İçeriğe geç

Zerdüşt’ten Kur’an’a Kitap Alıntıları – Arif Tekin

Arif Tekin kitaplarından Zerdüşt’ten Kur’an’a kitap alıntıları sizlerle…

Zerdüşt’ten Kur’an’a Kitap Alıntıları

( ) Başka bir ifadeyle; bu gölün kenarında Ahura Mazda’nın yanında duran altı ana melekten biri olan Vohu Manah ona gelip dünyadan el çekmesini bildirir ve onu miraca götürür.
Besmele çekmek önemliyse; Zerdüşt’e göre Ahura’yı anmak da o kadar önemli. Örneğin; Zerdüşt Ahura’dan soruyor: En sevdiğin şey nedir? Ahura yanıt veriyor: Benim anıldığım bir mabet ve huzurlu bir evde yaşayan bir aile ve o ailede yetişen hayvanlar, diyor. Yani Ahura’yı mutlu eden ilk şey, onun insanlar tara findan anılması (tıpkı İslam’daki Allah gibi), ikinci sırada ise hayvan besleyen huzurlu bir aile.
Bazı kaynaklarda onun annesi 15 yaşında bakire iken kendisine bir ışık gelmiş ve o ışıktan Zerdüşt’e hamile kalmıştır diye bilgiler var. Tıp kı Kur’an’da anlatılan Hz. İsa’nın Meryem’den babasız olarak dünyaya geldiği iddiası gibi. Öyle anlaşılıyor ki, babasız dünyaya gelme efsanesi Hz. İsa’dan önce de varmış ki, onunla da devam etmiştir.
Bir şey bil­meyen cahildir; bilip de susan ah­laksızdır
Kutsal kitaplar ateizm için en büyük güçtür
Peki, bugünkü şartlarda sadece Müslümanlara dost olmak olur mu veya bu yapılmalı mıdır, yapılsa faydası var mıdır? Elbette ki hayır! Başka bir ifadeyle; Kur’an’a göre üretkenlik noktasında dünyada marka olan ve kimseye de zararı olmayan; ancak İslamiyet’i kabul etmeyen Japonlar (örneğin) cehennemi boylayacaklar. Diğer yandan İslam’a inanıp da insanlık için hiçbir şey üretmeyen Müslümanlar, sefa içinde, huri-içki keyfinde cennette yaşayacaklar!
Şu bir gerçek ki, eğer dünyadaki huzursuzluğun nedeni şeytansa, o zaman bakıyoruz tarih boyunca çoğunlukla kötülük egemen olmuştur. Peki bu durumda dünyada kazanan Tanrı mı yoksa İblis midir?
Kur’an’da şöyle bir ayet var: Biz (Allah olarak) dileseydik, elbet herkese hidayetini (doğru yolu) verirdik. Ancak benden, cehennemi bazı cin ve insanlardan dolduracağım diye kesin söz çıkmıştır. Bunun açık anlamı şudur: Aslında ben herkese doğru yolu nasip edebilirim ve isterim de; ancak ne fayda ki bir kere ağzımdan; ‘Ben cehennemi kimi insan ve cinlerden dolduracağım’ sözü çıkmış, bu yüzden artık sözümden caymak gibi bir durum söz konusu değildir
Sonuçta burada şu ortaya çıkar ki İslamiyet’teki beş vakit namaz meselesi Zer­düşt’te de vardı.Zerdüştlükteki günlük beş vakit namazın isimleri şöyle: Sabah namazı Havan Geh, öğlen Rapithwin, ikindi Uzerin Geh, akşam Aivisruthrem, yatsı da Ushahin olarak isimlendirilirdi. Burada sormak lazım: İslam’daki farz namazların tıpkı Zerdüşt’teki gibi beş adet olması ve vakitle­rinin de hemen hemen aynı olması tesadüf müdür?
Maalesef İslam tüm insanlar için çözüm göstermek yerine; tehdit ve cehen­nemle korkutmayı yeğlemiştir. Dedikleri kabul bulsun diye de hayali cennet hurilerini, oradaki hayali içki ırmaklarını, keyif-sefayı ve bu dünyada da savaşlarda inanmayanların kız ve kadınlarını cariye olarak, yine karşı tarafın mallarını da ganimet olarak Müslümanlara peşkeş çekmeyi devreye koymuştur. Tanrı ve bunlar! Olacak iş mi?
Bilindiği gibi bugün yeryüzünde yaşa­yan Zerdüştilerin çoğu Hindistan’ın bir bölgesinde yaşıyor. Ama onlar örtünmüyorlar. Şu itiraz yapılabilir: İran’da Zer­düştilerden kalan bir azınlık türban takıyor. Peki bu nasıl olur? İran’daki Zerdüşti kadınların başlarını kapatmaları Zerdüşt inancının gereği değil; İran rejiminden kaynakla­nan zorunlu bir örtünmedir. Malum yabancı bir diplomat kadın dahi İran’a gitse başını kapatır.
Oysaki peygamber denilen kişiler, döne­min siyasi aktivistleridir. Projelerine tanrıyı katmaları, kendi davalarını cahil insanlara kolayca kabul ettirebilmek için baş­vurdukları bir taktiktir. Eskiden beri var olan bu taktiği Hammurabi ve diğer Sumer krallarında da görüyoruz.
Hz. Muhammed peygamber olduğunu öne sürdüğünde nasıl ilk defa hanımı Hatice ona inanmışsa; Zerdüşt’e de ilk
olarak eşi inanmıştır. Yine Hz. Muhammed’in eşi Hatice nasıl bilgili biriyse; onun da hanımı bilgili biriymiş. Zerdüşt kendi memleketinde on yıl davasını halka anlatmış; ancak neredeyse eşi ve kuzeninden başkası onun davasına inanmamış. Bu yüzden memleketini terk etmek zorunda kalmış
Zerdüştlükle şu bilgi de var: Ahura Mazda ilk insan çif­tini yaratırken onlara seslenmiş; Bakın sizi gayet mükem­mel bir şekilde yarattım. Buna göre siz de iyi düşünün, iyi söz söyleyin ve iyi şeyler yapın, sakın Ehrimen (şeytan) ve taraftarlarına uymayın! demiş. Ama daha sonra Ehrimen ve yardımcıları onları yoldan çıkarmışlar. Böylece ilk başta tertemiz olan Mashya ve Mashyoi (ilk kadın ve ilk erkek) zamanla bozulmuşlar, diye bilgi vardır.
Zerdüşt en son otuz yaşlarında iken bir şafak vakti bahar bayramı için hazırlık yapmak üzere nehir kenarına su almaya gitmiş. Kabını suyla doldurup kıyıya döndüğünde ışıldayan bir varlık görmüş; onun adı Vahu Manah: Ahura Mazda’nın büyük meleklerinden. Kimisi bunlar Ahura Mazda’nın sıfatlarıdır demiş, kimisi de bunlar melektir demiş. Bu büyük meleklerin isimleri Aşa-Yehişta, Yahumen (Yahu Manah), Khşathra-Yairya, Spenta Armaiti ve Haurvatat-Ameretat’tir.87 Yahu Manah Zerdüşt’ü yanına alır, Ahura Mazda’nın yanına (miraca) götürür
Zerdüşt’e göre Ahura Mazda değişmez, her şeyi bilir, ahiret gününün sahibi bir tanrıdır. Onun bu tanrı tanımla­ması olduğu gibi Kur’an’da (İhlas suresi) geçmektedir.
Benzer hurafeler Hz. Muhammed için de öne sürülmüştür dedik. Örneğin; dünyaya geldiği ilk gece İran sarayı sallanmış ve ondan 14 sütun yıkılmış. O gece, asırlarca sönmeyen Zerdüştilerin ateşi, Muhammed dünyaya geldi diye sönmüş, şeytanlar, ‘Muhammed dünyaya geldi bize iş kalmadı’ diyerek paniğe kapılmış. Yine o gece Kabe’ deki putlar yere yığılmış, bilmem kendisi sünnetli ve göbeği kesik olarak doğmuş gibi hurafeler onun hakkında da öne sürülmüştür. Zerdüşt’ün doğumuyla da şeytanlar üzüntüye kapılmış, alem o gece sevinmiş ve doğarken de gülerek doğmuştur şeklinde
akıl almaz hurafeler öne sürülmüştür. Belli ki Hz. Muhammed hakkında üretilen bu gibi hurafeler, Zerdüşt’le ilgili söylentilerden aktarılmıştır. Çünkü örnekler aynıdır. Burada demek istediğim, her liderin de fanatikleri varmış ve aşırılıkları hep onlara mal etmişler. Bu günümüzde de geçerlidir
Bir şey bil­meyen cahildir; bilip de susan (kamuya mal etmeyen) ah­laksızdır
Burada kısa bir not daha düşeyim. Yukarıdan beri Musa ve Harun’un mucizelerini anlatıyoruz. Ama aynı Harun, İs­railoğulları Kızıldeniz’i geçip Sina’ya yerleşince ve Hz. Mu­sa onlardan 40 gün uzak bir yerde/dağda kalınca; Harun o insanlara put yapıyor ve Musa’nın kurtardığı İsrailoğulları o çölde puta tapıyorlar. Yani bir taraftan Harun peygamber­dir, diğer taraftan put ustası. Allah o kadar önemseyip İsra­iloğullarını Mısır’dan çıkarmış, onlar için olağanüstü muci­zeler göstermiş; ama bunlar o çölde yine putlara yönelmiş­ler! Bu nasıl bir iş! Bunların hepsi Tevrat’ta, bir kısmı da Kur’an’da anlatılır.
Dikkat edilirse Musa’nın rabbi bir şeyler anlatır, Musa’ya değnek ve el mucizesini gösterdikten sonra haydi Mısır’a gi­din der. Ancak Musa’nın itirazları sonucu tanrı onun çizgisi­ne gelir, haklısın der ve Musa’nın isteklerine onay verir: En başta Harun da seninle gelsin, haydi o da peygamber olsun der. Peki tanrı niye Musa’dan önce bunu demedi de Musa’nın itirazı, hatırlatması üzerine onu haklı bulup kabul etti! Musa başka konularda da isteklerini tanrıya kabul ettirmiştir. Bir örnek verelim: Ey rabbimiz! Sen Firavun ve adam­larına bu dünya hayatında göz kamaştırıcı zenginlik ve bol servet verdin. Bunu, senin yolundan sapsınlar diye mi yap­tın! Ey rabbimiz! Onların mallarını sil süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe inan­mazlar. .. der. Bunun üzerine Musa’nın rabbi cevap verir: İkinizin (Musa-Harun) isteği kabul edilmiştir der ve yine Musa’nın görüşünü benimser, onun çizgisine gelir, adeta Fi­ravun ve yandaşlarına o imkanları verdiğine pişman olur. Kur’an ve Tevrat’ta anlatılanlara bakılınca, ‘Musa da ne Musa’ymış!’ demek gelir insanın aklına.
Avesta’da geçiyor ki, Zerdüşt Ahu­ra’dan sormuş; büyük günahlar nelerdir diye. Ahura yanıt vermiş: Büyük günahlardan biri köpeğe kemik gibi sert ve faydası olmayan şeyleri verip dişlerinin kırılmasına, böylece ona zarar verilmesine neden olmaktır diyor. Aynı zamanda kim bir köpeğe aşırı derece sıcak olan bir su içirip bu yolla ona zarar verirse bu büyük günahtır diyor.Hatta bazı hayvanları (kunduz gibi) öldürmenin cezası bin kırbaçtır di­ye bilgi var Avesta’da.
Zerdüştlüğe göre kıyamet günü hizmet gören başka melekler de vardır. Örneğin; Aştad, Zamyad gibi. İnsanın bu dünyada yaptıklarını kayda geçiren melek Zerdüşt inancında olduğu gibi (Zamyad mesela), İslam’da da vardır. Mesela 24 saat boyunca her insan iki meleğin kontrolündedir. Biri insanın iyiliklerini, diğeri
de günahlarını not eder ve bu aynı zamanda Kur’an’da vardır. Ayet şöyle: İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında kendisini gözetleyen, dediklerini zapt eden (bir melek) hazır bulunmasın.
Kur’an’da cehennem cezalarıyla ilgili yukarıda sunulan
bilgiler -az çok- Avesta’da da söz konusudur. Mesela; Avesta’ya göre cehennemdeki ceza, kişinin bedeni çivilenmiş gibi, hatta daha beter bir şekilde olacak, oriun boyu, bir adamın uzunluğunun yüz katı kadar olup yüksek bir yerden tepetaklak aşağıya atılacak, kimileri kazığa oturtulmuş olacak vb. Hatta bundan daha ağır cezalardan da söz edilir. Görüldüğü gibi Kur’an’la Avesta’nın cehennem tasviri nitelik olarak hemen hemen aynıdır.
Zerdüşt şuna da vurgu yapıyor: Bu dünyada eninde so­nunda iyilik hakim olacak ve insanı kötülüğe sevk eden Eh­rimen ‘in gücü son bulacak. Bu, Saoşyant denilen ahir zaman kurtarıcısının (tıpkı İslam’daki Hz. İsa ve Mehdi’nin inmesi inancı gibi) gelmesiyle gerçekleşir. Saoşyant geldikten son­ra bütün insanlar ölecek ve öbür alemde herkes yine dirilip bir yerde toplanacak (İslam’daki mahşer gibi). İyiler cenne­te, kötüler de Duglar denilen yalan cinlerinin yanına gönde­rilip onlarla birlikte cehennemde yaşayacaklardır.
Maalesef İslam tüm insanlar için çözüm göstermek yerine; tehdit ve cehen­nemle korkutmayı yeğlemiştir. Dedikleri kabul bulsun diye de hayali cennet hurilerini, oradaki hayali içki ırmaklarını, keyif-sefayı ve bu dünyada da savaşlarda inanmayanların kız ve kadınlarını cariye olarak, yine karşı tarafın mallarını da ganimet olarak Müslümanlara peşkeş çekmeyi devreye koymuştur. Tanrı ve bunlar! Olacak iş mi?
Kutsal kitaplar ateizm için en büyük güçtür
Şu bir gerçek ki, eğer dünyadaki huzursuzluğun nedeni şeytansa, o zaman bakıyoruz tarih boyunca çoğunlukla kötülük egemen olmuştur. Peki bu durumda dünyada kazanan Tanrı mı yoksa İblis midir? Elbette ki Kur’an’daki anlatılanlara bakılınca iktidarı ele geçiren Şeytan’dır ve bu dünyada keyif onundur.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Kur’an’da şöyle bir ayet var: Biz (Allah olarak) dileseydik, elbet herkese hidayetini (doğru yolu) verirdik. Ancak benden, cehennemi bazı cin ve insanlardan dolduracağım diye kesin söz çıkmıştır. Bunun açık anlamı şudur: Aslında ben herkese doğru yolu nasip edebilirim ve isterim de; ancak ne fayda ki bir kere ağzımdan; ‘Ben cehennemi kimi insan ve cinlerden dolduracağım’ sözü çıkmış, bu yüzden artık sözümden caymak gibi bir durum söz konusu değildir
Ben Kur’an’ın çok önemli bir mucizesini görüyorum: Müslümanların milyonda 5-10 kişisi ancak Kur’an’ın anlamını bilir; kalanlar ise, Kur’an’da ne var ne yok bilmeden inanırlar. Dolayısıyla Kur’an, anlamı bilinmeden dünyada kendisine inanılan tek kitaptır. Bu çok ilginç değil mi?
Kur’an’da cehennem cezaları anlatılırken şöyle bir çeşidinden söz edilmektedir: Cehennemde ‘Hutame’ diye bir ceza çeşidi vardır. Hutame, Allah’ın yüreklere işleyen tutuşturulmuş ateşidir. Bu ateş onlar üzerine kapatılmıştır. Yüksek sütunlara bağlanarak bu ateş içindeler deniliyor.224
Bu cezayı hangi suç sahipleri çeker? Bunun yanıtı yine ilgili bölümde var. Şöyle: İnsanın arkasından çekiştiren, kaşgöz hareketiyle alay eden ve servet toplayıp ha bire sayan,
malının onu ebedi kılacağını sanan kişi. Belli ki bu ayetler
birileri için oluşturulmuş. Ebu Leheb, Ebu Cehil gibileri Hz.
Muhammed’in arkasından konuşmuşlar, göz-kaş işaretleriyle onunla alay etmişler ki; böyle bir yöntem uygulanmış.
Göz-kaş işaretiyle alay etmenin cezası ateş çemberi içine
hapsedilip çıkmamaları için direklere bağlanmak olmuş!
Ateş içinde ağaç yetişirmiş! İşte bize bunlara inanın; yoksa canınıza okurum deniliyor.
Peki, bugünkü şartlarda sadece Müslümanlara dost olmak olur mu veya bu yapılmalı mıdır, yapılsa faydası var mıdır? Elbette ki hayır! Başka bir ifadeyle; Kur’an’a göre üretkenlik noktasında dünyada marka olan ve kimseye de zararı olmayan; ancak İslamiyet’i kabul etmeyen Japonlar (örneğin) cehennemi boylayacaklar. Diğer yandan İslam’a inanıp da insanlık için hiçbir şey üretmeyen Müslümanlar, sefa içinde, huri-içki keyfinde cennette yaşayacaklar!
Ya da diyelim ki bir memur veya işçi kadrosu var ortada ve buna iki kişi talip çıkar. Biri hem teori, hem de pratik olarak o işten anlar; ancak ya deisttir, ya ateisttir, ya anta­gonisttir veya başkasıdır; ama Müslüman değildir. Biri de var ki, hem teorik bilgileri diğerine göre zayıftır, hem de pratik bilgileri; ancak Müslümandır. Bu durumda idareciler kalkıp işi ehil olmayan ve fakat Müslüman olan kişiye ver­seler öbür dünyadaki bu ağır ceza böylesi kişilerin başına gelecek denilseydi biraz normal sayılabilirdi. Maalesef Kur’an benzer açıklamalardan çok uzaktadır.
Hatta Zerdüştlükte, çocuklar anne babayı cinvat köprüsünden geçirip cennete götüren basa­maklardır inancı da vardır.
Sonuçta burada şu ortaya çıkar ki İslamiyet’teki beş vakit namaz meselesi Zer­düşt’te de vardı.Zerdüştlükteki günlük beş vakit namazın isimleri şöyle: Sabah namazı Havan Geh, öğlen Rapithwin, ikindi Uzerin Geh, akşam Aivisruthrem, yatsı da Ushahin olarak isimlendirilirdi. Burada sormak lazım: İslam’daki farz namazların tıpkı Zerdüşt’teki gibi beş adet olması ve vakitle­rinin de hemen hemen aynı olması tesadüf müdür?
Oysaki peygamber denilen kişiler, döne­min siyasi aktivistleridir. Projelerine tanrıyı katmaları, kendi davalarını cahil insanlara kolayca kabul ettirebilmek için baş­vurdukları bir taktiktir. Eskiden beri var olan bu taktiği Hammurabi ve diğer Sumer krallarında da görüyoruz.
İnsanın yaradılış evreleri anlatılırken (anne rahminden büyüyene kadarki evreler), Yaratanların en güzeli olan Al­lah’m şanı ne yücedir! deniliyor. Burada eğer yorum yapılmazsa Kur’an’da Allah açık bir şekilde itiraf eder ki, başka yaratanlar da vardır; ancak kendisi onların en iyisidir.
Mesela yaratıcının bir olduğunu kanıt­lamak için Kur’an’da şöyle bir ayet geçiyor: Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu.

Kainatı idare eden tanrı birden fazla olsaydı denge bozu­lurdu derken; örneğin biri bu sene kış olsun, diğeri hayır ol­masın derdi ve aralarında kavga çıkardı, bunun sonucu ola­rak da kainatın dengesi bozulurdu denilmek isteniyor. Bu sadece bir mantık yürütmedir. Bunun tam tersi de söylene­bilir. Mesela başkası da kalkıp, efendim tanrılar ne kadar fazlaysa kainatı sevk ve idare etmek o kadar kolay olur di­yebilir. Tıpkı bir devleti 20 bakan yönetse mi daha kolay, yoksa tek bir kişi mi misali.

Zerdüştlükle şu bilgi de var: Ahura Mazda ilk insan çif­tini yaratırken onlara seslenmiş; Bakın sizi gayet mükem­mel bir şekilde yarattım. Buna göre siz de iyi düşünün, iyi söz söyleyin ve iyi şeyler yapın, sakın Ehrimen (şeytan) ve taraftarlarına uymayın! demiş. Ama daha sonra Ehrimen ve yardımcıları onları yoldan çıkarmışlar. Böylece ilk başta tertemiz olan Mashya ve Mashyoi (ilk kadın ve ilk erkek) zamanla bozulmuşlar, diye bilgi vardır.
Biz (Allah) dedik ki, ey Adem! Sen ve eşin cennete yerle­şin. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaş­mayın, yoksa zalimlerden olursunuz (ağacın ismi belirsiz).
Kur’an’da yaklaşık 90 yerde geçen Din kelimesi aslında Arapça değildir; Zerdüştlükten ge­len bir kelimedir. Kaldı ki Kur’an’da hiçbir yerde dinin ta­nımı da yapılmamıştır, din şu demektir diye bir ayet yoktur. Ayetlerde, İslam’dan başka kim bir din edinirse kabul edil­mez, Allah katında gerçek din İslam’dır, Allah peygamberi hak dinle göndermiştir gibi soyut cümleler var. Benim di­nim en iyisidir diyor; ama kelimenin tanımını yapmıyor. Ki­mileri yorum yapıp din kelimesinin Arapça olduğunu öne sürmüşlerse de; bu yersiz bir iddiadır. Kısacası, madem ilk başta Zerdüşt bu adı kullanmış, o zaman ne olursa olsun ar­tık marka onundur.
Şu da dikkatlerden kaçma­malı ki, Kur’an nasıl kafiyeli ise Zerdüşt’ün Gataları da ay­nı şekilde ölçülü/vezin halindedir.
Zerdüşt en son otuz yaşlarında iken bir şafak vakti bahar bayramı için hazırlık yapmak üzere nehir kenarına su almaya gitmiş. Kabını suyla doldurup kıyıya döndüğünde ışıldayan bir varlık görmüş; onun adı Vahu Manah: Ahura Mazda’nın büyük meleklerinden. Kimisi bunlar Ahura Mazda’nın sıfatlarıdır demiş, kimisi de bunlar melektir demiş. Bu büyük meleklerin isimleri Aşa-Yehişta, Yahumen (Yahu Manah), Khşathra-Yairya, Spenta Armaiti ve Haurvatat-Ameretat’tir.87 Yahu Manah Zerdüşt’ü yanına alır, Ahura Mazda’nın yanına (miraca) götürür
Burada bir soru sorup önemli bir hadis sunmakla devam edelim. Soru şu: Acaba ne olmuş da Kur’an’da Allah hem de yeminle, Ben ne seni terk ettim ne de sana darıldım ayetini gönderme gereğini duymuş? Çünkü bu sureden önce birçok sure inmişti (Alak, Kalem, Müzzemmil, Müddesir, Fatiha, Tebbet sureleri gibi)

Günün birinde kendini toparlayınca ayetler tekrar inmeye başlar. Başlar ama iyi bir başlangıç olmaz: Tanrının, Ey Muhammed! Yemin olsun ki aramızda bir şey yok, sana darılmadım! demesinin izahı olur mu? Yineliyorum; neden tanrı uzun zaman iletişimi Muhammed’den kesmiş, neden onu intihara kadar götürmüş, neden ha bire Cebrail gelip Ey Muhammed! Etme eyleme! diye moral vermeye çalışmış! Bunun tek nedeni vardır: Ona bilgi veren Varaka gidince ümitsiz kalmış, ne yapacağını bilemediği için de bunlar başına gelmiş.

Hz. Muhammed’in önemli hocalarından, aynı zamanda Hatice’nin amcası oğlu olan, Tevrat ·ile İncil’i çok iyi bilen ve bunları Muhammed’e anlatan Varaka b. Nevfel vefat eder (zaten çok yaşlı biriydi). Arkasından Muhammed’e gelen vahiyler birden kesilir. Hatta Varaka’nın ölümü üzerine, Muhammed Cebrail’siz kaldı diyenler olur
Zerdüşt’e göre Ahura Mazda değişmez, her şeyi bilir, ahiret gününün sahibi bir tanrıdır. Onun bu tanrı tanımla­ması olduğu gibi Kur’an’da (İhlas suresi) geçmektedir.
Hz. İsa nasıl bazı eski kutsal yerleri ortadan kaldırıp Yeruşalim üzerinde durmuşsa; Hz. Muhammed de Kudüs’ü belli bir süre kıble olarak kabul etmiş; ancak Medine döneminde güçlenince bu misyonu Allah adına Mescid-i Aksa’dan alıp Mekke’ye /Kabe’ye devretmiştir. Kıble değişikliği Bakara suresinde anlatılır.
İslam aleminde Zerdüşt ve Avesta ile ilgili bilgi verilmemiştir. Müslümanlar zaten her fırsatta Avesta ve Zerdüştlüğü yok etmeğe çalışmışlardır. Buna kısa bir örnek verelim. Firdevsi (Mö.1020.), ‘Şahname’ adlı kitabında Zerdüşt ve Zerdüştlükten söz ettiği için, öldüğünde onu Müslüman mezarlığına gömmemişlerdir. Nedeni, bu kitapta Zerdüşt ve Avesta’dan söz ettiği için dinden çıkmıştır diye. Böyle bir zihniyet Zerdüşt ve doktrinleri hakkında olumlu bir şey yazar mı? Kaldı ki zaten bilimsel çalışma yürüten bir İslam alimi de yetişmemiştir
Zerdüşt de Hz. Muhammed gibi ilk başta bir dağa çekilip
düşünceye dalar. Kaynaklarda inzivaya çekildiği dağın adı da
Sabelan olarak geçiyor. 30 yaşına gelince ( 40 yaş yazanlar da
vardır) Vohu Manah’dan (iyilik meleği, tıpkı İslam’daki Cebrail gibi) mesaj alır. Malum Hz. Muhammed de kırk yaşında
peygamberlik iddiasında bulunmuş. Hz. Musa da kırk yaşında vahiy almış. Zaten genel olarak bakıldığında Hz. Muhammed’in en çok Hz. Musa’yı (peygamberlik yaşı dahil) taklit ettiği görülmektedir. Bu da bir taktiktir.
Tevrat’ta peygamberlerin hayat hikayesi anlatılırken onların kaç yıl yaşadıkları bile belli. Hz. Musa vefat ettiğinde yine vahiy gelmiş ki Musa 120 yıl yaşadı diye. Hani Tevrat toplu halde, bir defada inmişti! İnerken Musa’nın kaç yıl yaşadığı cümlesi de mi içinde vardı?
* Bir insanın ahlaki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal
bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. İnsan, eğer
ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına
alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır. (Albert Einstein/ö. 1955-Almanya
* Eğer Tanrı insanı yaşamaya zorladığı hayatı kendisi yaşamak zorunda kalsaydı kendini öldürürdü. (Alexandre Dumas/ö. 1870-Fransa)
* Din, melekelerimizin serbestçe kullanılmasını bloke eden yasaklar bütünüdür. (Salomon Reinach/ö. 1932-Paris)
İlginç bir nokta: Miraç hadisesi esnasında diğer beş melek de gelip onun karnını açarak içini tertemiz yıkadıktan sonra göğsüne erimiş tunç dökerek tekrar kapatırlar. Bundan şu anlaşılır ki, demek ki Zerdüşt zamanında tunç kıymetliymiş veya en azından tunç devrinde yaşamış. Yoksa niye pırlanta, altın değil de tunç! İleride değinileceği gibi; melekler Hz. Muhammed’in kamını açarken kullanıldıkları malzeme arasında altın da varmış. Çünkü Hz. Muhammed zamanında altın kıymetli bir maden olarak piyasada vardı. Demek ki herkes kendi zamanındaki kıymetli cevheri kullanmış.
Zerdüştlükte birden fazla evlilik yok. Şayet kadında kısırlık söz konusuysa bu durumda bile erkek ondan izin alırsa ancak ikinci bir evlilik yapabilir. Ancak erkek kısırsa kadın için aynı durum söz konusu değil: Kendisi ikinci kocayla evlenemez
Zerdüşt inancın şu yanı da dikkat çekicidir: Evlenen bir kız
için anne babanın rızası önemlidir; ancak kızın istemediği
biriyle ailesinin zorla onu evlendirmesi kabul edilemezdi.
Zerdüşt’e göre evlilik ve nesli korumak çok önemli ve kutsaldı. Yine ona göre insanın kendi eşi dışında başkasıyla birlikte olması/zina yapması yasaktı. O, evlilikte sadakati önemsiyordu, bunu şart koşuyordu. Soylu, temiz biriyle evlenmek, çocuk sahibi olmak ve bu çocukları Zerdüşt dininde yetiştirmek ona göre önemliydi. Ona göre insanoğlu mutlu olursa Ahura Mazda da mutlu olurdu.
Çünkü Zerdüştlük ancak amca kızıyla evliliğe izin verir. Bunun dışında yakın akrabayla evliliğe izin yoktur.
Daha önce ifade edildiği gibi Zerdüşt oruca karşıydı. Çünkü ona göre insan oruç tutmakla kuvvetten düşer, fazla çalışamaz hale geldi. Toprak, hava, su ona göre temiz şeylerdi; temiz tutulmaları gerekirdi. Kısacası, Zerdüşt adeta fanatik bir çevreci gibiydi.
Halbuki İslam’a göre namaz dinin direği, ezandan daha önemli; ama nedense namaz kelimesi Arapça değil; Farsçadan gelmedir. Arapçada namazın adı ‘Salat’tır. Bu durumda her Müslüman namaz yerine ‘Salat’ demeli. Zaten Kur’an’da da namaz ‘Salat’ olarak geçiyor. Madem her şey ezan gibi orijinal olsun diye hassasiyet gösteriliyor ve namaz kelimesi de üstelik ne Arapçada
ne de Kur’an’da yer almadığına göre o zaman Türkiye’de namaz yerine salat denmeli.

Bir ara eski bakanlardan Namık Kemal Zeybek, namaz Arapça değildir derken hayli gündem oldu. Adam haklı: Arapçada namaz kelimesi yoktur. Bunu da hatırlatmış olalım

Burada farklı bir şey hatırlatmak isterim. Atatürk’ten bu yana Türkiye’de siyasiler ezan üzerine tartışmalar yürütmekte, bundan oy devşirmekteler.

(Alıntı yapanın notu: Atatürk’ü kastetmiyor.)

Zerdüşt felsefesi Hindistan coğrafyasında yayıldığı için, öyle anlaşılıyor ki orada ineğe gösterilen kutsiyetin temeli bu gelenekten gelmektedir.
Zerdüşt için tüm gücüyle akıl ve mantık kullanan, sosyal
hayata bağlı, yapıcı ve esenliği hedef alan iyimser bir düşünürdü demek en uygunudur.
Zerdüşt’e göre cinsel ilişki ve ölüye dokunmak, insanı kirletir. Tekrar temiz olması için bazı kurallar koymuştur. İslam’da da ölüyü yıkayan/ona dokunan kişinin temizlenmesi/boy abdesti alması önerilir. Yani detayına kadar İslam ile Mezopotamya ve Zerdüşt inançları iç içedir.
Zerdüşt, ayrıca sihir-büyü ve putlara da karşıydı. Eski dinlerden kalma putları ve çeşitli ilahların heykellerini yok edip mabetleri bunlardan temizlemiştir diye bilgi var.
Ahura diğer bir sözünde, yeryüzünün en mutlu yanı/tarafı daha önce çorak, bataklık olup da verimli hale getirilen kısım ve koyunla sığır sürülerinin bol olduğu, bunların en çok gübre bıraktıkları yerdir diyor. Binlerce yıl önce yaşamış olan Zerdüşt, tarım ve hayvancılık hakkında böyle düşünmüş; Türkiye ise bir tarım ülkesi olduğu halde 2019 yılında et, buğday, saman gibi kalemleri ithal ediyor. Yine en hazini, Hollanda neredeyse Konya büyüklüğünde (Hollanda 42 bin km kare, Konya ise 38 bin km kare); ama bu Hollanda birçok ülkeye sebze ihraç ediyor. Hayvancılık konusunda onun ineklerini -neredeyse- bilmeyen yok. Tarım ülkesi olan Türkiye ise saman ithal ediyor. Hollanda bu noktada Zerdüşt’ten tam da yüz üzerinden yüz puan alıyor!
Zerdüşt’ten önce ve Zerdüşt zamanında da insan ve hayvanlar tanrılar için kurban edilirdi. Tanrıları mutlu etmek, zararlı şeylerden (cin, şeytan gibi) korunmak ve ömürlerin uzaması için bunu hep yaparlardı
Kur’an’da bir surenin adı Nur (aydınlık) suresidir. Bu ismi, aynı surenin 35’inci ayetinde geçen şu olaydan almıştır: ‘Allah göklerin ve yerin nurudur’ diye başlıyor ayet. Uzunca bir ayettir. Deminden beri vurgulandı ki, Zerdüştlükte Ahura Mazda evreni güzelliklerle yarattığı için güneş onun simgesi olarak kabul edilmiştir. Güneş’in de yeryüzünde sembolü ateş olduğu için; Zerdüşt’e göre ateş de kutsal sayılmıştır. Kur’an’da da az önceki ayette Allah hakkında böyle bir benzetme vardır: Allah nurdur diye. Belli ki Kur’an’da yapılan tanrı-aydınlık benzetmesi Zerdüşt inancına dayanır; yoksa Kur’an’daki bu benzetme bir tesadüf mü? Türkiye Diyanet Vakfınca hazırlanan Ansiklopedi’de de Zerdüştlükte ateşe verilen önem putperestlik demek değildir; ancak o bir semboldür diye geçmektedir.
Demeyin ki Zerdüştiler ateşe tapanlardır, onlar ancak tek ve kutsal olan yaratıcıya tapanlardır.
– Firdevsi
Dinler tarihi uzmanları, Zerdüşt’ten önce o coğrafyada ateşe tapanlar vardı ama kendisi ateşi bir ilah olarak kabul etmedi; ondan sonra bazıları tekrar ateşi ilah olarak kabul etmişse de bunun Zerdüşt’le alakası yoktur derler. Ateşe tapma inancı, çok eskilere/Arilere kadar gider. Bunu zaten az önce Magular kısmında belirttik.
Zerdüştilerde Müslümanlardaki Hac benzeri bir gelenek de var. Senenin bazı günlerinde gidip kendilerine yakın olan önemli mabetleri ziyaret ederler. Örneğin Athar Vereşraspa ve Athar Kavatakan mabetleri gibi. Gerçekten İslam birçok konuda detayına kadar Zerdüştlükle iç içedir.
İslam’la Zerdüştlük şu nokta da ortaklar: İslam nasıl heykele karşıysa, bakıyoruz Zerdüştlükte de tanrıların heykelleri hiç yok; buna karşıdırlar ve hatta bunu yapana da deli derlerdi. Herodot bunu anlatıyor. Zaten pratik olarak da o coğrafyada tanrı heykellerine rastlanmaz. Ama Yunan tanrılarının heykelleri var.
En son Hz. Osman zamanında bugünkü Kur’an ortaya atılmış ama onun da başını yemiştir. Çünkü Osman var olan tüm Kur’an nüshalarını yakıp yeni bir Kur’an ortaya koyunca; Müslümanlar bunu kabul etmeyip bu yüzden Osman’ı katletmişlerdir.
Yukarıda da ifade edildiği gibi; Nuh Tufanı, ahir zamanda Hz. İsa’nın inmesi, ahiret inancı, sırat köprüsü, meleklerin varlığı, şeytan, namaz ve hatta bunun günlük beş vakit olması Avesta ile Kur’an’ın ortak konularıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir