İçeriğe geç

Kuşku Kitap Alıntıları – Lars Iyer

Lars Iyer kitaplarından Kuşku kitap alıntıları sizlerle…

Kuşku Kitap Alıntıları

Soğuk algınlıkları Çin’den geliyor.
Hakiki düşünce ve hakiki iman, hakiki bir düşünür ve hakiki bir dindar gibi görünmekle başlayabilir.
Sonsuzluk, sonun yokluğundan daha fazlasıdır.
Dünyada bir yerimiz var mı? Yok. Nereye gidiyor bu iş? Cehennem azabına. Perişanlığa, iğrenç bir perişanlığa. Biz de gidiyor muyuz onunla? Sonuna kadar! Cinimizle, kıyametimizle, gecenin karanlığında son sürat gidiyoruz bu sona.
Belki daha sonra olacak bunlar, biz öldükten sonra. Belki de çok daha yakın bir zamanda, yarın mesela ya da ertesi gün. Ama bir bakıma, zaten geldi son; sardı etrafımızı. Bizler Son’un insanlarıyız, En Son’un. Felaket’in halkıyız biz, ama bunu bizden başka kimse bilmiyor. Hissetmiyor hiç kimse. İçmek, içmek, hep içmek zorundayız
Din değiştirenler ve boş yere meni akitanlar Mesih’in gelişini geciktirirler (Talmud)
Mesih’in gelişini ne kadar geciktirdin acaba? diye soruyor W. Yıllarca mi? Asırlarca mi yoksa?
İnsan ne işinden başka meşgaleye vakit bulamayan gerçek proletarya için yazar; ne de mülke aç, dinleyecek kulağı olmayan gerçek burjuvazi için. İnsan proletarya ya da burjuvazi için değil, uyumsuzlar için yazar; yani arkadaşları için, arkadaşlarından öte, bizimkine benzer hayatlar süren, bizimle üç aşağı beş yukarı aynı şeyleri anlayan, aynı şeyleri kabullenebilen ve aynı şeyleri reddetmeyi bilen , aynı iktidarsızlık ve resmi sessizlik halindeki sayısız insan için
Çünkü dünyanın gençlik günleri geride şimdi, yaratılışın gücü çoktan tükendi ve zamanın çok az zamanı kaldı. Hepsi geçti gitti ve artık ibrik suya, gemi limana, yol şehre ve hayat tamamına ermeye çok yakın
Yol tıkalı; bizim yolumuz, herkesin yolu tıkalı. Yoldan çekilmemiz gerekiyor. Ama kendi yolumuzdan nasıl çekileceğiz? Kendimizi uçurumdan atmalıyız, bunda hemfikiriz. Ama neye yarar bu, neye yarar cesetlerimizin kanlar içinde kayalara serilmesi, martıların gagalarıyla gözlerimizi deşmesi? Hem nasıl özür dileriz o zaman? Yapmamız gereken şey bu çünkü, bütün hayatımızı özür dileyerek geçirmeliyiz biz
Hepimiz idareciyiz artık, hepimiz. İdare etmekten başka ne yapıyoruz? İdare ediyoruz ve idari işlerimizden kaçmak için saçmalıyoruz. Çalışma saatleri ya idari işlerle ya da bu işlerden kaçmak için saçma sapan şeylerle oyalanarak geçiyor; günlerimin devasa bir kısmı bundan ibaret
Yapısal bir konum bizimkisi, bundan hiçbir zaman şüphemiz olmadı. Biz büyük bir çöküşün işaretleri ya da belirtileriyiz. Ölümümüz boş odalarda vızıldayan sineklerin ölümünden daha önemli değil.
Bizi bu kitaplar mahvetti: Bundan şüphemiz olmadı hiç. Edebi cazibe ölümcül bir şey.
Bunu gecenin sonunda soruyor hep; şişelerin dibi göründükten, gök üstümüzde açıldıktan sonra; en önemli şeyleri konuşmak mümkün olduğu zaman.
W.’ye sorsanız kendimizi öldürmeliyiz derhal, yapılabilecek tek onurlu şey bu. Kendimizden çok taviz vermişiz, içimiz dışımız tavizmiş.
Hastalıklı bir şey var bizde, bozulmuş bir şey. Ama sadece bizimle ilgili değil bu, bütün dünyayla ilgili. Sismograf gibiyiz bir bakıma; dünyanın büyük dehşetlerini bağırsaklarimizda hissediyoruz. Bu yüzden sürekli hastalanıyoruz. Bu hastalıklı sistem yüzünden.
Kendime dair bir başarısızlık hissim yokmuş ve bu çok ironikmiş çünkü ben bir başarısızlık abidesiymişim.
Düşüncenin sonsuz hafifliğini hiç bilebilecek miyiz biz?
“Düşünce budalılığın yokluğu demek değil ama budalalık düşüncenin yokluğu demektir.”
Uzanamayacağımız kadar uzaktalar, ama varlar.
“Soğuk algınlıkları Çin’den geliyor,” diyor. Dağları ve stepleri aşıp batıya yayılıyorlar. Muazzam bir yolculuk bu.
Her sene yeni bir aptallık! Hep sil baştan yaşıyorsun, öyle değil mi?
Söylediklerinin sorumluluğunu almıyorsun. Sohbeti bir üst seviyeye taşımayı düşünmüyorsun hiç.
Konuşmanın karşılıklı doğasına dair en temel kavrayıştan bile yoksunsun.
Düşünce budalalığın yokluğu demek değil, ama budalalık düşüncenin yokluğu demektir.
Keşke biz de düşünceleri yıldırımlar gibi parlatabilsek cümlelerimizle!
İnsanlar üzerinde nasıl bir etkin olduğunu düşünüyorsun? ( ) Motive ediyor musun onları, ilham verip cesaretlendiriyor musun? Kendi başlarına düşünebileceklerinden daha fazlasını düşünmeye yönlendirebiliyor musun? Senin dostluğun dünyaya bakışlarını değiştirebiliyor mu, ya da dünyanın onlara bakışını?
“Soğuk algınlıkları Çin’den geliyor,” diyor. Dağları ve stepleri aşıp batıya yayılıyorlar. Muazzam bir yolculuk bu.
Etiketler:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir