İçeriğe geç

Süveydâ-i Dildâr Kitap Alıntıları – Fatma Şahin

Fatma Şahin kitaplarından Süveydâ-i Dildâr kitap alıntıları sizlerle…

Süveydâ-i Dildâr Kitap Alıntıları

Açtım kapıları ardı sıra,
Ne düş vardı ne rüya.
Sen benin henüz yazılmamış şiirimsin. Mısralarda hece hece,
kelime kelime.
Sen gizli uyak, redif, hikaye, aslolan mahlasta gizledigim sevdamsın.
Satırlara dökülen, kelimelerin hikâyesini yaz desen kalem sağır olur kör deftere
Gökyüzü mavi ama,
kanatlarım yok uçmaya.
Yazılmamış şiirimdin, şimdi ise kırık dökük hikâyem
Yusuf düştü kuyuya, Yunus düştü balığın karnına, İbrahim ateşlere düştü ama hepsi bir çıkış yolu buldu.
Söyle karanlık gecemin yıldızı !
Her yağmur küflü bir sarnıca sevdalı değil mi?
Gönül aşk, meclisinde şarhoş
Canda deli cananda
Şimdi diyorum bir pencere açılsa yarınlarımıza.
Sabahın tan ağarmasında,
Akşamın loş karanlığında
Sana dair, ne varsa alsa getirse bir kuş kanadında…
Şimdi neyin var dediklerinde Araf’ta kalmış bir sevdanın sürgünündeyim, diyemedim.
Sevdaya dairdi , şiirler sana.
Hasbihal kaderdi, yazılan anlımıza
Derd-i aşk olmuştu umudum.
Leyl-i bahardır kahroluşum.
“Kendi yetimini veya başkasına ait bir yetimi himaye eden kimseyle ben,cennette yan yana bulanacağız.”
“Ne acıdır bir babanın evladını bu kadar çağresiz görmesi ve elinden bir şey gelmemesi.”
“Hiçlik makamına erdiysen eğer.Değmez sana ;ne gam,ne keder”Ne güzel söylemiş Mevlana
“Bir aynaya baktım bir kendime, ne aynadaki bana benziyor ne de ben aynadaki surete.”
“Sükutunu dinle, öfkene yenilme.Yenilme ki Hak yolunu bulasın.
Bir Elif miktarı kadar sus.
Sus ki her susuşun duan olsun”
“Görmek için göze ne hacet, gönül gözü açık eylesin Mevla.
Ama sabır öyle bir ipliktir ki sen kopacak zannederken o daha güçlenir , kapıların kapandığını zannederken, olmaz kapılar açılır.
“Şu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol. “
Seven gitmez diyorlardı; peki, şimdi hangi mevsimin baharısın?
Vakit hüzün veyahut vakit ayrılık
Vakit hasret veyahut vakit özlem..
Sahi vakit sen yokkken hangisi?
Mutsuzken mutlu gözükmek mi yoksa?
Süveyda; yürekte siyah bir noktadır. Ve aslında insanın tüm varlığının hakikat-ı oradadır. Aşkın doğuş yeridir.
Hüzün sardı dumanlı dağları,
Efkâr-ı âlâ oldu yanık türküler,
Türkülerde hüzün,
Türkülerde ağıt
Allah bize doğru Yolu göstermek için peygamberler gönderdi. Ve en büyük mucizesi Kur’an-ı Kerim’i indirdi. Rabim bizi onun yolundan ayırmasın.”
Amin.
“Dünyada iyi görünenler aslında kötü ve, çirkindir. Önemli olan ahirettir. Dünyanın en parlak ve en ihtişamlı hali Bile insanı aldatmaktan başka bir şey değildir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Nefis; şeker kaplanmış Zehre benzer. Kim ki dünya nimetlerine aldanıp da nefsini yenik düşerse işte onun vay haline, Ama şu da bir gerçek ki ahiret dünyada, dünya ile kazanılır.
Unutma ki sevgi tasavvufun yansımasıdır. Allahu Teala’nın en büyük yansıması güzelliktir. Bu nedenle Allahı ne kadar seversek onun yaratıklarında o kadar sever hoşgörülü davranırız, güzel ahlakla ilerleriz.
“İnsanların en hayırlısı, diğer insanlara faydalı olandır. Sen ne kadar insanlara fayda sağlarsan o kadar hayırlı olursun. Ve bu sağladığın yararlar hem bu dünya Hem de diğer dünyaya en iyi şekilde karşına çıkar.
“ Ne demiş Yunus: Yaratılanı severim, yaratandan ötürü. “
“ Şunu da unutma ki her şeyin en doğrusunu ALLAH bilir. “
Eğer insanın kalbinde merhamet varsa inan affedemeyeceği hiç bir şey yoktur. Tabi yine de affetmek Allah’a mahsustur.
Ne demiş Yunus Emre ;
Aksakalı pir hoca, bilemez hali nice
Emek vermesin hacca, bir gönül yıkar ise
“Peygamber Efendimiz (s.a.v):
‘Kalp kırmak, Kabe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür’ diye buyurmuş. ‘
Ey gönlümün maisi! Ruhuma hicran, hasretime hicretsin.
Yüreğimin dili olsa da feryatlarımı anlatmaya yetmezdi.
“Kendimi bulduğum tek yer kitaplardır. Bazen bir kelimede, bazen bir sözde “
“Kendimi bir nokta olarak gördüğümde, bir bakmışım ki anlamlı bir cümlenin sonundayım. “
Yelkovan, akrepe hasret kaldı.
Haykırmak, istiyordu saniyeler
Feda edilmiş ömürlere inat
Nasıl bir bekleyişti,
Anılar nefes kesen acılarla dolu
Yetimdim, öksüzdüm; bir Elif miktarı kadar canıma can oldun.
“Doğduğum gün öldüğüm gün oldu. “ dedi ve gözlerini kapattı.
Ah Süveyda’m ! Şimdi neyin var dediklerinde Arafat’a kalmış bir sevdanın sürgünündeyim diyemedim.
Önemli olan dış görünüş değildir, insanın içindeki yaşadıkları ve yaşattıklarıdır
“Yunus Emre yıllarca ‘Ben bilmem’ zikri çekmiş. Bilmedikleri içinde kendini aramış. Her defasında da kendini Tapduk Emre’nin eşiğinde bulmuş.
Anne baba, yokluğu nasıl da hissediliyordu. Kimsesizlik gerçekten zordu. Ağlasan kimse yok, gülsen kimse yok ; bir derdin olsa içini dökeceğin kimse yok.
Vedalar hep ağırdır derler ya; gidenler mi yoksa geride kalanlar mı hüznü en çok yaşar, bilinmez. Ama bu sefer hem giden hem kalan en derin acıları yaşadı.
Aklıma Hz.Yunus’un balık karnındaki sabrı gelir susardı. Hz Yusuf’un karanlık kuyularda Güneşi beklemesi gibi sükûtla beklerdi. Hz.İbrahim gibi ateşlerde yanardı da gönlü, derdini yine de kimseye anlatmazdı. Kırık dökük birkaç satırla Hz. Eyüp gibi sarıp sarmalardı yaralarını. Çünkü Süveydâ her zorluğun altında bir kolaylık olacağını ve Allah’ın kuluna kaldıramayacağı yükü vermeyeceği biliyordu.
Ah! kadersiz Süveyda’m kaderin böyle mi yazılacaktı !
“Kendimi bir nokta olarak gördüğümde, bir bakmışım ki anlamlı bir cümlenin sonundayım.”
“Evet, kaderin doğmadan yazılmıştır. Lakin kaderimizi de kendimiz çizebiliyoruz. Allah, biz kullarına akıl vermiş kullanmamız için, yürek vermiş hissetmemiz için. Ama biz ne yapıyoruz; aklımızı yüreğimizi hep dünyevi heveslere harcıyoruz. Nefsimize o kadar yenik düşüyoruz ki nefsimizin bizi yönetmesine izin veriyoruz.”
“Ne acıdır bir babanın evladını bu kadar çaresiz görmesi ve elinden bir şey gelmemesi.”
“Allah’a yönel, o senin içindekilerini ilmek ilmek nakşeden, bilen değil mi? Ve sabret. Sabır en acı zehirden daha acıdır ama sen yinede vazgeçme. Çünkü Allah, sabredenlerle beraberdir.”
“Vedalar hep ağırdır derler ya; gidenler mi yoksa geride kalanlar mı hüznü en çok yaşar, bilinmez. Ama bu sefer hem giden hem kalan en derin acıları yaşadı.”
Dört mevsimin yaşandığı anlarda prangalara mahkûm umutlarımın tek sebebi sensin.
Şimdi neyin var dediklerinde Araf’ta kalmış bir sevdanın sürgünündeyim, diyemedim.
Ben sana gecelerce aç kaldım, ben sana susuz kaldım,ben senin yalnızlığına âdeta oruçluydum.
Gitmeliydim, onu görmeliydim. Ne pahasına olursa olsun, Ben buradayım demeliydim.
Kendimi bulduğum tek yer kitaplardır. Bazen bir kelimede, bazen bir sözde
Böylece herkesten kaçtığımı zannediyordum ama ben aslında kendimden kaçıyormuşum. Aşkımdan, sevdamın verdiği yükten, terk edip gittiğim yaralı kalpten O kalp ki aşk için doğmuştu.
Hep seni bekledim. Neredeydin yıllardır, neden daha önce gelmedin?
Şimdi hangi yıldızı toplayacaksın
Gecenin kör saatinde.
İçimden kentler geçiyor
Sönük bir sokak lambası altında
Yıkılıyor umutlarım.
Duman tüten penceresiz evlerde
Eski bir kitabın yırtık sayfası gibi
Bazen silik bazen en yıkıcı cümlede oluyorum.
Asılı kalıyor zaman
Macerası çoktan bitmiş hayallerde,
Kahraman arar gibi.
Kenter geçiyor kalbimde
Her köşe başında adının yazdığı tabela
Ve cemreler düşüyor yüreğime
İçimde baharlar açtırmasada.
Gece karanlıkla sarmaş dolaş
Tükendikçe Çoğalıyor
Çoğaldıkça gizleniyor.
Yalnızlık senfonisi çalıyor eski bir radyoda
Ve son bir ışık açılan kapı ardında
Benim ki sadece düş kırıklığı
Adı geçmeyen yarınlarda.

Fatma Şahin

Sükût Eyle Ey Kalbim, Acım Arş-ı Âlâ’yı Geçti Bu Gece
Fatma Şahin
SÜVEYDÂ-İ DİLDÂR
Zamansız ölümlerin eşiğinde gidenlerin sancısını çekti bu kalp. Sana yazılan mektuplar arasında ecel teri döktü kelimelerim. Kalemim kırık yazamıyorum, mutluluğa dair hiçbir şey. Gidenlerin umursamayışı kalanların iç çekişi oldu ayrılıklar. Olmaz saatlerde aklıma gelişini, yok sayılan yaşamların terk edilişini, bıraktığın yerde can çekişleri, karanlık gecelerde yıldızları arayışımı… Söyle sevgili, söyle; kafanı her gökyüzüne çevirdiğinde kurduğumuz hangi hayalin yıkıntılarını izliyorsun? Söylesene, bu susmaların nedeni ne? Dört mevsimin yaşandığı anlarda prangalara mahkûm umutlarım tek sebebisin. Hani derdin ya: “İnsan acı çektiği kadar büyür.” ben ise acı çektikçe tükeniyorum. Yazılmamış şiirimdin şimdi ise kırık dökük hikâyemsin. Vazgeçtim artık hiç tanımadığım kişilerin gözlerindeki ışıktan, bir bebeğin dünyaya gelişinden; bahardan, kıştan, yazdan, ilkbahara dair umutlardan. Hepsinin katili oldun. Şimdi sevgin, inancın her neye varsa bil ki bu yürek seni asla affetmeyecek. Yetim bir çocuktum ben şimdi bu yüreği çıkmaz sokaklara düşürdün. Sana son sözüm yüreğin Araf’ta kalsın ey sevgili.
Fatma Şahin
Ne zaman ağlayacak olsam, gülüşün geldi aklıma. Tebessüm sebebi olan gülüşün Veyahut ne zaman gülecek olsam gidişin düştü aklıma.
Fatma Şahin
“Bir aynaya baktım bir kendime, ne aynadaki bana benziyor ne de ben aynada ki surete.
Fatma Şahin
Şu dünyada herkes birşey olmaya çalışırken sen hiç ol.
Resimlerin dili olsa, hasretin rengini nasıl yansıtırdı ya da feryadını? Yüzüne bakan, gözlerini senden
ayıramayan ama bir o kadar sessizliğin hikâyesini yazan bir çift göz. Dönmesini beklediğin, sevdasına
hasret kaldığın gecelerin resmi Üzülürsün unutamadığın zamana. Mazinin verdiği vazgeçilmezliğin
hikâyesini yaz desen hangi kelimeler dökülür satırlara. Peki, her giden bulur mu geride bıraktığını
veyahut bulsa aynı olur mu? İnsan zihninde çakılı zamanın sesinde boğulurken, hangi dala
tutunacağını bulamıyor. Çıkmazlarım arasında kayboluyor. Saatlerin vuruşu vicdanını en ağır şekilde
yaralıyor. Kaldıramayacağın yükler yükleniyor bir bir omuzuna. Hesabı sorulmayan gidişlerin
beynimde uğulduyor. Biraz eksik biraz fazla bedenimde yılların verdiği ağırlık, ellerim titriyor, vakitsiz
aklıma gelişinle. Bir emanet olan bu canı esmeyen yellere veresim geliyor ve sonra sesin yankılanıyor
beynimin her uğultusunda. Pas tutmuş kelimeler arıyorum elime yüzüme bulaşan hayatımda. Beni
anlatacak bir kelime, seni anlatacak bir cümle Satırlara dökülen kelimelerin hikâyesi yaz desen
kalem sağır olur kör deftere. Ayrılığı anlat desen her bir kelime vazgeçemediğimiz gidişlerin dönme
hikâyesi olur. Bakıyorum aynalara. Kalmak ve gitmek arasında yok olduğum bu dünyada Araf’ım
oldun bir vuslat aralığında.
Her harf seni anlatırken cümlelerin seni anlatamaması mahçubiyetimin üzerine imza attırıyor.
Fatma Şahin
Büyütüyorum her adında yalnızlığımı. Issız gecelere sığdırıyorum kifayetsiz kelimeleri.
Çoğalıyor içindeki sensizlik. Hasret denen sancılı sevdalara yazıyorum adını.Kaç takvim yaprağına saklıydı zamansız yüreğime  çarpan  gidişin.  Kaç yerden kırıldı umutlarım, neresinden tutsam yüreğimde kanıyor. Ah gece yine mi hüzün yağdırıyorsun içime. Un ufak oluyor zaman, un ufak kalıyor  zihnimde hatıralar. Yokluk denen canda, can çekişen ruhumu arıyorum elime yüzüme bulaşan yalnızlığımda.
Ve bir söz dolanıyor dilime Aşkın kadar ağla ey gönül .
Fatma Şahin
Her harf seni anlatırken cümlelerin seni anlatamaması mahçubiyetimin üzerine imza attırıyor.
Fatma Şahin
En büyük ayrılığı bir göbek bağı ile yaşamadık mı
Fatma Şahin
Açtım kapıları ardı sıra,
Ne düş vardı ne rüya.
Fatma Şahin
#Süveydâ-iDildâr
Sükût eyle ey kalbim
Acım Arş-ı alâ’yı geçti bu gece.
Fatma Şahin
#Süveydâ-iDildâr
Bir çeşit sevdadır dilimde ki.
Konuşsam dilim yanar.
Sussam gönlüm solar.

Fatma Şahin
Süveydâ-iDildâr

Yazamıyorum artık kalemimde sözler tükendi.
Hangi bahara koşam fırtına olup dönüyor bana.
Kaç gecenin sabahına gebe
Umutlarımın adı oldu ayrılık.
Şimdi diyorum bir pencere açılsa yarınlarımıza.
Sabahın tan ağarmasında
Akşamın loş karanlığında
Sana dair ne varsa alsa getirse bir kuş kanadında… 

Fatma Şahin

#Süveydâ-iDildâr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir