İçeriğe geç

Yalnızlığın Felsefesi Kitap Alıntıları – Lars Svendsen

Lars Svendsen kitaplarından Yalnızlığın Felsefesi kitap alıntıları sizlerle…

Yalnızlığın Felsefesi Kitap Alıntıları

Hangi yalnızlık güvensizlikten daha yalnızdır.?
Cinsel birleşmenin trajedisi ruhun daimi bekaretidir.
İki insanın kusursuz bir birlik oluşturabileceği beklentisi aşkı imkansız kılar.
Kendisi için güven ve hürmet duyabilecek bir insan olduğu sürece hiç bir ruh kimsesiz değildir.
Diğer insanlara karşı genel güvensizlik yalnızlığın en önemli göstergesidir.
Bu ölümden, yaşarken yalnızdım, ölünce daha da yalnız kalacaktım ..
Şu an yalnızım.Daha ne isterim?
Daha yoğun bir mutluluk yok.
Evet ; sessizlik sayesinde, yalnızlığım duymanın mutluluğunu büyütüyor.
tam bir yalnızlık belki de çekebileceğimiz en bütük cezadır Her haz, arkadaşlıktan ayrı olarak duyulduğunda ruhsuzkaşır
Her acı daha acımazsız ve dayanılmaz olur.Bizi harekete geçiren duygular ne olursa olsun; gurur, hırs, açgözlülük merak, öç ya da şehvet tümünün ruhu ya da can veren ilkesi duygudaşlıktır
Aşk için her zaman ödenecek bir bedel vardır..
Ve yalnızlık bu bedelin bir parçasıdır.
Kişiliğimizi asla çevremizden tamamen bağımsız bir şekilde tanımlayamayız, kendimizi tarif etmeye girişmeden önce birçok şey bizi bi­çimlendirmiştir.
Aşk yalnız bir şeydir. Bu yalnızlık, birlik oluşturduğunuzu düşündüğünüz kişinin aslında sandığınız­dan farklı olduğunu fark ettiğiniz, birliğin çöktüğü ve bir uçu­rumla ayrıldığınız zaman ortaya çıkar.
Heidegger’in belirttiği gibi, aşık olmak gözümüzü kör etmekle kalmaz aynı zamanda aşık değilken göremediğimiz şeyleri görmemizi de sağlar.
Arkadaşlarının başka arkadaşlara sahip olmasını pek kimse sorun etmezken, aşklarının başka birini sevmesini ka­bul edilebilir bulan çok az insan vardır. Dostluk bir parça­nızı talep eder, oysa aşk tüm benliğinizi.
Dost­larına sırf onlar için iyi şeyler isteyenler en çok dost olanlar­dır.
Aristoteles
kendine yeterlik arzusu duyanlar ya da başka­larına ihtiyaç duymayanlar insan değildir, ya bir hayvandır ya da bir tanrı.
çünkü nihayetinde kendimizi kan­dırmak konusunda şaşırtıcı derecede yetenekliyizdir.
hangi yalnızlık güvensizlikten daha yalnızdır?
güvenin kırıması kolay, tesis edilmesi zordur.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Ne kadar güvenilirsen, o kadar az yalnızsındır ve ne kadar güvenilir değilsen o kadar yalnızsındır.
Sözcük ilginçtir: dis-traction, kelimesi kelimesine ayrılmak. Kendimizden ayrılırız.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Belki de çağımızın en büyük problemi aşırı yalnızlık değil, daha ziyade çok az tek başınalıktır.
Ve her hakiki felsefe esrarengiz tek başınalıkta meydana gelir.
| Heidegger
Rilke’nin sözleriyle iki yalnızlığın karşılıklı koruyuşundan, dokunuşundan ve selamlaşmasından oluşan bir aşka ulaşmak mümkündür.
Sevilenin aşka karşılık vermemesi aşka halel getirmez. Karşılıklılık barındırmayan bir dostluk ise kesinlikle dostluk değildir.
Bu yüzden dostu öldüğünde bu Montaigne için daha da ezici olmuştur: Artık sadece kendimin yarısıyım.
nihayetinde kendimizi kandırmak konusunda şaşırtıcı derecede yetenekliyizdir.
Bir çalışma er­kekler arasında yalnızlığın 75 yaşından sonra, kadınlar ara­sında ise 55 yaşından sonra arttığını öne sürmektedir.
Hepimiz öznesi ve nesnesi bir ve aynı olan bir sorum­luluk taşırız. Kendimden sorumluyumdur.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
başka insanlara karşı genel güvensizlik yalnızlı­ğın en önemli göstergesidir.
Heidegger’in de ifade ettiği gibi, bir çift eldiven gibi bir ruh halini öylece çıkarıp giyinemezsiniz.
Aristoteles’in yazdığı gibi: Yanıl­gılardan kimi, korkulması gerekmeyen şeylerden korkmak­tan, gerekmediği şekilde korkmaktan, kimi ise gerekmediği zaman ya da bu gibi koşullarda korkmaktan ortaya çıkıyor. Bu nedenle bir insan belli bir tehlike barındırmayan bir nes­neyle ilişkisinde aşırı korku duyabilir, oysa korkusu riskle mantıksal olarak orantılı değildir.
Yalnızlık, içinde sosyalliğe duyulan özlemi ba­rındırırken, fiiliyatta sık sık sosyal geri çekilmeye sebep olur
Kişi bazen en kötü ihtiraslarıyla bile övünür; fakat haset insanın asla itiraf edemediği çekin­gen ve utangaç bir duygudur.
Dostlarından kuşkulanmak, onlar tarafından aldatılmaktan daha utanç vericidir.
| La Rochefoucauld
Hangi yalnızlık güvensizlikten daha yalnızdır?
| George Eliot
Yalnızlık sakladığımız bir şeydir. Onu kendimizden de sakladığımız olur.
Ben yalnızlığı bir kişinin başkalarıyla bağlantı kurma ihtiyacının doyurulmamasına verdiği duygusal bir cevap ola­rak görüyorum.
ben yalnızlığı bir kişinin başkalarıyla bağlantı kurma ihtiyacının doyurulmamasına verdiği duygusal bir cevap ola­rak görüyorum.
Gerçek yalnızlığı kim bilebilir? herkesin bildiği kelime anlamıyla değil, çıplak dehşetiyle? Yalnızlık, yalnız insanların kendilerine bile maskeli görünür. En umutsuz kalmış, tecrit olmuş, yapayalnız insan bile birtakım anılarla ya da yanılsamalarla birliktedir. Bazen olayları birbirine bağlayan can damarları, maskenin tülünü bir an havalandırır. Ama sadece bir an, hiç kimse, mutlak bir ruh yalnızlığının daimi seyrine aklını yitirmeden katlanamaz.
Yalnızlık başkalarıyla ilişkimiz üzerine düşünebi­leceğimiz ve onlara gerçekten ne kadar ihtiyacımız olduğunu hissedebileceğimiz bir alan yaratır.
en yakın ve sevgili bulduğumuz birini kaybettiğimizde varoluşa verdiğimiz anlamın çoğu kaybolur. Hayata verdi­ğimiz anlamın ne kadarının onlarla olan ilişkimize bağlı olduğunu maalesef çoğu kez ancak onları kaybettikten sonra anlarız.
zamanının çoğunu yalnız geçirmenin bir insan için illa olumsuzluk yarattığı sonucunu çıkaramayız. Bu, bi­reyin bu koşulla nasıl ilişkilendiğine bağlıdır.
Bu arada yapılan birçok çalışma, şaşırtıcı biçimde, bir kişi ideal olarak gördüğünden fazla arkadaşa sahip olduğunda yalnızlığın fiilen arttığını keşfetmiştir.
İnsanlar her zaman tek başınadır, sesler çıkarır, mimikler yaparlar ve birbirleriyle iletişime geçtiklerini, bir­birlerini anladıklarını sanırlar, oysa bunların hepsi sadece bir yanılsamadır.
Yalnızlığınızı sevin ve ona sebep olan acınıza hoş tınlayan yakınmalarla katlanın.
| Rilke
Yalnızlık hakkında bildiğimi düşündüğüm neredeyse her şey yanlış çıktı.
Şu an yalnızım. Daha ne isterim? Daha yoğun bir mutluluk yok. Evet: sessizlik sayesinde, yalnızlığım duymanın mutluluğunu büyütüyor.
Fakat yalnız olmak, özünde ne pozitiftir ne de negatif. Her şey sizin nasıl yalnız olduğunuza bağlıdır.
insanın kendini bir büyükşehirde olduğu kadar yalnız hissettiği yer az
bulunur.
Aristofanes’in konuşmasının önemli bir özelliği de, her birimiz için tek bir doğru insanın olmasıdı ve bu kişiyi bulmayı bir başarabilirsek tüm problemlerimiz güneşin karşısındaki çiğ damlaları gibi eriyip gidecektir; bizi tamamlayan bu varlığı bulunca hayatımızda eksik olan anlamı da getirecektir.
Aşk dediğiniz şey benim gibi adamların çorap satabilmek için icat ettiği bir şey. Yalnız doğdunuz ve yalnız öleceksiniz ve bu dünya, bu gerçekleri unutmanız için üzerinize sadece bir demet kural serper.
Yalnızlık hayatım boyunca peşimi bırakmadı. Barlarda, arabalarda, kaldırımlarda, dükkanlarda, her yerde. Kaçış yok. Ben Allah’ın yalnız adamıyım.
Kendisi için güven ve hürmet duyabileceği bir insan olduğu sürece hiçbir ruh kimsesiz değildir.
—George Eliot, Romola
Başkalarının sizi tanımasına o kadar da bağımlı olmayacağınız ama aynı zamanda başkalarını arayıp bulacağınız ve kendinizi onlara açacağınız şekilde kendinize bel bağlamayı öğrenmek suretiyle yalnızlık azaltılabilir.
Eğer etrafımızda sizi destekleyen bir aile ve arkadaşlar olduğu halde yalnız hissetmeye devam ediyorsanız, tanınma ihtiyacınızda bir terslik olduğu söylenebilir. Yalnız olmanız mutlaka başkalarının size eksik geldiği ya da yetersiz kaldıkları anlamına gelmez. Onlarla ilişkinizin gelişiminde yetersiz kalan siz olabilirsiniz.
Çoğu durumda, şunu söylemek doğrudur: Tek başınıza olmadığınız için yalnızsınız—yalnız olduğunuz için tek başınıza değilsiniz.
Yalnızlık dışarıdan dayatılıyormuş gibi deneyimlenir çünkü bir kişinin çevresi, onun bağlılığa ilişkin duygusal ihtiyacını karşılamak için uygun değildir ama belki de bu algıyı şekillendirmenize yardımcı olacak bazı karakter özelliklerine sahip olduğunuzu da fark edebilirsiniz, fiili bağlılığınıza ilişkin beklentinizin çok yüksek olması ya da yeterince güven beslememeniz, fazla içe kapanık olmanız, sosyal durumlarda kendinizi ve başkalarını fazla eleştirmeniz gibi.
Yalnızlıkta, insan kendisiyle bir başınadır, oysa tek başınalıkta kendisiyle birliktedir.
Oyalanmak için duyulan daimi ihtiyaç duygusal olgunlaşmamışlığın bir göstergesidir.
…Ergenliğin erken döneminde daha fazla tek başına olma ihtiyacı baş gösterir ve iradi olarak bu durum aranır. Nitekim, o yaşta böyle kendi başına seçilen tek başına geçirilecek zaman dilimine erişebilenlerin böyle bir zamana sahip olmayanlara göre sosyal açıdan daha iyi intibak gösterdikleri sürekli ispatlanır.
Yalnızlığa dair betimlemelerin çoğu ahlayıp vahlamalardır, fakat bir sürü şair ve filozof arasında bu olguya övgüler düzüldüğünü görüyoruz. Kuşkusuz onların methettiği şey yalnızlık değil tek başınalıktır.
Nitekim bu, bazı insanları fazla sosyal olduğumuzdan şikayet etmeye götürdü. Yalnızlık bizim için artık erişilebilir değil ve hayatımızı başkalarıyla kronik temas içinde yaşamaya mecburuz.
Sosyal medya bizi daha asosyal değil daha sosyal yapıyor gibi görünmektedir. …Üç yıllık bir dönemde 2000 Norveçli genç ve yetişkin üzerinde yapılan bir çalışma, sosyal medya kullananların, sosyal medyayı kullanmayanlara göre, daha fazla tanışıklık kurduklarını ve tanıdıklarıyla yüz yüze daha çok fiziksel buluşma gerçekleştirdiklerini göstermiştir.
…Sosyal medyada aktif olan insanlar aynı zamanda internet dışında sosyal açıdan daha faal olma, daha geniş sosyal ağlara sahip olma ve gönüllüğe dayalı organizasyonlara daha fazla üye olma eğilimindedirler.
… ideal bir anlayıştan hareket etmeye izin vermeyen sosyal mükemmeliyetçiliğin işine ne aşk yarar ne de dostluk. Bununla birlikte, tam bu sosyal mükemmeliyetçilik, belirtildiği üzere, yalnız bireyler arasında yalnız olmayanlara nazaran daha yaygındır.
Bir insanın diğeri için her şey olması gerektiği, iki insanın kusursuz bir birlik oluşturabileceği beklentisi aşkı imkansız kılar.
Hayatımızın ihtiyaç duyduğu anlamı sağlamak başka birinin sorumluluğu olamaz.
…felsefenin ne olduğu İle felsefenin ne olmadığı arasındaki ayrım o kadar bariz değildir. Son on-on beş yılda felsefi çalışmaların diğer disiplinlerden deneysel bulguları bünyesine kattığını görmek çarpıcıdır, özellikle yirmi birinci yüzyıl felsefesinin kendini büyük ölçüde mantık ve kavramsal analizle sınırlamaya çalıştığı düşünülürse. Fakat felsefe tarihine bakarsak, deneysel bilimleri bünyesine katmak felsefe için bir istisna değil kuraldır- nitekim felsefe ile bilim arasındaki ayrım hayli yakın zamanlıdır- ve deneysel bilimlere doğru bu dönüşe, olduğu haliyle felsefeden radikal bir kopuş diye değil felsefenin geleneksel tarzına geri dönüş olarak bakılabilir.
Hasret yalnızlığın zorunlu bir bileşenidir.
…Yalnızlığın bir duygu olduğunu akılda tutmak önemli, çünkü sık sık başka olgularla karışır, bilhassa tek başınalıkla. Halbuki yalnız olmak İle tek başına olmak iki ayrı olgudur. Hem mantık hem de deneyim açısından birbirinden bağımsızdırlar. Yalnızlığı sosyal geri çekilme olarak tarif edebiliriz. Burada, ilişki ihtiyacımızın karşılanmadığını bize bildiren bir rahatsızlık hissi söz konusudur. Bunu sosyal acı olarak da tanımlayabiliriz. Nitekim bu sosyal acı hissi, fiziksel acı İle bağıntılıdır; her ikisi de aynı nörolojik yolu izler. Fiziksel acıda vuku bulduğu gibi, sosyal acı da acının kaynağından, yani sosyal dünyadan el etek çekmeye sevk eder. Ayrıca, yalnızlıkla güçlü biçimde bağlantılı pek çok karakter özelliği buluruz ve bu kişilik özellikleri başkalarıyla bağlantı kurma kabiliyetimizi karmaşıklaştırır. Böylece, yalnızlık kendi kendini pekiştirici bir eğilim kazanabilir.
Tamamen bilinçli olduğumuz an yalnızlığı keşfederiz.
….başkalarına ihtiyaç duyarız.…Başka insanlara, bize ihtiyaçları olsun diye de ihtiyaç duyarız.
Yalnızlıkta, in­san kendisiyle bir başınadır, oysa tek başınalıkta kendisiyle birliktedir.
Bizi insanlık durumumuzun mutsuzluğuyla yüz yüze getire­cek kolay ve sakin bir hayat değildir peşinde koştuğumuz, sa­vaşın tehlikeleri, vazifenin zorlukları da değildir. Asıl aradığı­mız, bizi halimizi düşünmekten alıkoyacak ve oyalayacak bir koşuşturmadır.
Avı yakalamaktan ziyade avlanmayı sevmenin sebepleri.
İnsanın gürültüyü ve hareketi bu kadar sevmesi buradan gelir. Hapishanenin bu kadar korkunç bir ceza olması da bundandır. Yalnızlık keyfinin anlaşılmaz bir şey oluşu da.
Yalnız kişi sevilmediğini, kimsenin ona dostça davranmadığını düşünür ama belki sorun daha ziyade şudur: dostluktan ve arkadaşlıktan karşılanması im­kansız talepleri olduğundan birini sevmeye ya da birine dost­luk göstermeye yeteneksizdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir