İçeriğe geç

Triyandafilya Kitap Alıntıları – İbrahim Becer

İbrahim Becer kitaplarından Triyandafilya kitap alıntıları sizlerle…

Triyandafilya Kitap Alıntıları

En tuhafı da sigara içmeyi ve beni bu kadar seven bir kadının, zevk verici maddeleri terk ederken işe benden başlamasıydı
Şimdi nerededir, ne yer ne içer bilmiyorum. Ölse bilirim ölmedi,gitse bilirim hala aklımda, başkasına sevse bilirim tek başına beceremez.
Gün geldi , sığındığı gölgemden sıkıldı
Bir coğrafya olarak gördüğü benim üzerimde her konuda hak iddaa eder olmuştu.
Ben ona çok şey yapardım; hiçbir şey yapamazsam, kendinden sonraki kadınların kıyamete kadar kıskanacakları kelimelerden bir abide yaratırdım
Kusursuz bir insan yaratırsam bilmeden iki kurumu işlevsiz birakacaktim: cennet ve cehennem.
Kitaplardan devşirdigim ve birer kahraman olduğuna iman derecesinde inandığım kadınların özetiydi Tiryandafilya
Benim yaptığım şey mitolojiye yeni bir yari tanrı sipariş etmek gibi bir şeydi. O yaşların acemiligiyle kendime Zeus, ıleriki yıllarda karşıma çıkacak kadına da Tiryandafilya demişim.
Aslında en başından fark etmiş ve bu mektuplardaki kadınla uzaktan yakından ilgisi olmadığını anlamıştı ama onun için daha kötü ne olabilirdi ki. Israr ettim,hatta direttim onun zamanla Tiryandafilya olacağına
Bazen bilmemek ya da kendine yetecek kadar bilmek insanı cahil değil ama mutlu yapıyordu
Tüm aşklarımın özeti dediğim ve gelisinden otuz yıl önce kendisine mektuplar yazdığım Tiryandafilya, geldiğini dünyalara haykiramadigim için kendime müjdeledigim Tiryandafilya
Siz hakliymışsınız , haksız olan benmisim ve benim buna anlamam yillarimi almış. Tiryandafilya da dahil, ben hiçbiriniz için kılımı kıpırdatmayan aciz bir mucrim olduğum için, dün olduğu gibi bugün de başıma gelenleri haketmistim .
Gururla göğsüme bastığım, kalbimi odaciklara bölüp de hepsini saraylarda yaşattığım ama buna rağmen hepsi tarafından kapının önüne konuldugum benim güzel kadınlarım:
Neyse ki düşmanım , sonum hakkında benden daha iştahlıydı
Hicbir silahı olmadan bir devin karşına dikilen bu kadının , Golgat’a kafa tutan bu Davut’dan ne farkı vardı?
Senden kahraman olmayacağını söyleyenlerin sözlerine dargınım artık. Tek bir gamzeye güzellemeler yapıp da işi bitince fırlatıp atan o şairlerden de olmayacağım ben.
Seni daha iyi anlatabilmek içindi bunca kitap okumam, bunca şiir hifzetmem. Istedim ki o mübarek gün gelip cattiginda heybemde iki şiir olsun da önünde lâl kesilmeyeyim.
Hayatıma giren kadınları inkar etmek kendime yok saymakti. Bir şeyi baştan kabul etmek gerekiyordu. Onlar benim için cesedimin üzerinde çalışan, her biri beni parca pinçik yapmak için testerelerle işe girişen asistan doktorlar olmadılar hiç. Tam tersine her biri birer usta maharetiyle benim eskimiş, yıpranmış bir yerlerimi onardılar.Bir önceki yaralarımı tımar ettiler.Bugun hala ayaktaysam kendime müjdeledigim Tiryandafilya’ya bu kadar aşiksam bunu biraz da onlara borçluyum.
Koskoca bir gençliği acemiliklere, sonradan pişman olacağım bir sürü gaileye ayirdim
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ne kalabalıklar umrumda ne de Gobi Çölü ‘ne rahmet okutacak yalnızlıklar.
Bunca yıllık edebi birikimime güvenerek söylüyordum ki tüm şairlerin üzerinde kalem oynattıkları kadının adıydı Tiryandafilya
Başımın üzerinden geçip giden her yıl bana şehirlerin masum, asıl günahkârın insanlar olduğunu öğretmişti. Ne istanbul bogucuydu, ne de benim şirin kasabam sıkıcı.
Kimseye benzemene tahammülüm yok ama seni hayal etmek düşüncesi de içimi yiyor.
Bazen aklıma bir soru geliyor: Çok mu abartıyorum seni? Daha yoksun bile ve neye benzediginin hakkında da en ufak bir fikre sahip değilim.
Kendin gibi gelişinin de sıradan olması benim için en makbul olanı sanırım.
Sabahattin Ali’nin sevdigine olan saygısı, sevgisi göz kamaştırıcı.
Şehirlerinde adı konulmamış bir merhametlerinin olduğuna inanmışımdır ben.
Kiminin süsüne, kiminin de kirine pasına kanmıştık, aldanmıştık.
Bir aşk ancak bu kadar kuvvetli sınanır, ve şehirlerden dağlara sürülürse kuvvetli olur.
Parmaklarının ucuyla tuttuğu bir kadının her an için kaçma ihtimali hangi erkeği delirtmez ki?
Hiç kitap okumasam, kulağıma bir şiirden tek mısra bile üflemeseler hayalimdeki kadın yine sen olurdun biliyor musun Tiryandafilya.
Belki de onda arayıp bulamadigim her ne varsa herhangi bir kadında bulabilme umuduydu beni bir aşktan diğerine sürükleyen
Sadece bir kadının merhameti için belki de onlarca kadını bir kalemde silmiştim.
Kızdığı zaman ortaya çıkan enerji gerçekti.
Aslında gözüm her zaman basit kölelerin naif istekleri üzerinde olmuştu.
Beni Kör kuyularda merdivensiz bırakmazsın degil mi Tiryandafilya?
Seyre çık bir akşam vakti bu şehrin sokaklarını. Üzerinde yine o bildik , en utanmaz şile bezi elbisen olsun. Ayıplasınlar seni, hiç ses etme; koltuk altı görünüyor desinler, ayak bileklerinin dedikodusunu etsinler, boynundan bahsetsinler sonra uzun uzun. Bütün bunları duymazdan gelme Tiryandafilya! Cinlata cinlata kahkahalarla gül o fakirlere. Bırak senin yokluğunu çeken her gönül senin ateşinle yansın, kavrulsun. Umurunda bile olmasin; isterse bir ömür kendini tüketsin. Bırak elleme!

Beni ancak o zaman anlayacak bu insanlara acıma Tiryandafilya

Beni ayiplayanlar , hakir görenler! Işte beni yoldan çıkaran güzellik bu!
Geleceği görebilmek insanoğlunun en büyük düşüydü
Santre’nin sözünü dinlemeliydin : uyursan gece biter,uyumazsan sen.
Sana sadece bedenimi verecek kadar fakirdim ben biliyor musun?
Tıpta antibiyotik neyse, psikolojide de psikanaliz aynı şey.
Kalbime destursuz girenleri ahiret sorularıyla bunalttigimi hatırlamıyorum. Sadece girerlerken mi; onlara çıkarken de tek kelime etmişliğim yoktu.
Hüznünü, mahcubiyetini ve zavalligini bu kadar içten göstermesi mi beni hale sokmuştu? Aklı başında her kadının büyük bir sir olarak saklayacağı bu hallerin, onun üzerinde pot vermeden durmasının başka anlamı olabilir miydi?
Bende olmayanı kendilerinde bulduğum bir bit pazarıydı onlar
Başkalarının sınırlarında gezinip, onların dikkatini tahrik derecesinde çekmekten zevk alıyordum.
Su testisi su yolunda kırılır.
Tehdit algılama eşiğin çok düşük Semistan. Çevrendeki her şeyi tehdit olarak görebilir, sonra da mükemmel bir planlamaya birini öldürebilirsin. Ve bunun hayal mi yoksa gerçek mi olduğunu senden başkası bilemez.
Bazı kavgalara kazanmak için değil, nam olsun diye girilirmiş
Aşk üzerine okudugum yüzlerce kitaptan alıntıladığım bir defter vardı. Belki de o defter buralarda bir yerdeydi ama çok da önemli değildi.O alıntıları koskoca bir yaz boyunca alt alta yazmış ve gerçek kadını yaratmıştım.Onun adı Tiryandafilya’ydi. Iki yıl boyunca ona yüzlerce mektup yazdım. En sonunda bir çoğunu beğenmeyip bir gece sobada yaktım.Kockoca bir gençliği onu aramakla geçirmiş ama onun gerçek olamayacak kadar mükemmel olduğuna anlamıştım. O günden sonra aklımda tek bir şey vardı: o aramakla bulunacak bir kadın değildi, bir gün ansızın çıkacak ve onunla işim bittiğinde gerçek olacaktı.
Dününde olamadığım için pismanligimin tarifi yok lügatte Tiryandafilya. Tüm çabam, bugününü dünden daha güzel eylemek senin adına.
Sense, benim için Tiryandafilya, peygamberlerden sonra tanıdığım en büyük ikonaklastsın.
Kadin olmayi bana sen öğrettin sözünü senden duymak , bahşettigin aşktan da büyük bir lütuftur nazarımda bilesin Tiryandafilya.
Çünkü her nefrotik, ayni zamanda iyi bir entelektüeldir.
Insanlarla bir duvar arkasından konusuyorum, içeri davet etmeme imkan yok; çünkü her yeri çok dağıttın Tiryandafilya.
Egelinin yükünü tek eşek, keyfini yedi katar deve çeker.
Şairleri aşkımıza ortak etmek gibi bir kötü niyetimiz yoktu; biz oyun oynuyorduk,istedik ki oyuncaklarımız olsunlar.
Ben bütün kadınlarını aynı ihtişamla seven adamdım.
Ben kendi yalanlarımı anlatmak değil, onun doğrularını dinlemek istiyordum .
Benim adım Fidan dediğinde, ben hala onun ismini tekrarliyordum: Tiryandafilya
Sevdiğim kadınlara tek bir kötü söze dahi tahammül edemeyen ben, yine de cahilliklerine verip affetmiştim onları. Tüm bunları yaşarken de bir şeyden çok emindim : Ben, aslanları kahredici pencesiyle ezmesine rağmen, felek tarafından ceylan gözlü bir dilbere meftun olan Kanuni’ nin babası Yavuz Selim değildim.
Ya şansım vardı ya da gerçekten kıymetli bir şeydim; yalnız kaldığımı hiç hatırlamıyorum. Belki de kadınların, hemcinslerinin elindeki oyuncakları merak edip oynama dürtüsü her zaman kurtuluşum oluyordu. Birinin beğenmediğini, bir diğeri alıp oynadığı için bugüne kadar iyi bile gelmiştim.
Fakat eski sevgililerinden olusmus bir batik koyuna sahip olan benim icin de sonuc maalesef bundan ibaret.Hemen hepsi benden güzel ve zengin olan bu kadınların ihtiyaçı olan tek şey, orantısız şekilde övülmek ve deli gibi sevilmekti.
Çoğuyla münasebetim, bir dolmus ve yolcusunun hikayesi kadar basitti. Soğuk, yağmurlu ve kasvetli bir havada durakta bekliyordum ve önümde duran ilk araca binip, onun tayin ettiği son durakta sorun çıkarmadan inmesini bilmiştim.
Ölü dillere can veren hoca, diri gönüllere neler yapmazdı ki?
Sanırım kafalarında basit bir ticaret planlayarak beni hayatlarına dahil etmişlerdi.Onlar bana güzelliklerini sunacaklar, bende onların bu güzelliklerini övecek ve mutlu mesud hayatımıza devam edecektik.
Hepimiz, beraber zaman geçirdiğimiz beş kişinin ortalamasıyız.
Edebiyat benim isimdi ve işimi en hunharca üzerinde deneyebileceğim kadın da Banu’ydu.
Cemil’i tanımlarken sıfatın önüne daha koymak, istemesenizde en koyardınız. En güzel , en akıllı, en zengin
Biliyor musun Banu, Cahit Sitki kendini gormemek için evde ayna bulundurmazmış. Şemistan direkten dönmüş kiz; ben her zaman diyorum : Edebiyatciligin ementüsü parasızlık ve cirkinliktir. Demişti.
Yanisi Şu ki Şemistan, bir kadını mutlu etmek için ikimiz mükemmel karışımız.
Bir ilişkiye başlatmak için senin edebiyatın, mükemmel hale getirmek için benim felsefem lazım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir