İçeriğe geç

Son Şenliklerin Davetlisi Kitap Alıntıları – Villiers de I’Isle-Adam

Villiers de I’Isle-Adam kitaplarından Son Şenliklerin Davetlisi kitap alıntıları sizlerle…

Son Şenliklerin Davetlisi Kitap Alıntıları

Heyhat! Evet! Onu geri çağırmak Yaşama çağırmak istiyordum.
Bir deliyle aklını yitirdiği noktadaki mükemmellikte yarışılamaz.
İçlerinde boşluk vardı, ümitsizlik; unutuyorlardı, hiç işitmek istemiyorlardı
Büyük, sessiz gölgesi demir kapının üzerinde uzuyordu. Gözlerinin dibine tanımsız binlerce duygu üşüşmüştü.
Ölç, seç ve dile getir!
Alnımız açık, sevinç içinde geri dönelim, diyorum sana! Gökyüzü’nün hükmü altındaki bir kalbi bağışla!
Ah! Bir ses, haykırmak için bir ses!
müzik aletinden çıkan gürültü içini titretmişti, ne de olsa âşıkların boş inançları vardır.
Orada olması gerekiyordu. Sevdiği her şey oradaydı.
Kopan bir telin çığlığıyla birlikte kemanların ruhu da mı yok olur?
Sonuçta hepimiz ölümlüyüz! diye ekledi çok kısık bir sesle. Ardından bir bardak rom içti, bardağı gürültüyle masanın üzerine bıraktıktan sonra bir kadeh gibi itti.
Çünkü-diye ekledi doktor-bir deliyle aklını yitirdiği noktadaki mükemmellikte yarışılamaz.
Her şeyin anlamı ancak kişinin ona verebileceği anlam kadar olduğundan, eşyalar, onlara yaklaşan kişilerin cazibesi altında biçim değiştirirler.
Bellek, nesnenin çevresindeki ortamın ayırdına vardığında nesnenin kendisi bu hâkim duyu içerisinde yitip giderek inatla ayırt edilmez kalır.
Bazı yapay alınganlıkları anlıyormuş gibi yapmaktan daha eğlenceli bir şey yoktur.
Günümüzde en kısa yol, herkesin elini sıkmak değil mi?
Müzik aletinden çıkan gürültü içini titretmişti, ne de olsa âşıkların boş inançları vardır.
Cezalandırılmayacaklarından emin, sıkıntılarından öfkeli bu insanlar, senin önünde, boşa çıkmış umutlarını da yitirince intikam almakta nasıl hâlâ tereddüt edebilirler?
Mum gibi erimekten bıktım artık, onsuz olma işkencesine katlanmaktansa ölümlerden ölüm beğenmeyi tercih ederek, neredeyse tanrısal bir incelikle, kahramanca bir cesaret göstererek ona, yani kızına erişmek istedim, ey kral!
Siz meyve vermemekte direttikçe sonunda kuruyan dikkafalı bir incir ağacısınız. Ama ruhunuzla ilgili kararı verecek olan yalnızca Tanrı’ dır.
Her şeyin anlamı ancak kişinin ona verebileceği anlam kadar olduğundan, eşyalar onlara yaklaşan kişilerin cazibesi altında biçim değiştirirler.
eğer düşüncelerin adalete açık olursa, güçlenmiş tahtının etrafinda kuşkuyu aşka dönüstürebilirsin. Yaşamaya layık kralların sırrı burada!
Düşle gerçek öylesine benzeşiyordu ki ayırt etmek güçtü.
Gökyüzünde ilerleyen geceye pencereden bakıyordu: Gece sanki kişiseldi; sürgün olduğu yerde melankoli içinde yürüyen bir kraliçeye benziyordu gece; yas giysisindeki mücevher iğnesi, Venüs yıldızı, tek başına maviliklerin dibinde kaybolmuş, ağaçların üstünde parıldıyordu.
“Sonuçta hepimiz ölümlüyüz!”
Bu yüz hatlarını unutmak mümkün değildi ve göz kapaklarını kırpıştırdığı anda, gözlerinin parıltısı, içindeki bir meşale gibi tenine vuruyordu.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Aklımız ermiyordu: Bu bay ne demek istiyordu?
“Ben her yerde biraz yabancıyım, bayan.
“Meçhul, aslan payıdır.”

François Jean Dominique Arago

“Benden aldığın öpücüklerin sayısını kanıtlayabilir misin? Bu, bir yaz gecesi uçuşan kelebekleri saymayı istemek gibidir!”
Devlet hazinesi eksildiğinde aşarlar, haraçlar, angaryalar, yardımlar, para yardımları, el koymalar, kanunsuz vergiler ve dolaylı vergiler aman dedirtirceye kadar artırılıyordu.
Kapı yıldızlı bir gecenin altındaki bahçelere açılmıştı! İlkbahara, özgürlüğe, yaşama açılmıştı! Bahçeler, mavi yılankavi çizgileri sıradağlara doğru uzanan yakındaki kıra bakıyordu; —orası kurtuluştu!— Kaçmak!
“Yoksa çoktan öldüm de beni görmediler mi?”
Gece sanki kişiseldi; sürgün olduğu yerde melankoli içinde yürüyen bir kraliçeye benziyor- du gece.
Herkes varoluşunu öyle yapmacık hissetti ki birden Dünya’nın Yaşlı Hüznü’nün kanat vuruşu onlara rağmen eğlence şaşkını bu insanlara şöyle bir dokundu: içlerinde boşluk vardı, ümitsizlik; unutuyorlardı, hiç işitmek istemiyorlardı
Siz meyve vermemekte direttikçe sonunda kuruyan dikkafalı bir incir ağacısınız.
Zambak beyazı yüzünü defalarca hayran hayran seyrettiği bu gizemli aynada bir kez daha kendine gülümseme arzusu duymuş olmalıydı! Kuşkusuz o tatlı ölü, öte tarafta, sönmüş lambaların altında, menekşeleri içinde irkilmişti; o kutsal ölü, yeraltı gömütlüğünde tek başına, mezar kapağının üzerine fırlatılmış gümüş anahtara bakarak tir tir titremişti. O da konta gelmek istiyordu! Ve istenci, buhur ve yalnızlık fikri içinde kayboluyordu. Ölüm gökyüzünü umut edenler için mutlak bir durumdur, ama Vera için Ölüm hem Göklerin hem de Yaşamın kucaklayışı değil miy di? Ve eşinin yapayalnız öpücüğü karanlığın içinde dudaklarını cezbediyordu. Ve melodilerin geçmişte kalan sesi, eskinin baş döndürücü sözcükleri, bedenini örten ve kokusunu koruyan giysiler, karanlık sevgileriyle onu arzulayan bu büyülü taşlar – ve özellikle, varlığının engin ve mutlak etkisi, sonunda eşyaların da paylaştıkları kanı, hepsi, hepsi onu çağırıyordu; öyle uzun bir süreden beri ve öyle belli belirsiz onu cezbediyorlardı ki Uyuyan Ölü nihayet uyanmıştı, yalnız O eksikti!

#vera

Bu Sanki bir düştü! Ona bakıyordum. O beni görmüyordu: Son nefesini vermek üzereydi. Ve o kadar yalın, o kadar vakurdu ki! Tek bir sızlanma yok. Ağırbaşlı. Heyecanlanmıştım. İki iri damla yaş gözlerimden döküldü! Gerçek gözyaşlarıydı bunlar! Evet, beyler, iki damla yaş Frederick onları görsün isterdim. O anlardı! Zavallı dostum Raoul’a bir elveda geveledim ve onu yere yatırdık.

#karamsaranlatıdahakaramsaranlatıcı

Dünyanın Yaşlı Hüznü’nün kanat vuruşu onlara rağmen eğlence şaşkına bu insanlara şöyle bir dokunfu: İçlerinde boşluk vardı, ümitsizlik; unutuyorlardı, hiç işitmek istemiyorlardı Tuhaf sır Eğer, yine de..
Ama diyakoz, elinde üç köşeli şapkası, buz gibi bakışlarıyla ayağa kalkmıştı. Donakalmış bu üç ölümlüye soğuk bir ifadeyle baktıktan sonra, Bayan ve siz beyler, dedi, kaybettiğim şeyin ne olduğunu düşünüyor olabilirsiniz Ödeyelim bari.
Ve soğuk,sabit bakışlarla seçkin dinleyenlerine bakarak daha alçak – ama çan gibi yankılanan- bir sesle şu lanetli, şu düşsel sözü söyledi: Kilisenin sırrı mı? BU BU ARAF’IN VAR OLMADIĞIDIR.
Vakur rahip zavallı Yahudi’yi öyle ateşli bir merhametle göğsüne bastırıyordu ki, keşişlere özgü keçi kılından gömleğinin uçları, cübbesinin altından Dominiken rahibinin göğsünü çapalıyordu. Ve gözleri allak bullak olmuş haham Aser Abarbanel, çileci Don Arbuez’in kollarının arasında korkudan hırıldarken belli belirsiz anladı ki, uğursuz gecesinin tüm evreleri önceden tasarlanmış bir işkenceden, Umut İşkencesinden başka bir şey değildi! Büyük Engizisyoncu dokunaklı, sitemkar bir sesle ve üzgün üzgün bakarak, orucun yakıcı ve ağır soluğuyla kulağına fısıldadı:
N’oldu, evladım? Tam kurtuluşun eşiğindeyken Bizi terk mi etmek istediniz?

#umutişkencesi

Kimileri için ekmek asla bir önyargıdan başka bir şey olmamıştır.
çok ani bir uyanışın bir uyurgezer için ölümcül bir darbe olabileceğini o an anladı.
Buna karşın bazı fikirler,örneğin ruh fikri,sonsuzluk fikri hatta Tanrı fikri kendilerine göre belirsiz gibiydi.Birçok canlıda görülen doğaüstü şeylere duyulan inanç,şaşkınlıkla karşıladıkları bir konuydu.Kınanacak ya da onaylanacak özelliği olmadığı için kaygılanmadıkları kapalı bir ileti.
Ölüm gökyüzünü umut edenler için mutlak bir durumdur.
Ona göre insanlar romantikler ve aptallar olarak ayrılıyordu.
Bir deliyle aklını yitirdiği noktadaki mükemmellikte yarışılamaz.
Her şeyin anlamı ancak kişinin ona verebileceği anlam kadar olduğundan, eşyalar, onlara yaklaşan kişilerin cazibesi altında biçim değiştirirler.
Düşlerde görülenlere benzer bir olaydı bu.
Meçhul,aslan payıdır.
Ama ruhundaki bildik umut,en berbat sıkıntılara çare olan şu tanrısal Belki’yi kulağına fısıldıyordu!
Siz meyve vermemekte direte direte sonunda kuruyan dik kafalı bir incir ağacısınız.
Ah!Bir ses,haykırmak için bir ses!
ben her yerde biraz yabancıyım
bul, yoksa seni yutarım.
“ Her şeyin anlamı ancak kişinin verebileceği anlam kadar olduğundan, eşyalar onlara yaklaşan kişilerin cazibesi altında biçim değiştirirler.”
Olüm gökyüzünü umut edenler için mutlak bir durumdur;
bir deliyle aklını yitirdiği noktadaki mükemmellikte yarışılamaz.”
-bir deliyle aklını yitirdiği noktadaki mükemmellikte yarışılamaz.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir