Bertrand Russell kitaplarından The Conquest of Happiness kitap alıntıları sizlerle…
The Conquest of Happiness Kitap Alıntıları
Tanrı’ya şükür, kullarının en aşağılığı
ruhunun iki yüzü oluşuyla övünür
Biri cümle âleme karşı durmak içindir,
Sevdiği kadına göstermek için öbürü.
ruhunun iki yüzü oluşuyla övünür
Biri cümle âleme karşı durmak içindir,
Sevdiği kadına göstermek için öbürü.
farklı mutsuzlukların nedenleri; kısmen toplumsal düzende, kısmen de bireysel psikolojide bulunur ki sonuncusu da aslında büyük ölçüde toplumsal düzenin bir ürünüdür.
Hayvanlara bakıyorum da hepsi kendi aleminde huzur içinde. Karanlıkta gözleri açık oturmuyorlar ve ağlamıyorlar günahlarına. Hiçbiri dünyanın en mutsuzu değil ya da en saygıdeğeri.
İnsan her istediğini elde ettiği halde mutlu olamadığına göre, insan yaşamı aslında sefildir sonucuna varabilir. Ancak şunu unutmaktadır ki, istediklerimizin bazılarnı elde edememek mutluluğun ayrılmaz bir koşuludur.
Gönlüme dedim ki, haydi bakalım biraz da neşelenelim, zevkin tadına varalım. Ve gördüm ki, o da boş.
Ve akıllılık nedir, delilik ve çılgınlık nedir bilmek için yanıp tutuştum; anladım ki bu bile ruh tedirginliği.
Çünkü çok bilenin çok derdi olur ve bilgisini artıranın üzüntüsü de artar.
Çünkü çok bilenin çok derdi olur ve bilgisini artıranın üzüntüsü de artar.
.. sarhoşluk geçici bir intihardır; mutsuzluğu bir süre için unutmaktır. Kendini büyük görenle kendine tutkun olan, mutluluğa kavuşmak için yanlış yol tutmuş olmalarına karşılık, mutluluğun mümkün olduğuna inanırlar; ama nasıl olursa olsun sarhoş olmak isteyen, unutmaktan başka çıkar yol bulunmadığına inanmış demektir. Onun durumunda olan birisinin ilk yapması gereken, kendini mutluluğun özenilecek bir şey olduğuna inandırmaktır.
Eğer bir çocuğu gereğinden fazla ikaz ediyorsanız ,bunu belki de hep size muhtaç kalmasını istediğinizden yapmaktasınızdır..
Erkeklerin kadınları dış görünüşlerine bakarak sevmelerine karşılık , kadınlar erkekleri karakteri için sevme eğilimi gösterirler.Bu noktada , kadınların erkeklerden üstün olduğunu belirtmek gerekir, çünkü onların erkeklerde aradıkları nitelikler , erkeklerin onlarda aradıkları niteliklerden üstündür.Ama iyi bir karaktere sahip olmanın iyi bir görünüşe sahip ve olmaktan daha kolay olduğunu hiç sanmıyorum; hiç değilse kadınlar ,iyi bir görünüşe sahip olmak için ne yapmak gerektiğini , erkeklerin iyi bir karaktere sahip olmak için ne yapmak gerektiğini bildiklerinden ,daha iyi bilirler.
Sevgiyi iyilik yaparak satın almaya çalışan , karşılaştığı değerbilmezlik sonucunda hayal kırıklığına uğrarlar
“Elbette ki sevdiklerimizin mutluluğunu istememiz gerekir, ama kendi mutsuzluğumuz pahasına değil.”
Ama faizle ödünç para verircesine hesaplı bir biçimde sevmeye kalkmak da bir sonuç vermez, çünkü hesaplı sevgi gerçek sevgi değildir ve böyle olmadığını sevgimizi yönelttiğimiz kişi hemen anlar.
Bütün sevgilerimiz, sevdiklerimizi her an yere serebilecek olan ölümün insafına bağlıdır. Şu halde hayatımız, bir tek kazayla anlamını ve amacını yitirecek derecede darlaştırılmamış olmalıdır. Bu sayılan nedenlerden ötürü, mutluluk isteyen, hayattaki temel ilgilerine ek olarak birçok yedek ilgilere de sahip olmalıdır.
Eskiden beri babaların çocukları konusunda fazla bir şey yapamayacağına inanılır, ama yine de çocuklar anneleri kadar babalarını da sevme eğilimindedirler. Kadınların gereksiz bir kölelikten kurtulması ve çocuklarının, çocuk ruhu ve bedeni konusunda gittikçe artan bilgilere göre yetiştirilmesi isteniyorsa annenin çocuğa karşı tutumu, babanın tutumuna benzemelidir.
Anneden çocuğu için mantık dışı özveri isteyen bir toplumda, anne de çocuğundan hakkı olmayan karşılıklar bekleyecektir; yalnızca çalışmayı seven meslek sahibi kadınlar böyle davranmazlar.
Yalnız şunu belirtmek istiyorum ki, gerçek değerli cinsel ilişkiler, tarafların kendilerini tutmadıkları ve kişiliklerini birbirine katıp ortak bir kişilik yarattıkları ilişkilerdir. Önlemin bütün türleri arasında gerçek mutluluğa en fazla engel olanı, aşkta önlemdir.
Sevginin en iyisi her iki tarafa da hayat verir; her iki taraf da sevilmekten haz duyar ve kendini zorlamadan sever; bu karşılıklı mutluluğun sonucu olarak iki taraf da dünyayı daha bir ilgiye değer bulur.
En iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklarından kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşmak umuduyla beslediği sevgidir.
Gerçekten doyurucu olan mutluluklar , yeteneklerin tam olarak kullanılabildiği ve dünyanın doğru olarak algılanabildiği şartlarda mümkün olur.
Ey aşk! Sana çok haksızlık ediyorlar ,
Tadı acıdır diyenler.
Oysa bekreketli meyve öyle ki
Hiçbir şey ondan tatlı olamaz.
Tadı acıdır diyenler.
Oysa bekreketli meyve öyle ki
Hiçbir şey ondan tatlı olamaz.
Ve akıllılık nedir , delilik ve çılgınlık nedir bilmek için yanıp tutuştum; anladım ki bu bile ruh tedirginliği
Çünkü çok bilenin çok derdi olur ve bilgisini artıranın üzüntüsü de artar .
Çünkü çok bilenin çok derdi olur ve bilgisini artıranın üzüntüsü de artar .
Uygar kişinin hayatının her anında içgüdü kısıntıları bulunur: Caddede giderken sevinçliyse hoplayıp sıçrayamaz, şarkı söyleyemez, üzgünse kaldırıma oturup ağlayamaz, çünkü yaya trafiğine engel olmaktan çekinir. Özgürlüğü, gençken okulda, büyüyünce de işyerinde kısıtlanmıştır. Bütün bunlar, hevesin ve hoşnutluğun sürdürülmesini güçleştirir, çünkü sürekli olarak kendini tutmak bıkkınlığa ve can sıkıntısına yol açar.
Obur ile normal iştahlı arasında, kökü derinlerde olan psikolojik bir fark bulunduğunu sanıyorum. Bir tek zevkini, diğer zevklerinin zararına aşırı derecede vardıranın, üstesinden gelemediği bir sorunu vardır.
Ortaya atılan bu öğretiyi sınırlandırmak üzere kabul etmemiz ki, bazı davranışlar, her şeyi feda etmeyi haklı gösterecek kadar şerefli sayılmaktadır. Yurdunu savunmak uğruna can verenin, karısını ve çocuklarını meteliksiz bırakmış olması ayıplanmaz.
Çünkü olaylar ,ancak onlara ilgi duyarsak deneyimlerimiz haline gelirler, yani bizi ilgilendirmiyorlarsa, onlardan hiçbir şey elde etmiyoruz demektir. Şu halde, bütün dikkatini kendi içine çevirmiş olan, orada ilgisini çekecek hiçbir şey bulamaz, ilgisini dışarıya yöneltmiş olan ise, ruhunu incelediği ender dakikalar sırasında, orada, çok çeşitli ve ilgi çekici öğelerin ayrışmakta, sonra da çok güzel ya da öğretici şekillerde yeniden düzenlenmekte olduklarını görecektir.
Bir insan ne kadar çok şeye ilgi duyarsa, o kadar çok mutlu olma olanağına kavuşur ve o derece az kaderin insafına bağlı olur, çünkü bu ilgilerden birini yitirecek olsa, bir diğerine yönelebilir. Hayat her şeye ilgi beslenemeyecek kadar kısadır ama günlerimizi dolduracak kadar çok şeyle ilgilenmemiz iyi olur.
Güçsüzlük, insanları hiçbir şeyin yapmaya değmez olduğu duygusuna götürür; konfor ise, bu duygunun neden olduğu acıyı çekilebilir hale sokar.
Bu bakımdan, bilim insanı sanatçıdan daha şanslıdır. Halk bir resmi ya da şiiri anlamadığı zaman, o eserin kötü olduğunu düşünür. Görecelik kuramını anlamadığı zamansa, haklı olarak, bu işi anlamaya öğreniminin yetmediği sonucuna varır. Bu yüzden, Einstein saygı görürken bazı büyük ressamlar tavan aralarında soğuktan titrer ve Einstein mutlu, ressamlarsa mutsuz olur.
Hoşgörüyü artırmanın en iyi yolu ise, mutlu olanların çoğaltılmasıdır. Böylece başkalarına acı çektirmekten zevk alanların sayısı azaltılmış olur.
Kendini aldatmaya dayanan bir gönül doyumu her an çökebilir. Gerçek ne kadar tatsız ya da acı olursa olsun, yüz yüze gelmeli, alışmalı ve yaşayışımızı ona uydurmaya çalışmalıyız.
Şu ya da bu türlü bir sarhoşlukla sağlanabilen yapay mutluluklar doyurucu olmazlar. Gerçekten doyurucu olan mutluluklar, yeteneklerin tam olarak kullanılabildiği ve dünyanın doğru olarak algılanabildiği şartlarda mümkün olur.
Uygar insanın zihnine de buna benzer bir tedirginliğin yerleşmiş olduğu görülmektedir. Kendisinden daha üstün bir şeyin, uzanıp alabileceği bir yerde durduğunu biliyor ama bunu nerede ve nasıl bulacağını bilmiyor.
“insanoğlu nefrete dostluktan daha fazla eğilimlidir. Nefrete eğilimlidir, çünkü yaşamından hoşnut değildir, çünkü yaşamın anlamını yitirdiğini, dünya nimetlerinin tadını başkalarının çıkardığını kendisinin birçoğundan yararlanamadığını hissetmektedir.”
Hazların tadını çıkararak, işinizi yaparak, belki de yanlış olarak daha talihli olduklarını düşündüklerinizle kendi durumunuzu karşılaştırmaktan kaçınarak çekememezlik duygusunu yok edebilirsiniz.
Mutlu bur evliliğin ilk günlerinde hiç kimse heyecan ihtiyacı duymaz, ama modern dünyada evlilik, çoğunlukla öyle uzun bir süre geciktirilir ki, evlenme ortamı oluştuğunda heyecan geçmiş, yerini kısa süreli bir alışkanlık almıştır.
Oysa her çeşit korku, korkuyla yüz yüze gelmekten sakınıldığında daha fazla artar. Bir kimsenin, düşüncelerinin yönünü değiştirmek için harcadığı çaba, görmek istemediği hayaleti daha da korkunçlaştırır; her çeşit korku karşısında yapılacak en doğru iş, korkuyu mantıklı ve sakin olarak, ama dikkati yoğunlaştırarak, korku ve konusunu her yönüyle tanıyınca kadar düşünmektir. Korkulanı tanımak onun korkunçluğunu yumuşatacak, konu tümüyle sıkıcı bir hale gelecek ve düşüncelerimiz, daha önce olduğu gibi irade gücüyle değil, konunun artık ilgi çekici olmaması nedeniyle başka yönlere çevrilecektir.
Büyük üzüntüler bile unutulabilir; mutluluğa yaşam boyunca son verecek gibi görünen felaketler bile zamanla kabuk bağlar ve acıları hemen hemen duyulmayacak derecede azalır.
Güç ya da endişe verici bir karar alınması gerektiğinde olanca aklınızı o iş üstünde toplayıp kararlarınızı verin, karar verdikten sonra da, yeni bir gerçekle karşılaşmadıkça, o kararı yeniden gözden geçirmeye kalkışmayın. Kararsızlık kadar yorucu ve yararsız bir şey yoktur.
Ya da aşk ile cinsel çekiciliği düşünün. Aşk öyle bir deneydir ki, onunla bütün benliğimiz, kuraklıktan sonra yağmur görmüş bir bitki gibi canlanır, tazelenir. Aşksız bir cinsel birleşmede ise böyle bir hazzın zerresi bile yoktur. Kısa süreli haz sona erince, bir yorgunluk, bir tiksinti, bir yaşamın boş olduğu duygusu içimize çöker. Aşk, yeryüzü yaşamının bir kısmıdır, aşksız cinsiyet ise değildir.
Uyuşturucular için söylediklerim, bir dereceye kadar, her türlü heyecan için de geçerlidir. Fazla heyecanlı bir hayat yorucudur ve böyle bir yaşamda, heyecan duyabilmek için çıtayı sık sık yükseltmek gerekir.
Benim savım şu ki, başarı mutluluğun sadece bir öğesidir ve eğer diğer öğelerin tamamının feda edilmesi pahasına elde edilmişse, çok pahalıya mal olmuş demektir.
Ey aşk! Sana çok haksızlık ediyorlar,
Tadı acıdır diyenler.
Oysa bereketli meyve öyle ki
Hiçbir şey ondan tatlı olamaz.
Tadı acıdır diyenler.
Oysa bereketli meyve öyle ki
Hiçbir şey ondan tatlı olamaz.
Yalnız kendisiyle ilgilenen, hayran olunmaya değer değildir ve ona hayran da olunmaz.
İçkiyle sevginin neşeye açılan kapılar olduğuna inanılır, onun için hemen ayaküstü sarhoş olunarak, eğlence arkadaşlarının nefretleri fark edilmemeye çalışılır. Alkolün onlar üzerindeki bütün etkisi, ayıkken baskı altında tuttukları günahkârlık duygusunu serbest bırakmaktır.
Hayvanlara bakıyorum da
Ben de hayvanlaşıp onlar gibi yaşayabilirim diyorum, hepsi kendi aleminde, huzur içinde
Durumlarından sızlanmazlar, kan ter dökmezler,
Karanlıkta gözleri açık oturmuyorlar ve ağlamıyorlar günahlarına,
Tanrı’ya olan borçlarını konuşup midemi bulandırmıyorlar, Hepsi hoşnut, hiçbirinin mal hırsıyla gözü dönmüş değil, Ne biri diğerinin önünde diz çöker, ne de binlerce yıl önce yaşamış kendi türünden birinin,
Hiçbiri dünyanın en mutsuzu değildir ya da en saygı değeri.
-Walt Whitman
Ben de hayvanlaşıp onlar gibi yaşayabilirim diyorum, hepsi kendi aleminde, huzur içinde
Durumlarından sızlanmazlar, kan ter dökmezler,
Karanlıkta gözleri açık oturmuyorlar ve ağlamıyorlar günahlarına,
Tanrı’ya olan borçlarını konuşup midemi bulandırmıyorlar, Hepsi hoşnut, hiçbirinin mal hırsıyla gözü dönmüş değil, Ne biri diğerinin önünde diz çöker, ne de binlerce yıl önce yaşamış kendi türünden birinin,
Hiçbiri dünyanın en mutsuzu değildir ya da en saygı değeri.
-Walt Whitman
Artık bütün sakin eğlenceler bir yana bırakıldı. Bir ilkbahar günü, bazı Amerikalı öğrenciler bana üniversitenin çevresini gezdiriyorlardı, çevre güzel kır çiçekleri ile kaplıydı, ama kılavuzlarımdan hiçbiri bu çiçeklerden bir tekinin bile adını bilmiyordu. Böyle bir bilgi neye yarardı ki? Kimsenin gelirine bir şey katmazdı.
Kadın, erkek herkes entelektüel uğraşılardan haz duyamaz hale gelmiş görünüyor. Örneğin, 18. yüzyılda Fransa salonlarında mükemmel olan karşılıklı konuşma sanatı, bundan kırk yıl önce hâlâ bir gelenekti. Bu, en yüce yeteneklerin harekete geçirildiği, son derece ince bir sanattı. Ama günümüzde böylesi bir beceriye kim aldırış eder?
Eskiden öğrenim, daha çok, haz duyma yeteneğini artırma amaçlı bir eğitim olarak kabul edilirdi. Buradaki haz dan kastım, kültürü tam olmayanların bilmedikleri yüksek hazlardır. On sekizinci yüzyılda kibar bey lerin özelliklerinden birisi de, edebiyat, resim ve müzikten ince bir zevkle anlayıp hoşlanmaktı.
Biz bugün o beylerle aynı zevkte olmayabiliriz, ama bu zevk gerçekten vardı. Günümüzün varlıklı kişileri ise, tamamıyla farklı olma eğilimindedir. Hiç okumaz. Ününü artırmak için tablo alırsa seçimini uzmanlara bırakır; duyduğu haz, resimleri seyretmekten değil, başkasının onları satın almasına engel olmaktan kaynaklanır.
Biz bugün o beylerle aynı zevkte olmayabiliriz, ama bu zevk gerçekten vardı. Günümüzün varlıklı kişileri ise, tamamıyla farklı olma eğilimindedir. Hiç okumaz. Ününü artırmak için tablo alırsa seçimini uzmanlara bırakır; duyduğu haz, resimleri seyretmekten değil, başkasının onları satın almasına engel olmaktan kaynaklanır.
Ben kendi payıma, paramın bana özgürlük sağlamasını isterim. Ama günümüz insanlarının paradan istediği, gösteriş, ün ve kendisiyle aynı düzeydeki insanları gölgede bırakması için daha fazla para getirmesidir.
“Oysa dünya , belirli bir sıra gözetilmeden serpiştirilmiş hoş ve hoş olmayan şeylerle dolu bir pazar yeridir.”
“İnsan kendisine saygı duymazsa, kolay kolay gerçek mutluluğa kavuşamaz.”
Örneğin, kendisine tutkun olan birisi, usta ressamlara gösterilen saygıyı görünce resim yapmaya başlayabilir, ama ressamlık onun için bir amaca ulaşma aracından başka bir şey değildir; bu işin tekniğiyle hiçbir zaman ilgilenmez. Aslında her konuya kendisiyle ilgisi açısından bakar.
Bütün büyük kitaplarda sıkıcı bölümler ve bütün büyük yaşamlarda ilgi çekici olmayan donemler vardır
Ölçülü güç mutluluğu arttırabilir, ama amaç olarak benimsenirse, dışımızda olmasa bile içimizde mutlaka felakete yol açar.
Hiçbir insan gücü sınırsız olamayacağı için, doyumsuz olanlar eninde sonunda aşamayacakları engellerle karşılaşacaklardır.
Oysa her çeşit korku, korkuyla yüz yüze gelmekten sakınıldığında daha fazla artar.Bir kimsenin, düşüncelerinin yönünü değiştirmek için harcadığı çaba, görmek istemediği hayaleti daha da korkunçlaştırır; her çeşit korku karşısında yapılacak en doğru iş, korkuyu mantıklı ve sakin olarak, ama dikkati yoğunlaştırarak, korku ve konusunu her yönüyle tanıyınca kadar düşünmektir.Korkulanı tanımak onun korkunçluğunu yumuşatacak, konu tümüyle sıkıcı bir hale gelecek ve düşüncelerimiz, daha önce olduğu gibi irade gücüyle değil, konunun artık ilgi çekici olmaması nedeniyle başka yönlere çevrilecektir.
Yaptığımız şeyler, sandığımız kadar önemli değildir; başarı ya da başarısızlıklarımız da sandığımız kadar önem taşımazlar.Büyük üzüntüler bile unutulabilir; mutluluğa yaşam boyunca son verecek gibi görünen felaketler bile zamanla kabuk bağlar ve acıları hemen hemen duyulmayacak derecede azalır.
Üstelik bütün bu kişisel düşüncelerin üstünde ve ötesinde bir gerçek var ki, hiç kimse dünyanın çok büyük bir parçası değildir.
Üstelik bütün bu kişisel düşüncelerin üstünde ve ötesinde bir gerçek var ki, hiç kimse dünyanın çok büyük bir parçası değildir.
Güç ya da endişe verici bir karar alınması gerektiğinde olanca aklınızı o iş üstünde toplayıp kararlarınızı verin, karar verdikten sonra da, yeni bir gerçekle karşılaşmadıkça, o kararı yeniden gözden geçirmeye kalkışmayın.Kararsızlık kadar yorucu ve yararsız bir şey yoktur.
Bir iş adamına sorun, acaba temsil ettiği toplumda kaç kişi acından ölmüştür. İflâs eden arkadaşlarına sonrasında ne olduğunu sorun. Herkesçe bilinmektedir ki, iflas eden birisi, maddî rahatlıklar bakımından, ömründe iflas edebilecek kadar varlıklı olmamış bir adamdan daha iyi durumdadır. Şu halde, yaşamak için mücadele diyenlerin gerçekte belirtmek istedikleri, başarı için mücadeledir. Bu mücadeleyi yapanların korktukları şey ise, sabah kahvaltısını bulamamak değil, servetlerini artıramama olasılığıdır.
Evrimde öyle bir yere geldik ki, henüz son durak değil ama bu dönemi çabuk geçmemiz gerekiyor, yoksa çoğumuz yolda telef olacak, geri kalanlarımız da kuşku ve korku ormanında yolunu kaybedecek.
En iyi romanların hepsinde sıkıcı bölümler vardır.
Benim inanabileceğim aşk, Viktoryenlerin hayran oldukları aşktan farklıdır; benimki serüvenlidir, gözleri açıktır, iyinin farkında olduğu gibi kötünün de bilincindedir, ayrıca kutsallık taslamaya da kalkışmaz. Hayranlık duyulan aşka bu gibi nitelikler eklenmesi, cinsel tabunun bir sonucuydu.
”Mutlu bir yaşam, sakin bir yaşamla mümkün olur, çünkü gerçek hoşnutluk, ancak sakin bir ortamda yeşerebilir. ”
”aşk sadece bir haz kaynağı değildir; yokluğu da acı verir. ”
”Ve nerede psikolojik baskı varsa, orada mutluluk yoktur. ”
”kendini büyük görmek, aşırı bir alçaltılmanın sonucudur. ”
.
Kural olarak, açlıktan kaçınmak ve hapisten çıkmak için gerektiği ölçüde kamuoyuna saygı gösterilmelidir, ancak bunun ötesine geçen her şey, gereksiz bir zorbalığa gönüllü boyun eğmektir ve mutluluğa her şekilde müdahale etmesi muhtemeldir.
Kural olarak, açlıktan kaçınmak ve hapisten çıkmak için gerektiği ölçüde kamuoyuna saygı gösterilmelidir, ancak bunun ötesine geçen her şey, gereksiz bir zorbalığa gönüllü boyun eğmektir ve mutluluğa her şekilde müdahale etmesi muhtemeldir.
.
Aşk, kuraklıktan sonra yağmurla bitkilerde olduğu gibi tüm varlığımızın yenilendiği ve tazelendiği bir deneyimdir.
Aşk, kuraklıktan sonra yağmurla bitkilerde olduğu gibi tüm varlığımızın yenilendiği ve tazelendiği bir deneyimdir.
Aşksız sekste bundan hiçbir şey olmaz.
Anlık zevk sona erdiğinde, yorgunluk, iğrenme ve hayatın boş olduğu hissi vardır.
Yalnız kendisini seven birisinin karışık tutkulara sahip olmakla suçlandırılamayacağı doğrudur, ama sevdiği şeyin hiç değişmemesi yüzünden bir gün gelip dayanılmaz can sıkıntısına düşeceği de bir gerçektir. Günah duygusu taşıyan da bir bakıma kendini sevmektedir. Bu geniş evrende onun için en önemli şey, kendi erdemidir. Geleneksel dinlerden bazılarının bu türlü içe dönüklüğü teşvik etmesi ise ciddi bir sakıncadır.
Diğer yandan din adamları anneliğin kutsal hazlarından söz açar, hastalıklı ve yoksulluktan kavrulmuş çok çocuklu ailelerin de mutlu olabileceği inancını yaymaya çalışırlar. Devlet de bu düşüncelere katılır çünkü onun da yeterince topçu eri bulabilmesi gerekmektedir.
Kendi içine gömülü olduğu için mutsuz olan birisi ne yapa-
bilir? Mutsuzluğunun nedenleri üzerine düşünmeyi sürdür-
düğü sürece içine kapanıklığı devam eder, bu yüzden de kısır
döngü dışına çıkamaz; çıkmak istiyorsa, kendisini ilgilendire-
cek şeyler, yalnız ilaç yerine geçecek yapay ilgiler değil, ger-
çek ilgi ve bağlantılar bulması gerekir. Durumun güçlüğü bir
gerçek olmakla birlikte, eğer dert doğru tanımlanmışsa, yine
de yapılabilecek çok şey vardır.
bilir? Mutsuzluğunun nedenleri üzerine düşünmeyi sürdür-
düğü sürece içine kapanıklığı devam eder, bu yüzden de kısır
döngü dışına çıkamaz; çıkmak istiyorsa, kendisini ilgilendire-
cek şeyler, yalnız ilaç yerine geçecek yapay ilgiler değil, ger-
çek ilgi ve bağlantılar bulması gerekir. Durumun güçlüğü bir
gerçek olmakla birlikte, eğer dert doğru tanımlanmışsa, yine
de yapılabilecek çok şey vardır.
Güven duygusunu sevmek değil, sevilmek doğurur, ama
bu duygu en çok karşılıklı sevgiyle oluşur. Daha doğrusu,
yalnız sevgi değil, hayranlık da bu etkiye sahiptir.
bu duygu en çok karşılıklı sevgiyle oluşur. Daha doğrusu,
yalnız sevgi değil, hayranlık da bu etkiye sahiptir.
Güzel şeylerin tadını sevdiğinin yanında tatmamış birisi, onlardaki büyüleyici gücü tam olarak anlayamaz.
Megaloman (kendini büyük görme hastası) sevimli olmak-
tan çok güçlü olmak, sevilen değil de korkulan olmak isteme-
si bakımından kendine tutkun olan hastadan ayrılır
tan çok güçlü olmak, sevilen değil de korkulan olmak isteme-
si bakımından kendine tutkun olan hastadan ayrılır