Muhyiddin İbn Arabi kitaplarından Allah Kimleri Sever kitap alıntıları sizlerle…
Allah Kimleri Sever Kitap Alıntıları
Kibir sahibine zarar verir. Kendi nefsini beğenen kimse, edep ve saygı öğrenemez. Edebi artmayan kimsenin ise eksikliği kendisinde kalır. Çünkü insan, gerçekte, eksikliklerden uzak değildir ve yetkinliğin zirvesine nadiren ulaşabilir.
Kişinin amacının her bakımdan kötülükten arınmış huyları kazanmaya dönük olması, zorunlu bir [insanlık] ödevidir. Bunun yanı sıra, bütün gücünü kuşkulardan arınmış saygın bir karakter kazanmaya, çirkin – nahoş her türlü özellikten sakınmaya adamalıdır. İmkân ölçüsünde bayağı dostlardan uzaklaşmak insanın görevidir. Bunları yaptığında ise, huylarını güzelleştirir ve yetkinliği elde edebilir. Bir zorlanım olmaksızın, doğal bir şekilde erdemleri kuşanır, efendi ve övgüye layık insanların hak ettiği şekilde övgü ve saygınlık kazanır.
İnsanlara göre üstün kişiler, adı bilinen, şahsı bilinmeyen kimselerdir.
İnsan iyilik yapmayı alışkanlık haline getirir ve kötülükten uzak durup ona yabancılaşırsa çirkin huylardan uzaklaşmış olur. Örnek olarak çekememezlik, nefret, kin tutma, aldatma, dedikodu, laf taşıma ve hayasızlık.
Ev sahibinin evde yaşayan kimseleri sevmemesi, onlara şefkat göstermemesi ve çıkarlarını gözetmemesi son derece çirkindir.
Köpek havlarsa ona karşılık vermenin güzel bir davranış olmadığı bilinmez mi? Aynı durum, öfkelenmiş insanlar için geçerlidir. Öfkeli bir insana verilen karşılığın sonu beğenilir mi? Öfkeli insan ne yaptığını bilmez ki! Böyle bir insana karşılık veren kişi cahilin tekidir. Çünkü akılsız insanlar kendilerine saldırdığında vahşi hayvanlara bile kızar ve kendisine bir zarar vermişse ona şiddetle vurur.
İnsan az bile olsa muhtaç olduğu yemeğini kardeşlerine ikram etmesi beğenilen bir davranış olduğu gibi onu yoksul kimselere ikram etmesi de beğenilen bir davranıştır. İnsanın kendisi muhtaç iken yemek ve içeceğini herhangi bir şekilde yemek bulma imkanı olmayan başkası ile paylaşması ise daha da beğenilen bir davranıştır.
İnsan tek başına yemeye ve içmeye kalkışmamalıdır. Bunun yerine halk tabakasından birisiyle sahip olduğu yiyecek içeceklere kardeşlerini ve dostlarını da davet etmeye niyet etmelidir.
Olgunlaşmak isteyen kimsenin şunu bilmesi gerekir: İnsan, hazlarını beğendiği ve arzularını güzel gördüğü sürece maksadına ulaşamaz. Böyle bir hale ulaşmak gerçekten zordur. Bu hali elde etmek güçleşir, elde edilmesi kolay olmaz.
İnsan çirkin davranışlardan ancak akıl ve ayırt etme yetisi sayesinde uzak durabilir.
Öfke gücünü sindirmek ve kontrol altına almak isteyen kimse, birisine eziyet ederken veya onu cezalandırırken kendisini o kişinin yerine koyarak düşünmelidir.
İnsan çirkin davranışlardan ancak akıl ve ayırt etme yetisinde uzak durulabilir.
İnsana yaraşan şey, huylarını incelemesi, ayıpları üzerinde düşünmesi, onları ıslah etmek için çalışmasıdır.
İnsan, kötü huyları kendisinden uzaklaştırmalı, övülen huylara uymalı, onları alışkanlık edinmeye ve güzel ahlaklı olmaya kendisini zorlamadır.
İnsan sadece haramlar söz konusu olduğunda saygınlığına düşkün olmalıdır. Haramlara yönelmek, insanda eksiklik ve kusura yol açar. Böyle bir insan, başka insanların hakkını yiyen ve başkasına ait bir işte tasarruf eden kimsedir. Başkasına haksızlık yapmak ise, insanın eksikliğinden kaynaklanır.
İnsanın düşünce gücünden yararlanması, huylarını ayırt etmesi, onlardan iyi, beğenilmiş ve güzel olanları seçmesi, yadırganan ve çirkin olanları ise reddetmesi gerekir. Kendisin iyilere benzemeye teşvik etmesi, kötülerin davranışlarından büsbütün uzaklaştırması gerekir.
Bilgisizlik, kötülük, çirkeflik, tamahkarlık, çekememezlik bir çok insana egemendir. İnsanlar doğaları gereği birbirine uyar. Uyan her zaman uyulan insanın yaşam biçimini ve gidişatını örnek alır.
Ahde vefasızlık, insanın verdiği ve yerine getireceğini taahhüt ettiği bir sözden vazgeçmesi ve cayması demektir. Ahde vefasızlık, sahibi için bir menfaat ve yarar barındırsa bile, çirkin bir davranıştır.
Dedikoduculuk da sırrı yaymanın bir türüdür. Bu durum, sözün alındığı ve aktarıldığı kişiler arasında bir düşmanlık meydan getirir. Böyle bir davranış, kötülüğün zirvesidir.
İkiyüzlülüğün bir türü, kindir. Kin, intikam alma imkanı bulamadığında insanın suçluya karşı kötülüğü içinde saklamasıdır. Böylece, kinini fırsat anına kadar içinde saklar. Kin tutmak, en çirkin huylardandır.
Övülmeyi sevme;
Bu huy, insanın saygı ve hürmet görmek, övülmek, methedilmek gibi davranışlardan memnun olmasıdır. Gençlerde ve çocuklarda olursa beğenilen bir davranıştır. Çünkü onların ikramı sevmesi, kendilerini daha çok kazanmaya teşvik eder.
Övgü ve saygı hak edilmediği halde geliyorsa buna yağcılık denir. Yağcılık nedeniyle sevinmek uygun olmaz. Çünkü yağcılık bir tür aldatmadır.
İnsan, ancak kendisinden beklenmeyen bir davranış sergilediğinde övülür.
Züht, mal, para biriktirme arzusunun azlığı, kanaatkarlık, biriktirmeye karşı kanaatkârlığı tercih etmek.
Ahlak, bazı insanlarda doğal olarak yerleşiktir. Bazı insanlarda ise,ancak eğitim ve çalışmayla bulunur.
Övülen bir insan- öven kendisi bile olsa- haz alır ve iyiliklerini sergiler.
Bütün canlılar içinden sadece insan, düşünme gücüne ve iyiyle kötüyü ayırt etme yetisine sahiptir. Bu yönüyle o, daima işlerin en iyisini, mertebelerin en üstününü, bilgilerin en değerlisini yeğler ve tercih eder.
Özlem, özlem duyulan şeye kavuşma isteğidir. Dolayısıyla hareket de, sadece O’na doğrudur, başka bir şeye doğru değildir.
Allah, alemi üç var etme türüyle yaratmıştır. Âlemin bir kısmını başka bir şey olmaksızın sadece Ol diyerek var etti. Âlemin çoğu bu şekilde yaratılmıştır. Diğer bir kısmı ise, hem ol sözü hem de cemal sıfatıyla (kudret eliyle) var etti. Yaratılanların bir kısmı da, hem ol sözüyle hem de iki sıfatıyla -celal ve cemal- (kudret eliyle) var etti.
O Allah, insanı meleklerin öğretmeni yapmış, kendisini şereflendirmek ve üstünlüğünü göstermek için onun nefesleriyle(hayatın kaynağı olan) feleği döndürmüştür. Ey insan! sana olan iyilikleri karşılığında, niçin Allah’a hakkıyla şükretmezsin ki? O seni yeriyle göğü arasına bir yönetici olarak indirmişken , niçin şükretmezsin?
İnsanlar içinde tamlıktan en uzak kimse, kendi adına eksikliğe rıza gösteren kimsedir.
Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “ Allah’ın nimetleri hakkında düşününüz, fakat Allah’ın zatı hakkında düşünmeyiniz.”
Ahlak, herhangi ön düşünce ve tercih olmaksızın, insanın davranışlarını yerine getirmesini sağlayan nefsin durumudur [meleke].
Dostlarım! İnsanın ne kadar şerefli bir varlık olduğuna dikkat ediniz!
İşlemiş olduğu bir günah kendisine sorulduğunda insanın doğru cevap vermesi yerinde değildir. Aynı şekilde, yaptığı ve gizlediği bir iyilik kendisine sorulduğunda doğru söylemesi de iyi değildir.
İnsanın doğasına hakim olan şey kötülüktür.
İnsana yaraşan şey, huylarını incelemesi, ayıpları üzerinde düşünmesi, onları ıslah etmek için çalışmasıdır.
Öfkeli bir insana verilen karşılığın sonu beğenilir mi? Öfkeli insan ne yaptığını bilmez ki! Böyle bir insana karşılık veren kişi cahilin tekidir.
İnsanın zirvesine ulaşmadan duramayacağı ve eksikliğine tahammül gösteremeyeceği ilk şey, ahlaki yetkinlik ve tamlıktır.
Allah’ın insana olan merhameti, öfkesini geçmiştir.
Hükümdarın himmeti büyük ise hükümdar olması nedeniyle kendisini beğenme duygusundan kurtulur. Kendisini ve himmetini, sahip olduğu hükümdarlıkla bile büyüklenmeyecek kadar büyük görür.
Şeytan’ın ateşi, nuruna baskın oldu.
Adem’in nur’u, toprağına baskındı.
Zenginliği nedeniyle saygı gören, yoksul düşünce, insanların gönüllerindeki değerini kaybeder ve sıradan insanlarla eşitlenir. İnsanın saygı görmesini sağlayan şey -kendisi değil de- sahip olduğu mal ise, mal kaybolduğunda artık o insanın saygı görmesini sağlayan herhangi bir şeyi kalmaz.
Erdem sahibi ve ahlakını güzelleştirmiş kişi böyle değildir. Çünkü onun üstünlüğü, sahip olduğu erdemlerden kaynaklanır. Onun erdemleri kendisinden hiçbir zaman ayrılmaz. Dolayısıyla böyle bir şahıs, dıştan gelen bir nedenden dolayı değil, sırf kendi zatından dolayı saygındır.
Bütün erdemlerin tek bir insanda toplanması, ender görülen bir durumdur. Bir insanın kötülenen, ayıp ve eksiklik sayılan bütün huylardan uzak olması da nadiren gerçekleşir. Başka bir ifadeyle, çirkin bir huy ve terbiye edilmesi gerekli kötü bir özelliğin bulunmadığı insan az bulunur. İnsan nefsini kontrol etmek için çalışamayacak düzeye gelecek şekilde çabalasa ve birçok ayıbından yoksun kalsa bile, bütün ayıplardan yine de kurtulamaz. .
İkiyüzlülüğün bir türü, kindir. Kin, intikam alma imkanı bulamadığında insanın suçluya karşı kötülüğü içinde saklamasıdır. Böylece, kinini firsat anına kadar içinde saklar. Kin tutmak, en çirkin huylardandır.
Kibir, insanı sevimsizleştirir. İnsanların nefretine sebebiyet verir.
Dedikoduculuk da sırrı yaymanın bir türüdür. Bu durum, sözün alındığı ve aktarıldığı kişiler arasında bir düşmanlık meydana getirir. Böyle bir davranış, kötülüğün zirvesidir.
Dilini tutmayan ve gönlü kendisine sır.
olarak söylenmiş bir şeyi tutacak kadar geniş olmayan kimse, ağırbaşlı olamaz.
Sır, emanettir. Onu yaymak, yayan kişinin eksikliğidir. Dolayısıyla sırrı yayan haindir. Sırrı yaymak, son derece yerilesi bir huydur.
Ahde vefasızlık, insanın verdiği ve yerine getireceğini taahhüt ettiği bir sözden vazgeçmesi ve cayması demektir. Ahde vefasızlık, sahibi için bir menfaat ve yarar barındırsa bile, çirkin bir davranıştır.
Katı kalplilik, başkasının karşılaştığı acı ve istirapları hafife almaktır. Bu huy kimseye yakışmaz
Erdemsizliklerden biri de aşktır. Aşk, sevginin aşırılığı ve sevgide ölçüyü kaçırmak demektir. Bu huy, bütün durumlarda sevimsizdir. En kötü ve çirkini ise, haz talep etmeye ve bayağı arzulara uymaya yönelik olmasıdır.
Aşk insanı taşkınlığa, günahlar işlemeye, çokça açılıp saçılmaya, utanma duygusunun azalmasına sevk ederken, aynı zamanda bayağı alışkanlıklar da kazandırabilir. Bu huy, herkeste çirkin bir davranıştır. Bununla birlikte başka insanlara göre gençlerde, zenginlerde ve imkan sahiplerinde nispeten mazur sayılabilir.
Merhamet, gerçekte, merhamet duyulan insanı sevmek demektir. Bu sevgi ise, merhameti doğuran endişe ve üzüntüyle birlikte bulunur.
Birbirini seven iki insanın arasındaki sevginin en iyisi erdem ilişkisinin meydana getirdiği türden olanıdır. Bu sevme, güvenilir ve sağlam sevgidir. Sevginin kaynağı alay etmek, haz elde etmek gibi konularda birleşmekten kaynaklanmışsa, böyle bir sevgi övülen bir huy olmadığı gibi kalıcı ve sürekli de sayılmaz.
Hoşgörünün yönetici ve başkanlarda bulunması daha iyidir. Çünkü onlar, başkalarına göre öfkelendikleri kimselerden intikam alma gücüne ve fırsatına daha çok sahiptir. Kendisine karşı koyma imkanı varken, küçüğün büyüğünü bağışlaması hoşgörü sayılmaz. Küçük böyle bir durumda kendisini tutsa bile, bu davranışı -hoşgörüden değil- sadece korkudan kaynaklanır. Çünkü başka bir vakitte yaptığı işin cezasını çekmekten endişe eder. [Dolayısıyla yaptığı davranış erdem sayılmaz.]
Yaratılışı bakımından iyi huylara sahip insanlar son derece azdır. Kötü huylara sahip olanlar ise, çoğunluğu oluşturur. Çünkü insanın doğasına hakim olan şey, kötülüktür. Dolayısıyla, doğasına göre hareker ederek, düşünce gücünü ve iyiyle kötüyü ayırt etme yetkisini kullanmaz ya da utanma, çekinme gibi duygulardan yararlanmazsa, onu etkisi altına alan özellik, hayvani özellikler olur. Bunun nedeni, insanın hayvanlardan sadece düşünme gücü ve ayırt etme yetisiyle ayrışmış olmasıdır. Bu özelliklerini kullanmadığında ise davranışlarında hayvanlara ortaktır. Yani arzuları kendisine baskın gelmiş, utanma duygusunu yitirmiş, kendini kınama ve eleştirme duygusunu terk etmiş, ağır başlılıktan yoksun kalmış, hırs ve nefret duygularının etkisi altına girmiş, kötülük onun ayrılmaz özelliği haline gelmiştir.
İnsanların içinde güzel ve iyi davranışları kabule yanaşmayan kimseler bulunabilir. Bunun neden, bu gibi insanların özlerindeki bayağılık ve varlıklarını oluşturan unsurlardaki bozukluktur. Bu gruptakiler, iyileşmeleri ümit edilemeyecek derecede kötüler arasındadırlar.
Ahlak, bazı insanlarda doğal olarak yerleşiktir. Bazı insanlarda ise, ancak eğitim ve çalışmayla bulunur. Cesaret, yumuşaklık, iffet, adalet gibi iyi huylar da bu kısma örnek verilebilir. İnsanların bazılarında ise bu gibi huylar ancak eğitim vasıtasıyla bulunabilir. Bazı insanlar, yalnızca alışkanlıklarına göre yaşarlar.
Öyleyse iblis, doğası gereği düşman, dolaylı olarak da dosttur.
Tamlığa ulaşmaya gücü yeten bir insanda eksiklik ne çirkindir!
İnsanlara göre üstün kişiler adı bilinen, şahsı bilinmeyen kimselerdir.
Öyleyse iblis, doğası gereği düşman, dolaylı olarak da dosttur.