İçeriğe geç

Peçenin Ötesi İslam Toplumunda Kadın-Erkek Dinamikleri Kitap Alıntıları – Fatima Mernissi (Fetna Ayt Sabbah)

Fatima Mernissi (Fetna Ayt Sabbah) kitaplarından Peçenin Ötesi İslam Toplumunda Kadın-Erkek Dinamikleri kitap alıntıları sizlerle…

Peçenin Ötesi İslam Toplumunda Kadın-Erkek Dinamikleri Kitap Alıntıları

ataerkil düzenin insanoğlu-meta, efendi-köle, patron-sekreter, erkek-kadın ilişki kalıpları sadece bir takım eşit hukuki haklar kazanmakla değişmiyor. Meslek sahibi olmak ve maddi bağımsızlığın sağlanması, birçok kadının yaşarken fark ettiği gibi, kadın özgürlüğünün ve bireyleşmenin temel ve sadece ilk
adımını oluşturuyor. Bundan sonra da, yine, mekânsal sınırlamalar ve fiziksel şiddetten, toplumsal ilişkilerin ayrılmaz
parçası haline gelmiş sözlü ve yazılı şiddetin her türüne maruz kalarak yaşama söz konusudur. Günlük yaşamda karşılaşılan bu şiddet ve engellenme silsilesiyle bireysel olarak başa
çıkmak da imkansız denecek kadar zordur.
Özgürlük, her topluma pahalıya malolur ve kadın özgürlüğü, öncelikle bir kaynak paylaşımı sorunudur.
Yaşamının ilk yıllarında itibaren çocuğun fallik gururu perçinlenir. Çocuk büyüdükçe, çokeşlilik ve boşama gibi, ona çeşitli cinsel eşler edinme ve bunları keyfince değiştirme izni veren ayrıcalıklarının farkına varır ve toplumun onun cinsel arzularını doyurmak için düzenlendiği izlenimine kapılır.

Genç bir erkek olunca da sistematik olarak düzenlenen, cinsel yoksunluk anlamına gelen, yetişkinliğin katı gerçekliğiyle karşılaşır. Yirmi yaşlarının ortalarına dek, o da talihi varsa, bulamayacağı bir miktar olan başlık parasını ödemedikçe bir kadına sahip olamayacağını anlar. Cinsel gereksinimini karşılamak istiyorsa, kanunu çiğneyip gayrimeşru ilişkiye girmek durumundadır. Daha önce bahsedilmeyen cinsel kısıtlamalardan dolayı öfkelidir. Aslında, kadına özgü sanılan cinsel trajedi, her iki cins için de geçerlidir. Fas edebiyatının ve sahne oyunu kahramanlarının cinsel mutsuzluğu inanılmaz derecelerdedir.

Toplumun genç erkeğinin cinsel arzularına dayattığı beklenmedik düş kırıklığının dışa vurulmasına izin verilmez. Fas ekonomisinin yöneticilerine karşı saldırganlık göstermek şiddetle yasaklanmış ve denetim altına alınmıştır. Topluma duyulan öfke, aileye ve karşılanmayan arzu nesnelerine, yani kadınlara yönelir. Cinsel ve siyasi yönden baskılanmış Fas erkeği için aile, düş kırıklığını gidereceği doğal bir tahliye kanalıdır.

Cinsel olarak baskılanmış bir erkeğin kafası, ‘saflık’ ve ‘namus’ gibi simgelerle doludur; çünkü yaşadığı cinsellik, kendi toplumunun standartlarına ve kendi standartlarına, göre ‘kirli’dir
Birçok kişi, Müslüman bir toplumda kadınların iş dünyasını istila
etme kararlılığını göstermesinin ne tür sorunlara yol açacağını kolaylıkla kestirebilir.(1) Erkekler için bile istihdam sahası yaratmakta ciddi güçlükleri olan bir toplumun, kadının ekonomiye katılım boyutunu yadsıyan ve onu sadece cinsel bir nesne gibi tanımlayan geleneksel törelere sarılması ve bunları yasalaştırması son derece doğaldır.
Geleneksel olarak, bir kadının ev dışındaki varlığı yalnızca zorunluluk hallerinde kabul edilebilir; yoksulluk ve mecburiyete asla saygı duyulmaz. Saygıdeğer kadınlar sokakta görülmezler. Sınıf-bilinci olan Fas’ ta, nerede iş bulursa oraya giden hizmetkar, toplumsal terazinin en alt kefesinde yer alır ve birine ‘Hizmetkar diye seslenmek en büyük hakaretlerden birisidir. Sadece fahişeler ve deli kadınlar sokakta serbestçe dolaşırlar. Fahişeler için rajlha zahka (ayağı kayan kadın) deyimi kullanılır. Pascon-Bentahcır gözlemi, kır kökenli bir gencin kente geldiğinde, sokakta yürüyen her kadını ‘yollu’ gibi gördüğünü açığa çıkartmıştır.
Faslı kadınlar, yalnızca evden çıkıp erkek mekanı olan sokakta yürüdükleri zaman peçe takarlar. Peçe, kadının erkek dünyasında görünmez bir şekilde varolduğu anlamına gelir;
onun sokakta olmaya hakkı yoktur.
Kadın düşmanı bir toplumda yetişen bir genç adam, köklü bir
kültürel devrim geçirecek şansı elde etmediği müddetçe, kendi seçtiği karısını ne kadar sevmek istese de, onunla ilişkisinde
ondan duyduğu korkuyu gösterecektir. Müslüman toplumların maddi dünyası dramatik bir biçimde değiştiği halde, kültürel ayaklanma gerçekleşmiyor.
Toplumun kız çocuğa bıraktığı bilginin bir bölümünü ot, çiçek ve minerallerden maskeler, şampuanlar ve kozmetik malzemeleri yapma reçeteleri oluşturur.
Yaşlanan kadına cinsel benliğinden ve evlilik geleceğinden vazgeçmesi için yapılan baskıyı anlarsak, onun oğluna karşı geliştirdiği tutkuyu da anlayabiliriz.
Islam’ın temel direklerinden birisi, cinselliğin toplumca denetimi demek olan cinsel ayrım çatırdıyor. Bana kalırsa, cinsel ayrımın yıkılmasıyla birlikte, İslami düzenin uygarlık düşmanı ilan ettiği genel anlamda kadınla erkek, özel anlamda ise karı-koca arasındaki sevgi ortaya çıkacaktır.
On beş yaşındayım. Bir adam gelip beni ailemden istedi. Kötü huyları ve kaba davranışları var. Sigara içmek, esrar kullanmak gibi kötü alışkanlıklara sahip. (Batılı turistlerin düşündüğünün aksine, esrar içmek Fas’ta utanç verici görülür.)

Anam babam beni ona verdiler. Ben kabul etmedim ve bu adama varmayacağım. Ama işin kötüsü evlilik anlaşması yapılmak üzere olduğu halde, benim bilmemi istemiyorlar. (Anlaşmayı vasinin yaptığını hatırlayın) Başka bir kızı yerime geçirip sahte bir anlaşma yapmaya niyetliler. Böylece ben kurban olacağım. Eğer anlaşmayı yaparlarsa kendimi öldürmeye kararlıyım. Bu zalim insanlardan kurtulmak için canıma kıyacağım. Din, kızını zorla, sahte anlaşmalarla veren aileler hakkında ne diyor? Ne derse desin, evlenmektense ölmeyi yeğlerim.

Heteroseksüel karşılaşmalara getirilen kısıtlamalar nedeniyle, kırsal kökenli Fas erkeği kadına sadece cinsel gereksinim penceresinden bakıyor. Evlilik içinde olsun olmasın kadın, cinsel tatmine ulaşmak için hayvanlardan ya da diğer erkeklerden daha uygun bir araçtır.
Kadınları hedef alan kesin buyruklara rağmen, bekleme süresiyle Allah’ın kadınları denetleme kararı vermesi, onlardan ilahi emre uymalarını ummadığını gösterir. Kadınların zora koşulmadan işbirliği yapmayacakları beklentisi, Allah’ın niçin erkeklere kadını denetleme görevini verdiğini açıklar. Erkek kadının cinsel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamakla kalmaz; Müslüman düzenin polisi olarak, kadın akrabalarının terbiye ve gözetiminden de sorumludur.
Çokeşliliğe karşı en büyük başkaldırı Peygamberin büyük torunu Amine’den gelmiştir. Evleneceği zaman tüm denetimi elinde tutmakta israrlı davrandı ve Zeyd bin Ömer İle evlenmeden önce şu koşulları ileri sürdü: Başka bir kadına el sürmeyecek. Kendi parasını harcamasını engellemeyecek ve aldığı kararlara karşı çıkmayacak. Tersi durumlarda kocasını terkedebilecekti.
İslami evlilik, mutlak erkek egemenliğine kutsal onay mührünü vurmuştur.
Kocasının sevişme isteğini geri çeviren kadın her iki dünyada da ceza görür. İmam Buhari, Peygamber’ in şöyle dediğini ileri sürer: ‘Her kim ki kocasıyla birleşmeyi reddeder, melekler sabaha dek o kadına lanet ederler.’ (38)
Ünlü bir güzel olan Kıpti Marya, Mısır’dan Peygamber’e armağan verilmiştir.(23) Peygamber onunla cariye olarak ilişki kurmuş, ondan küçük yaşta ölen İbrahim adında bir oğlu olmuştur. Peygamber Marya’ya karşı öylesine güçlü bir arzu duyar ki, adalet ilkesini çiğnemekte sakınca görmez Karılarından Hafsa, onu Safiye’nin odasında ve Safiye’nin gününde Marya’yla sevişirken yakalar. ‘Ey Allah’ın elçisi, benim günümde, hem de benim odamda’, diye haykırır Safiye. Diğer karılarının, özellikle gözdesi Ayşe’nin öfkesinden çekinen Muhammed, bu olayı gizli tutarsa bir daha Marya’ya dokunmayacağına dair Hafsa’ya söz verir.(24) Fakat Hafsa konuşur ve sözünü geri alması için Allah’tan Peygambere emir gelir. Muhammed böylece Marya’yla ilişkisini sürdürür.(25) Marya’nın Peygamber üzerindeki etkisini en iyi Ayşe’nin şu sözleri tanımlamaktadır:

Marya’yı kıskandığım kadar kimseyi kıskanmadım. Çünkü o çok güzel, kıvırcık saçlı bir kadındı. Peygamber onun çekimine karşı koyamazdı. Başlarda o da bizimle yaşıyor, Peygamber bütün gününü onunla geçiriyordu. Ancak biz itiraz edince Marya korktu ve Allah’ın elçisi onu yasal eşlerinden uzak, güvenli bir yere taşıyıp karılarının baskısına rağmen onunla ilişkisini kesmedi. (26)

Çokeşlilik gibi boşamanın da içgüdüsel bir temeli vardır; fakat çokeşlilik erkeğin cinsel yönelimindeki yoğunluğu, boşama kurumu ise bu yönelimin kararsız yapısını düzenler. Boşama, bıkkınlık yüzünden erkeğin cinsel iştahını yitirmesini önler. Erkeği zinadan korumak için ona evlilik çerçevesi içinde yeni cinsel nesneler sunmayı hedefler.
Yasal açıdan bakıldığında, erkeğin evlilik bağını koparmaktaki
keyfiliğini en iyi dördüncü surenin 20. ayeti aydınlatır:

Ve bir kadınla diğerini değiştirmek isterseniz, onlara verdiğiniz
parayı ve hediyeleri geri almayın.

Gazali, bireyin dünyadaki görevini İslami tebliğ uyarınca aydınlanmak olarak görür. İnsanlık sadece erkeklerden oluşmuştur ve kadın güzelliğine rağmen insanlık dışıdır; üstelik insanlık için tehdit oluşturur. İslam’da cinsel çeşitlilik, cins ayrımı ve bu ayrımın yan ürünleri biçiminde ifade bulur: Görücü usulü evlenme, oğlunun yaşamında annenin rolü ve evlilik bağının kırılganlığı. .. Bütün İslami toplum yapısı bozguncu kadın cinselliğine bir karşı saldırı ve öz savunma gelgitine
dayanmaktadır.
Peygamber bir hadisinde şöyle demektedir:’ Benden sonra ümmetim için kadınlardan daha büyük bir fitne ve fesad kaynağı olmayacaktır.'(52)
Kadına duyulan güvensizliğe verilecek en iyi örnek altıncı yüzyıl ozanı Sidi Abdurrahman al-Macdub’un şiirleridir. Bu şiirler öylesine tutulmuştur ki, çoğu atasözü haline gelmiştir.

Kayıp giden tekneler gibidir kadınlar
Mahvolmaya mahkumdur teknedeki yolcular.

Veya,

Güvenmeyin onlara (kadınlara), aldanmazsınız
Kanmayın sözlerine, kırılmazsınız
Yüzmek için su ister balık
Susuz yüzen kadınlardır yalnız.

Ve son olarak,

Zorludur kadınların hilesi
Durmadan kaçarım korumak için kendimi
Yılanlar dolayıp bellerine
Mücevher yerine takarlar akrepleri

Peygamber bir kadınla karşılaştı. Hemen evine koşup karısı Zeynep’le cinsel ilişkide bulundu. Sonra şunları söyledi: “Bir kadının size doğru geldiğini görürseniz, bilin ki o gelen şeytanın ta kendisidir. İçinizden biri bir kadın görür de onu arzularsa hemen evine koşsun. Karısıyla da, başkasıyla olduğu gibi olacaktır. (44)

İslami geleneğin tanınmış sesi İmam Müslim, bu alıntıyı şu şekilde yorumlar.

Allah’ı erkek ruhuna aşıladığı karşı durulmaz dişil çekicilikten, büyüden sözetmekte ve erkeğin kadına bakarken tattığı zevke ve kadınla yaşanan tüm hazlara gönderme yapmaktadır Kadın, birey üstünde dayanılmaz bir etki bırakan şeytana benzer. (45)

Eğer erkekler, kadınların onlarda bulunan eril çekiciliğe yenik düşmelerinden korkuyorlarsa, niçin kendileri kapanmıyorlar? Erkekler günaha direnme güçlerinin kadınlardan daha az olduğunu mu düşündüler? Acaba erkekler kendilerini denetlemekte ve cinsel güdüye karşı koymakta kadınlardan daha mı yetersizdiler? Kadının kapanmadan ortaya çıkmasının men edilmesi, erkeğin açık bir kadınla karşılaştığında kendini kaybedip fitneye düşeceği korkusunun bir ifadesidir. Bu yapılanmanın sonuçları bize, bu konuda kadının erkekten daha donanımlı olduğuna inandığını düşündürmektedir.
Batı kültüründeki cinsel eşitsizlik, kadının biyolojik olarak aşağı
olduğu inancından kaynaklanır. Batı’ da kadın özgürlüğü hareketinin hep kadınlar tarafından götürülmesi, elde edilen başarının genellikle yüzeyde kalması ve bu kültürün kadın-erkek dinamiklerinde belirgin bir değişim yaratamaması gibi unsurlar, kadının aşağılığı inancının ne denli güçlü olduğunun bir göstergesidir. İslamiyet’te böyle bir inanca rastlanmaz. Aksine, tüm sistem, kadının güçlü ve tehlikeli olduğu varsayımına dayanır. Bütün cinsel kurumlar (çokeşlilik, boşama, cinsel ayrım, vb.) kadının gücünü baskı altına alma stratejisi olarak algılanabilir.
toplumların değişimi yadsıması rastlantısal değildir. Müslüman toplumlar motor, elektrik, telefon gibi teknolojik yenilikleri sindirebiliyor. Buna rağmen, özgürce yarışan peçesiz kadınlar
ve siyasi partiler, özgür iradeyle seçilmiş parlamentolar ve %99’luk oy oranını tutturamasalar da özgürce seçilmiş devlet başkanları gibi yetke eşiklerine ilişkin değişiklikleri sindirmekte zorlanıyorlar. Katılımcıların özgür seçimine dayanan bir yenilik söz konusu olduğunda, toplumsal fabrika gözyaşlarına boğulmaktadır. Kadının peçeden kurtulması da bu türden bir yeniliktir. Son yüzyıldır, kadınlar ne zaman peçeyi çıkarmayı denedilerse, bazı erkekler çıkıp kutsallığı bahane ettiler ve maskesi düşen toplumsal fabrikanın dağılacağını ve bunun katlanılmaz bir şey olduğunu haykırdılar. Öyleyse peçenin yeniden gündeme getirilmesini isteyenlerin çok iyi bir nedeni var. Niçin İslam toplumu bunca kötü bir maskenin ardına gizlenme gereksinimi duyuyor?
Kocamla kente gelmek için kendimi yanlarında bir tür güvencede hissettiğim ailemi ve köyümü terkettim diyor yirmiüç yaşındaki bir gecekondu kadını. (Kadınlarının Ağzından Fas)

Fakat kocam benden bıkarsa benim ne gibi bir güvencem olabilir? Hatam olmadan onun beni boşama hakkı nereden geliyor? Artık ailem bana bakmaz ; devlet hiç bakmaz. Elimdeki tek güvence kocam ve çocuklarım. Çocuklar büyüyünce çekip gidecekler. Kocamsa beni boşayıp yeniden evlenebilir. Niçin?
Bu Allah kanunu mu? Asla. Allah bu kadar adaletsiz olamaz.

Günümüzde İslamiyet’in dirilip yayılmasının altında yatan giz, erkeğe doğuştan getirdiği bir hak gibi sunduğu dünyaya egemen olması düşüdür. Kuşkusuz, buna birçok kısıtlamalar ve hiyerarşiler eşlik etmektedir. Fakat İslamiyet, klasik dini edebiyat yoluyla evreni, üyelerinin gözünde bir oyun alanı gibi canlandırma başarısını gösterir.
toplumların değişimi yadsıması rastlantısal değildir. Müslüman toplumlar motor, elektrik, telefon gibi teknolojik yenilikleri sindirebiliyor. Buna rağmen, özgürce yarışan peçesiz kadınlar
ve siyasi partiler, özgür iradeyle seçilmiş parlamentolar ve %99’luk oy oranını tutturamasalar da özgürce seçilmiş devlet başkanları gibi yetke eşiklerine ilişkin değişiklikleri sindirmekte zorlanıyorlar. Katılımcıların özgür seçimine dayanan bir yenilik söz konusu olduğunda, toplumsal fabrika gözyaşlarına boğulmaktadır. Kadının peçeden kurtulması da bu türden bir yeniliktir. Son yüzyıldır, kadınlar ne zaman peçeyi çıkarmayı denedilerse, bazı erkekler çıkıp kutsallığı bahane ettiler ve maskesi düşen toplumsal fabrikanın dağılacağını ve bunun katlanılmaz bir şey olduğunu haykırdılar. Öyleyse peçenin yeniden gündeme getirilmesini isteyenlerin çok iyi bir nedeni var. Niçin İslam toplumu bunca kötü bir maskenin ardına gizlenme gereksinimi duyuyor?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir