İçeriğe geç

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü Kitap Alıntıları – Etgar Keret

Etgar Keret kitaplarından Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü kitap alıntıları sizlerle…

Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü Kitap Alıntıları

“Bir düşün. Düşte herkes duvarın öte yanına geçiyor çünkü varoluşlarını ciddiye almıyorlar. Ama sen, kafan sürekli kendinle meşgul olduğu için duvarı aşamıyorsun. Bu düş dosyası çoktan kapanmıştır. Eğitimsel neredeyse, bana sorarsan.”
“Allah belanı versin, Morty, neyin var senin? Uç biraz.”
“Arabanın farlarının yanması hayli anlamlı bana kalırsa,” dedim.
“Nereye gittiğine bağlı,” dedi Kneller gülümseyerek. “Beş dakika sonra ağaca bindireceksen pek değil.”
Buranın huzuru ve sessizliğiyle içim geçmiş. Neyse, ne beklenir ki?
Hayattayken hiç Tanrı’yı bulmaya kalkıştın mı?
“Paranoya filan değil. Anlamıyor musun? Hepsi Arap bunların.”
“Sakin ol, birader,” dedim.
Sen Güney Amerika’ya gitmiş, Hindistan’a gitmiş, beynine domdom kurşunu sıkmış adamsın.
Hiç gittin mi Galile’ye?
Keçi bo*undan başka bir şey yoktur orada, günde tek otobüs kalkar.
Palavra sıktığımı düşünebilirsiniz, ama engelledim gerçekten.
Şu hâline bak, sabaha kadar maymun gibi televizyonun karşısında oturuyorsun.
İnsanların hafızaları zayıftı, özellikle kötülük söz konusu olduğunda.
Cenazemde ağladı sanırım.
Ama gerçekten uyum sağlayamayanların sonunda geldikleri yer burası.
Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri.
Şimdi bir meleğim galiba.
Yani, kanatlarım var.
Herkes bir misketin durup dururken yok olmayacağını bilir, ama misketleri borunun bir ucundan yuvarlayıp öteki ucundan çıkmadıklarını gördüğümde ben olayı tuhaf bile bulmamıştım. Olağan bulmuştum hatta. Kendime aynı biçimde büyük bir boru yapıp içine girmeye ve kayboluncaya kadar sürünmeye işte o zaman karar verdim. Fikir aklıma geldiğinde o kadar mutlu oldum ki yüksek sesle güldüm.
Doğrusunu isterseniz, hiçbir şeyden pek zevk almıyordum.
İblis de güldü, ama yılgın bir gülümsemeyle.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
“Bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?” diye sordu iblis kaygılı bir biçimde. Kapının eşiğinde durmuştu.
_ “Bir fikrim yok. Kumsala daha sık gider, arkadaşlarla daha sık görüşürüm herhâlde.
keşke iblis değil de insan olsaydım diye geçirdi ; ya da başka koşullar altında karşılaşmış olsaydık, iyi vakit geçirirdik birlikte.
Aşk yok.
Dünyada bu kadar sefalet varken aşka zaman mı kalır?
Cennetin hayatlarını iyilik yapmaya adamışların yeri olduğunu sanırdım, ama öyle değilmiş.
Tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar merhametli ve müşfik.
Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri.
İnsanlar unutmaya meyillidir
Hayatta tavla oynamaktan ve vişneli gazoz içmekten başka yapacak şey yoktu sanki Korbi için.
Rahimsiz kadın olmaz. Kadın olmayan bir kadınla yaşayan erkeğe de erkek denmez, dedi. Büyüyünce anlarsınız.
“Zina yapma”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Hayatta tavla oynamaktan ve vişneli gazoz içmekten başka yapacak şey yoktu sanki Korbi için.
“Seni diğerlerinden farklı kılan ne sence?”
Aldığım paraları domuzun sırtındaki yarıktan içeri atıyorum, sallayınca şıngırdıyor. Domuz dolduğunda ve sallayınca artık şıngırdamadığında kaykay üstünde bir Bart Simpson bebeği alacağım. Babam öyle diyor; bu eğitici bir yöntemmiş.
Babam paranın kıymetini bilmediğimi düşünüyordu, bunu küçük yaşta öğrenmezsem ne zaman öğrenecektim? Ebeveynlerinin Bart Simpson bebeği satın aldıkları çocuklar kısa sürede şekerci dükkânından şeker çalan serserilere dönüşüyorlardı, çünkü her istediklerini kolay elde etmeye alışıktılar. Bu yüzden babam bana Bart Simpson bebeği yerine sırtında bir yarık bulunan porselenden çirkin bir domuz satın aldı; böylece sağlıklı büyüyecektim, serseri olmayacaktım.
“O giriş o kadar uzun zamandan beri orada ki hiç kimse kapatmaya cesaret edemez, şeytan bile.”
Cehennemden çıkan insanlar birbirlerinden çok farklı olmakla birlikte, kolay tarif edilemezler. Şişman/zayıf, bıyıklı/bıyıksız – çok farklı bir güruh oluştururlar.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
“Şurada biraz uçmaya ne dersin?” dedi meleğe. “Kendini daha iyi hissedersin belki.”
_ “Boş ver,” dedi melek. “Ya biri görürse?”
İnsanların akıllarından geçenleri asla kestiremezsin.
Acıklı bir anıydı çünkü şoför sonunda Tanrı olamamıştı, otobüs şoförü olmuştu, ki o kadar da kötü sayılmazdı çünkü otobüs şoförlüğü ikinci tercihiydi.
cennetin hayatlarını iyilik yapmaya adamışların yeri olduğunu sanırdım, ama öyle değilmiş. tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar merhametli ve müşfik. cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri. bana buraya kendilerini öldürerek gelenlerin hayatlarını tekrar yaşamaları için dünyaya geri gönderdiklerini söylediler, ilk seferinden hoşnut kalmamaları ikinci seferinde uyum sağlayamayacakları anlamına gelmiyor. ama gerçekten uyum sağlayamayanların sonunda geldikleri yer burası. hepsi değişik yollardan gelmişler cennete. buraya bermuda şeytan üçgeni’nin belli bir noktasında uçağa takla attırarak gelen pilotlar var. mutfaklarındaki dolaplara girerek gelen ev kadınları var. sırf içlerine girip buraya gelebilmek için uzayda topolojik bükülümler keşfeden matematikçiler var. şayet orada çok mutsuzsanız ve birileri size ciddi bir algı sorununuz olduğunu söylüyorsa, buraya gelmek için kendi yolunuzu bulmak zorundasınız. bulursanız lütfen bir deste iskambil kağıdı getirin, çünkü misketten gına geldi.
O anı daha önce kafamda kaç kez canlandırdığımı bilmiyorum. En az bir milyon kez. Sonunu hep iyi hayal etmiştim.
O anı daha önce kafamda kaç kez canlandırdığımı bilmiyorum. En az bir milyon kez. Sonunu hep iyi hayal etmiştim.
İki tür insan vardır, duvar yanında uyuyanlar ve onları yataktan aşağı iten birinin yanında uyuyanlar.
“Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri.”
Her şey dört dörtlük olmasa da, çok daha kötü olabilirdi.
İnsan birine onu sevmediğini söyleyebilir, ama başkasının kendisini sevip sevmediğine karar veremez.
İki tür insan vardır, duvar yanında uyuyanlar ve onları yataktan aşağı iten birinin yanında uyuyanlar.
İnsan birine onu sevmediğini söyleyebilir, ama başkasının kendisini sevip sevmediğine karar veremez.
Cehennem yerin altında var olmaya devam ediyordu, ama kimse dışarı çıkmıyordu.
İnsanların akıllarından geçenleri asla kestiremezsin.”
Yalvarıp
yakardım onlara derdimi anlatabilmek için, dinlemediler ama(!)
Çok gençken bile ailenin bir bitki gibi olduğunu biliyordum. Kökünden ayırırsan solar. Yolarsan ölür. Ama toprağında büyümesine izin verirsen tanrıların gazabına da dayanır, rüzgâra da. Toprakla birlikte doğar ve toprak yaşadıkça o da yaşar.”
Dünyada kaybolmaya benden daha fazla ihtiyaç duyan birinin bulunduğunu sanmıyorum
“Sorun sadece düşün kendisi değil. Onu hatırlayıp üzerinde kafa patlatman. İnsanlar ne düşler görüyorlar, ama onları dert etmiyorlar. Ben de düş görüyorum, biliyor musun, ama seni onları görmeye zorlamıyorum. Bu yüzden de daha mutluyum.”
Buruk değilim ama. Hem de hiç. Biraz umutsuz belki, ama buruk değil.
Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri.
Hani filmlerde esas çocuğu hapse tıkarlar ve içerdeki tiplerin hepsi aslında suçsuz olduklarını, oraya bir yanlışlık sonucu düştüklerini söylerler ve adamların yüzlerine baktığında aslında suçlu olduklarını anlarsın ya, bu da öyle bir şey.
Ne oldu? diye sordum. İntihar etmeden önce bulaşıkları yıkamayı mı unutmuşum yoksa?
Şimdi moralin bozuk değil sanki, dedi Uzi. Şu haline bak, sabaha kadar maymun gibi televizyonun karşısında oturuyorsun. Şunu kafana sok, Mordy. Hiçbir şey olamayacağını zaten biliyoruz. Madem hiçbir şey olmayacak, bari güzel kızların bulunduğu ve iyi müzik çalınan bir yerde olmalısın. Öyle değil mi?
büyütülecek bir şey yokmuş, aslında hiçbir şey önemli değilmiş gibi.
Dünyada bu kadar sefalet varken aşka zaman mı kalır?
Hayatta tavla oynamaktan ve vişneli gazoz içmekten başka yapacak şey yoktu sanki Korbi için. Kasaların üzerinde saatlerce oturup sadece onları ilgilendiren kazanma ve kaybetme istatistikleri tutarlardı.
Sonra bir gün tıraşsız halde ve ne olduğunu sorma bana suratıyla çıkageldi.
İnsanların akıllarından geçenleri asla kestiremezsin.
İşi sağlama bağlamak için üç farklı çalar saat kurmakla yetinmeyip telefonla uyandırma servisini de aradı.
Bu öykü geç gelen yolculara asla kapı açmayan bir otobüs şoförüne dair. Kimseye. Ne otobüsün yanında koşup ona yalvaran bakışlarla bakan ezik lise öğrencilerine, ne kapıya aslında zamanında gelmiş de bütün suç şoförünmüş gibi vuran sinirli tiplere, ne de onu ellerindeki alışveriş torbalarını sallayarak durdurmaya çalışan yaşlı ve titrek kadınlara. Kötülüğünden değil, çünkü kötülüğün zerresi yoktu bu otobüs şoförünün ruhunda; ideoloji meselesiydi sadece.
Yakında bir şeyler olmazsa kafayı yiyecektim.
İki tür insan vardır, duvar yanında uyuyanlar ve onları yataktan aşağı iten birinin yanında uyuyanlar.
Bankın üzerinde otururken hayatına dair kasvet verici ayrıntıları düşünmeye koyuldu, oturmuşken güneşin batışını da seyretti, olağanüstüydü,
Böyle devam edemem, uyku yok, yemek yok, aşk yok. Dünyada bu kadar sefalet varken aşka zaman mı kalır?
Evinden altmış adım uzaklıktaki park banklarında soğuktan
titreyen insanlar olduğunu biliyorsan nasıl uyursun?
Çıkarı yoksa kimse
kimseye iyilik yapmazdı.
“Çok gençken bile ailenin
bir bitki gibi olduğunu biliyordum. Kökünden ayırırsan solar.
Yolarsan ölür. Ama toprağında büyümesine izin verirsen
tanrıların gazabına da dayanır, rüzgâra da. Toprakla birlikte
doğar ve toprak yaşadıkça o da yaşar.”
O kadar ölüydü ki
Kimseyi suçladığımdan
değil, kendimden başka.
Hiç umut yoktu.
İnsanların hafızaları zayıftı,
özellikle kötülük söz konusu olduğunda. İnsanlar unutmaya
meyillidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir