İçeriğe geç

Adem ile Havva’nın Güncesi Kitap Alıntıları – Mark Twain

Mark Twain kitaplarından Adem ile Havva’nın Güncesi kitap alıntıları sizlerle…

Adem ile Havva’nın Güncesi Kitap Alıntıları

O her neredeyse, Cennet orasıydı.
Suyun sırrı, ben öğrenene kadar bir hazineydi. Sonra bütün heyecanı uçup gitti ve kayıp duygusunu tanıdım.
Ah keşke ona sevgi dolu, iyi bir yüreğin en ala zenginlik olduğunu, gönlün zengin değilse aklın beş para etmediğini anlatabilsem
Onsuz Cennet Bahçesinde yaşanaktansa, dışarıda onunla yaşarım daha iyi. Başlarda çok konuştuğunu duşünüyordum, şimdiyse sessizliğe bürünür, hayatımdan çeker gider diye ödüm kopuyor.
Havva’nın güncesi
Çiçeklerden hiç hazzetmez zaten.İstisnasız hepsine çerçöp deyip geçiyor, birini ötekinden ayırmıyor; üstelik kendince bunu üstünlük sayıyor.
İşittiğim bütün sesler içinde kulağımı en çok okşayan, onun adı olurdu.
Mutluluğu hak ettiğimize inanmışsak, küçücük bir şey bile bizi mutlu kılmaya nasıl da yetiyor.
Cennet, O’nun olduğu yerdi. ♡︎
Âdem
Çerçöp diyor çiçeklere, birini ötekinden ayırt edemiyor, aklınca da bir üstünlük sanıyor bunu.
Mutluluğu hak ettiğimize inanmışsak, küçücük bir şey bile bizi mutlu kılmaya nasıl da yetiyor.
Beni karınca kararınca seviyor, bense onu tutkulu yaradılışımın olanca gücüyle seviyorum. Gençliğime ve cinsiyetime veriyorum bunu. Kendi kendime onu neden bu kadar sevdiğimi soruyorum ama ben de bilmiyorum, aslında bilmek de istemiyorum.
İşittiğim bütün sesler içinde kulağımı en çok okşayan, onun adı.. ♡︎
Genellikle hayli dürüst bir kimse olduğumu sanıyorum, ancak yaradılışımın özünde güzel şeyleri sevmek için büyük bir tutku var.
Hayat benim için ne zaman çekilmez hale gelse tek avuntum, sığınacağım liman o oluyor.
HAVVA’NIN MEZAR YAZITI

Cennet, O’nun olduğu yerdi.
Âdem

Ama gene de yalnızlık, istenmeyen kişi olmaktan yeğdir.
Düşündükçe yüreğim parçalanıyor.
Ölüm dünyaya gelmişti.
Senin dinin ne peki?
“Orasını pek sorma işte, ama sorsan da yüzüm kara çıkmaz. Bence bir kimse başka birine dar gününde yardım ederse, sövmezse, kötü söylemezse, her işe burnunu sokmazsa, Tanrı’nın adını da küçük ‘t’ ile yazmazsa işini sağlama bağlamıştır. Bir kiliseye bağlanmış kadar sağlamdır durumu.”
“Peki ya Tanrı’nın adını küçük ‘t’ ile yazarsa?”
“Bile bile yaparsa bunu, işi bitiktir artık, bitik.
Smiley insanın bir kurbağaya eğitim yoluyla her şeyi öğretebileceğini söylerdi, doğruydu bu söylediği bence. Dan’l Webster’i şu döşemeye koyup da –kurbağanın adıydı Dan’l Webster
– “Sinek, Dan’l, sinek!” dedi miydi, daha gözünüzü kırpmaya kalmadan, kurbağa dimdik havaya fırlar, tezgâhın üzerindeki sineğin hesabını görür, sonra döşemenin üzerine bir hamur topağı gibi lök diye iner.
“Yıldızlar da hoş. Birkaçının ele geçirebilseydim, saçlarıma takardım ne güzel .”
Tanrı’nın göklerdeki gülümseyişini yakalayıp bağrında saklayan güzelim çiçekler
İstisnasız hepsine çerçöp deyip geçiyor, birini ötekinden ayıramıyor; üstelik bunu üstünlük sayıyor.
Cennet Bahçesi’nde onsuz yaşamaktansa, dışarıda onunla birlikte yaşamak çok daha güzel.
İster istemez yedim yasak elmaları, açlığa daha fazla dayanamadım. Bu davranışım benimsediğim yaşama kurallarına aykırıydı gerçi, ama karnı aç olana bütün kurallar vız gelir bence!
Ahlak duygusu ortaya atmasa, yanlış diye bir şey var olamaz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bir tüyü havaya attığınız zaman uzaklaşıyor, gözden yitiyor, ama bir toprak keseğini havaya attığınızda iş değişiyor. Atıyorsunuz atıyorsunuz geri düşüyor. Kaç kez denedimse hep böyle oldu bu. Neden, diyorum kendi kendime? Gerçekte düşmüyordur, ama neden düşer gibi gözüküyor? Bir göz yanılması bence. Ya tüyde ya da toprak keseğinde gözümüz yanılıyor. Ama hangisinde bilemiyorum. Kesinlikle bildiğim tek şey, ikisinden birinin gözü aldattığıdır. Hangisinin aldattığına herkes kendince karar versin.
Başlangıçta ne diye yaratıldığımı bir türlü anlayamıyordum. Ama şimdi anlamaya başladım: bu güzel dünyanın gizli yönlerini bulmak, mutlu olmak, bütün bu şeyleri düşünüp bize verene şükretmek.
Ama gene de yalnızlık, istenmeyen kişi olmaktan yeğdir.
Yoksulluğumuz ölçüsünde mutlu, mutluluğumuz ölçüsünde yoksulduk.
Yasak elmalar bunlar. Onun dediğine göre bir iş açacakmışım başıma Olsun! Onu hoşnut kılmak uğruna başıma gelecek her işi göze almaya hazırım!..
Bence bir kimse başka bir kimseye dar gününde yardım ederse, sövmezse, kötü söylemezse, her işe burnunu sokmazsa, Tanrı’nın adını da küçük’ t’ ile yazmazsa işini sağlama bağlamıştır.
Adem de bir insandı topu topu; her şeyi anlatmaya yetiyor bu
Elmayı elma diye değil yasak olduğu için istemişti. Gerçek yanlış, yılanı yasak etmemekti. Yılan yasak olsaydı, elma yerine onu yerdi Adem
Bizi birbirimize yakınlaştıran, bana onun yüreğindeki iyiliği, ruhundaki tatlılığı tanımayı öğreten o ilk meyve bin yaşasın!
Ah keşke ona sevgi dolu, iyi bir yüreğin en ala zenginlik olduğunu, gönlün zengin değilse aklın beş para etmediğini anlatabilsem.
Bu öğüdüme hiç kulak asmaz görünüyor. Başımıza gelecek kötülükleri seziyorum. Çekip gideceğim buralardan.
Yılanın, yasak ağacın meyvesinden yemesini öğütlediğini, bunu yapmayı denerse çok büyük bir yükselmeyle değişivereceğini söylediğini anlatıyor. Bunun başka bir şeye daha yol açacağını, dünyaya ölümü getireceğini anlattım.
.yaşamanın tadı tuzu kalmadı artık.
O neredeyse, cennet orasıdır.
Varsayımlara, tahminlere bel bağlarsanız kendinizi asla yetiştiremezsiniz.
Ah keşke ona sevgi dolu, iyi bir yüreğin en ala zenginlik olduğunu, gönlün zengin değilse aklın beş para etmediğini anlatabilsem.
Zeka dediğin nedir ki, mühim olan insanın yüreğinde taşıdığı değerlerdir.
Benden alınma bir kaburgadan yaratılmış olduğunu söylüyor. İnanılır şey değil. Gene uyduruyor. Benim kaburgalarımda bir eksilme olmadı ki
Yaşamanın tadı tuzu kalmadı artık.
Zeka hiçbir şey değildir. Değerli olan, kalbin içindekilerdir. Seven kalbin yeterince zengin olduğunu, kalp olmadan zekanın beş para etmeyeceğini ona anlatabilmek isterdim.
Adem de bir insandı topu topu; her şeyi anlatmaya yetiyor bu
Elmayı elma diye değil yasak olduğu için istemişti. Gerçek yanlış, yılanı yasak etmemekti.Yılan yasak olsaydı, elma yerine onu yerdi Adem
Mühim olan insanın yüreğinde taşıdığı değerlerdir.
Bence çiçekler gökyüzünden Tanrı’nın gülümsemesini yakalayıp içlerinde saklayan muhteşem yaratıklar!
‘Bu işler böyle olur burada. Zamanın zerresi boşa harcanmaz.’
‘Dünyada ödülünü almayan biri hiç dertlenmemeli- burada alacağından emin olabilir.’
‘Ölüyordum ve bunu biliyordum.’
Ben ilk kadınım ve yeryüzündeki son kadında yaşamaya devam edeceğim.
Başlarda ne amaçla yaratıldığımı tam kestiremiyordum,ama şimdi anlıyorum ki bu göz kamaştırıcı dünyanın sırlarını keşfetmek,neşelenmek ve tüm bu güzelliği tasarlayıp bize Bahşeden’ e şükretmek için buradayım.
Ah keşke ona sevgi dolu,iyi bir yuregin en âlâ zenginlik olduğunu,gönlün zengin değilse aklın beş para etmediğini anlatabilsem.
Küçücük bir şey bizi nasıl da mutlu edebiliyor. Hele bir de o mutluluğu hak etmişsek!
Bizde olmayanı istemdışı sevmeyi öğrendiğimizde,kendi sınırlarımızdan daha zengin bir dünya buluruz.
Adem: O neredeyse, cennet orasıdır.
Ben ilk kadınım ve yeryüzündeki son kadında yaşamaya devam edeceğim.
Korkuyu henüz keşfetmemişti, beni anlayamazdı.
Bir çocuğun kafeste bir kuşu var, çok seviyor bu kuşu, ama bakımını hiç düşünmüyor. Bu kuş, sahibince işitilmeyen, hiç umursanmayan şarkılarını döktürüp duruyor. Ama zamanla açlıktan, susuzluktan eziliyor, küçük yaratığın şarkısı bir yakınmaya dönüşüyor, silikleşiyor, sonunda büsbütün kesiliveriyor. Ölüyor kuş. Çocuk kafesin yanına geliyor, birden yüreği burkuluveriyor o zaman. Acı gözyaşları dökerek arkadaşlarını çağırıyor, kuşu büyük bir törenle yas içinde gömüyorlar, ama zavallı yavrucaklar, ozanları rahata kavuşturacak yerde ölüme kadar aç bırakarak, sonra onların gömülme törenlerine, adlarına dikilen anıtlara avuç dolusu para harcayanların yalnız çocuklar olmadığını bilemiyorlar.
Senin dinin ne peki?
Orasını pek sorma işte, ama sorsan da yüzüm kara çıkmaz. Bence bir kimse başka birine dar gününde yardım ederse, sövmezse, kötü söylemezse, her işe burnunu sokmazsa, Tan-rı’nın adını da küçük ‘t’ ile yazmazsa işini sağlama bağlamıştır. Bir kiliseye bağlanmış kadar sağlamdır durumu.
Peki ya Tanrı’nın adını küçük ‘t’ ile yazarsa?
Bile bile yaparsa bunu, işi bitiktir artık, bitik olması gerekir, bence yüzde yüz kesindir bu.
Adın ne senin?
Nicodemus Dodge.
Belki yarayabilirsin işimize Nicodemus.
Bizi dışarı attılar. Bu çorak bozkıra attılar bizi, ardımızdan kapıları kapattılar. Oysa kimsenin zararını istememiştik. Uç ay oluyor. Bilgisizdik o zaman, şimdi ise bilgi yönünden zenginiz çok. Ne zenginiz ya! Açlığı, susuzluğu, soğuğu öğrendik; hastalığı, acıyı, üzüntüyü öğrendik; nefreti başkaldırmayı, aldatmayı öğrendik; iç ezikliğini, suç ile suçsuzluğu aynı sayan vicdanı öğrendik; beden ile ruhun yorgunluğunu, dinçleştirmeyen uykuyu, dinlendirmeyen dinlenceyi, cenneti bize geri getiren, uyandığımız an gene alıp götüren düşleri öğrendik; yoksulluğu öğrendik; işkenceyi, gönül kırgınlığını öğrendik; korkuyu öğrendik; kibri, taşkınlığı, çekememezliği, ikiyüzlülüğü öğrendik; saygısızlığı öğrendik; sövmeyi öğrendik; doğruyu yanlıştan ayırt etmesini, birinden kaçınmayı ötekine yönelmeyi öğrendik; ahlak duygusunun sonuçlarını bütün zenginliğiyle öğrendik, şimdi hepsine sahip durumdayız. Cennette bir saat kalmak için hepsini verirdik bunların, hayvanları da bozardık bu bilgilerle!
Evet, bütün o zenginliğe sahibiz şimdi. Ölümden başka hepsine. Ölüm Ölüm. Ne ola ki bu ölüm?
Havva elmaya uzandı! Elveda cennet bahçesi, senin günahsız sevinçlerine; verin elinizi acılar, açlık, soğuk, gönül kırgınlığı, ağıtlar, gözyaşları, utanç, kıskançlık, kavga, kötülük, onursuzluk, yaşlılık, yorgunluk, vicdan azabı; sonra umutsuzluk, ötelerde esneyen cehennem kapısına bakmadan ölümün salıverilmesi için yakarış!
Havva ısırdı, meyva elinden yere düştü.
İçler acısı bir durumdu. Bir uykudan ağır ağır, şaşkınlık içinde uyanan birini andırıyordu
Ben arkadaşsız edemem. Yaradılışım böyle anlaşılan. Bu nedenle hayvanlarla arkadaşlık kurdum. Çok sevimli şeyler, en bulunmaz nitelikler onlarda, inceliklerine ise diyecek yok. Hiçbir zaman somurtmuyorlar, insanı istenmeyen biri durumuna sokmuyorlar. Gülümsüyorlar hep, kuyruğu olanlar kuyruk sallıyor. Her an için oynamaya, bir gezintiye çıkmaya, ya da buna benzer herhangi bir isteğinize uymaya hazır durumdalar. Eksiksiz birer ‘centilmen’ hepsi
Ama gene de yalnızlık, istenmeyen kişi olmaktan yeğdir
havva’nın mezarında adem: o her neredeyse, cennet orasıdır.
kendi kendime onu neden sevdiğimi sorduğumda, bir karşılık bulamıyorum, gerçekte bulmak da istemiyorum pek.
çok sevimsiz bir şey korku. keşke öğrenmez olaydım. bana kapkara anlar yaşatıyor bu duygu, mutluluğumu zedeliyor, ürpertiler, titremeler uyandırıyor içimde. Ama öbür yaratığa söz dinletemiyorum çünkü o daha korkuyu öğrenmedi, beni anlamıyor.
“Bir bakıma uykudur ölüm dediğin.”
ÂDEM: O neredeyse, cennet orasıdır.
Ben ilk kadınım ve yeryüzündeki son kadında yaşamaya devam edeceğim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir