İçeriğe geç

İçimizdeki Canavar Kitap Alıntıları – Joseph Goebbels

Joseph Goebbels kitaplarından İçimizdeki Canavar kitap alıntıları sizlerle…

İçimizdeki Canavar Kitap Alıntıları

Dünya tarihinde sonsuza kadar engellenebilen bir fikir yoktur
Eğer özgür olmak istiyorsanız, fedakârlık yapmak zorundasınız. Kimse sizi durduk yere özgür kılmayacaktır. Bu hakkı bizzat kendiniz kazanmak zorundasınız. En büyük servet özgürlük ise, insan bu servet uğruna her şeyini verebilmeli: Yaşamını bile!
Sebepsiz yere kötülük etmeyin ancak şayet biri hakkınızı elinden almaya çalışıyorsa, Tanrı size o kimsenin yüzüne bir yumruk indirme hakkını vermiştir, bunu unutmayın!
Hepimiz, fırtınayla boğuşan bu gemide bir aradayız! Kimse, mürettebat ve diğer yolculardan şikâyet ederek öyle bir köşede oturup bekleyemez.
Her ne kadar tarihi erkeklerin yazdığı konusunda hemfikir olsam da, o erkekleri kadınların yetiştirdiğini de asla unutmam.
Önümüzde daha uzun bir yol var ve ilerlemek için tek yapmamız gereken ilk adımı atmak.
Şayet çalışmanıza engel oluyursa eskiyen köklerinizden kurtulmayı da bilmelisiniz.
Bu ülkede huzur dediğimiz şeye ancak mezara girerseniz erişebilirsiniz.
Geleceğe inanın, zira hakkımız olan geleceği kazanmanın tek yolu budur!
Bu dünyada hiçbir şey emek vermeden kazanılmaz.
Dünya tarihinde sonsuza kadar engellenebilen bir fikir yoktur. O fikrin şu anda, yarın ve hatta yıllar sonra hayata geçmesi bir şey değiştirmiyor.
İngilizler bu sıralar politikada ahlaklı olmaktan söz ediyorlar çünkü kendileri ihtiyaçları olan her şeye sahip. Ahlaklı davranmanın politik arenada pek de önemsenmediği dönemlerde kendi imparatorluklarını kurabildiler zira. Şimdi o büyük imparatorluklarını ahlak kisvesinin ardına saklayarak korumaya çalışıyorlar.
Eğer özgür olmak istiyorsanız, fedakarlık yapmak zorundasınız. Kimse sizi durduk yere özgür kılmayacaktır. Bu hakkı bizzat kendiniz kazanmak zorundasınız. En büyük servet özgürlük ise, insan bu servet uğruna her şeyini verebilmeli; Yaşamını bile!
Zaman durmaksızın akıyor. Geleceğe devasa adımlarla ilerliyoruz ve zamanın izinden gidenler ne şanlı ki yepyeni bir çağın kapılarının açılışına şahitlik ediyorlar.
Daha önce bahsettiğimiz o deneyimsiz gençler söz sahibi olduğunda köhne bilgelikler ve eski deneyimler rüzgarda savrulan saman çöpleri misali uçup giderek bir bir tarihe karışacak.
Bir halk, ancak entelektüel tabaka ona ne öğrettiyse onu düşünebilir, rehberleri onlara neyi gösterdiyse muhakkak ona inanır.
Bir gün vakti geldiğinde, düşman sendelemeye başlayacak. O an geldiğinde belki kimse fark etmeyecek ancak biz beklediğimiz günün geldiğini bileceğiz.
Savaş yalnızca dengeleyici unsur değil, aynı zamanda olağanüstü bir öğretmendir. Her türlü sözü ya da sloganı geçersiz kılar.
Dua ederken en çok bağıranlar, en gedikli günahkarlardır.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Savaş, barışı sağlamak için yapılmaz, barışı kazanmak için yapılır.
Tehlikenin tam ortasındayken hayatı sevmeyi öğrendik bizler.
Tehlike dediğiniz şey insanın duyularını keskinleştirir.
Ahlaklı olmak, zenginler için fakirlere nazaran çok daha kolaydır zengin bir adamın aklından asla ekmek çalmak geçmez.
Karmaşık organizasyonların olduğu ortamda sorumluluk konusunda kaos yaşanır ve bu yüzden bu kaos ortamında, yetkin olmaktan çok uzak, zayıf karakterli kimseler halkın vergileriyle ceplerini doldurma fırsatı bulurlar.
Yüce olan her şey sade ve sade olan her şey yücedir. Yalnızca sığ insanlar yetersizliklerini karmaşık yapıların ardına saklamayı severler.
Dua ederken en çok bağıranlar, en gedikli günahkarlardır.
Şiddet, şiddeti doğurur.
Eski bir deyim vardır, bilirsiniz:Dua ederken en çok bağıranlar, en gedikli günahkarlardır.
Kişi yirmi beş sene boyunca karanlık bir hücrede kalınca ufacık bir gaz lambasını bile güneş zannedebilir.
Sebepsiz yere kötülük etmeyin ancak şayet biri hakkınızı elinizden almaya çalışıyorsa, Tanrı size o kimsenin yüzüne bir yumruk indirme hakkını vermiştir, bunu unutmayın!
Bu ülkede huzur dediğimiz şeye ancak mezara girerseniz erişebilirsiniz.
Yalnızca yalancılar, size parti üyelik belgesi karşılığında cenneti vadedebilir.
Alman işçi sınıfı altmış yıl boyunca sosyalizm için değil, Marksizm için mücadele etti aslında. Teorileri hem halklar hem de ırklar için ölümcül nitelikte olan Marksizm özünde,gerçek sosyalizmin tam karşıtı bir harekettir.
Her ne kadar tarihi erkeklerin yazdığı konusundaTreitschke’yle hemfikir olsamda,o erkekleri kadınların yetiştirdiğini de asla unutmam.
Eğer özgür olmak istiyorsanız, fedakarlık yapmak zorundasınız.
Kimse size üzülmüyor çünkü hepimiz aynı gemideyiz.
Her kim, yaşamını idame ettirmesi için ihtiyaç duyduğu malzemelerden daha fazlasını almak istiyorsa, yaşamsal önemi olmayanlardan feragat etmesini de bilmeli.
Sanat asla zamanın şartlarına göre düzenlenen yada kullanılan bir araç olamaz.
Önümüzde daha uzun bir yol var ve ilerlemek için tek yapmamız gereken ilk adımı atmak.
Doğru zamanda söylenen ufacık bir hoş, dostane ve teşvik edici sözcük, gittiği her yerde gerginlik yaratarak homurdanan bir yaratıkta olduğu kadar sinirli insanlar üzerinde de harikalar yaratabilir.
Bizler elde edebileceğimiz her türlü zafere ulaştık; artık yalnızca sabır silahını kuşanarak oyunu bitireceğimiz en uygun anın gelmesini beklememiz gerekiyor.
Şunu söyleyebilirim ki bir halk, ancak entelektüel tabaka ona ne öğrettiyse onu düşünebilir, rehberleri onlara neyi gösterdiyse muhakkak ona inanır.
Şartlar olgunlaştığında, görevler yerine getirilmelidir, tıpkı olgunlaşan elmanın muhakkak dalından düşeceği gibi!
Bir fikir ne kadar büyük ve ne kadar yalın ise, günlük yaşama uyarlanabilmesi o kadar kolay ve kişinin onu başkalarına anlatma isteği o kadar güçlü olur.
Rakibini küçümseyen ve aşağılan kişi, daima yanlış yoldadır.
Geleceğe inanın,zira hakkımız olan geleceği kazanmanın tek yolu budur!
Fikir bir yere girmenin bir yolunu bulduğunda içeri sızıyor ve o bireyin de diğerlerini etkilemesine ortam hazırlıyor. Başkaları buna asla engel olamıyor, belki güç kullanarak o yangını söndürebileceklerine inanıyorlar bir süre için, hatta belki iki ve on, yirmi ve hatta elli seneliğine bir şekilde bunu başarıyorlar da. Ancak dünya tarihinde sonsuza kadar engellenebilen bir fikir yoktur. O fikrin şu anda, yarın ve hatta yoşşar spmra hayata geçmesi bir şey değiştirmiyor.
Bir ulusun, zenginleşmiş gibi göründüğü savaştan köle olarak çıkmasındansa fakir ancak özgür olması yeğdir. Özgür bir ulus, özgürlüğünü korumak için savaşırken kaybettiği ne varsa hepsini yeniden inşa edebilir zira. Ancak köleleşmiş bir toplum, savaştan sağ çıkmak için feda ettiklerini de onları geri kazanma ihtimalini de ebediyen kaybetmiş demektir.
Karmaşık organizasyonların olduğu ortamda sorumluluk konusunda kaos yaşanır ve bu yüzden bu kaos ortamında, yetkin olmaktan çok uzak, zayıf karakterli kimseler halkın vergileriyle ceplerini doldurma fırsatı bulurlar.
Eğer özgür olmak istiyorsanız, fedakârlık yapmak zorundasınız. Kimse sizi durduk yere özgür kılmayacaktır. Bu hakkı bizzat kendiniz kazanmak zorundasınız. En büyük servet özgürlük ise, insan bu servet uğruna her şeyini verebilmeli: Yaşamını bile!
Her ne kadar tarihi erkeklerin yazdığı konusunda Treitschke’yle hemfikir olsam da, o erkekleri kadınların yetiştirdiğini de asla unutmam.
Tarih; kendi yaşamlarını savunmaktan imtina eden halkların, gerekirse güç uygulanarak nasıl utanç verici şekillerde öldüklerini gösteriyor hepimize.
Besili, şişmanca bir vatandaşın, sınıf mücadelesini düşünerek proleteryadan şikayet etmesi kadar riyakâr bir eylem daha yoktur.
Bu dünyada hiçbir şey emek vermeden kazanılmaz.
Nasyonal Sosyalist öğretilerle eğitilen çocuklarımız hızla doğuya ilerlerken tarihin en büyük aldatmacısının maskesini düşürüyor ve kendi halkları ile tüm dünyaya aslında ne olduğunu ve başlarına neler gelebileceğini açıkça gösterirken tüm insanlığa çıkış yolunu gösterecek olan feneri ellerinde tutuyorlar.
Eski bir deyim vardır, bilirsiniz:Dua ederken en çok bağıranlar, en gedikli günahkarlardır.
Umarım Mayıs geldiğinde sadece ağaçlar değil, beyinler de çiçek açmaya başlar.
Bu ülkede huzur dediğimiz şeye ancak mezara girerseniz erişebilirsiniz.
İçinde bulunduğumuz dönemi seviyoruz çünkü bu dönemde tarih yazıyoruz.

İşte bu yüzden, eleştiri özgürlüğünün sınırlanması ya da dogmatik yahut din kaynaklı kılı kırk yarma alışkanlıkları sebebiyle yaşananlara öfkelenen insanları anlamıyoruz.

Düşmanlarımıza karşı kullanabileceğimiz en etkili savunma yöntemlerinden biri de affetmektir.
Doğru zamanda söylenen ufacık bir hoş, dostane ve teşvik edici sözcük, gittiği her yerde insanlar üzerinde harikalar yaratabilir.
Zor olan, gerçekleri açık yüreklilikle dile getirebilmektir. Gerçekleri dinleyip de onları hakkıyla anlamak ise çok daha zordur
Her ne kadar tarihi erkekler yazmış olsa da, o erkekleri kadınların yetiştirdiğini de asla unutmam.
Başarının yarısı genellikle cesurca inisiyatif almak ve hızlıca eyleme geçme demektir. Hedefine ilk ulaşan kişi şüphesiz ilk harekete geçen olacaktır.
Yüce olan her şey sade ve sade olan her şey yücedir. Yalnızca sığ insanlar yetersizliklerini karmaşık yapıların ardına saklamayı sever.
Yalnızca yalancılar, size parti üyelik belgesi karşılığında cenneti vadedebilir.
Şiddet, şiddeti doğurur.
Bu ülkede huzur dediğimiz şeye ancak mezara girerseniz erişebilirsiniz.
Ahlâklı olmak, zenginler için fakirlere nazaran çok daha kolaydır
zengin bir adamın aklından asla ekmek çalmak geçmez. Sadece parası olmayan ama karnı aç olan insan ekmek çalar. Zengin adamın karnı acıkırsa karnını doyuracak ekmeğe ve hatta daha fazlasına sahiptir.
Umarım mayıs geldiğinde sadece ağaçlar değil, beyinlerde çiçek açmaya başlar.
Cafcaflı sözler ederek güveninizi kazanmaya çalışan ve sonrasında dedikodular ve söylentilerden oluşan bir bariyerle metanetinizi yıkmayı hedefleyen vaizlere karşı dikkatli olun. Size söylediklerini iyice analiz ederseniz eğer çok geçmeden bu kişileri yönlendiren şeyin sağduyu değil, korkaklık olduğunu farkedeceksiniz. ”
Kişi yirmi beş sene boyunca karanlık bir hücrede kalınca ufacık bir gaz lambasını bile güneş zannedebilir.
Kapitalizimin internasyonal güçleri, halkları aynı anda aynı yöntemlerle köleleştirecek kadar aptal değil. Her biriyle teker teker ilgileniyorlar. Böylece kimse bir diğerini düşünecek durumda olmuyor.
Kader bize acımasız..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir