İçeriğe geç

İlk Yılların Ekmeği Kitap Alıntıları – Heinrich Böll

Heinrich Böll kitaplarından İlk Yılların Ekmeği kitap alıntıları sizlerle…

İlk Yılların Ekmeği Kitap Alıntıları

İnsanın hiç de suçluluk duymadığı bir şeyden ötürü bağışlanması ne harika şeydir, bilir misiniz?
sonra mən içimdəki boşluğun qurğuşun kimi ağır bir şeylə dolmaqda olduğunu duydum- bu laqeydlik idi, öldürücü laqeydlik
Allah sözü böyüklərin dilində kiçikləri aldatmaq üçün bir vasitə idi və bu sözün arxasında onlar həqiqəti gizlətməyə çalışırdılar
Beynim işləyirdi. Sanki o, maşın idi- söndürməyi unutmuşdular
Mənə elə gəlirdi ki, dünyada yaşıl rəngli qızılgüllər də olmalıdır, yaşıl açılmış qızılgüllər
Mənim keçmiş həyatım artıq yer üzündə olmayan bir adam üçün düzəldilmiş mürəkkəb maşın kimi sürətlə getməkdə idi. Mən artıq yer üzündə yox idim və mənsiz yola düşmüş o maşın gedə-gedə dağılıb tökülürdü: vintləri yerindən qopub çıxır, porşenləri közərib yanır, dəmir hissələri qopub ətrafa səpələnir, yanıq qoxusu gəlirdi
çörəyə qoyulan qiymət isə həmişə lazım olduğundan artıqdır
Mən hələ on altı yaşda ikən, göz açıb özümü şəhərdə tək-tənha gördüyüm vaxtdan, şeylərin qiymətini bilməyə məcbur olmuşdum, çünki bu şeylərin heç birini almağa mənim pulum yox idi; aclıq mənə hər şeyin dəyərini öyrətmişdi, dükanlardakı təzə çörək ağlımı başımdan çıxarırdı. Axşamlar mən saatlarla küçələri dolaşaraq, yalnız bir şey haqda düşünürdüm- çörək. Çörək görəndə gözlərim parıldayırdı, dizlərim bükülürdü; mən içimdən bir ac canavarın baş qaldırdığını duyurdum. Çörək. İnsanlar nəşəxor olan kimi, mən də çörəkxor olmuşdum
Əgər o gün Hedviqi vağzalda qarşılamasaydım, görəsən, mənim həyatım nə cür olacaqdı: adamlar səhv edib özgə bir qatara mindiyi kimi, mən də bambaşqa bir həyata qədəm qoyacaqdım
Ben her şeyin fiyatını öğrenmek zorunda kaldım, çünkü hiçbir zaman ödeme gücüm olmadı. On altı yaşında bir çırak olarak kente geldiğim zaman açlık bana bütün fiyatları öğretmişti. Taze pişmiş ekmek düşüncesi kafamın içini serseme çeviriyordu, çoğu zaman akşamları saatlerce kentin içinde dolanıp yalnızca tek bir şey düşünüyordum: ekmek
Güzelliğini henüz hiçbir erkeğin fark etmemiş olması inanılır şey değil gibi geliyordu bana; henüz kimse onu keşfedememişti. Belki de onu gördüğüm anda o var olmaya başlamıştı.
İnsanların son kez bakıp birkaç dakika sonra öldükleri aynalara bakmıştım, duyduğum öfke ve tiksintiden üzerlerine çekiçle vurarak kendi yüzümü dağıttığım aynalar…
Ben piyanonun üzerinde duran el bombasından bozma bir sigara tablasıydım…
Kendimden, işimden, ellerimden nefret ettiğim saatler olurdu…
Kendimi bu hayatın ortasında dururken görüyorum.
Sevgi herşeyi anlatabilen bir sözcük değil, belki yalnızca işin esasına en fazla yaklaşanı hepsi bu .
İşte babanın bankadaki hesabının üzerine çökmüş olan küfürlerin sayısı Bu hesabın birimi ekmektir, o ilk yılların ekmeği
Ne var ki bu sözcüklerin hiçbiri, onunla yapmak istediğim şeye uymuyordu – hâlâ uygun sözcüğü arayıp duruyordum. Sevgi her şeyi anlatabilen bir sözcük değil, belki yalnızca işin esasına en fazla yaklaşanı, hepsi bu.
Bu karanlık oda Allahın dimağıydı – bu açıklama bana o zaman çok basit gelmişti, çünkü Allah, büyüklerin her şeyi örtbas etmek için kullandıkları büyük bir sözdü.
Bunacan yaşadığım həyat, bu günəcən tam qənaətbəxş hesab etdiyim gələcək güzəranım gözlərimin önündəcə məndən uzaqlaşdı. Mənim keçmiş həyatım artıq yer üzündə olmayan bir adam üçün düzəldilmiş mürəkkəb maşın kimi, sürətlə getməkdə idi.
Artık ilerlemek istemediğimi biliyordum,
dönmek istiyordum,
ama nereye bilmiyordum;
gerilere mi?..
Ölümsüz ve
ne kadar da ölümlü olduğumu
daha önce hiç bilmemiştim
Biz, dedim,
biz ikimiz çöldeyiz, biz ikimiz ormandayız,
ne tarafa bakarsam bakayım
1dakika ancak ve onun yanında geçirdiğim bu1dakika içinde
bütün1hayatı yaşamış oldum
Ülkeyi keşfetmiştim
ama daha hâlâ bayrağımı dikmemiştim.
Bu yeni ülke güzeldi,
ama yabancıydı da,
güzel olduğu kadar da yabancıydı
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Beni eve götür, dedi
sen diyerek konuşmasındaki doğallık
beni kalbimden vurdu.
Karar sahibi insanlardan nefret ederim
insanın hiç de suçluluk duymadığı 1şeyden ötürü bağışlanması ne harika şeydir bilir misiniz?
Bildiğim ve yapabildiğim şeyler bana hiç1zaman
bilmediğim, yapamadığım şeyler kadar çekici gelmezdi
Ulla’nın başına da kötü1şey gelmeyecek, o da kalbinden vurulmayacaktı,
ne var ki kalbinden başka her şeyi vurulmuş olacaktı
Fark etmeyen 1biçimde haklı olacak, haklı olmak isteyecekti, 1az da zafer kazanmış olacaktı ve
ben, haklı olan ve zafer kazanan insanlardan, gerçekten haklı oldukları anlaşılır anlaşılmaz hep nefret etmişimdir
İnsan, ancak yarın sabah duyacağı sesi şimdiden duymaya başlar:
melodiden yoksun, her şeyin sonu demek olan çıplak çekiç sesleri
Sevgi her şeyi anlatabilen 1sözcük değil,
belki yalnızca işin esasına en fazla yaklaşanı, hepsi bu.
Yüzümden okunanı, Hedwig’in yüzünden okuyordum:
Dehşet ve korku
Belki de onu gördüğüm anda
o var olmaya başlamıştı
1şeyler değişmiş ya da karışıklığa uğramıştı herhalde.
Muller’in kızının sarışın olduğundan o kadar emindim ki, önümden geçip giden sürüyle sarışın öğretmen adayından 1i olmalıydı, diye düşünüyor, şu önümde duran kızla onun arasında 1ilişki kuramıyordum
bugün bile onun Hedwig Muller olup olmadığından kuşkuluyum
Tanıdıklarımın gözlerinde, ellerinde, onlara ödemek zorunda olduğum fiyatlar yazılıydı hep
Ekmek.
Bazı insanlar nasıl morfin delisiyse ben de ekmek delisiydim
Sonraları,
Hedwig’i istasyonda karşılamasaydım
her şey nasıl değişirdi,
diye sık sık düşündüm
Aclıq mənə hər şeyin dəyərini öyrətmişdi.Düknalardakı təzə çörək ağlımı başımdan alırdı.Axşamlar mən saatlarla küçələri dolaşaraq,yalnız bir şey haqqında düşünürdüm-Çörək.
Çörək görəndə gözələrim parıldayır,çörək görəndə dizlərim bükülürdü.Mən içimdə bir ac canavarın baş qaldırdığını hiss edirdim.Çörək.İnsanlar nəşəxor olan kimi,mən çörəkxor olmuşdum. Daxilimdə vəhşi heyvan kimi məskən salmış aclıq,yeməklərin qoxusuna tab gətirmirdi,o qarnımda üsyan qaldırırdı və bu vaxt nəsə turş və isti bir şey içimdən boğazıma gəlirdi
Ödenecek paraya değecek hiçbir şey yok, ekmek fiyatları da hep yüksek.
Acaba acı mı çekiyordum, bilmiyorum
Bir insanın ömrünün en iyi yılları, yirmi ve yirmi sekiz yaşlar arasındaki yıllar, bizden çalındı.
Ödenecek paraya değmeli. Deyiminden hoşlanmayacak kadar çok öğrenmiştim herşeyin fiyatını. Ödenecek paraya değen hiçbir şey yok
Artık hiçbir şey değiştirilemez, hiçbir şeyden dönülemezdi – tıpkı, tabutun kapağındaki çivilerin çıkarılmaması gibi
Çünkü Tanrı, büyüklerin her şeyi örtbas etmek için kullandıkları büyük bir sözdü.
Taze pişmiş ekmek düşüncesi kafamın içini sersem çeviriyordu ,çoğu zaman akşamları saatlerce kentin içinde dolanıp yalnızca tek bir şey düşünüyordum: Ekmek Gözlerim yanıyordu, dizlerim halsizdi, içimde kurtlara yakışacak bir duygu vardı. Ekmek Bazı insanlar nasıl morfin delisiyse ben de ekmek delisiydim
Kendimden, işimden, ellerimden nefret ettiğim saatler olurdu.
Çünki Allah sözü böyüklərin dilində kiçikləri aldatmaq üçün bir vasitə idi və bu sözün arxasında onlar həqiqəti gizlətməyə çalışırdılar
Sevgi her şeyi anlatabilen bir sözcük değil, belki sadece işin esasına en fazla yaklaşan sözcük.
bu nifrət bir uşağın bütün bazar günü həvəslə oynadıb,sonra havaya buraxdığı şara bənzəyirdi.Şar göylərdə kiçildikcə kiçilir, tədricən gözdən itir.
onu görebilmek için artık göz gerekli değildi bana.
sonsuzluk olsa olsa bir pazartesi olmalıdır gibi geldi bana:..
Tanrı, büyüklerin her şeyi örtbas etmek için kullandıkları büyük bir sözdü.
Sevgi her şeyi anlatabilen bir sözcük değil, belki sadece işin esasına en fazla yaklaşan sözcük.
Sonsuzluk olsa olsa bir pazartesi olmalıdır.
Bize kalan biricik şaka da nefretti; nefret.
Fakir ve mutlu bir çamaşır makinesi tamircisiydim.
(Ich war ein armer und glücklicher Waschmaschinenmechaniker.)
Artık ilerlemek istemediğimi biliyordum, dönmek istiyordum, ama nereye bilmiyordum; gerilere mi?
Ben her şeyin fiyatını öğrenmek zorunda kaldım; çünkü hiçbir zaman ödeme gücüm olmadı. On altı yaşında bir çırak olarak kente geldiğim zaman açlık bana bütün fiyatları öğretmişti. Taze pişmiş ekmek düşüncesi kafamın içini serseme çeviriyordu, çoğu zaman akşamları saatlerce kentin içinde dolanıp yalnızca tek bir şey düşünüyordum: ekmek Gözlerim yanıyordu, dizlerim halsizdi, içimde kurtlara yakışacak bir duygu vardı. Ekmek.
Bildiğim ve yapabildiğim şeyler bana hiç bir zaman bilmediğim, yapamadığım şeyler kadar çekici gelmezdi
Artık ilerlemek istemediğimi biliyordum, dönmek istiyordum, ama nereye bilmiyordum; gerilere mi?
Sevgi her şeyi anlatabilen bir sözcük değil, belki yalnızca işin esasına en fazla yaklaşanı, hepsi bu.
( ) çünkü artık onun yanından ayrılacak değildim, bugün de, gelmekte olan günlerde de yanından ayrılmayacaktım, toplamı hayat demek olan bütün o günler boyunca yanından ayrılmayacaktım.
Ben her şeyin fiyatını öğrenmek zorunda kalmışımdır- çünkü hiçbir zaman ödemeye yeterli olamadım-, daha on altı yaşında bir çırak olarak kente geldiğim zaman açlık bana bütün fiyatları öğretmişti.
Tanrı, büyüklerin her şeyi örtbas etmek için kullandıkları büyük bir sözdü.
Sevgi her şeyi anlatabilen bir sözcük değil.
Bir insanın ömrünün en iyi yılları, yirmi ve yirmi sekiz yaşlar arasındaki yıllar, bizden çalındı.
Bildiğim ve yapabildiğim şeyler bana hiçbir zaman bilmediğim, yapamadığım şeyler kadar çekici gelmezdi.
Bana kendinden bir şey veren çok kimse olmamıştır..
çünkü bir şey olmuşum olmamışım, hiç aldırdığım yoktu.
Öyle aylar olurdu ki, daha Salı gününden bu fazladan ekmek için sevinmeye başlardım.
Sevgi her şeyi anlatabilen bir sözcük değil, belki yalnızca işin esasına en fazla yaklaşanı, hepsi bu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir