İçeriğe geç

Düzyazı Ayracı Kitap Alıntıları – Doğan Hızlan

Doğan Hızlan kitaplarından Düzyazı Ayracı kitap alıntıları sizlerle…

Düzyazı Ayracı Kitap Alıntıları

neden zihinsel, sanatsal, bilimsel kimliğimizin alçakgönüllülüğünü yaşayacağımıza, hep bir kimlik ispatının zavallılığında yaşarız?
Eski mezarlıklarımızın onurlu bir uygarlığın belgesi olduğu açıktı, yenileri de bugünün uygarlığını (!) temsil edecek.
Kânûnî devrinin vezirleri Bâbıâli’de oturmazdı. İlk defa 17.yüzyılın ortalarında, Derviş Paşa’dan itibaren bugünkü Bâbıâli sadrazamın konağı ve resmî ofisi olarak devamlı kullanılmaya başlandı.
“Bazıları Ayasofya’nın ve Bizans mimarisinin bu görkemli eserle aşıldığını söylerler; ne kadar anlamsız ve çiğ bir karşılaştırma Ayasofya Ayasofya’dır, Süleymaniye de Süleymaniye: İkisi birbirini gölgelemez, İstanbul’un niçin büyük olduğunu belgelerler sadece.”
“Bizim toplumumuzun insanları çocuklara okul açıp hoca tayin etmekle, çocuk eğitimi sorununun çözüleceğine öteden beri inanagelmiştir. Ama ailede çocukla uğraşmak, babanın çocuğa bir şeyler anlatması, gezdirip göstermesi gibi bir gelenek yoktur. Aslında çocuk edebiyatımızın dünden bugüne fakir ve gelişmemiş olması da, bu noksan eğitim anlayışının bir göstergesidir.”
“Bütün yapılanlar kentte dedikodu konusuydu, şehrin fukarası yapılan masrafı, tekdüze hayatını sürdüren mutaassıp halk eğlenceleri ve yeni modayı eleştiriyordu. Ama aynı halk, İran seferi için padişahın Üsküdar sahrasına kurulan ve o vakte dek eşi görülmemiş güzellikteki çadırını seyre koşuyor, yeni tarzdaki saltanat kayığının geçişini gözlüyordu.”
Başka İstanbul olmadığını söylerler; bu şehre otuz yıldır, önce iş İşgüzar bürokratların, sonra da güzellikten nasibini alamamış hırslı kişiler ve kuruluşların diktiği çirkin binalara ses çıkarmadılar. Betonarme vandalizmi eski eserleri tahrip etti veya örttü, park yerleri bırakmadı, yeşillikleri yuttu. Lüks apartman dairelerinde oturanlar bile sokakları çamur deryasına, önlerindeki Körfez kanalizasyona dönüştükçe, sadece belediyenin bakmadığından yakındılar. Belediyeden önce mahalleli ve şehirli olarak kendilerinin yapması gereken şeyler olduğunu düşünmediler, hâlâ da düşünülmüyor. Başka İstanbul yok; bu söz İstanbulluyu dehşete düşüren, derhâl harekete geçiren bir slogan olmalıydı aslında.
Be makam-ı Konstantiniyye el-mahmiyye. Yüzyıllar boyu Osmanlı İmparatorluğu’nun fermanlarında ve kayıtlarında büyük şehrin ismi böyle geçerdi. Son döneme kadar, basılan bazı kitapların ilk sayfasında Konsyantiniyye Matbaası künyesi vardır.
Süleymaniye semti adını, 16. yüzyıl Osmanlı dünyasının büyük mimarı Sinan’ın eserinden alıyor. Sinan’ın şehrin doğasıyla duyarlı bir uyum içinde tasarlayıp yarattığı bu eserle, Muhteşem Süleyman’ın adı da yaşıyor. Bazıları Ayasofya’nın ve Bizans mimarisinin bu görkemli eserle aşıldığını söylerler; ne kadar anlamsız ve çiğ bir karşılaştırma Ayasofya Ayasofya’dır, Süleymaniye Süleymaniye; İkisi birbirini gölgelemez, Istanbul’un niçin büyük olduğunu belgelerler sadece. Onlar İstanbul’un
ihtişamını, İstanbul da onların güzelliğini artırır.
Süleymaniye’yi gezerken duygularımızda ve belleğimizde tarihi diriltiyoruz. Süleymaniye semti dar sokakları, fevkânî konak artıkları ve ara sıra rastlanan parmaklıklı pencereli duvarların ardındaki mescit ve mezarlıklarıyla, Osmanlı İstanbul’unun sakin fakat çarpıcı bir köşesidir.
“Övünmekten çok,omuzlara ağırlık yükleyen bir sorumluluk duymak gerek.”
Taha Akyol’un Medine’den Lozan’a hukukumuzun dünden bugüne geçirdigi evreleri inceleyerek, guncel sorulara ve sorunlara doğru çözümler ve farklı bakışlar getiriyor.
Önce şiir vardı her sey siirden doğdu. ben boyle bir kutsal kitabin yazılmasını isterdim. Bu dünya şiirsiz yaratılmış olamaz. Insanoğlu şiirle konuştu ilk kez. Şiir yazmak için yarattı ilk sözcükleri.

Oktay AKBAL

Bir salakla, şöyle gerçek bir salakla karşılaştım mı bir coşku ve saygıdır dolar içime. (Romain Gary)
İnsan hem akıllı, hem de partiliyse, içten değildir; hem içten, hem de akıllıysa, partide değildir; hem içten, hem de partideyse, akıllı değildir. (Hans Robert Jauss)
Yüzyıl önce de kimi insanlar, kimi insanların kafasının karışmaması için felsefeden uzak durmalarını öğütlermiş, sanırım artık bizim eğitim sistemimiz için böyle bir yasaklamaya gerek yok, çünkü felsefe okutulmuyor.
Aydınlarının çoğu müzik sevmeyen, resim sevmeyen, sanata düşman bir ülkede yaşayan biri sıfatıyla yüreğim ışıdı. (Tomris Uyar)
Yüzyıl önce de kimi insanlar, kimi insanların kafasının karışmaması için felsefeden uzak durmalarını öğütlermiş, sanırım artık bizim eğitim sistemimiz için böyle bir yasaklamaya gerek yok, çünkü felsefe okutulmuyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir