Sigmund Freud kitaplarından Kitle Psikolojisi ve Egonun Analizi kitap alıntıları sizlerle…
Kitle Psikolojisi ve Egonun Analizi Kitap Alıntıları
Aşık olmak hedefleri engellenen cinsel eğilimler ve nesneyi ego idealinin yerine koymak üzerine kuruludur.
Eğer birinin en sevdiği kişi kendisi değilse hiçbir başka kişi olmamalıdır.
Grup üzerinde etki kurmaya çalışan herhangi birinin görüşlerinin mantıksal bir tutarlılığa gerek yoktur. Bunu gerçekleştirmek için en ikna edici boyaları kullanmalı, abartılı olmalı ve aynı şeyleri tekrar tekrar söylemeli.
Hareketlerimizin belirli olan nedenlerinin arkasında, hiç kuşku yok ki itiraf edemediğimiz gizli nedenler de vardır.
Bizim bilinçli hareketlerimiz, zihnimizde kalıtsal olarak var olan bilinçaltı temelinin bir sonucudur. Bu temel, nesilden nesile miras bırakılan ve bir ırkın düşünce yapısını oluşturan çok sayıda ortak özelliklerden oluşmaktadır.
Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamışlardır. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar.
Kelimeler, hayallerin görünmesine vasıta olan ve bunları çağırmak için üzerine basılan elektrik düğmelerinden başka bir şey değillerdir.
Birçok ünlü filozof öğretimin insanı ne daha ahlaklı ne de daha bahtiyar kıldığını ve insanın içgüdülerini, kalıtımsal hırslarını değiştiremediğini; fena bir yön verilmesi durumunda eğitimin faydalı olmaktan çok tehlikleri olduğunu göstermiştir.
bizim bilinçli hareketlerimiz, zihnimizde kalıtsal olarak var var olan bilinçaltı temelinin bir sonucudur. Bu temel, nesilden nesile bırakılan bir ırkın düşünce yapısını oluşturan çok sayıda ortak özellikten oluşmaktadır. Hareketlerimizin belirli olan nedenlerinin arkasında, hiç kuşku yok ki itiraf edemediğimiz gizli nedenler de vardır.
Aşkın körlüğünde acımasızlık suç aşamasına taşınır.
Hipnotize edici olan kişiye karşı da sevilen kişiye karşı da aynı acizce boyun eğiş, aynı itaat, aynı eleştiri eksikliği vardır.
Kitle, çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür.
Eğer insanlar karşısındakini telkin ile bastırmaya çalışıyorsa, diğerleri karşı telkin yapmakta kesinlikle haklıdır.
İnsan topluluğunun ilk babası henüz ölümsüz değildi, ölümsüzlüğü daha sonra Tanrılaştırılma yoluyla elde etti.
Kitle, öndersiz yaşayamayan itaatkar bir sürüdür. İtaate o kadar açtır ki kendini önder gösteren herhangi birini içgüdüsel olarak kabullenir.
Kitleler hiçbir zaman gerçeğe açlık duymazlar. Onlar yanılsamaları talep ederler ve bu yanılsamalar olmaksızın yapamazlar.
İmkansız kavramı kitle içindeki birey için kaybolmuştur.
Günlük davranışlarımızın büyük bir kısmı gözlemimizden kaçan gizli içgüdülerin sonucudur.
Bilinçli olarak adlandırdığımız eylemlerimiz, zihinde, büyük ölçüde kalıtsal etkiler tarafından yaratılan bilinçsiz bir alt katmanın ürünüdürler.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Dil, kaprislerinde bile bir tür gerçeğe sadık kalır. Dolayısıyla bizim de teorik anlamda sevgi adı altında topladığımız, çok çeşitli türlerden duygusal ilişkilere sevgi adını verir fakat daha sonra bu sevginin gerçek, asıl, hakiki sevgi olup olmadığı konusunda kuşkuya kapılır ve dolayısıyla da sevgi olguları için de akla gelebilecek olasılıkların o uzun hiyerarşik sıralamasına dikkati çeker.
Kitleler hiçbir zaman gerçeğe karşı bir açlık duymazlar. Onlar yanılsamaları talep ederler ve bu yanılsamalar olmaksızın yapamazlar.
Bir kuşku ortaya vurulmayagörsün o anda değiştirilmesi mümkün olmayan bir kesinlik biçimini alır.
Sosyal anksiyetenin, vicdan olarak adlandırılan şeyin özünü oluşturduğu görüşüne uzun zaman önce varmıştık.
Kitle üzerinde herhangi bir etki yaratmak isteyen kişinin savlarını mantıksal gerekçelerle desteklemesine hiç gerek yoktur; anlatacağı şeyi elinden gelen en güçlü imgelerle betimlemeli, abartıya kaçmalı ve aynı şeyi sürekli olarak tekrarlamalıdır.
Bir kitlenin oluşumunun en dikkat çekici ve dolayısıyla aynı zamanda da en önemli sonucu o kitlenin her birey üyesinin duygularında meydana gelen yoğunlaşma ile coşkularındaki artıştır.
Psikolojiye en az Alman bilimi kadar uzak bulunan Alman ordusu bu durumun yol açtığı kötü sonuçları Dünya Savaşı’nda bizzat yasayarak tecrübe etmek zorunda kalmış olabilir. Alman ordusunu da mahvoluşa sürükleyen savaş nevrozlarının başta gelen nedeni olarak ordu içinde, askerlerin, kendilerinden oynamalarının beklendiği rolü oynamayı reddetmeleri teşhis edilmiştir. Bu konuda Simmel’in yaptığı açıklamalara göre, üstlerinin askerlere yaptığı kötü muamele, bu hastalığı harekete geçiren nedenler arasinda en başta geleni olarak sayılmaktadır. Bireylerin libido gereksinimi daha iyi değerlendirilebilmiş olsaydı şayet Amerikan başkanlarının o on dört maddelik gerçeküstü vaatlerine büyük olasılıkla bu kadar kolaylıkla inanılmayacak ve o muazzam savaş makinesi de Alman liderlerinin ellerinde paramparça olmayacaktı.
Mucize her durumda büyük değildir.
Bir bireyin yalnızken olduğu haliyle grup içindeki halinin ne kadar farklı olduğunu kanıtlamak kolaydır ama bunun nedenlerini keşfetmek çok da kolay değildir.
Zaman en büyük oluşturucu ve en büyük yıkıcıdır.
Bugün artık biliyoruz ki değişik süreçlerle,birey kendi bilinçli kişiliğini tamamen kaybedebilir,onu kendi kişiliğinden mahrum bırakarak yönlendiren kişinin bütün önerilerine uyabilir ve karakteriyle,kişiliğiyle tamamen zıt olan hareketlerde bulunabilir.En dikkatli araştırmacıların kanıtlamaya çalıştığı şey,bir bireyin hareket halindeki bir grubun içinde zamanla eriyerek kendisini,grubun çekici etkisinin sonucunda ya da bizim bilmediğimiz özel bir durumun içinde bulmasıdır.Bu durum hipnotize edilmiş bir bireyin kendisini hipnotize eden kişinin ellerinde bulması gibi büyüleyici bir durumdur.Bilinçli kişilik tamamen yok olmuş,akıl ve irade kaybolmuştur.Bütün hisler ve düşünceler hipnotize eden kişinin istediği yöne doğru yönelmiştir.
Zira hipnoz halinde de bireyin bilinçli kişiliği tamamıyla kaybolmakta, istem ve ayrım gücü ortadan kalkmaktadır. Bütün duygular ve düşünceler, hipnotize eden kişi tarafından belirlenmiş olan yöne yönelmişlerdir.
Grup güce saygı duyar ve zayıflık göstergesi olduğuna inandığı için kibarlıktan sadece çok az bir şekilde etkilenir. Kahramanlarından istediği şey güçtür hatta şiddettir. Baskı altında olmak,yönetilmek,ona hakim olan kişşlerden korkmak ister.
Kavimler için kuruntular , hayaller gerekli olduğundan, böceklerin ışığa doğru gittikleri gibi onlar da kendilerine bu kuruntuları sunan hatiplere doğru içgüdüsel bir hareketle koşarlar. Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlanlar da onların kurbanı olurlar.
Eğer cinselliğe verilen fazla önem ve aşk yaşamak dahada artarsa bu durumun değerlendirilmesi daha açık olur. Cinsel tatmine yönelik olan dürtüler, belki de şimdi tamamen arka plana itilebilir. Örneğin; her zaman olduğu gibi genç bir adamın duygusal tutkularıyla ego, gitgide daha sessiz sakin ve makul olur
Aşk sadece ego ile objeye yer bulunduğu bir durumdur.
İnsanları gizemli dinsel ya da felsefik dinsel mezhebe ve toplumlara bağlayan bütün bağların, bütün nevroz türlerinde sahte tedavilerin ifadeleri olduğunu fark etmek zor değildir.
Ego genellikle kendinden hoşnut olma narsizmini korur.
Erkeklerde eşcinselliğin oluşumu genellikle şöyledir. Genç bir adam sıra dışı bir şekilde uzun ve aşırı dercede annesine Oidipus kompleks ile sabitlenmiştir. Ancak, ergenliğin sonunda annesine olan ilgisini diğer cinsel nesnelere çevirme zamanı gelmiştir. İşler ani bir gidişata sapmıştır. Genç adam annesinden vazgeçememektedir ama kendisini annesi haline dönüştürmüştür ve egosunu onun için değiştirebilecek ve annesinden gördüğü ilgi ve sevgi gibi onun da sevebileceği nesneler aramaktadır. Bu, oldukça sık yaşanan ve herhangi bir hipotezden oldukça bağımsız olan doğal bir itici gücün ve ani dönüşümlerin olduğu bir süreçtir.
Paniğin bir grubun yok olması anlamına geldiğinden şüphe duymak imkânsızdır. Panik, başkalarını düşünme duygularının yok olmasını içerir.
Bireyin grup psikolojisinde var olması bir efsanedir. İlk efsane kesinlikle psikolojik olan kahramanlık efsanesidir.
Kaba ve basit duygusal güdüler grup içinde çabuk yayılmaya meyillidir.
Takıntılı bir psikolojik bozukluktaki suçluluk hissi hiçbir zaman gerçekleştirilmeyen kötü bir niyete bağlıdır.
Sosyal kaygı olarak tanımlanılan şey aslında bilinçtir.
Yalnız olan bireylerde sadece kişisel bilgiler bireyi harekete geçirirken, bir grubun içinde bu çok az öne çıkar
Bir grubun zihinsel kapasitesi bir bireyin kapasitesinin oldukça altındadır.
Bir grubun zihinsel kapasitesi bir bireyin kapasitesinin oldukça altındadır.
Grup doğru ya da yanlışın ne olduğu konusunda hiçbir şüphe içinde olmadığından ve bilinçli olduğundan dolayı ve bunlara ek olarak da sahip olduğu büyük güçten dolayı otoriteye bağlı olduğu kadar tahammülsüzdür de. Güce saygı duyar ve zayıflık göstergesi olduğuna inandığı için kibarlıktan sadece çok az bir şekilde etkilenir. Kahramanlarından istediği şey güçtür hatta şiddettir. Baskı altında olmak, yönetilmek ve ona hakim olan kişilerden korkmak ister. Temel olarak, grup tamamen muhafazakârdır, bütün yeniliklere ve gelişmelere karşı derin bir isteksizliği vardır ve geleneğe sonsuz bir saygısı vardır.
Grup üzerinde etki kurmaya çalışan herhangi birinin görüşlerinde mantıksal bir tutarlılığa gerek yok. Bunu gerçekleştirmek için en ikna edici boyaları kullanmalı, abartılı olmalı ve aynı şeyleri tekrar tekrar söylemeli.
Bir grup akıl almaz bir şekilde her şeye kanar ve bütün etkilemelere açıktır, eleştirel kabiliyeti yoktur ve onun için olasılıksız hiçbir şey yoktur. Grup, bireylerde serbest çağrışımla ortaya çıkan, birbirleriyle alakalı şekillerle düşünür ve gerçeklikle uyuşup uyuşmadığı makul bir birim tarafından hiçbir zaman kontrol edilmez. Bir grup olma hissi genellikle oldukça basittir ve oldukça abartılmıştır. Dolayısıyla bir grup ne şüphe etmeyi bilir ne de kararsızlığı.
Bilinçli kişiliğin kaybolması. Bilinçaltı ile hareket eden kişiliğin hâkimiyeti. Düşüncelerin, duyguların sirayet yoluyla aynı yola yönelişi. Telkin edilen düşüncelerin uygulamasının hemen başlama isteği.
Zihnin bilinçli olan kısmı bilinçaltı ile karşılaştırıldığında daha küçük bir öneme sahiptir.
Bireylerin grup içindeki düşünme, hissetme ve davranma tarzı her bireyin yalnızken nasıl düşündüğünden, hissettiğinden ve davrandığından oldukça farklıdır.
Siyasi meclisler dâhilerin şöhretlerini en az tanıttıran yerlerdir. Orada zaman ve mekâna uygun zekâlar itibar görür ve vatana değil partilere hizmet değer kazanır.
Kitle, çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür.
Kavimler için kuruntular, hayaller gerekli olduğundan, böceklerin ışığa doğru gittikleri gibi, onlarda kendilerine bu kuruntuları sunan hatiplere doğru iç güdüsel bir hareketle koşarlar. Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlarda onların kurbanı olurlar.
Zaman en büyük oluşturucu ve en büyük yıkıcıdır.
Kitlelerde yargılama gücünün bulunmadığı düşünceleri bütünüyle kabul veya reddettiklerini, münakaşaya ve itiraza dayanma güçlerinin olmadığını, onların üzerine etki eden telkinlerin bütün kavrama alanlarını kapladığını ve derhal fiil haline geçmeye eğilimli olduklarını kendilerine uygun şekilde telkin olunan bir ideal uğruna canlarını fedaya hazır olduklarını biliyoruz. Kitlelerin kanaatleri, körü körüne itaat, korkunç hoş görmezlikleri dini duygulara bağlı şiddetli propaganda ihtiyacını taşır. Bu bakımdan denebilir ki onların bütün inançları bir dini şekle sahiptir. Onların alkışladıkları bir kahraman onlar için gerçekten bir ilah gibidir.
Ahlaklılığa bazı toplumun değerlerine saygı ve bencil eğilimlere devamlı bir baskı anlamını verirsek; kitlelerin ahlaklılığa yetenekli, olmayacak derecede eğilimlere bağlı ve kararsız oldukları açıkça görünür.
Kitleler basit ve bireylik duyguları kavrar. Onlara aşılanan görüşler ve inançlar genel olarak ya kabul veya red olunur ve kesin gerçekler veya kesin hatalar olarak kabul edilir. Akıl ve yargılama yoluyla değil de telkin yoluyla meydana gelen inançlarda durum hep aynıdır. Dini inançların ne kadar hoş görüşsüz olduğunu ve insanlar üzerinde ne kadar baskıcı etki uyguladıklarını herkes bilir. Kitleler zayıflamayan muhafazakarlık iç güdülerine sahiptirler ve geleneklere puta taparcasına saygı duyarlar. Hayatlarının gerçek şartlarını değiştirecek her yenilikten, bilinçsiz olarak nefret ederler.
Telkin ve yayılma yoluyla duygular büyük bir hızla yayıldığından, katılma sonucunda o duygunun gücü büyük oranda artmış olur. Kitle duygularının abartılması ve sadeliği, onları şüpheden ve kararsızlıktan uzak bulundurur. Kitlelerdeki abartıcılığın hiçbir şekilde zekaya değil duygulara ait olduğunu eklemeye gerek yok.
Kolektif bilinç içerisinde, bireylerin akli yetenekleri ve kişilikleri silinir. Aynı cinsten olmayan aynı cinsten olanın içinde boğulur, kaybolur ve bilinçaltı özellikleri üstün duruma gelir. Kitleler, zekâyı değil, orta şeyleri bir araya toplarlar.
Doğrusunu söylemek gerekirse; dünyayı yönetenler, dinlerin ve imparatorlukların kurucuları, bütün inanışların peygamberleri, tanınmış devlet adamları ve bunların yanında daha alçak gönüllü insan topluluklarının liderleri, kitlelerin ruhları hakkında çok zaman gayet kesin bir bilgiye sahip psikologlardır. Psikolog olduklarını bilmeyen bu kişiler, kitlelerin ruhunu iyi tanıdıklarından, onlara kolaylıkla hükmetmişlerdir.
Çağımız insan düşüncesi sürekli olarak değişen, nazik ve buhranlarla dolu bir devre içinde bulunmaktadır. Bu değişmelerin temelinde iki esaslı sebep vardır; Birincisi, uygarlığımızın bütün öğelerinin kaynağı olan dini, politik ve toplum inançlarının yıkılmış olmasıdır. İkincisi, bilimlerin ve tekniğin yeni buluşlarının doğurduğu yepyeni yaşama ve düşünce şartlarının meydana gelmesidir. Eski inançlarımızın sarsıldığı ve kaybolduğu toplumumuzun eski direkleri birer birer yıkıldığı halde, kalabalıkların baskısı ve nüfuzu, hiçbir şeyin baskısı altında olmadan, hükmü daima büyüyen bir güç haline gelmiştir.
Bir bireyin zihinsel hayatında başkaları bir model olarak, bir amaç olarak, bir yardımcı olarak veya karşıt bir taraf olarak sürekli yer alır.
Kitle üzerinde herhangi bir etki yaratmak isteyen kişinin savlarıni mantıksal gerekçelerle desteklemesine hiç gerek yoktur, anlatacağı şeyi elinden gelen en güçlü imgelerle betimlemeli, abartıya kaçmali ve aynı şeyi sürekli olarak tekrarlamalidır.
“Eğer birinin en sevdiği kişi kendisi değilse hiçbir başka kişi olmamalıdır…”
Sonuç olarak beklemeyi bilen kişi kendinden ödün vermez.
Kitlede bir etkiye neden olmak isteyen kişinin görüşlerinde mantıklı şeyler sunmasına gerek yoktur; görüşlerini çekici renklere boyamalı, abartmalı ve aynı şeyi tekrar tekrar anlatmalıdır.
Bir kitlede her his ve her davranış o kadar bulaşıcıdır ki birey kendi çıkarını hazır bir şekilde toplu çıkara feda eder.
Günlük davranışlarımızın büyük bir kısmı gözlemimizden kaçan gizli içgüdülerin sonucudur.
Zihnin bilinçsiz kısmının yanında bilinçli kısmı çok daha az önemlidir.
Bireyler bir kitle oluşturmadıkça davranış haline dönüşmeyen ya da ortaya çıkmayan belirli fikirler ve duygular vardır.
“ Seni bağışlıyorum, taklidin mükemmel bir şekilde onun avlandığı ve tükürdüğü şekle uyuyor. ”
İnsanların yabancılara karşı hissettikleri gizlenmeyen nefret ve hoşnutsuzluğu biz insanın kendini sevmesi yani narsizm olarak adlandırıyoruz.
Örgütlenmiş kitlenin bir parçası olması bile insanın, medeniyet merdiveninde gerisin geri bir kaç basamak inmesine yol açar. Yalıtılmış halde bulunuyorken kültürlü, görgülü bir birey olabilir; kalabalıkta ise o , bir barbardır. Yani iç güdüleriyle hareket eden bir yaratıktır. İlkel varlıklar gibi, içinden nasıl geliyorsa öyle hareket eder, birdenbire parlar, vahşice eylemlere girişir, coşkulara ve kahramanlık gösterilerine kaptırır kendini.