İçeriğe geç

İçerdekiler Kitap Alıntıları – Victor Serge

Victor Serge kitaplarından İçerdekiler kitap alıntıları sizlerle…

İçerdekiler Kitap Alıntıları

Onun için herşey bitti. Zaten yeterince yaşamıştı, değil mi? Onun sırası gelmişti, bizimki değil. Yaşlıların ölmesi gerek!
Kanun dışı bir insanın, toplumun değerleri üzerine herhangi bir hayali yoktur. Ne bir inancı, ne de kanuna olan bağlılığı vardır. Ama onun kendine karşı saygısı, kendi gücünün bilinci ve diğer (Adamların) ona olan saygısı vardır.
Modern hapishaneler daha mükemmelleştirilemezler. Çünkü zaten mükemmeldirler. Geriye, onları yıkmaktan başka hiçbir şey kalmıyor.
İnsanın yaşamak için çok az şeye ihtiyacı var! Yaşantısı bittikten sonra dinlenmek için iki metrelik bir topraktan daha fazla bir şey gerekli değil.
Hapishane insanları aptallaştırmaya çalışır.
Yani hareketleri makinalaştırmaya, kişiliği yok etmeye, beyni durdurmaya Sosyal mücadelenin bir kolonu, yani bizi kesmek için kullandığı metod budur.

Değirmende düşünenler, kafalarının durmadan tehdit edildiğini hissederler

Kişinin aklî mekanizması ne kadar tam, düzgün ve mükemmel olursa, yoldan çıkması da o denli kolaydır. Aptallar için böyle bir tehlike hemen hemen hiç yoktur..
Aşk suçları işleyenlerde, umutsuzca, aşk belirtileri bulmaya çalıştım. Bütün bulabildiğim, kendilerini kontrolden aciz, acıya dayanamayacak zayıf yaratıklar oldu.
Büyük yanlışlar yapmışız yoldaşlar, ihtilalci olmak istemiştik ,asi olmuşuz.bütün hayatımız boyunca sabırla,inatla inancımızı sürdürmeliyiz.sonunda duvar yıkılacak
Yaşamak düşünmek demektir
çünkü değirmen , hiçbir şeyden düşünce kadar nefret etmez.
Ölüm, cezaların en doğal olanıdır.Doğada hemen hemen her yerde görülür. Yüzücünün kayıtsızlığında, dağcının yanlış bir adımında, insanın ormanda kaplanla yaptığı mücadelede, açlığa, soğuğa ve doğaya karşı verdiği savaşta, bundan daha kesin bir sonuç yoktur. İki anlamda ölüm cezası, cezaların en insanca olanıdır. Birincisi, insanlar milyonlarca yıldan beri -böylelikle kendilerini hayvanlardan ayırmışlardır-bunu kullanmışlardır. Klan, klana; kabile kabileye; kent kente; devlet devlete ve toplum topluma karşı. Musa peygamberin on emrinden biri olan, Öldürmeyeceksin, eksik ve ilkel bir yalandır.
Hareketli bir yaşantıdan ölü bir durgunluğa geçmek, akli dengesizlik için yeterli bir nedendir.
Duvarlar konuşur. Dikkatli bir göz, her yüzeyde, karanlık köşelerine iğneyle ya da kurşun kalemle yapılmış bir sürü işaret keşfedebilir.
Bu dört duvarın arasından kaçamadığınız gibi, uyuşukluktan da kaçamazsınız.
Bir parça güneş ışığının insanlar üzerinde yarattığı o tarifsiz heyecana birkaç kez tanık oldum.
Günlerin üst üste yığıldığını bilirsiniz. Yaşantıya dair tek tük anılarınızın yavaş yavaş zayıfladığını hissedersiniz.
Ölüm cezaların en doğal olanıdır. Doğada hemen hemen her yerde görülür.
Her şey onu aşmış artık. Yaşamak istemiyormuş. Şimdi de ölmek istemiyor.
Gerçek, korkunç olmak için fazla somuttur.
İnkâr etmek istediğim, kabullenemediğim, ama yabana atılamayacak kadar büyük bir açlıkla okuyorum ölümü onların gözlerinde.
Yaşama şansınızı hesaplamaya çalışabilirsiniz ama bu hesaplar çoğu kez doğru çıkmaz.
Eğer paranız varsa, günde yarım litre şarap alabilirsiniz. Paraları olmayanlar, sadece diğerlerini kıskanmakla yetinirler.
Eğer burada size rahat bir yaşantıyı hatırlatan tertemiz, beyaz eller olsaydı, aynı şevkle düşünebilir miydiniz bunu?
Zaman, benim düşüncelerimin dışında var olamaz. Ben ne yaparsam o odur.
İşin en kötü yanı, ruhunuzu açıklamanıza bile izin vermemeleri. On sekiz yıldır buradayım, alışamadığım tek şey bu
Daha mı mantıklı düşünmeye başladığına, yoksa yavaş yavaş delirmeye mi başladığına karar veremiyordu.
Korkunun birinden diğerine yayıldığını hissederken ben yalnız yaşıyordum.
Benim için onlar, aynı kural altında ezilen insanlardan başka bir şey değil.
Senin için ne uygunsa ey dünya, benim için de uygundur.
Sistem, yalnızlığımızın üzerine bir de sessizlik eklemişti.
Bütün gölgeler dans ediyor. Bütün maskelerin suratı asılmış ve dişleri sıkılmış. Oda gri, sarı çizgiler var. Artık gerçek olan başka hiçbir şey yok.
Zaman kavramı artık yoktur. Her sabah verilen bir parça ekmekle varlığı anlaşılan günler, kaybolmuş ve karanlığa karışmıştır.
Buradan ayrılırken ya deliliği arkanızda bırakırsınız ya da beraberinizde taşırsınız.
Kendi kendine böyle düşünmekle deli olacağını söylediği halde, gördüklerine kendisi de inanıyor.
Kimi zaman gördüğü halüsinasyonlar, zindanını bir sultanın sarayına çeviriyor.
Lambanın alevi gazından çok. Ruhum hazır ama vücudum zayıf.
Gözleri birdenbire açıldı, büyüdü. Korkunç bir şeye bakıyormuş gibi. Bana bir şeyler söylemek istedi ama sesi çıkmadı
Şeytana gülüyorlar, ama şeytan onları bekliyor. Hiç kimse ondan kurtulamaz dostum, hiç kimse..
Her şey , er geç sona eriyor. 
Eğer bunu bilmesem, şu anda biri karşıma çıkıp bana tekrar avludaki yürüyüşlere döneceğimi söylese, herhalde kendimi öldürürdüm.
Ölüme mahkum olmuş bir adamın son saatlerini düşünüyorum. Onlar, ölümün nasıl olduğunu tahmin edemezler. Ben de yaşantının ne olduğunu düşünemiyorum.
Yaşayabildiğim için daha güçlü ve düşüncelerimle daha zengin çıkıyorum hapishaneden.
Hapishane her zaman içimizde taşıdığımız bireydir çünkü..
Hapishane insanları aptallaştırmaya çalışır :Yani hareketleri makinalaştırmaya, kişiliği yok etmeye, beyni durdurmaya Sosyal mücadelenin bir kolonu, yani bizi kesmek için kullandığı metod budur. Değirmende düşünenler, kafalarinın durmadan tehdit edildiğini hissederler
Kişiliğinin güçlü ve yumuşak olması, onu hatasız fakat biraz sinirli yapmış. Konuşması düzgün, fikirleri açıktır. Julien bütün duyguları inkar eder. İnsanı ancak mantığı yönetmelidir. YoldaşIarına olan bağlılığı da bu rasyonalizminin ürünüdür.
Aşk. . . Modası geçmiş bir sözcük ! Kişiliklerin bir an karsı karşıya gelmesi ve cinsel ilişkiden başka birsey değil. Gerisi cehalet, eskimiş inanışlar, önyargılar ve içgüdülerimizin etkisi .
Daha sonraları Julien, Portekiz’de bir kadın yüzünden intihar etti.
Tüm görevinde olduğu gibi, burada da papazın sözlerindeki iki yüzlülüğü açıkça görebiliyordum. Hele adamın içten ve iyi niyetli olması ve bu çağrısını
sosyal vicdanın akıllı burjuvalara verdiği bir iç güvenliği ile yapması, insanı daha da çok isyana sürüklüycr
Yazmak ihtiyacı; herşeyden önce yasantıyı yakalama, durdurma, anlama, yorumlama ve tekrar yaratma, yani kişinin içinde biriktiğini hissettiği ve kişinin kollektif bilinçsizliğe sapianmasına yol açan karışık kuvvetleri maddileştirerek ortaya çıkarma ihtiyacıdır
Bu ihtiyaç; eserde, bir kural ve bir mesaj olarak ortaya çıkar Yazmak, çok yönlü bir kişiliği araştırma, birkaç kaderi birden yaşama, onların iç dünyalarina girme, onlarla bir bağ (communication)
kurma aracıdır. Yazar, hayata getirdiği dünyanın bilincine varır. Bu dünyanın bilinci kendisidir. Böylece herzamanki sınırlarinın dışına taşar, ruhunu zenginleştirip keskinleştirirken, bir yandan da mutluluktan sarhoş olur.»
Hiçbir şey, uzun süredir arzulanan bir durumun gerçekleşmesi kadar hayal kırıcı değildir.
Yaşlı Vincent, ölmek üzere olduğu için ziyaretçileri arttı. Anlaşılan, bir insan ölmekteyken daha ilginç oluyor. Şmdiye dek cezalandırmaktan öte ona hiçbir ilgi gösterilmemişti. On yıla mahkum edilmiş 5231 Numara’dan başka hiçbir şey olmamıştı. Ama şimdi, ölürken, tekrar insanlığını kazanmıştı.
Hapishane disiplini, açlık üzerinden temellenir. Cezanın ağırlığıyla işlenen suçun hafifliği arasındaki oran, akıllara sığmaz bir şeydir.
Eğer hapishane bahçesindeki soğuktan donmuş o üç ağaç bize kışın bir parkı hatırlatabilirse mutlu oluruz.
onlar ne daha güçlü ne de daha kötü. Değirmende kimsenin gücü yok. Sadece sistem insanlardan daha kötü.
Bir domuz gibi yiyin, ama düşünün.
Hapishaneye karşı kazanılmış zafer, büyük bir zaferdir. Bazı anlarda şaşılacak kadar özgür hissedersiniz kendinizi. Bu işkence sizi yenemedikten sonra hiçbir şeyin yenemeyeceğini anlarsınız Sessizlik içinde, bedeninin acı çekmesinden ve delilikten çok daha kuvvetli olan irade ve zeka ile o koca hapishane düzeniyle çarpışırsınız Ve ne zaman parmaklıklı pencereden içeri bir parça güneş girse, ne zaman dışarıdan iyi bir haber gelse, ne zaman bomboş günü değerli bir işle doldursanız tarifsiz bir neşe, bir ilahi gibi kaplar içinizi.

Göz deliğinden sizi seyreden gardiyanlar, açık alnınızı ve garip bir şekilde sessiz duran dudaklarınızı görünce şaşırırlar. Çünkü sessiz çıkan bu haykırıştaki yaşama mutluluğunu duymuşlardır.

Kişinin akli mekanizması ne kadar tam, düzgün ve mükemmel olursa, yoldan çıkması da o denli kolaydır. Aptallar için böyle bir tehlike hemen hemen hiç yoktur.
Tüm kurallar, şu iki kelimeyle özetlenebilir:
Yaşamak, yasaktır!
Kalbim, anneme,
Başım Deibler’e,
Bedenim toprağa.
H. bıçak için hazır artık.
Uzun deneylerim sonunda öğrendim ki, eğer polislerle suçluların mantıkları ve ahlak görüşleri arasında büyük farklar olursa, bu, çoğu kez suçluların avantajınadır.
Etrafımdaki üç adam, benden başka kimsenin görmediği bir hapishanenin duvarlarını andırıyorlar.
Basit giyimli bir adam, sabahleyin evimde yapılan bir aramada ele geçirilen belgeler için tutulan zaptın imzalanmasıyla ilgili olduğunu söyleyerek, başyazarlığını yapmakta olduğum bir anarşist gazeteden beni aldı. Durumu anlamıştım ama telaşlanmadım, hapishane her zaman içimizde taşıdığımız bireydir çünkü
Yaşamak,yasaktır!..
Ama insanları yaşamaktan alıkoymanın bir yolu var mı?
İnsan ,bir hayvandan çok farklı değildir.
Hapishane her zaman içimizde taşıdığımız bireydir çünkü
Dünya yıkılıyor olabilir ama çıldırmış hapishane makinesi ,sanki hiçbir şey olmamışcasına öğütmeyi durmaksızın sürdürür.
İçerdekiler,insanların insancıklarını unutturmak üzere tasarlanmışhapishanenin nasıl hayatları yavaş yavaş öğüten bir makine olduğunu gösterir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir