şeye yararım diye değil Artık burada soluk alamıyorum. Her gün yeni bir şenaat [kötülük] ile zehirlenip duruyorum. Ne dersin, oraya gidip ölmek fırsatını da mı kaybettim?
Ne lüzum var! Gerçekten artık kendisine ne lüzum vardı. Herhangi bir yol üstünde, bir takım bilinmez ayakların ezip ezip geçtiği böceklerden farkı nedir?
Bir aşığın, en çok mesut olacağını sandığınız haller ve şartlarda gizli bir kederle ağladığını ve en çok acı çekeceğini tahmin ettiğimiz anlarda sevinçten gülüp oynadığını görürüz. Sevdiğimiz kadın bile bizi mesut edecek şeyleri bilemez; nasıl, nasıl bilsin ki, biz bile onu bilemeyiz.
Aşığın psikolojisi ne kadar esrarlı ve karışık bir şeydir! Sevdiğimiz vakitlerde sanki ruh derinleşir, derinleşir; öyle bir derinleşir ki, adeta göz karartıcı, baş döndürücü bir hal alır; bunun derinliklerine inmek ne başkaları, ne kendimiz için artık kabil olmaz.
Aşk her şeyden evvel hissî bir alışkanlıktır.
Hayat dediğimiz şey bu sizin oynadığınız sahneden çok daha geniştir ve çok daha çeşitli, çok daha girintili çıkıntılı bir şeydir.
Bir defa affeden âşık artık durmadan affetmeye mahkûmdur..
Ah, yaşamak ne tatlı! Her şeye rağmen, her ihtimale, her şüpheye hatta her tecrübeye, her kanaate rağmen yaşamak; kâinatta insanlar için saklı bin türlü zevk ve sevinç imkânlarından avuç dolusu faydalanmak ve kendimizi ezeli ve yanılmaz tabiatın kanunlarına bırakarak devamlı bir yanlış kaynağı olan beynimizin icat ettiği kuruntulardan kaçmak; her dakikanın kendine mahsus tatlı özünü alıp tortusunu günler selinin akışına bırakmak, bundan daha yüksek hikmet bundan daha doğru hayat prensipi olabilir mi?
Aşk her şeyden evvel hissi bir alışkanlıktır.
“ Ben içimdeki kıyameti içime sığdırmaya yeterli güçte değilim ; ya ben onu boğacağım , ya o beni boğacak!”
Nerede unutulur? Nasıl unutulur?
Aşığın psikolojisi ne kadar esrarlı ve karışık bir şeydir! Sevdiğimiz vakitlerde sanki ruh derinleşir, derinleşir; öyle bir derinleşir ki, adeta göz karartıcı, baş döndürücü bir hal alır; bunun derinliklerine inmek ne başkaları, ne kendimiz için artık kabil olmaz.
İnsanın kalbi ne acayiptir? Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor
Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkumdur.
– Hey, ya Rabbim! Şu zavallı İstanbul da az zaman içinde neler gördü!
– Evet, bizi iliklerimize kadar çürüttüler!
– (…) bunların hepsi geçer, unutulur. Ateş her şeyi temizler. Beni de kendin gibi ümitsizliğe düşürme…
İnsanın kalbi ne acayiptir?Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor.
Siz, ey bilgiç, hayatta zarif ve estetik bir manzara göstereceğim diye kendinize karşı yapmadığınız işkence ve cefa kalmıyor. Sıcak bir yaradılışınız var; soğuk görünmeye çalışırsınız. Romanesk ve saf yüreklisiniz, şüpheci ve materyalist süsü takınırsınız. Kuruntulusunuz, bunu merhametsiz bir Don Juan maskesi altında saklarsınız. Bütün bu sıkıntılı rolleri kimin için oynuyorsunuz? Bir kaç tane beyinsiz kadını hayrete düşürmek için mi? Adam sende; hayat dediğimiz şey bu sizin oynadığınız sahneden çok daha geniştir ve çok daha çeşitli, çok daha girintili çıkıntılı bir şeydir. O, yalnız güzellikleri, doğrulukları, ahenk ve düzeni ile değil, aynı zamanda bütün çirkinlikleri, kirleri kalabalıkları ve sizin bana yakıştırdığınız hayvanilikleri ile güzeldir. Sarılı kaldığınız dar ve düzme alemin pencerelerinden başınızı dışarıya çıkarın da bizi koynunda tutan, doğuran koca tabiata bakın! Bu ne azametli ne güzel bir hayvandır!
Ne kadar alçak, ne kadar çirkin, ne kadar iğrenç manzaraları vardı bunların! İnsan denilen varlık bu kadar bayağılaşabilir miydi? İşte hepsi birden bir bataklığın içinde kaynayan kurtları, solucanları, sümüklü böcekleri andırmaya başlamıştı.
Şer kuvvet­lerinin altında ne vakte kadar bütün iyi, gü­zel ve asil şeyler ezilip durmakta devam ede­cekti? Bu dünyanın bir sahibi yok muydu; bir sahibi mi?
Gerçekten, gerçekten bütün insanların her biri bir kelime, her biri bir harf gibidir ve hepsi bir araya gelip ya bir sahifeyi, ya bir kitabı meydana getiriyorlar.
İnsanın kalbi ne acayiptir? Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor.
Bu hayat değil, bu bir boğuşma, bir didişme
Burada her şey mantık kadar katı ve merhametsizdi.
Yatağından henüz çıkmış bir kadın gibi perişandı.
Bir defa affeden aşık artık durmadan affetmeye mahkumdur.
Fırtına kendisiydi. Deniz kendisiydi, dalgalar kendisiydi. Sanki tabiatın bütün coşkun unsurları onda toplanmış gibiydi.
İnsanın kalbi ne acayiptir? Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor.
Ateşin temizlemediği pislik yoktur.
Nerede unutulur? Nasıl unutulur?Onun yüzü dünyanın neresine gidilse yine görünen bu ayın eşidir. Başımızı kaldırıp bakmasak bile aksini her yerde görürüz.Beyaz ve sinsi gölgesi vücudumuzun ağıdır.
Ve yüreğimiz kan ağlarken bizden tatlı muhabbet sözleri ve neşe verici şarkılar istediler.
Bir defa affeden âşık, artık durmadan affetmeye mahkûmdur.
Onun yüzü, dünyanın neresine gidilse yine görünen bu Ay’ın eşidir.
Belki bizim hariciye erkânımız kadar diplomat olmayan, fakat, silah kullanmada, strateji kurmada herhangi bir Avrupalı milletle boy ölçüşecek dereceye ermiş bulunan Türkler kılıçlarını sallayınca bütün tasarılarımız darmadağınık oldu.
Ben kendimden çok vermiş ve başkalarından pek az almış olarak gidiyorum. İstanbul’un işgali bize her bakımdan faydasız oldu.
Ölmek lazım geldiği yerde ölmesini bilmeyen bir adamdan daha ayıp, daha iğrenç ne olabilir?
Necdet, her başı sıkıya gelince veya içindeki isyan duygusu böyle her taştıkça Anadolu’yu düşünürdü. Bu, onda bir müminin ezeli adaleti bekleyişi, ezeli adaleti çağırışı gibi bir şeydi. “Bir gün, bir gün mutlaka gelecekler, bu çamuru, bu kokuşmayı, silip süpürecekler,” derdi. Mutlaka bir gün zalimlere cezalarını, mazlumlara tesellilerini verecekler.
İtilâf kuvvetleri zulmün, haksızlığın en son derecesine varmışlardı ve bu zulüm önünde öncülük eden ve bu zulmü alkışlayan soysuzlaşmış Türkler göze çarpmakta idi.
İnsanın kalbi ne acayiptir? Bir vakit onun ıstırabına sebep olan şey başka bir vakit sevinmesine sebep oluyor. Kalp denilen bu tükenmez ıstırap ve saadet kaynağı aslında kararsız ve mantıksız muhayyelemizin bir oyuncağı olduğu için bütün hareketleri hep onun heveslerine, onun cilvelerine bağlıdır.
Büyük felaketler gibi, büyük saadetlere de güç inanılır, güç alışılır. Sevincin fazlası bir çeşit ıstıraptır.
Kaçan âşık bir tarafı tutuşup da telaşından koşmaya başlayan bir kazazedeyi hatırlatmaz mı? Bu kazazede koştukça daha ziyade tutuşur, tutuştukça daha ziyade koşar.
Bir defa affeden âşık artık durmadan affetmeye mahkumdur.
Her milletin içinden soysuzlar çıkabilir.
Meğer Türklerin en az bildikleri şey centilmenlikmiş

-Şahsi müşahadelerinizi bütün millete yaymayınız: İstanbul’da tanıdığınız bazı tipler bütün Türkler demek değildir. Bunlar ne olduklarını bilmeyen bir takım mahlûklardı.

Biz hepimiz bu sahne üstünde donu düşmüş adamlar gibiyiz, eğer İstanbul sokaklarında mahalle çocukları arkanızdan taş atmıyorsa, bunu bizim kendi itibarımıza değil onların terbiyesine vermeliyiz.
Dört seneden beri en mükemmel harp malzemesiyle donattığımız iki yüz bin kişilik Yunan ordusu nerede? Bunu kim altı günün içinde üzerine kan pıhtıları yapışmış bir hırdavat yığını hâline soktu?
Şimdi bizim nüfus ve hâkimiyetimiz dışında bir Türk milletinin var olduğunu anlamak için Türk palasının gırtlağımız üstüne dayanmasını bekliyoruz.
Dünyanın bütün kuvvetleri bir araya gelse, bir çamur yığınını bir altın kümesine çeviremez.
bizi iliklerimize kadar çürüttüler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir