İçeriğe geç

Fotoğraftaki Giden Kitap Alıntıları – Kemal Öztürk

Kemal Öztürk kitaplarından Fotoğraftaki Giden kitap alıntıları sizlerle…

Fotoğraftaki Giden Kitap Alıntıları

Fotoğraftaki Giden şimdi de D R’da !
Kaçtı şehirler benden…
İçinde tüm yolcular sen,
Yoluna dön diye döktüğüm sularmış beni boğan
Bu kaçıncı bin nasihat bir musibet
En acısı neyse o his benim
Babasız baba ocağıdır evim
Adın dilimde
Yüzüm saçını taradığım aynada
Acını tattım aynada, aynı anda
#fotoğraftakigiden bir hatıra kitabıdır
Ne demek hala Fotoğraftaki Giden’i okumadım ????
Fotoğraftaki Giden Trendyol da
Kalemler Yazmıyor

Yazmıyor seni her andığımda kalemler
Sığdırmıyor harfleri kelimeler yokken bile.
Boş sayfalar;
Dolmuş gibi…
Bitmiş gibi…
Senin gibi…

Yazmıyor senin için kalemler
Suçlu satırlarla dolu şarkılar
Çizemiyor resimlerini hatırlatmıyor.

Hazinem gibiydin,
Gömdüm seni tekrar kalemler konuşmadan.
Boş sayfalar;
Dolmuş gibi…
Bitmiş gibi…
Senin gibi…

Bugün sondun, sen sondun
Ağladım, anlattım yorgun dargın…
Değişen hep iyilermiş,
Kötü hep kötü.
Bu gidenler kalmak istermiş,
Bir zamanlar…
Bir ağaç seç,
Süsleriz yeni yılda
Kaybolmaz denen yıldızlar gibi…
En acısı neyse o his benim
Babasız baba ocağıdır evim
Günaydın 1000 kitap ailesi ???? sizlere kendi kitabımı tavsiye ederek güne başlamak istedim sevgiler
Ne geldiyse senden geldi,
Ne geldiyse sen gelmedin
Çok tanıştık hiç tanıyamadık
Bir ağaç seç,
Süsleriz yeni yılda
Kaybolmaz denen yıldızlar gibi…
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
En acısı neyse o his benim
Babasız baba ocağıdır evim
Kaç ilkbaharın ilk gününde
Mevsim sensiz güneş açmadı.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bir elveda demeden
Evin bir anahtarı olmadan çekip gitme, iz bırakmadan
Hangi çınarın gölgesi bensem
Sen o çınarsın.
Çok tanıştık hiç tanıyamadık…
Adın dilimde
Yüzüm saçını taradığım aynada
Acını tattım aynada, aynı anda
Yokluğun sıcak evimin kırık camı gibi
En acısı neyse o his benim
Babasız baba ocağıdır evim
Yokluğun Bile Yolunda

Yoluna dön diye döktüğüm sularmış beni boğan
Bu kaçıncı bin nasihat bir musibet
Ölen bir aşkın mektubundaki satırlara tek tek vuruldum, avutmadı

Bir ağaç seç,
Süsleriz yeni yılda
Kaybolmaz denen yıldızlar gibi…
Kalbim güneşten ama ısınamıyorum…
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Sarhoşum hayata sövse hatırlamam
Karanlık Hep Erkenden Gelir

Haberin yok,
Eş dost bile yok,
Sokaklar var,
Çıkmazdalar…

Evim yok,
Sorup soranım yok,
Yağmurlar var,
Her damlası ölüm…

Karanlık hep erkenden gelir
Gitmesi zaman.
Gürültüler çok erkenden biter
Duyulur sesler içimden.

Karanlık hep erkenden gelir
Şehir çok ürkmüş.
Gürültüler çok erkenden biter
Duyulur sesler içimden.

Uykularım düzensiz, uyuyamıyorum sensizlikle
İlaçlarım çoğaldı, kullanmadım
Biriktirdim olmadığın gün kadar…
Kayıp gidiyor yıldızlar,
Aşık ama yalnızlar
Güneşin de gözyaşı varmış, öğrendim
Saklanırmış bulutlara…
Hiç sorma çok koştum,
Her adımdı senin adın
Çok dokundu elvedandaki o kaldırdığın ellerin…
Böyle derme çatma, bir rüzgarlık
Bir gün kalmış gibi bana.
Böyle tatsız tuzsuz, hiç insansız
Bir yer kalmış gibi bana.
Papatyalar topladım sev diye saydım,
Yalancısıyım hep seviyormuşsun.
Toprak kokumdun, gökkuşağımdın…
Biz aynı buluttan yağdık ben boğuldum.
Fotoğraftaki Giden

Güzelmişsin, güzelmiş acın,
Acından beslendiğimde.
Güzel gittin, güzel mi yolun?
Terk eden rolün bu filmlerde…

Sus payıymış uçan kuşlara ağır,
Ayrılığı kırpınca bana o gözlerle
Fotoğraftaki giden
Çığlığım çarpınca bulutlarına bir damla daha kadehimdesin,
Kalbe eşlik cam kırıklarımdan yolun
Fotoğraftaki giden.

Bir merhaba demiştin
Tatlı bir ilkbahar yağmuru gibi gelip yüz gülümseten,
Sulara kapılıp ama sürüklenmeden…
Çok Sevdim

Düştüm el uzatmadım
Yaşımın mumları yaktı.
Düştün,
Düşledim tutunamadım…

Üşümüş karların güneşi,
Toplamış bütün bulutlarını gitmiş.
Sanki dündü bugünün sonu da,
Hep ölen aynı kelebektim
Görevimmiş gibi sanki
Tutar mıyım nöbetini sensizliğin…
Görünmeden gelirim demiştin ya,
Geldin mi yoksa?
Kimseyi sevmem demiştin
Yalancı mı oldun takvimler gibi…
Yoluna dön diye döktüğüm sularmış beni boğan
Bir bildiğin var gibi ikimizin hakkında,
Sözümü tuttum bugün hiç bir şey sormadım
Bazen kaçmak gerekli hem de en uzaklara,
Başka insanlara
Kaçtım da kendime yakalandım.
Senle yaşıyorum,
Sen olmadan bile
Gülüyorum sayende,
Resminde bana bakarken
Buralarda kâbusunum şimdilik,
Aklımın karmaşık geleceği
Biz iki yanlıştık kabul
Bir doğru etmedik mi?
Günü boşver yılda bir
Gelseydin
Görünseydin
Ve gülseydin
Sokağın tam yokuşunda
Kâbus olsan iyiydin
Uyanınca geçerdin.
Ağlayınca geçer misin?
Geçmemiştin önceden.
Kabus olsan daha iyiydin
Uyanınca geçerdin.
Ağlayınca geçer misin?
Geçmemiştin önceden.
Yüzün kalmış bir şehirde,
Yüzünü çalmışlar.
Yanmıyor ışıkların, ışıklarım gibi
Rengimizi çalmışlar. 
Sen başkasına sıradan,
Başkasına herkes,
Güzel bir gün gibi bize yasaktın.
Papatyalar topladım sev diye saydım,
Yalancısıyım hep seviyormuşsun.
Toprak kokumdun, gökkuşağımdın
Biz aynı buluttan yağdık ben boğuldum.
Güzelmişsin, güzelmiş acın,
Acıdan beslendiğimde.
Güzel gittin, güzel mi yolun?
Terk eden rolün bu filmlerde
Çok sevdim,
Çok sen değildim
Çok sevdim,
Çok sev diyemedim.
Kabus olsan daha iyiydin
Uyanınca geçerdin.
Ağlayınca geçer misin?
Geçmemiştin önceden.
Bakamadım yüzüne utanırsın diye,
Korkularım da bu yüzden.
Belki bir çöp olurum kaçarım gözlerine ağlarsın…
En acısı neyse o his benim
Babasız baba ocağıdır evim
Yüzüm saçını taradığım aynada
Acını tattım aynada, aynı anda
Ağladığında gözyaşını çalan hırsızdım.
Ağladığında gözyaşını çalan hırsızdım.
Ben hiçbir şeyi sevmiyorken gel,
Her şey yolunda değilken…
Gülmüştün bir anda
Kaç ilkbaharın ilk gününde
Mevsim sensiz güneş açmadı.
(Mevsim sensiz çiçek açmadı)
Kalbinden öperimli mektup sonları,
Dilimde tarihi geçmiş bir acı
Ah… Bu aralar bana acı.
Mutluluk mu? hani şu eskiden işe yarayan…
“Sökül bakalım” dedi hayat, “sökül hepsini”
Söktüm attım dikişlerimden, kalbimden
Yerine de kırdım kendimi
Üzülme…
Bir merhaba demiştin
Tatlı bir ilkbahar yağmuru gibi gelip yüz gülümseten,
Sulara kapılıp ama sürüklenmeden…
Bir elveda demeden
Evin bir anahtarı olmadan çekip gitme, iz bırakmadan
Betona çakılıp ama ses çıkarmadan.
Bir şarkı seçelim, bize bizi anlatsın…
Senden uzaktayım
Her gün yeni bir tuzaktayım
Kurtaran yok
Sende olma, istemem
Ben ölmeliyim…
Niye sustun?
Bitti mi yalanların?
Kime küstün?
Gerçekler şehrime mi?
Yoluna dön diye döktüğüm sularmış beni boğan
Bu kaçıncı bin nasihat bir musibet
Ölen bir aşkın mektubundaki satırlara tek tek vuruldum, avutmadı
Hep uğrar bana saçların,
Mevsimler yüzünden.
Bıkmış artık bütün yasaklar
Hataymış inanmak en sonsuzlara
Kalınmıyor ısrar edince yalnızlık
Yitirilmiş olmalı elvedaların anlamı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir