İçeriğe geç

Şiir Çevirileri Kitap Alıntıları – Bilge Karasu

Bilge Karasu kitaplarından Şiir Çevirileri kitap alıntıları sizlerle…

Şiir Çevirileri Kitap Alıntıları

Yitirilmeyen bir cennet bilinmez. B. RAJAN
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
Aşk vardı burada çünkü, söndürülmez bir susuzluk.
Burada istek vardı, öpüşlere kanmayan.
Susun!
istemeyin bir şey benden!
Gece, insanı sarar
Küçük meydanlar gibi..
Seni çıplak görmek, toprağı anmak demek
Yıkayor pamuklu bezleri
Portakalın altında.
Gözleri yeşil, Menekşe sesi.
Oy aşk, oy!
Çiçek açmış portakalın altında!
Gece, insanı sarar
Küçük meydanlar gibi.
Havadır iç çekişleri, havaya karışır.
Sudur gözyaşları, denize karışır.
Söyle, kadınım, Aşk unutulduğunda bilir misin, nereye karışır?
Şiir ne mi? Soracak mıydın sen de?
Şiir sensin ya!
Karanlığın parmakları geziniyor sırtımda
Gülümserim acıyla alay eder gibi, düşünürüm o zaman: -Ya o da, derim, ya o da benim gibi gülüyorsa
ÜRKÜRÜK TİMON’UN MEZAR YAZITI
Ne adımı sor yolcu, ne de yurdumu;
Tek dileğim, hepinizin tez elden ölmesidir.
Tanrı bağışlasın diye yakarırım
Unutayım diye yakarırım
Kurup kurup kurduğum bütün kuruntuları
Açıklayıp durduğum
Ummadığım bir dönmeyi daha
Yasını ne tutayım
Süregelen düzenin düşünüp yitik gücünü?
Dünyalar durdukça durdukları yerde
Daha yukarılarda mı olacaktı gözüm?
Yitirdiğim gibi kendimi gönlünde birtakım çocukların,
nice nice yitirdim kendimi denizlerde,
suyu bilmezliğimle arayıp duruyorum
beni yakıp tüketecek ışıklı bir ölümü.
Seni çıplak görmek, toprağı anmak demek
Toprak, dümdüz uzanan, atların çiğnemediği,
Sürüp yeşertmediğim, salt biçim olan toprak;
O gümüşten sınıra, geleceğe, kapalı
-Şiir ne ki? – diyorsun, mavi
gözlerini gözlerime mıhlarken.
Şiir ne mi? Soracak mıydım sen de?
Şiir sensin ya!
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
Aşk vardı burada çünkü, söndürülmez bir susuzluk.
Nice nice yitirdim kendimi denizlerde
kulaklarım yeni koparılmış çiçeklerle dolu
dilim sevgiyle, sonsuz acıyla dolu.
Örttüm pencerelerimi
ağıtı dinlemek istemem,
gene de boz duvarların arkasından
ağıttan başka bir şey duymam.
Gülün istediği
Gül değildi;
Göklerde, durgun,
Bir başkaydı aradığı!
Kalabalığın içinde görürüm onu arada bir
yanımdan geçer,
gülümser de geçerken, düşünürüm: -Nasıl?
gülebiliyor ki? derim.
Arkasından benim de dudağım kıvrılıverir,
gülümserim
acıyla alay eder gibi,
düşünürüm o zaman: -Ya o da, derim, ya o da,
benim gibi gülüyorsa?
Aşk unutulduğunda
bilir misin, nereye karışır?
Şiir ne mi? Soracak mıydın sen de?
Şiir sensin ya!
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ne adımı sor yolcu, ne yurdumu ;
Tek dileğim, hepinizin tez elden ölmesidir.

Astronom ptelamaios

Bu ülkede ama, ayrıca,
Zaman içinde büyümüş olan, büyüklüğünde ölmezleşmiş,
Sözleriniz, bir şiddet kapanının içine kakılmış Bütün suçlarda bulur doğrulanan koşuğunu.
Bildiğim için zamanın hep zaman olduğunu Yerin de hep yer, yalnız yer olduğunu
Şimdinin de bir defacık şimdicik olduğunu
Tek bir yere göre
Her şeyin olduğu gibi olmasına gönenirim Geçerim kutlu yüzden
Geçerim sesten
Ummadığım için dönmeyi bir daha
Bu yüzden gönenirim, yaratmam gerektiğinden Gönenecek bir şeyi
Yasını ne tutayım
Süregelen düzenin düşünüp yitik gücünü?
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
Aşk vardı burada çünkü, söndürülmez bir susuzluk.
Burada istek vardı, öpüşlere kanmayan.
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
Seni çıplak görmek, anlamaktır tutkusunu
İnce bir bel arayan yağmurun.
Yahut, yanağının aydınlığını bulamıyan
Koca denizin yanıp tutuşmasını.
Havadır iç çekişleri, havaya karışır.
Sudur gözyaşları, denize karışır.
Söyle, kadınım, Aşk unutulduğunda
bilir misin, nereye karışır?
ÜRKÜRÜK TİMON’UN MEZAR YAZITI
Ne adımı sor yolcu, ne de yurdumu;
Tek dileğim, hepinizin tez elden ölmesidir
On beşimde yüzümü çatmadım artık
Ayağının bastığı toprak olmayı istedim,
Dünyalar durdukça durdukları yerde
Daha yukarılarda mı olacaktı gözüm?
Komşucuklar , dedim onlara,
nerede mezarım benim?
Kuyruğumda , dedi güneş.
Boğazımda , dedi ay.
Havadır iç çekişleri, havaya karışır.
Sudur gözyaşları, denize karışır.
Söyle, kadınım, Aşk unutulduğunda bilir misin, nereye karışır?
Kalabalığın içinde görürüm onu arada bir yanımdan geçer,
gülümser de geçerken, düşünürüm:-Nasıl? gülebiliyor ki? derim.
Arkasından benim de dudağım kıvrılıverir, gülümserim acıyla alay eder gibi, düşünürüm o zaman: -Ya o da, derim, ya o da, benim gibi gülüyorsa?
Hummadan Ölen

İnanç dağları oynatır dediler
Bir de dua kitabı koydular
Başının altına
Humma daha güçlü çıktı ama.

Sayfayı yakıp sarı sarı deldi
Melekler çıkarsın onu yola dediler
Pencereleri ardlarına dek açtılar
Günışığı döşemenin üstünde büzülüverdi ama.

Gece gibi duruyordu humma
Yatak çarşaflarının başucunda
Sonunda, can verdiğinde
Üzüntülü, baktılar yatağına
Kader, neylersin, dedi biri
İçi karaydı çünkü, kurşun gibi.

Oruç Çarşambası

Ummadığım için dönmeyi bir daha Ummadığım için
Ummadığım için dönmeyi
Buna tanrı vergisi olan, şunun amacını kıskanarak
Bunlara erişmeğe çabalamıyorum artık
(Neden yaşlanmış kartal gerecekmiş kanadını?)
Yasını ne tutayım
Süregelen düzenin düşünüp yitik gücünü?

Ummadığım için bilmeyi bir daha
Kesin saatin sakat yüceliğini Düşünmediğim için
Bildiğim için bilmiyeceğimi
Gerçek geçici tek gücü
İçemediğim için
Ağaçların çiçek açtığı, kaynakların kaynadığı yerde, bir şeycik yok çünkü bir daha

Bildiğim için zamanın hep zaman olduğunu
Yerin de hep yer, yalnız yer olduğunu Şimdinin de bir defacık şimdicik olduğunu
Tek bir yere göre
Her şeyin olduğu gibi olmasına gönenirim Geçerim kutlu yüzden
Geçerim sesten
Ummadığım için dönmeyi bir daha
Bu yüzden gönenirim, yaratmam gerektiğinden
Gönenecek bir şeyi

Tanrı bağışlasın bizi diye yakarırım
Unutayım diye yakarırım
Kurup kurup kurduğum bütün kuruntuları
Açıklayıp durduğum
Ummadığım için dönmeyi bir daha
Bu sözler hesabını versin
Yapılanın yapılmayacağını bir daha
Tanrının yargısı pek ağır olmasın
Bu kanatlar uçacak kanat olmadığı için artık
Havayı, çırpınarak, çırpıp duracağından Şimdi küçücük kupkuru kalan havayı istemeden daha küçük istemeden daha kuru
Aldırmayı öğret bize, aldırmamayı
Durmayı öğret bize uslu

Yakar biz günahkarlar için şimdi de ölürken de
Yakar bizler için şimdi de ölürken de.

Resim

Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
Aşk vardı burada çünkü, söndürülmez bir susuzluk.
Burada istek vardı, öpüşlere kanmayan.
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.

insan ellerinin de başka bir anlamı yoktur toprağın altındaki köklere öykünmekten.
Lola Kız

Yıkayor pamuklu bezleri
Portakalın altında.
Gözleri yeşil,
Menekşe sesi.

Oy aşk, oy!
Çiçek açmış portakalın altında!

Arkın suyu akıyordu
Sürükleyerek güneşi,
Zeytinliğin içindeyse,
Bir serçe ötüyordu.

Oy aşk, oy!
Çiçek açmış portakalın altında!

Daha sonra da Lola kız
Sabununu bitirince,
Boğa güreşçileri
Gelecek yanına.

Oy aşk, oy!
Çiçek açmış portakalın altında!

Uykuda Gezenin Türküsü

Yeşil isterim seni, yeşil. ..
Yel, yeşil.
Yeşil dallar.
Tekne, süzülür suda
At dağın doruğunda.
Belinde, hayalleri,
Kız dalar balkonunda,
Teni yeşil, yeşil saçı,
Gözü soğuk, gümüşten.
Yeşil istedim seni.
ışığında oynak ayın
Bakar her şey bu kıza,
Bakar onlar, bu bakamaz.
Yeşil isterim seni, yeşil
Koca, parlak yıldızlar
Dalgın balıklarla gelir
Şafak yolunu açan.
İncir, yelleri takmış,
Dallarının ucuna;
Tepe dikilmiş durur.
Hırçın kediler gibi.
Kim gelecek ama, hem nereden?
Balkonunda durur kız
Teni yeşil, yeşil saçı
Denizin acısında hayallerine dalmış

-Arkadaş gel değişelim
Atımla evini,
Koşumumla aynanı,
Bıçağımla örtünü.
Arkadaş, kanlar içindeyim,
Geldim ta Gabra kapılarından.
-Olaydı oğlum, olaydı,
Yapar, bitirirdik işi.
Ama ben, ben değilim artık,
Evim de artık evim değil.
-Arkadaş, yatağımda
Ölmek isterdim namusumla.
Karyola çelikten olsun
Çarşaflar da ketenden
Görüyorsun yaramı
Boydan boya açılmış.
-Yüzlercesi esmer gülün;
Süsler ak kefenini.
Kanın kokulu, kaynar
Urbanın içinde.
Ama ben, ben değilim artık
Evim de evim değil.
-Bırakın da tırmanayım
Hiç değilse, balkonlara:
Bırakın tırmanacağım, bırakın
O yeşil balkonlara!
Kat kat ay ışığında
Sular dökülür durur.

Çıkıyor iki ahbap
O balkonlara doğru.
Peşlerinde bir yol kan;
Peşlerinde gözyaşı.
Damlarda titriyordu
lşıcığı kandillerin.
Binlerce billur, keskin,
Şafağı, yaralıyordu.
Yeşil isterim seni, yeşil
Yel, yeşil.
Yeşil dallar.
Onlar hala çıkıyordu
Koca rüzgar bırakıyordu
Ağızlarda tadını
Öd’ün, nane ile fesleğen’in.
Arkadaş! Söyle bana,
Nerede acı kızın?
Nasıl beklerdi seni!
Ne de bekledi seni!
Yüzü taze, saçı kara,
Bu yeşil balkonlarda.

Sarnıcın kenarında;
Durmuş
Çingene kadın.
Teni yeşil, yeşil saçı,
Gözü soğuk, gümüşten.
Ay ışığı bir kıymık
Tutunmuş ona suda.
Gece, insanı sarar
Küçük meydanlar gibi.
Sarhoş bekçileri şehrin
Sızmış kapı dibine.
Yeşil istedim seni
Yel, yeşil; yeşil dallar.
Tekne süzülür suda
At dağın doruğunda.

Havadır iç çekişleri, havaya karışır.
Sudur gözyaşları, denize karışır.
Söyle, kadınım,
Aşk unutulduğunda bilir misin, nereye karışır?
Yitirdim nice nice kendimi
Yazgımızda ne varsa,o!
Bir can fazlasın umutlarımın en güzelinden.
İçi karaydı çünkü,kurşun gibi.
Cennet,cehennem,gelir mi aklınıza
Kayalar sizi kucağına aldığında?
Ama,şerefe göz dikmek bir suçsa,
Yaşayan canların en alçağıyım ben
utanacaklar düşünerek soğan erkekliklerini!
İki küçük çocuktuk,sevgiden gayrısını bilmeyen.
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
İnsan ellerinin de başka bir anlamı yoktur
Toprağın altındaki köklere öykünmekten.
Yitirdim nice nice kendimi denizlerde,
Yitirdiğim gibi gönlünde birtakım çocukların.
Dilim sevgiyle,sonsuz acıyla dolu.
Kara gözlü ölümün
Okların
Toprağı.
Bir ölüm dünyası vardır çünkü.
Rüzgarı kemiriyor gözyaşları.
Bir kök var, acı.
Bir dünya var bin katlı.
Yaşım yüzü aşmış.
Oy aşk,oy!
Çiçek açmış portakalın altında!
Öldüğümde gömün beni
Meydanın kumlarına
Yanımdaki sazımla.
Nasıl beklerdi seni!
Ne de bekledi seni!
Yüzü taze,saçı kara,
Bu yeşil balkonlarda.
Denizin acısında hayallerine dalmış.
Kalabalığın içinde görürüm onu arada bir
yanımdan geçer,
gülümser de geçerken, düşünürüm:
-Nasıl?
gülebiliyor ki? derim.
Arkasından benim de dudağım kıvrılıverir,
gülümserim acıyla alay eder gibi,
düşünürüm o zaman:
-Ya o da, derim, ya o da,
benim gibi gülüyorsa?
-“Bir can fazlasın umutlarımın en güzelinden.”
-“Şiir ne ki? -diyorsun,
mavi gözlerini gözlerime mıhlarken.
Şiir ne mi?
Soracak mıydın sen de?
Şiir.
Sensin ya!”
Yasını ne tutayım,
Süregelen düzenin düşünüp yitik gücünü?
Batı bahçesindeki otların üzerinde.
Dokunuyor bana bunlar.
Yaşlanıyorum.
İki küçük çocuktuk, sevgiden gayrısını bilmeyen.

On dördünde vardım sana, Efendim benim.
Gülemezdim karşında, sıkılgandım çünkü.
Başımı eğer, duvara çevirirdim yüzümü.
Kırk kere de çağırsan, gözüm yerden kalkmazdı. .

On beşimde yüzümü çatmadım artık
Ayağının bastığı toprak olmayı istedim,
Dünyalar durdukça durdukları yerde
Daha yukarılarda mı olacaktı gözüm?

Fu I
Severdi Fu I tepeleri, yüksekteki bulutu,
Ne çare, ölümü gene de içkiden oldu

Li Po
Li Po da esrik öldü,
Kucaklamak isteyip
Sarı ırmaktaki ayı.

Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.
Aşk vardı burada çünkü, söndürülmez bir susuzluk.
Burada istek vardı, öpüşlere kanmayan.
Toprak olmuş bu kadının gözleriyle söyleşirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir