İçeriğe geç

Türkiye’de ve Dünyada Casuslar Kitap Alıntıları – Aytunç Altındal

Aytunç Altındal kitaplarından Türkiye’de ve Dünyada Casuslar kitap alıntıları sizlerle…

Türkiye’de ve Dünyada Casuslar Kitap Alıntıları

İngiliz istihbarat dünyasında “M” harfi ile başlayan gerçekte yedi bölüm vardır ama sayısal olarak son bölüm MI9’dur. Çeşitli sabotajlar düzenleyen “MI9”, “derin devlet” diye anılan bölümdü. İstihbarat örgütleri dizininde MI6 ve M74 nedense işlevleri nedeni ile atlanan bölümlerdir, dolayısı ile bunlarla birlikte gerçek istihbarat örgütü sayısı dokuzdur. MI4’ün Kraliçe’nin -Saray’ın- özel istihbaratı olduğu, MI6’nın ise iş dünyasının ve basının yönlendiricisi olduğu sır gibi saklanır ve her zaman varlıkları reddedilir.
Neave 1916’da zengin bir üst sınıf ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Oxford’da eğitim görmüş ve 1938’de avukat olmuştu. 1940’ta Fransa’da Almanlara esir düşmüş, 1942’de kamptan kaçmayı başarmıştı. Bu kaçış olayından sonra MI9 adıyla bilinen gizli istihbarat birimine alınmış ve aynı yılın sonunda “900 Room” diye bilinen en gizli bölümün başına getirilmişti. Savaştan sonra milletvekili seçilen Neave hep gizli örgütlerle uğramış ve aşırı sağcı gruplarla teması olmuştu. 1960’larsa Atom Enerjisi Araştırma Merkezi’nde görev yapmış, 1970’lerde de IRA ile çatışmaya girmişti.
Hem yazar hem istihbaratçı olan başkalarıda vardır. Bunlardan biride George Orwell’dır. 1903’te Hindistan’da doğan Orwell, Eton’da eğitim gördü ve “İmperial Poliçe” gücüne katılarak (1922) Burma’da gizli görevlerde bulundu. Savaştan sonra verem teşhisiyle görevinden ayrılan Orwell, ünlü 1984 kitabını yazdı ve unutulmaz yazarlar arasında katıldı. Edebiyatçı olmak isteyip istihbaratçı olmuş başka kişiler de vardır. KGB tarafından olan bu casusluk ve istihbarat zinciri özellikle de Batı’nın askeri ve teknolojik sırlarını ele geçirmek amacıyla kurulmuştu ve bir yere kadar başarılı olmuştu. George Orwell’ın gerçek adı, Eric Arthur Blair’di.
Bir insanın sağlığının korunması ve hastalıklara karşı savunulması ne denli önemliyse Ulusal güvenlik , Ulusal istihbarat , ve Ulusal savunma da e az o kadar önemlidir.
istihbaratçıların devlet başkanları olmalarına da bu nedenle çok sık rastlanır.
Derin Devlet’in kurucusu NATO’dur, 1947’den bu yana gelmiş geçmiş tüm NATO Genelkurmay başkanları ve başkanlardır .
Doğuştan “Centilmen” Joseph E. Slater için “Türkiye” çok özel bir ülkeydi. İlginçtir, Slater bir görüşmemizde, “Türkiye’yi ancak Türkler yıkabilirler, başka hiçbir devlet yıkamaz” demişti.
1970’li yıllar, 12 Mart Darbesi’nin yarattığı toplumsal korkunun yenilmeye çalışıldığı dönemdi. Bu arada İsrail Başkonsolosu Efraim Eirom kaçırılmış ve kaçıranların planında olmadığı halde gizli bir el tarafından öldürülmüştü. O yıllarda sağ-sol çatışmaları yeniden, bu kez silahlı olarak başlamıştı.
Silah kaçakçıları hem solcu hem sağcı gençlere silah satıyorlar ve elde ettikleri paralarla bazı “Kürt” aşiretlerine “eroin” kaçakçılığı yaptırıyorlardı.
1960’taki 27 Mayıs Askeri Darbesi’nde işte bu Haynes çok aktif bir rol oynadı. Amerikan Elçiliği ile Milli Birlik Komitesi arasındaki “Liason” subayı idi. En yakın temasta olduğu kişiler General Sıtkı Ulay ve Albay Alparslan Türkeş’ti. Hatta kendisinin bana anlattığına göre Türkeş’i 27 Mayıs Bildirisi’ni okuması için Radyoevi’ne bizzat kendisi götürmüştü. Fred Haynes, Türkiye’de o kadar başarılı olmuştu ki Genelkurmay’ı ona “Legion of Merit” nişanı vermişti.
1970’li yıllara gelindiğinde Sovyetler ve Amerikalılar, birçok ülkede “Front” (Perde) örgütler kurma yarışına girmişlerdi. Sovyetler Barış Dernekleri, Kadın örgütleri. Gençlik örgütleri kurdururken, Amerikalılar da Hayır Dernekleri, Dostluk örgütleri, İşadamları Dernekleri, Sarı Sendikalar vb. gibi “Front” kuruluşları perde arkasından kurduruyor veya destekliyorlardı.
Eski Bursa Valisi ve Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in anlattığına göre, günümüzde MİT (Milli İstihbarat Teşkilatı) olarak bilinen ulusal güvenlik örgütünde görev yapan istihbaratçıların maaşları 1973’e kadar CIA’in bütçesinden karşılanmıştı!
Cesaret edebilen kazanır. SAS, Maxim
Örneğin ünlü ITT (International Telefon Telgraf) şirketinin çeşitli ülkelerde otelleri vardı. Bunlardan biri de 1970’li yılların en lüks otellerinden biri olan İstanbul Taksim’deki Intercontinental” Oteli’ydi. Ve rastlantı olsa gerek, 1977 yılında Taksim Meydanı’nda düzenlenen 1 Mayıs mitinginde, bu otelden açılan ateşle, 33 vatandaşımız can verdi.
1970’li yıllarda Türkiye’deki CIA’in en önemli kişisi Duanne Dewey Clarridge idi. Bu CIA ajanının kendi deyimiyle kardeşinden daha yakın bir dostu vardı o da bir Türk’tü. Ünlü Hiram Abas.
Birçok ülke CIA’in gizli biyolojik silahlarıyla onulmaz ve “esrarengiz” diye bilinen hastalıklarla muhatap olmuştu. Birçok insan kobay yerine konulmuş ve üzerlerinde deneyler yapılmıştı.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hitler, Romanya’daki zengin Yahudileri tutuklatmak isteyince “Struma” adlı bir gemiye binen 800 zengin Yahudi İstanbul Boğazı’na geldiler ama Almanya’nın baskısıyla Türkiye gemiyi karaya yanaştırmadı
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Fransa’da ilk merkezi casusluk örgütünü Napolyon Bonapart kurmuştu.
Daha sonra yetişen lan Fleming, Graham Greene, John Le Carre, Len Deighton önce casus sonra edebiyatçı olan yazarlardı.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Mata Hari “Evet, pahalı bir fahişeyim ama hain değilim” demiş
Almanya günümüzde de bu ikili oyunu oynamaktadır, özellikle adları Sivil Toplum örgütü diye bilinen birçok kuruluş gerçekte AB’den sağlanan finansmanla Anadolu’da ve Kürt nüfusun içinde istihbaratçılık faaliyetlerini sürdürmektedirler:
İngilizlerin özellikle Mısır’da, ağırlıklı olarak da Müslüman cemaatlerin içinde birçok ajanı vardı. Bunlardan en ilginci 19. yüzyılda Kahire’de faaliyet gösteren George Bethune English (1787-1828) adlı kişiydi.
Gizli örgütlerin simgelerinden sayılan “beyaz kuştüyü” korkaklığın ve ihanetin simgesi olarak verilirdi.
İngiliz gizli istihbaratı İstanbul’u mesken tutmuştu. (Günümüzde de CIA’in başkenti İstanbul’dur dense yanlış olmaz.)
Ünlü Robert Kolej, ABD’li zengin Hamlin ailesi tarafından kurulmuştu. Bu aile, Protestan Hıristiyanlığı, Osmanlı topraklarında yaygınlaştırmak için çok yoğun bir faaliyet sürdürmüştü.
Eski Robert Kolej’in kurucusu A. Hamlin ile dost olan büyükbaba Kennedy, Katolik olmasına rağmen masonlarla beraber çalışmış hatta ünlü Circle d’Orient’in de (bugünkü Mason Evi Büyük Kulüp Çiftehavuzlar) kurucu üyelerinden olmuştu.
Ayrıca Batı’nın Saray’da ve Harem’de birçok “muhbir”i vardı. Bunların başında “ebe kadınlar”, sakalar ve aşçılar geliyordu. Bazı boşboğaz sultan hanımların, haremdeki “dedikoduları’ndan padişahtan önce İstanbul’daki gayrimüslim istihbaratçıların haberdar olduğu biliniyordu. Harem içi dedikodular Osmanlı İmparatorluğunu yıkıma götüren en önemli unsurlardan biri olmuştur.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
“Büyük işler başarmak isteyenler vicdanlarının sesini dinleyemezler.”

– Anne Robert Jacgues Turgot Baron De Laune

(1727-1781)

Güvenlik azaldıkça, tehdit ve tehlike büyür, artar. Güvenliğin özü ise “bilgi”ye dayanır. Bilgi yoksa güvenlik de yoktur; bilgi(lenme) güçlüyse, güvenlik de güçlü olur.
Güvenliğin sağlanabilmesi için de istihbarat önkoşuldur. Bu nedenledir ki güvenlik ve istihbarat birbirlerini tamamlayan ve tanımlayan iki kavramdır.
Dünya literatüründe casusluk kelimesinin karşılığı “espionage’dır. İstihbarat ise “intelligence” olarak kullanılır. Espionage, Fransızca “espier” “gizlice gözlemek” (observer secretment) kelimesinden türetilmiştir. Osmanlıcada 18. yüzyıla kadar lağımcılık (yeraltı faaliyeti) sonra da ispiyonculuk, jurnalcilik ve hafıyecilik denmiştir.
Gizlilik ilkesine dayalı çok meşakkatli ve çok yıpratıcı bir meslektir. Bu nedenledir ki gerçek istihbaratçıların “özel” hayatları yoktur, olamaz denilir.
casusluk için “Deception and Subvertion” (Aldatmaca ve Bozgunculuk) mesleği denilir.
Giardano Bruno, hem çağdaşlarını hem de Isaac Nevvton’dan Einstein’a kadar tüm dâhileri etkilemiş olan yoksul ama dürüst bir bilimadamıydı, Vatikan bunun tam tersini söylüyor olsa bile.
Yani Kilise’nin kalantorları Jeanne d’Arc’ı “Heretik” olduğu için değil, kendi tekellerinde olan İsa’yı, Azizleri ve Melekleri onlardan izinsiz olarak “siyasete” alet ederek Fransa’yı İngiliz işgalinden kurtarmaya çalışmaktan dolayı suçlu bulup, yakarak öldürmüşlerdir.
Bu talihsiz genç kadın hakkında son 25 yıldır yürütülen belgelendirme faaliyetlerine göre gerçekte ne resmi Fransız tarihinin anlattığı gibi ortada “zavallı yoksul ve masum köylü kızı” vardı ne de Katolik Kilisesi’nin kutsallaştırdığı sofu Katolik, koyu dindar, meleklerin elçisi (!) bir kız vardı.
Oysa ne resmi tarihin anlattığı gibi bir Jeanne d’Arc vardı ne de dinin kutsallaştırdığı kişi gerçek Jeanne d’Arc’tı!
İstihbarat örgütleri için fahişe veya ev kadını ayrımı yoktur; gerekli görüldüğü zaman her kadına, bünyesine ve meşrebine görev verilebilir.
tarih boyunca casuslar ile fahişelerin yolları daima kesişmiştir.
Tarih boyunca kendilerinin toplum tarafından sefil bir yaşama mahkûm edilmiş oldukları duygusuna kapılmış olan birçok fahişe, intikam, nefret, garaz gibi duygularla hareket edebildikleri için düşman ülkelerin istihbarat örgütlerince elde edilebilecek ilk kişiler arasında sayılmışlardır.
Yahudilerin, Musa’dan sonraki yöneticisi ve kralı olan Joshua’nın casuslarına “Yardım ve Yataklık eden fahişe Rahab, tarihte bir casusluk faaliyetine bizzat katılmış adı sanı belli ilk kadın olarak tanınmıştır.
Devlet kendi istihbaratına katacağı veya kendi güvenliğini temsil ettireceği kişilerde, hipotetik olarak üç özellik arar. Bunlar sırasıyla, sadakat (fidelity), cesaret (bravery) ve dürüstlüktür (integrity). İngilizcelerini yazdığım bu üç sözcüğün baş harfleri FBI diye bilinir .
İhtiyaç halinde iyi olmamayı öğrenebilmek gerekebilir. Makyavel, Prens.
Pakistan’ da ise Zİya-ül Hak, Devlet Başkanı’ydı. MİT, yurtdışından yaptığı bir istihbaratı değerlendirerek Ziya-ül Hak’ı uyardı. Kendisine uçak yolculuğu sırasında suikast yapılacağını bildirdi. Bir de uyarı yaptı: ” Uçakla gideceğiniz her yere giderken, yanınıza mutlaka çok üst düzey Amerikalıları alın. Uçakta onlarla beraber olun. ” Bu 300 #8242; leri Herbert Wasson adlı bir yarbay yönetiyordu.
Buna rağmen Ziya-ül Hak, Roma Kulübü’ nün istediği şekilde bir suikasta kurban gitti.
Nedir ki İngiliz Gizli İstihbaratı’ nın ilk bilimsel örgütlenmesini yapan kişi ne bir siyasetçi ne de bir soyluydu. Bu kişi romancı Daniel Defoe idi.
Kraliçe Elizabeth’ in çılgın babası 8. Henry döneminde ise ünlü ütopist Thomas Moore, papanın hesabına çalışan bir edebiyatçıydı ve 1351 #8242; de çıkartılmış olan yasa onun içinde işletilmiş ve idam edilmişti.
1914 yıllarında Osmanlı Devleti’ nde Gerard Lowther İngiltere Büyükelçisi olarak görev yapıyordu. Bu büyükelçi, İttihad ve Terakki üyelerinin çoğunun Selanikli(Dönme) olduklarını bildiği için bunları Siyonist olarak nitelendiriyordu. 1910 yılında Kraliyet gizli servislerine yolladığı bir kriptoda Türk asıllı Yahudi-Siyonistlerin, Alman İmparatoru Wilhelm’ in ”maaşlı ” ajanları olduklarını yazmış ve bunlara karşı önlemler alınmasını istemişti
Almanya Çarlık Rusyası’ na, İngilizlerin safından ayrılıp kendi safına katılması için ”rüşvet ” olarak İstanbul’ u ve Polonya’ nın bazı bölgelerini teklif etmişti. Çar Nİkola, Almanya’ nın bu ”ahlaksız ” teklifini reddetmişti. Savaştan Almanya ve Osmanlı yenik çıktılar. Ama Alman gizli istihbaratı, çardan çok acı bir intikam aldı. 1917 yılında mühürlü bir vagonla Rusya’ya gönderilen bir ajan büyük bir ihtilali başlattı ve Çar ailesini kurşuna dizdirdi. Bu Alman ajanı, iddialara göre Vladimir İlyiç Ulyanov Lenin’ di!!! Almanya’ nın 1995 #8242; te yaptığı yarı-resmi açıklama böyleydi ama acaba gerçek neydi?
Hem yazar hem de istihbaratçı olan başkaları da vardır. Bunlardan biri de George Orwell’ dir.
Franklin, Jefferson, Washington ve diğerleri masondular ve Benjamin Franklin , Fransa’ da Grant Orient’ e bağlı locada insiye edilmişti.
Ünlü Robet Kolej, ABD’ li zengin Hamlin ailesi tarafından kurulmuştu. Bu aile, Protestan Hıristiyanlığı, Osmanlı topraklarında yaygınlaştırmak için yoğun bir faaliyet sürdürmüştü. O dönemde bu okulda öğrenci olan Müslüman gençlerden bazıları bu misyonerlik tuzağına düşerek Hıristiyan olmuşlardı. Robert Kolej ayrıca Osmanlı’ daki, Amerikalı, İngiliz ve Rum casusların da yuvası olmuştu. Birçok casus bu okulda öğretmen kisvesi altında faaliyet göstermişti.
Devlet kendi istihbaratına katacağı veya kendi güvenliğini temsil ettireceği kişilerde, hipotetik olarak üç özellik arar. Bunlar sırasıyla, sadakat(fidelity), cesaret(bravery) ve dürüstlüktür(integrity).
ABD ‘ de Ronald Reagen FBI ajanı (Kod T10) olarak çalışmıştı. Baba Bush ise doğrudan CIA’ yı yönetmişti. Sovyetler ‘de Andropov, KGB ‘nin başıydı, günümüzdeki Vladimir Putin ise geçmişte KGB’ nin en güvenilir ‘casusu’idi.
”Sanırım, roman yazarlarının ajanlarla benzeşen birkaç ortak yanı var; izlerler, kulak misafiri olurlar, araştırırlar, fark ederler ve karakter tahlili yaparlar. ” Graham Greene, MI6 ajanı, ”Bir Tür Yaşam ” 1971
Ama şans yanınızda olursa ölüm uzağınızda olur.
Ama şans yanınızda olursa ölüm uzağınızda olur .
Sexpionage: Kadın ajanların seks oyunları aracılığıyla istihbarat toplaması.
Derin devlet’in kurucusu NATO’dur.
MİT olarak bilinen ulusal güvenlik örgütünde görev yapan istihbaratçıların maaşları 1973’e kadar CIA’in bütçesinden karşılanmıştı.
İki kişinin bildiği sır, ”sır ” değildir.
1929’da ABD’de yaşanan ekonomik kriz sırasında borsada servetini kaybeden binlerce kişi intihar etmiş, pek çok kişi de aklını kaçırarak hastanelere düşmüştü. Bir gün önce dolar milyoneri olan kişiler bir gecede sokakta dilenir hale gelmişlerdi.
Fransa ve ABD arasında istihbarat ve yardımlaşma daima en üst düzeyde olmuştur. Fransa, Bağımsızlık Savaşı sırasında Amerikalıları savunmuş ve desteklemiştir.
Fransa’da ilk merkezi casusluk örgütünü Napolyon Bonapart kurmuştu.
İlk ”crypto ” casusluk sistemini ise 1595’te Fransa başlattı.
İngiltere’yi Birinci ve İkinci Dünya savaşlarından yenilmekten kurtaran gizli güç gerçekte ordusu değil, Krallığın yeraltından yürüttüğü müthiş istihbarat ve casusluk savaşıydı.
İngiltere’de gizli istihbarat için ilk ”Örtülü Ödenek ” (Secret Money) 1782’de ayrılmış ve bununla Krallığın Güvenliği’nin sağlanmasına çalışılmıştır.
Çeşitli sabotajlar düzenleyen MI9 ”derin devlet ” diye anılan bölümdü.
MI5 ve MI6 sadece düşman hedeflerine değil, doğrudan doğruya kendi başkanlarına bile tuzak kurabilen bir örgüttü.
Edebiyatçı casusların prensi ise hiç kuşkusuz Somerset Maugham’dır.
Ian Fleming, Graham Greene, John Le Carre, Len Deighton önce casus sonra edebiyatçı yazarlardı.
Edebiyatçı-romancı casuslar kuşağının ilk temsilcisi Daniel Defoe’dur.
Gerçek hayatta çoğunlukla kadınlar deneyimli casuslar tarafından kullanılırlar.
Savaş sırasında birçok Fransız hazindir ki Almanların hesabına casusluk yapmıştır.
Almanya, dün olduğu gibi bugün de AB ve NATO içinde Türkiye’nin sahte dostudur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir