İçeriğe geç

Yan Etkiler Kitap Alıntıları – Woody Allen

Woody Allen kitaplarından Yan Etkiler kitap alıntıları sizlerle…

Yan Etkiler Kitap Alıntıları

Tanrı yok. Hayatın anlamı yok. Hiçbir şey kalıcı değil. Büyük Shakespeare’in eserleri bile evren yanıp tükendiğinde kül olacak; gerçi Titus Andronicus gibi oyunları düşününce bu o kadar da kötü bir şey değil ama, ya diğerleri?
Kim bu suratlar, diye düşündü. Bulanıklaşarak bir soyutlamaya dönüşüyorlar ve “İnsanlar” adını alıyorlardı. Ama insanlar yok burada, diye düşündü, bireyler var.
Tanrım, ahlaki veya etik kaygılara saplanan akıl, nasıl da bocalıyor! Çok düşünmemeli
Kucakta sevişmeyi bilen kadın her konuda erkeğini mutlu etmeyi bilir..
‘‘Aramak mı? Ben şimdi seninle eve gitmek isterim aslında.”
Korkak değilim, kahraman da değilim. Arada bir yerdeyim.
Zaten kötülük dediğin, aşırıya kaçmış iyilik değil
de nedir?
Agathon: Nasıl yani?
Allen: Şöyle düşün: Bir adam çok güzel bir şarkı söylerse, mest olursun. Hiç
aralıksız söylerse, başına ağrılar girer.
Sevmeyi hiç öğrenemedik
Evrende yapayalnız gezinip duruyoruz
Bir adam, ekmek kabuğu çalmaktan tutuklanır. “Yalnız kabuğunu seviyorum,”
diye açıklama yapan adam
.
Misantrop olmanın iyi bir yanı vardır :

İnsanlar sizi asla hayal kırıklığına uğratmaz.

”Tanrısız kaldığımızı hissederek, teknolojiyi yeni tanrımız kıldık. ”
”Dünya, iyi ve kötü insanlara ayrılmış gibiydi. İyiler daha huzurlu uyuyorlar, diye düşünüyordu Cloquet. Kötülerse uyanık oldukları saatlerin tadını daha iyi çıkarıyorlar. ”
Yakılmayı, toprağa gömülmeye bin kere, her ikisini de karımla bir hafta sonu geçirmeye sonsuz kere tercih ederim.
İnsanlık, her zamankinden daha önemli bir kavşakta bulunmaktadır. Yolların biri, çaresizliğe ve umutsuzluğa gitmektedir. Diğeri ise soyumuzun tükenişine..
Karşı cinsten tüm beklediğinizi tek bir kişide asla bulamamak nedir, bilir misiniz?
Doğrudur; tek cümlelik bir açılışla insanın ilgisini çekebilir, sonrasında çok geniş bir konu yelpazesinde uzun süre konuşmayı sürdürebilirim
”Ölüm, bir varlıksızlık halidir. Varlığı olmayan şey yoktur. Dolayısıyla ölüm de yoktur. Yalnız hakikat vardır. Hakikat ve güzellik. Bunlar birbirlerinin yerini alabilir ve birbirlerinin suretlerinden ibarettir. ”
Bir keresinde sırf hayır diyemediğim için canlı bir antilop satın aldım.
Zaten kötülük dediğin, aşırıya kaçmış iyilik değil de nedir?
– Nasıl yani?
– Şöyle düşün: Bir adam çok güzel bir şarkı söylerse, mest olursun. Hiç aralıksız söylerse, başına ağrılar girer.
Dünya, iyi ve kötü insanlara ayrılmış gibi. İyiler daha huzurlu uyuyorlar, kötülerse uyanık oldukları saatlerin tadını daha iyi çıkarıyorlar.
Şalgam ekerim, mısır çıkar. Bu, insanı incitmez mi sanıyorsun?
Bir kadına duyulan aşkın, insanın ölüm korkusunu bile bir süreliğine de olsa yenebileceğini gösteriyor.
Buradayız ama niye geldiğimizi bilmiyoruz. Ne olduğumuzu anlamadan gidiyoruz. Önemli olan, anın keyfini sürmek. Yaşamak, mutlu olmaktır. Ama ben Tanrı’ya inanıyorum ve çevreme baktığımda, pencereden giren güneş ışığını veya geceleri göz kırpan yıldızları gördüğümde, onun daha büyük planları olduğunu ve iyi şeyler tasarladığını biliyorum.
İnsanların çoğu, ölümcül bir vakayla zaman geçirecek cesarete veya şefkate sahip değiller. İnsanlar ölüm döşeğindeki hastayı yok sayıyorlar ya onu düşünmek istemiyorlar artık.
Hem hasta adam ha bire rahatsız edilmez ki! Adam ölüyor işte huzura ihtiyacı var, birbiri ardına anlamsızca şifa dileyen insanların tantanasına değil.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Dünya iyi ve kötü insanlara ayrılmış gibiydi. İyiler daha huzurlu uyuyorlar, diye düşünüyordu Cloquet. Kötülerse uyanık oldukları saatlerin tadını daha iyi çıkarıyorlar.
Hayat gerçek bir kaos, diye düşündüm. Duyguların sağı solu belli olmuyor
bilimin de sınırları olduğunu düşündüm. Belkiinsanların yemek yerken ara sıra boğulması kaçınılmazdı. Belki bu, evrenin anlaşılamaz kurallarından biriydi. Araştırmanın ne bedenimin her şeyi çözebileceğine inanacak kadar ukalalaştık mı biz? Adam haddinden çok büyük bir et parçasını yutmaya kalkışır ve boğulur. Bundan daha basit şey var mı? Evrenin hatasız işleyişi konusunda başka ne söylenebilir? Tüm cevapları öğrenmemize olanak yok.
Politikacılarımız ya beceriksiz, ya da sahtekar. Bazen bir günde ikisi birden olabiliyorlar.
Zaten kötülük dediğin, aşırıya kaçmış iyilik değil de nedir?
Karşı cinsten tüm beklediğinizi tek bir kişide asla bulamamak nedir, bilir misiniz? Bir tarafta, ödün vermenin insanı ürküten boşluğu. Diğer tarafta, yasak aşkın ayıplanan ve sinirleri allak bullak eden varlığı. Fransızlar haklı mıydı acaba? İnsanın bir karısı bir de metresi olmalı, böylece farklı ihtiyaçlar için iki taraf arasında iş bölümü mü yapılmalıydı?
Kadının içindeki büyük dürüstlük, onu başka bir kadınla aldatabileceğimi düşünmesine engel oluyordu
Yalnız geçirdiğim gecelerde, mükemmelliğin estetiğini düşünmeye başlamıştım. Doğada “mükemmel” olan bir şey var mıydı? Ben kimdim ki mükemmeli arıyordum? Bunca kusurum varken üstelik..
Okumuş yazmış, eksantrik bir kadındı, Eliot’tan alıntılar yapar, tenis oynar, piyanoda Bach’ın İki Bölümlü Doğaçlamalarını çalardı. Kesinlikle Ay inanmıyorum ! falan demez, üzerinde Pucci Gucci yazan hiçbir şey giymez, Country ve Western müzik çalan, sohbet programı yapan radyo dinlemezdi. Üstüne üstlük, ha deyince en ayıpçı şeyleri bile yapar, hatta kendisi başlatırdı. Cinsel isteğim( galiba Guinness Rekorlar Kitabı’nda yer alıyor) azalana kadar ne mutlu aylar geçirdik, bilseniz! Konserler, sinemalar, akşam yemekleri, hafta sonları, Pogo’dan Rig-Veda’ya kadar her türlü konuda doyulmaz tartışmalar Ağzından bir de gaf çıksın, mümkün mü? Sadece bilgiler, görgüler, bir de espriler. Ayrıca hak eden tüm hedeflere karşı ölçülü bir düşmanlık: Siyasetçiler, televizyon, estetik ameliyat, toplu konut mimarisi, polyester takım elbiseli adamlar, sinema kursları ve her cümlesine yani diye başlayan insanlar
Hak eden tüm hedeflere karşı ölçülü bir düşmanlık: Siyasetçiler, televizyon, estetik ameliyat, toplu konut mimarisi, polyester takım elbiseli adamlar, sinema kursları ve her cümlesine ‘yani’ diye başlayan insanlar
Needleman için insan özgürleşmesi, hayatın absürtlüğünün farkına varmaktan geçiyordu. Tanrı suskundur, derdi hep, şimdi bir de Ademoğlu çenesini kapasa!
” Dünya, iyi ve kötü insanlara ayrılmış gibiydi. İyiler daha huzurlu uyuyorlar, diye düşünüyordu Cloquet. Kötülerse uyanık oldukları saatlerin tadını daha iyi çıkarıyorlar. ”
Needleman için insan özgürleşmesi,
hayatın absürtlüğünün farkına varmaktan geçiyordu. “Tanrı suskundur,” derdi
hep, “şimdi bir de Ademoğlu çenesini kapasa!”
Needleman, kolay anlaşılacak biri değildi. Ketumluğu sık sık soğukluğa
yorulurdu ama merhamet dolu biriydi aslında. Tanık olduğu feci bir maden
kazasının ardından, ısmarladığı ikinci waffle’ı bitiremeyecek kadar iştahı
kesilmişti. Sessizliği insanları rahatsız ederdi. Oysa o, konuşmayı iletişimin
kusurlu bir biçimi olarak algılardı. En mahrem görüşmelerini bile
işaret flamalarıyla yürütmeyi tercih etmesi bu yüzdendi.
Needleman, cenaze törenini adeta takıntı haline getirmişti ve bir defasında
bana, “Yakılmayı, toprağa gömülmeye bin kere, her ikisini de karımla bir
hafta sonu geçirmeye sonsuz kere tercih ederim,” demişti. Sonunda kendini
yaktırdı ve küllerini Heidelberg Üniversitesi’ne bağışladı. Onlar da külleri
dört rüzgâra serptiler ve kavanozu hırdavatçıya sattılar.
Komünist partiyle ilişkisi nedeniyle Harvard’dan istifasının istenmesi olağan sayıldı. O, ancak ekonomik eşitsizliğin olmadığı bir sistemde gerçek özgürlüğün söz konusu olabileceğine inanıyordu ve örnek toplum olarak karınca çiftliğini gösteriyordu. Karıncaları saatlerce gözlemleyebilir ve büyük bir hasretle, Hakikaten uyumlular. Bir de kadınları daha güzel olsaydı, kimse ellerine su dökemezdi, derdi.
Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında, ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz. Eksilerek yaşıyoruz..
Tanrısız kaldığımızı hisse­derek, teknolojiyi yeni tanrımız kıldık.
İnsanlık, her zamankinden daha önemli bir kavşakta bulun­maktadır. Yollardan biri, çaresizliğe ve umutsuzluğa gitmek­tedir. Diğeriyse, soyumuzun tükenişine. Tanrı’ya dua edelim ki, doğru seçimleri yapmamız için bize akıl versin.
Bir adam çok güzel bir şarkı söylerse, mest olursun. Hiç aralıksız söylerse, başına ağrılar girer.
Bir insanla birlikte ne kadar saçmalıyorsanız,
o kadar samimisinizdir .
Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında, ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz. Eksilerek yaşıyoruz.
Dünya, iyi ve kötü insanlara ayrılmış gibiydi. İyiler daha huzurlu uyuyorlar diye düşünüyordu. Kötülerse uyanık oldukları saatlerin tadını daha iyi çıkarıyorlardı.
Dünya, iyi ve kötü insanlara ayrılmış gibiydi. İyiler daha huzurlu uyuyorlar diye düşünüyordu. Kötülerse uyanık oldukları saatlerin tadını daha iyi çıkarıyorlardı.
Tanrısız kaldığımızı hisse­derek, teknolojiyi yeni tanrımız kıldık.
bir klasiği klasik yapan, bin kez okusan da hep yeni bir şeyler bulabilmen
Bir adam çok güzel bir şarkı söylerse, mest olursun. Hiç aralıksız söylerse, başına ağrılar girer.
Hayat gerçek bir kaos, diye düşündüm. Duyguların sağı solu belli olmuyor…
Bir insanla birlikte ne kadar saçmalıyorsanız,
o kadar samimisinizdir .
Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında, ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz. Eksilerek yaşıyoruz.
“Bir kaçamak yaşamam lazım. Böyle göründüğüme bakma, ben aslında aşk adamıyım. Yumuşaklığa ihtiyacım var, flörte ihtiyacım var. Yaşım ilerliyor artık. Çok geç kalmadan Venedik’te sevişmeli, Kulüp 21’de kulaklara hoş sözler fısıldamalı, mum ışığı ve kırmızı şarap eşliğinde delici bakışlar atmalıyım. Anlıyor musun beni?”
“Bir kaçamak yaşamam lazım. Böyle göründüğüme bakma, ben aslında aşk adamıyım. Yumuşaklığa ihtiyacım var, flörte ihtiyacım var. Yaşım ilerliyor artık. Çok geç kalmadan Venedik’te sevişmeli, Kulüp 21’de kulaklara hoş sözler fısıldamalı, mum ışığı ve kırmızı şarap eşliğinde delici bakışlar atmalıyım. Anlıyor musun beni?”
bir klasiği klasik yapan, bin kez okusan da hep yeni bir şeyler bulabilmen
Tüketerek yaşıyoruz. Korkutucu aslında, ama kullan-at ekseninde dönüyor hayatlarımız. Kayboluyoruz. Kaybettiklerimizi aramayı aklımıza getirmeden, yenisini, iyisini, kolayını istiyoruz. Eksilerek yaşıyoruz.
Bir insanla birlikte ne kadar saçmalıyorsanız,
o kadar samimisinizdir .
bir klasiği klasik yapan, bin kez okusan da hep yeni bir şeyler bulabilmen
“Kocası hiçbir şeyden kuşkulanmıyor mu?”
“Ruhu duymuyor. Geberesiye çalışan bir sağlık teknisyeni adam. Saat on oldu mu, kütük gibi devrilip uyuyor. Ama bizimki için gece yeni başlıyor. Neyse, hadi görüşürüz.”
“Bir kaçamak yaşamam lazım. Böyle göründüğüme bakma, ben aslında aşk adamıyım. Yumuşaklığa ihtiyacım var, flörte ihtiyacım var. Yaşım ilerliyor artık. Çok geç kalmadan Venedik’te sevişmeli, Kulüp 21’de kulaklara hoş sözler fısıldamalı, mum ışığı ve kırmızı şarap eşliğinde delici bakışlar atmalıyım. Anlıyor musun beni?”
“Bir kaçamak yaşamam lazım. Böyle göründüğüme bakma, ben aslında aşk adamıyım. Yumuşaklığa ihtiyacım var, flörte ihtiyacım var. Yaşım ilerliyor artık. Çok geç kalmadan Venedik’te sevişmeli, Kulüp 21’de kulaklara hoş sözler fısıldamalı, mum ışığı ve kırmızı şarap eşliğinde delici bakışlar atmalıyım. Anlıyor musun beni?”
“Kocası hiçbir şeyden kuşkulanmıyor mu?”
“Ruhu duymuyor. Geberesiye çalışan bir sağlık teknisyeni adam. Saat on oldu mu, kütük gibi devrilip uyuyor. Ama bizimki için gece yeni başlıyor. Neyse, hadi görüşürüz.”
Bir insanla birlikte ne kadar saçmalıyorsanız,
o kadar samimisinizdir .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir