İçeriğe geç

Berrin Kitap Alıntıları – Ercan Akarsu

Ercan Akarsu kitaplarından Berrin kitap alıntıları sizlerle…

Berrin Kitap Alıntıları

Hiçbir gün, düne benzemiyordu.
Yarın için ne bir plan yapıyor ne de hayal kurabiliyordum.
Bilmiyordu ki kadınlar hislerinde yanılmazlar. Tanrı pek çok yönden zayıf kılmıştı kadını; ama karşılığında bahşettiği ödül muhteşemdi. Gözlerinden perdeyi kaldırmıştı âdeta, yüreğine de olağanüstü hissetme gücü koymuştu. Biraz sabır ekmişti, biraz da fedakârlık; ama en çok sevgi.
Hiçbir gün, düne benzemiyordu.
Yarın için ne bir plan yapıyor ne de hayal kurabiliyordum.
Aşk bencillik getiriyordu. Sahiplenme ve aidiyet, özgürlük ile tezat kavramlardı. Ben bu kavram kargaşasının neresindeydim belli değildi.
Hani senin minik kızın? Kelebek kanadından dokunmuş tülle mi sardın ruhumu anne? O kadar ince, bir o kadar da narinmiş sınırlarım. Bak büyüdüm.
‘Ben büyümeyeceğim!’ diye diye büyüdüm anne.
Büyümek zorunda kaldım.
Sen beni terk edince birdenbire büyüdüm hem de.
Huzur kapıların ardında değil, önünde olabilmeli. erkek gibi kadın olmak derlerdi bunun adına, çünkü özgürlüğün öteki adıydı erkek olmak. Kadın gibi cesur olunmaz, kadın gibi eve geç saatte gidilmezdi. Erkek olmasan da o cinsin gibisi olması şarttı.
Bilmiyordu ki kadınlar hislerinde yanılmazlar. Tanrı pek çok yönden zayıf kılmıştı kadını; ama karşılığında bahşettiği ödül muhteşemdi. Gözlerinden perdeyi kaldırmıştı âdeta, yüreğine de olağanüstü hissetme gücü koymuştu. Biraz sabır ekmişti, biraz da fedakârlık; ama en çok sevgi.
Hiçbir gün, düne benzemiyordu.
Yarın için ne bir plan yapıyor ne de hayal kurabiliyordum.
Hiçbir gün, düne benzemiyordu.
Yarın için ne bir plan yapıyor ne de hayal kurabiliyordum.
Bilmiyordu ki kadınlar hislerinde yanılmazlar. Tanrı pek çok yönden zayıf kılmıştı kadını; ama karşılığında bahşettiği ödül muhteşemdi. Gözlerinden perdeyi kaldırmıştı âdeta, yüreğine de olağanüstü hissetme gücü koymuştu. Biraz sabır ekmişti, biraz da fedakârlık; ama en çok sevgi.
Aşk bencillik getiriyordu. Sahiplenme ve aidiyet, özgürlük ile tezat kavramlardı. Ben bu kavram kargaşasının neresindeydim belli değildi.
“Erkeklerin de Allah’ın yarattığı kullar olduğunu düşünüp, onlara düşman olmak istemiyordum. Psikoloji bölümünü kazandığım gün toplumun bütün sorunlarını tek başıma çözebileceğimi, çözemesem bile zihnimdeki kargaşayı giderip, yapılan davranış bozukluklarının nedenlerini bulabileceğimi düşünmüştüm.
İnsanların düşmanı yine kendi cinsiydi. Koskoca âlemde insanca yaşamayı öğrenemediğimiz için hayatlar kararıyor, birileri yaşamın tadına varırken bir diğeri onun yüzünden yıllarca süren acılar yaşıyordu.
Gelmeyen yarınlara adanmış avuç avuç mutluluklarım vardı, umutla beklediğim. Boğazımda tıkılıp kalmış bir hayat Öksürsem çıkmıyor, yutmak istesem gitmiyordu.
Deniz huzur veriyordu. Mavi de umut Geleceğe dair herhangi bir planım yoktu. Rüzgar ne tarafa eserse o tarafa savruluyor, yazılanı yaşıyordum sanki.
Geç kalmışlıklarım, pişmanlıklarım ne kadar az ise o kadar iyi yaşamışım demekti.
“Geçecek Evren.” demek istedim ama geçmeyeceğini biliyordum. Hep aklının bir köşesinde taşıyacaktı, yaşamının her karesinde anımsayacak, özleyecekti.
Geç kalmışlıklarım, pişmanlıklarım ne kadar az ise o kadar iyi yaşamışım demekti.
Çünkü umut ateşte yeşeriyordu.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Deniz huzur veriyordu. Mavi de umut
İşte bu yüzümü sevmiyordum. Öteki yüzüm de yoktu..
Gelmeyen yarınlara adanmış avuç avuç mutluluklarım vardı, umutla beklediğim. Boğazımda tıkılıp kalmış bir hayat Öksürsem çıkmıyor, yutmak istesem gitmiyordu.
Medaris-i Semaniye (Sahn-ı Semân-) ne anlamlı bir isimdi. Üzeri bulut misali örtülü eğitim yuvası
Deniz huzur veriyordu. Mavi de umut
Huzur kapıların ardında değil, önünde de olabilmeli. Erkek gibi kadın olmak derlerdi bunun adına; çünkü özgürlüğün öteki adıydı, erkek olmak. Kadın gibi cesur olunamaz, kadın gibi eve geç saatte gidilemezdi. Erkek olmasan da, o cinsin gibisi olmak şarttı.
Yaşamın amacı ölümdür.
Acının en üst noktası onu duyumsamadığın zamandı.
Her erkek ilk olarak annesinin memesinden emiyordu
şehveti. Her kadın da yine annesinin memesinden emiyordu şefkati.
Ama aşk, hangi yürekte yeşereceğine karar verirken yaş gözetmiyordu. Önce cayır cayır yakıyor, sonra da kor alevler içinde sevebilme umudu ekiyordu. Çünkü umut ateşte yeşeriyordu.
Tükettiysen de bitirmeli uzatmadan. Giden kendisiyse eğer dönüp bakmamalı ardına’. Çünkü kopan bir ipe sımsıkı bir düğüm atılınca, ipin en sağlam yeri olduğunu, her dokunuşta canını acıtan tek noktanın yine bu düğüm olacağını bilmeli.
Kıymetini bilmeli gözyaşlarının, az dökmeli gidenlerin ardından. Gidenin zaten vefasız olduğunu ve boşa akıttığını düşünebilmeli.
Az olmalı dostu insanın, bir elin parmağı ile sayıabilmeli ya da tek haneli rakamları almamalı. Az vermeli sıralarından, nasıl olsa birbirine ulanıp çoğaltacağını hesap edebilmeli.
Hep içinde olmalı hayatın, biraz da dışına çıkıp, usta bir yönetmenin filmini seyreder gibi seyredebilmeli.
( ) çünkü özgürlüğün öteki adıydı erkek olmak. Kadın gibi cesur olunamaz, kadın gibi eve geç saatte gidilemezdi. Erkek olmasan da o cinsin gibisi olmak şarttı.
Hayat kimileri için su gibi akarken, kimileri zamanın hangi kesitinde olduğundan bihaber, sadece nefes alarak yaşıyordu.
İnsanların düşmanı yine kendi cinsiydi. Koskoca âlemde insanca yaşamayı öğrenemediğimiz için hayatlar kararıyor, birileri yaşamın tadına varırken bir diğeri onun yüzünden yıllarca süren acılar yaşıyordu.
Sadece dikkatli olmak pişman olmaktan iyidir.
Az olmalı dostu insanın, bir elin parmağı ile sayabilmeli ya da tek haneli rakamları aşmamalı. Az vermeli sırlarından, nasıl olsa birbirine ulanıp çoğalacağını hesap edebilmeli.
Toplum içinde yaşıyorsak, düzenin oturttuğu normlara da uymak zorundaydık. Aksi hâlde otonom bir şekilde dışlanırdık.
Kıymetini bilmeli gözyaşlarının, az dökmeli gidenlerin ardından. Gidenin zaten vefasız olduğunu ve boşa akıttığını düşünebilmeli.
Acının en üst noktası onu duyumsamadığın zamandı.
Topyekûn toplumu eğitmeden bulunan bireysel çözümler yaraya tampon yaparak kanı durdurmaya benziyordu. Gerçek ve kalıcı tedavi yöntemi değildi.
İçinde yaşadığımız kültür, kadınları eksik varlıklar olarak değerlendirdiğinden, kadınlar kendilerinde eksiklik duyarlar.
Tecrübe, yapılan hataların tekrarını engelleyen yol göstericiydi.
Erkek gibi kadın olmak derlerdi bunun adına çünkü özgürlüğün öteki adıydı erkek olmak. Kadın gibi cesur olunamaz, kadın gibi eve geç saatte gidilemezdi. Erkek olmasan da o cinsin ‘gibisi’ olmak şarttı.
Herşeyi bilen insana değil,
Kendini bilene saygım her zaman sonsuz
Yaşamın amacı ölümdür.
“Erkeklerin de Allah’ın yarattığı kullar olduğunu düşünüp, onlara düşman olmak istemiyordum. Psikoloji bölümünü kazandığım gün toplumun bütün sorunlarını tek başıma çözebileceğimi, çözemesem bile zihnimdeki kargaşayı giderip, yapılan davranış bozukluklarının nedenlerini bulabileceğimi düşünmüştüm.
-Berrin
Vazgeçtim. Başka şehre taşınıyormuş gibi bir his.
Öyle
Düpedüz korkuyordum. Ne kadar zayıf olduğuma lanetler okuyarak Çok değil, on ya da on beş adım attıktan sonra durdu. Neden yürüyüp gitmedi? Kahrolası kapının kilidi pas tutmuştu, anahtar içinde bir türlü dönmüyordu; iteledim, omuz verdim. Olmadı. Adam oralarda bir yerde duruyordu.Birkaç adım daha atsın ya da çekip gitsin istiyordum. Gitmedi. [ ]
Kendi kendime sorduğum soruların cevapsız kalması beni rahatsız ederdi.
Hep içinde olmamalı hayatın, biraz da dışına çıkıp, usta bir yönetmenin filmini seyreder gibi seyredebilmeli.
Bazen aşkı öylesine, ararız ki, herhangi bir yerde ve de bizi neye çevireceğini bilmeksizin.
Kıymetini bilmeli gözyaşlarının, az dökmeli gidenlerin ardından. Gidenin zaten vefasız olduğunu ve boşa akıttığını düşünebilmeli.
Acının en üst noktası onu duyumsamadığın zamandı.

Kadını kadından daha iyi anlatan bir roman. Bana derler ki: ‘Hadi kadınları anladık,erkeklerin iç dünyalarını nasıl yazıyorsun?’ Ercan Akarsu bir kadının içselliğini nasıl bu kadar güzel yorumluyor peki? Şiddetle tavsiye ediyorum.
-Demet Altınyeleklioğlu-

Ne yani,aynı düşünce tarzıyla ben de ortama açık,her önüme gelenle yatan ,aşk gibi ulvi bir duyguyu hiçe sayan bir kadın mı olsaydım?
Vazgeçtim. Başka şehre taşınıyormuş gibi bir his.
Öyle
Erkeklerin de Allah’ın yarattığı kullar olduğunu düşünüp, onlara düşman olmak istemiyordum. Psikoloji bölümünü kazandığım gün toplumun bütün sorunlarını tek başıma çözebileceğimi, çözemesem bile zihnimdeki kargaşayı giderip, yapılan davranış bozukluklarının nedenlerini bulabileceğimi düşünmüştüm.
-Berrin
Ben kimseye ait olmamalıydım. İnsanları birbirine bağlayan tek bağ sevgi olmalıydı. Sevgi yoksa eğer iki insanın birlikte yaşamanın anlamı yoktu.
Aşk bencillik getiriyordu. Sahiplenme ve aidiyet, özgürlük ile tezat kavramlardı. Ben bu kavram kargaşasının neresindeydim belli değildi.
İlişkilerde güven yoksa eğer, şüphe kemiriyordu beyni. Mutlu olmak için başlayan beraberlikler , onun varlığı yaşamın gayesi oluyordu. Mantığın bitmesi gerektiğini söylerken, derinlerden bir iç sesi hortluyor ve Hayır, sen onsuz yapamazsın, asla onun kadar kimseyi sevemezsin! diyordu.
Çok sevmek acı çekmek! Çok sevildiğini bilmek sahte mutluluk! diyordu beynim.
Bilmiyordu ki kadınlar hislerinde yanılmazlar. Tanrı pek çok yönden zayıf kılmıştı kadını; ama karşılığında bahşettiği ödül muhteşemdi. Gözlerinden perdeyi kaldırmıştı âdeta, yüreğine de olağanüstü hissetme gücü koymuştu. Biraz sabır ekmişti, biraz da fedakârlık; ama en çok sevgi.
Hani senin minik kızın? Kelebek kanadından dokunmuş tülle mi sardın ruhumu anne? O kadar ince, bir o kadar da narinmiş sınırlarım. Bak büyüdüm.
‘Ben büyümeyeceğim!’ diye diye büyüdüm anne.
Büyümek zorunda kaldım.
Sen beni terk edince birdenbire büyüdüm hem de.
Hiçbir gün, düne benzemiyordu.
Yarın için ne bir plan yapıyor ne de hayal kurabiliyordum.
Saatin tınısıyla gerçeklere döndüm.
Yatağımdan doğrulurken zaman kavramının olmadığı 00:00’dı.
Bugün tükenmiş bir saniye sonra dün olacak ve yarın başlayacaktı.
Her erkek ilk olarak annesinin memesinden emiyordu
şehveti. Her kadın da yine annesinin memesinden emiyordu şefkati.
Kıymetini bilmeli gözyaşlarının, az dökmeli gidenlerin ardından.
Gidenin zaten vefasız olduğunu ve boşa akıttığını düşünebilmeli.
Eve girdiğimde yalnızlık odamın ortasına oturmuş
beni bekliyordu.
Hoş geldin “Berrin” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir