Aziz Nesin kitaplarından İnsanlar Uyanıyor kitap alıntıları sizlerle…
İnsanlar Uyanıyor Kitap Alıntıları
Biz insanoğulları ne hallerden ne hallere geliyoruz, geliyoruz da bunu biz kendimiz bilmiyoruz.
Tarihçi ve vak’anüvis Semşi Cevdet Paşanın Tezkire-i demedâ, kelleye elvedâ adlı son derece kıymetli, elyazması bir tarih eseri vardır. Dümedâ , Arapçada damatlar demektir. İşte bu eserinde Semşi Cevdet Paşa, damat kelimesinin zuhurunu şu suretle nakil ve izah etmektedir.
Bir Ceneviz balozhanesinde miço iken, Türk leventleri tarafından küçük yaşta kaçırılarak satılmıştır. O sırada şehzade Cafer’in dikkatini çekmiş ve çocuğu yanına alarak tahsil ve terbiyesine itina eylemiş ve bilahare maiyyetine almıştır. Cafer, padişah olunca, sevgili dostunu da sadrazam yapmış, sonra da ona kızını vererek kaimevlat edinmiştir. Fakat düşmanlarının iftiraları ve gammazlıkları ile gözünden düşmüş ve Sultan Cafer kaimevladını cellada vermiştir. Cellat ise, kaimevladın kellesini bedeninden ayırdıktan sonra, ‘Ey ulu hünkarım, bu baş n’olacak?’ deyu sual ettikte padişah dahi ‘Damat at, dama at!’ deyu ferman edicek padişahın dalkavukları tarafından dahi, ‘Dama at, dama at!’ denile denile kelime ‘damat’ olup çıkmıştır. Bu hadise dahi göstermektedir ki, siyasi ve ticari ve iktisadi damatlık mesleği son derece tehlikeli ve bombo
Tütün, fındık, üzüm, meşe palamudu ve salyangoz yetiştiren ve bu mahsullerle dünyada önde giden memleketimizde bugüne kadar pekçok da meşhur damat yetişmiştir. Tarihimiz, meşhur damatlar bakımından çok zengindir. Bu kadar çok meşhur damat yetişmiş olan memleketimizde hâlâ Meşhur Damatlarımız namı ile bir kitap yazılmamış olması, Türkiye kitaplığı için gerçekten büyük bir eksikliktir.
Genellikle futbolcularımızın bir kötü alışkanlığı olan kumara hiç düşkünlüğü yoktur. Yalnız takımıyla kampa girdiği zamanlarda boş zamanlarını değerlendirmek için barbut oynamakta, zar atmakta ve poker oynamaktadır. Diğer zamanlarda vidosu onbeş yirmibeş liradan tavla oynayarak kendini tatmin etmektedir.
Bundan sonra serbest hayata atılan Lazım Bey askeriyenin yağ taahhüdü işini almış ve ilk sene sattığı yağa yüzde elli miktarında yağdan başka herşey katmış ve bir itiraz vaki olmadığından bu miktarı her sene artırarak yüzde doksandokuza ve nihayet yüzde yüze çıkartarak meselenin anlaşılması ile taahhüt işinden sarfı nazarla iktidar partisine beşyüzbin lira bağışta bulunarak memleket severliğini bir kere daha isbat etmiştir.
Son derece vatansever olduğundan, bedel vermek sureti ile askerlik vazifesini nakden tediye ederek fiilen ifa eylemiştir. Bundan sonra Lazım Beyi gayr-i iktisadi devlet teşekküllerinden Bal tutan parmak yalar Türk Anonim Şirketi nde mühendis olarak görüyoruz.
Bir müddet de mahalle bakkallığı yapmış olan genç Lazım’ın sayesinde o mahallenin kadınları kırılmış beyaz taşlardan pilav pişirmesini öğrenmişlerdi. Daha sonra işini genişleterek ihracatçılığa başlayan Lazım Bey, fındık, üzüm, fasulye, tütün diye bütün Avrupa memleketlerine o kadar bol miktarda taş, toprak, kum ve çakıl ihraç etmişti ki, buyüzden vatan sathının seviyesi Hürriyet meydanının seviyesine inmiş, hatta alimler erozyon sebebi ile vatan toprağının gittikçe azalmakta olduğunu zannetmişlerdi.
Yanında çalıştığı tüccarı kafesleyerek elde ettiği ilk on lirayı hatıra olarak çerçevelemiş ve milyonlara sahip olduktan sonra da bu çerçeveyi yazıhanesinin duvarına asarak ziyaretine gelenlere, İşte ilk kazandığım para diye iftiharla göstererek, nasıl sıfırdan milyoner olduğunu gururla anlatmayı itiyat edinmiş idi. Bilahare bu on liranın sahte olduğunu öğrenince de, o on lirayı aldığı tüccar için: Nur içinde yatsın Beni kötü huylara alıştırmamak için bilerek bana sahte parayı sürmüş, der idi:
Dedim ya, çocukken çok yaratmazdım, hep oğlan çocuklarla oynardım. Hiç kız arkadaşım olmamıştır. Hoş şimdi de kız arkadaşım yok ya Küçüklüğümdenberi, nedense, erkeklere karşı müthiş bir semtatikliğim vardır. Öyle yaratmazdım ki, düz duvara bile tırmanırdım da, enayi oğlanlar aşağıda durur, bana bakakalırlardı. Ençok birdirbir , ikidir iki , uzun eşek oynardım. Ama ben ençok Alttan verir samanı, üstten çıkar dumanı, çatal matal kaç çatal! oyununu severdim.
Biz insanoğluları neler çektiğimizi ne de çabuk unutuyoruz!
– Dile benden ne dilersen
+ Çok bir şey istemem, beni sadrazam yap yeter padişahım.
– O kolaydır, nasıl olsa olur, istediğin ciddi bişey yoj mu?
+ öyleyse soğuk bişey içeyim bâri
..çok eski tarihlere ve köklü bir geleneğe dayanmakta olduğundan, damatlık memleketimizin en verimli bir özel sermaye müessesesidir, diyebiliriz.
Yoksuldu elbet ama çok zengin anıları vardı.
-Benim gibisinden ne köy olur, ne kasaba, dedi.
-Muhalifseniz öyle dedim, ama iktidar partisine girerseniz sizden pekala vilayet merkezi bile yaparlar.
‘Siz laf anlamaz mısınız? Ölmüş diyoruz ya… Verdiğiniz bilgiler ve ilim esaslarına göre, Dargelirli Mısta’fendi bundan yirmi sene önce ölmüş olmalıdır, halen yaşamamaktadır.”
Tarihimiz, meşhur damatlar bakımından çok zengindir. Bu kadar çok meşhur damat yetişmiş olan memleketimizde hâlâ Meşhur Damatlarımız namı ile bir kitap yazılmamış olması, Türkiye kitaplığı için gerçekten büyük bir eksikliktir.
Kar lapa lapa yağıyor. Biz evde titreşiyoruz. Ben karımı Şiirle ısıtıyorum.
Tarihimiz meşhur damatlar bakımından çok zengindir. Bu kadar çok meşhur damat yetişmiş olan memleketimizde halâ Meşhur Damatlarımız namı ile bir kitap yazılmamış olması Türkiye kitaplığı için gerçekten büyük bir eksikliktir.
-Ey ruhumun ruhu!
-huuuuuu!
-nerdesin yahuu!
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Gül âteş, gülbin âteş, gülşen âteş, cûy-i bâr âteş,
Zemin âteş, zaman âteş, bütün nakş-ı nigar âteş
Damatlık memleketimizin en verimli bir özel sermaye müessesesidir.
Tarihimiz, meşhur damatlar bakımından çok zengindir. Bu kadar çok meşhur damat yetişmiş olan memleketimizde hâlâ Meşhur Damatlarımız namı ile bir kitap yazılmamış olması, Türkiye kitaplığı için gerçekten büyük bir eksikliktir.
Ben sana korkuyorum diyorum, sen bana mantık diyorsun hala Bazı şeylerim mantığı olmaz. Korkunun mantığı olur mu korkuyorum işte!
Yazar lt;diyecek bir şey bulamadık gt; diyor.
Diyecek bir şey bulamayınca, işte o zaman insanlar, nokta nokta nokta kullanıyorlar.
Bazı şeylerin mantığı olmaz
Korkunun mantığı olurmu, korkuyorum işte
fahri olarak haltyedibaşılık etmektedirler.
Herkes kendi parselinde hürdür!
Zenginin malı züğürdün çenesini yorduğuna göre, bugün memleketemizde konuşma çağında bulunan en az yirmi milyon insan, Hacı Dangıl Ağa’nın milyonlarıyla çenesini yormaktadır.
Edebiyatımızda yarattıkları bu yenilik sebebiyle de kurdukları ekole Edebiyat-ı Antika-i Cedide adı verilmiştir.
Göz gördü gönül sevdi seni ey yüzü mâhım
Kurbanın olam var mı benim bunda günahım
Şimdi açık yaka moda, hiçkimsenin iki yakası biraraya gelmiyor
Yabancı Türkologlar, Türkçede sövgünün her dildekinden daha çok olduğunu söylerler. Bunun gerçek olduğunu ille de yabancılardan öğrenmemiz gerekmez
Bitek şeyoğluşey kırk elli değişik duygumuzu anlatmaya yeter.
Ben korkuyorum diyorum, sen benimle alay ediyorsun.
“İki, iki daha dert eder!”
“En iyisi susmaktı.”
Bir sövgüyü yazamadık mı yerine lt; lt; nokta, nokta, nokta gt; gt; koyarız. Sövgünün ağırlığına göre sayılarını arttıran noktaları sıralarız.
Öyle söveriz, öyle söveriz ki, bütün bir gün, bütün bir hafta ağzımızdan sövgüden başka hiçbir kelime çıkmadan konuşabilir, tartışabilir, sevişebilir, her dilediğimizi anlatabilir, yâni doğal yaşamımızı sürdürebiliriz.
İki eski bavul dolusu kitaplarından, biriki eski parça eski öteberisinden başka bişeyi yoktu. Gecekondusunun pencerelerini bile, perde yerine eski gazete kağıtlarıyla örttü. Mutluydu.
Tarihimiz,meşhur damatlar bakımından çok zengindir.Bu kadar çok meşhur damat yetişmiş olan memleketimizde hâlâ “Meşhur Damatlarımız” namı ile bir kitap yazılmamış olması, Türkiye kitaplığı için gerçekten büyük bir eksikliktir.
Kafası üçbin yene takılmıştı.Üçbin, sayı olarak bişey, büyük bişey ama, pazara gelince pek de bişey sayılmaz.
Biz insanoğulları, neler çektiğimizi ne de çabuk unutuyoruz!
Maalesef insanlık tarihi, çocuklarının istidat ve kabiliyetlerini keşfedememiş anababaların cinayet derecesine varan hatalarıyla doludur.
İyisi mi, susuyorum Susuyorum ama, bu kadar da susulmaz ki
Dilimizdeki sövgü zenginliği, konuşma kolaylığımızı sağlar ama, yazma işinde de bize büyük zorluktur. Bu zorluğu ençok edebiyatçılar çekerler. Çünkü edebiyatçı, o güzelim sövgüleri, ayıp diye, müstehcen diye yazıya geçiremez. Gerçekçilik adına kimi sövgüleri eserlerine bol bol koyan yazarlarımız da var ama, onların eserlerine alabildikleri sövgüler, alamadıkları yanında hiç kalır. Bu durumda nokta işaretleri yardımımıza koşar. Bir sövgüyü yazamadık mı yerine “nokta, nokta, nokta ” koyarız. Sövgünün ağırlığına göre sayılarını artırarak noktaları sıralarız.
Yorgan kısa ayağım uzunsa kabahat benim mi?
Biz insanoğulları neler çektiğimizi ne de çabuk unutuyoruz!
Genç Dangıl, Bir fabrikanın katibine kendi özel teşebbüsü ile rüşvet vererek, o fabrikaya hamal olmuştur. (Not: Hacı Dangıl Ağa sonradan bu fabrikanın sahibi olunca, herkes kendisinden rüşvet alan katipten intikam alacağını sanmıştı. Halbuki emdiği temiz sütün icabı olarak çok vicdanlı adam olan Hacı Dangıl Ağa bir zamanlar rüşvet verdiği katibini, ihtisasından dolayı, fabrikanın resmi dairelere satış memuru yapmış ve böylece vakti ile vermiş olduğu rüşveti kat kat çıkarmış.fakat aslan’a mutsuzluğada tahammülü olmadığı için, fabrikasının satış memuru yaşlanıp da tazminat isteyince onu rüşvet alırken suçüstü yakalattırarak adalete teslim etmiştir.)
Hiçbir zaman herhangi bir partiye girmeden iktidardaki partidenmiş gibi görünerek bu partilere bolca yardımlarda bulunmuşsada, kısa süre sonra bu yardımlarını fazlasıyla geri almıştır.
Hükümet adamları daima Hacı dangıl Ağa’nın dostu olmuşlardır.
Olur ya, canı kırk yılın başı et yemeyi,meyva istese,
-Aman yavrum, her şey ateş pahası diyorum. Hemen şeyh galip’ten başlıyorum:
Gül âteş gülbin âteş Gülşen âteş cuy-i bâr âteş
Zemin âteş zaman âteş bütün nakş-i nigar âteş.
Bu hayat pahalılığı karşısında artık şiir miir sökmez oldu. Değil mi beyefendi?
-Öyle, dedim, ama şiir romantik bir iştir, modası çoktan geçti. Şimdi insanları uyutmak için nutuk çekiyorlar. Bir zaman da hanımefendiye siyasi nutuklar çekin, bakalım, belki yola gelir.
-Ah yapamam ki Hiç nutuk bilmem.
-Gazetelerde var beyim oradan okursunuz.
Ne denli belli edilmemeye çalışılırsa çalışılsın, hiç bir karı koca, aralarındaki soğukluğu konuklarından gizleyemez.
Cebinde yalnız on lirası varsa, geride daha on bin lirası varmış gibi, o on lirasını cömertlikle, kolaylıkla harcaması da zengin sanılmasına yetiyordu.Oysa epey zamandır geçim sıkıntısı çekiyor
Bazı şeylerin mantığı olmaz Korkunun mantığı olur mu, korkuyorum işte
Biz insanoğulları neler çektiğimizi ne de çabuk unutuyoruz.
Kızdıklarımıza,
– Şeyoğluşey!.. diye bağırırız.
Hoşumuza gidenleri,
– Vay şeyoğluşey!.. diye severiz.
Beğendiklerimizi,
– Hay şeyoğluşey! diye överiz.
Ya değer verdiklerimize? Yazısını beğendiğimiz bir yazar mı, resmini beğendiğimiz bir ressamı mı, politikasına verdiğimiz bir politikacı mı, hemen değer yargımızı açıklarız.
– Vay şeyoğluşey, amma da yazmış yani Ne ressim be, vay şeyoğluşey Ulan amma şeyoğluşey, ne konuşmuş yahu!..
Bir tek ‘şeyoğluşey’, kırk- elli değişik duygumuzu anlatmaya yeter.
Ben sana korkuyorum diyorum, sen bana mantık diyorsun hala Bazı şeylerim mantığı olmaz. Korkunun mantığı olur mu korkuyorum işte!
Manav,
Daha ne yapacaksınız dedi. Sizin iyiliğinizi unutamayız. Siz gecekonduya taşınınca, sizi dikizleyip gözaltında tutmak için polisler geldi. O polisleri kontrol içinde başka polisler geldi. Buralar ana baba günü oldu.
Ulan rezil! Ulan hırsız! Geldiğimiz, dünyada iyi yaşadın,keyfini aldın,tadını çıkardın.
Allah dağına göre kar verirmiş.
Yorgan kısa ayağım uzunsa kabahat benim mi?
Toprak tutsa altın oluyordu.
Birinin elinde bereket yok diğerinin eli bereketliydi.
Hesapsız kitapsız
Çok iyi hesap biliyor fakat hiç hesabını bilmiyordu.
“Ben Cumhuriyet çocuğuyum!”
Sıfıra sıfır elde var sıfır.
İki iki daha dert eder.
Hiçbir şey bilmeyenlere çok şeyler bilen bir çok bilmiş gibi görünür.
Dama at, dama at! denile denile kelime damat olup çıkmıştır.
Bu kadar çok meşhur damat yetişmiş olan memleketimizde hala
Meşhur damatlarımız “namı ile bir kitap yazılmamış olması,
Türkiye Kitaplığı için gerçekten büyük bir eksikliktir.
Bir olmadan bir olmaz.
Başkalarının hayatını yaşayamazdım ki .
Benim hayatım bir romandır hayatım,hem de ne roman .
“Efendi,bırak yakamı, istemem makamı!”
Artık bana bu dünya zindan ve hayat da haram!