İçeriğe geç

Asılacak Adam Aziz Nesin Kitap Alıntıları – Demirtaş Ceyhun

Demirtaş Ceyhun kitaplarından Asılacak Adam Aziz Nesin kitap alıntıları sizlerle…

Asılacak Adam Aziz Nesin Kitap Alıntıları

Gerçekten de, bütün yaşamı boyunca başına gelmedik kalmamıştır Aziz Nesin’in. Hemen her dönem tutuklanmış, gözaltına alınmış, mahkum edilmiş, hapse atılmıştır Özellikle 1945-60 arası dışarıda geçirdiği zaman, içerde geçirdiği zamandan azdır
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz Düşünmesini bilmiyoruz Oysa düşünmemiz gerekiyor Hem de çok düşünmemiz gerekiyor Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz
Aziz bey:
– Arkadaşlar, dedi, şimdiye kadar yüz yazardık. Bugün Adnan Binyazar da aramıza katıldı. Böylece artık bin yüz yazar olduk.
Yaşamı boyunca bir saniye için olsun unutmadığı, savsaklamadığı en önemli işi de, halkına olan sorumluluk bilincidir, aydın sorumluluğunun yükümleridir yani.
Bütün yazılar çok kısa olacak yani. Çünkü, günümüz insanının fazla zamanı yok. Üstelik, bizim insanımız, uzun yazının sonunu okurken başını unutuyor.
İnsan, der, meğer sosyalist ülkede yazar, kapitalist ülkede de tüccar olmalıymış. Ama ben şanssız biriyim.
Şansım nerede yaver gitmiş ki
Tutmuşum, kapitalist bir ülkede tüccar olacağım yerde, yazar olmuşum. Vay sen misin yazar olan?..
İyi bir kısa öykü yazabil­mek için, önceden yüzlerce, binlerce sayfa yazmış olmak gerek.
Zübük” Aziz beyin uydurduğu bir sözcüktür ve dilimize artık yerleşmiştir. Toplumumuzda ger­çekten “zübük”ler vardır. Birtakım “zübüklükler” yapılmaktadır.
Ben dedikodu yapmam.
Dedikoduyu sevmem. Bütün yaşamımda her şey açık olsun istemişimdir.
Arkadaşlar, dedi, şimdiye kadar yüz yazardık. Bugün Adnan Binyazar da aramıza katıldı. Böylece artık bin yüz yazar olduk.
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baş­tan düşünmeliyiz.
Gerçekten kolay kolay inanılır gibi değildir. Kitaplarını imzalamak ve bir konuşma yapmak üzere çağrılı gittiği Si­vas’ta, önceden düzenleyip binlerce insanı sokağa dökerek “Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak!..” diye bar bar bağırtıp kaldığı oteli ateşe verdirterek, ta 37 aydını cayır cayır yak­mamızdan tam bir yıl sonra, o cehennemden sözcüğün tam anlamıyla bir rastlantı sonucu kurtulmuş Azız Nesin’i, üste­lik otele benzini döküp kibriti çakanları tahrik ettiği suçlama­sıyla asmaya niyetli olduğumuzu bütün dünyaya ilan etmiş­tik.
Devlet bizimle beraber­di. Başbakan Yardımcısı İnönü, otele telefon etmiş benim­le konuşmuştu bir iki kez. Cevat Geray, Ankara’ya tele­fon etmiş, İçişleri Bakanlığı’nın yetkililerine durumu bildirmişti. Bu yüzden, hepimiz devlet bizi mutlaka kurtara­caktır diyorduk. İyi kötü bir devlet vardı henüz, yürekten inanıyorduk ve bizi bu çapulculara bırakmaz, yem etmez diyorduk. Ama ne yazık ki, Sivas’ta 37 canla birlikte dev­let de yandı o gün
Kaç yılın sanığı tabii, Aziz Bey Az görse, puslu görse de, idamla yargılanmaktan filan korkacak, yılacak göz var mı, allah aşkına onda Tövbe
Aziz Nesin’i ilk görüşüm Tanışmam diyemiyorum. 22- 23 yaşlarında bir üniversite öğrencisiydim daha o yıllarda.
Aziz Nesin ise ünlü bir yazar. Hayrandım ona 1956 ve 57 yıllarındaydı. Kemal Tahir’le birlikte Düşün Yayınevi’ni kurmuşlardı. Galiba, Cağaloğlu’nda, Cemal Nadir Sokakta, Ye­nilik Dergisi’nin de bulunduğu işhanındaydı yerleri. Anımsadığım kadarıyla, o sıralar Kemal Tahir’in yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen can dostu Fethi Naci’yle birlikte gitmiştik yayınevine. Aziz Nesin de oradaydı. Hem Kemal Tahir’i, hem de Aziz Nesin’i ilk kez orada gördüm. Tanıştırıldım. Onları tanıma onuruna kavuştum.
– Yalan mı yazayım? dedi sinirli sinirli bağırarak. Nazım’ı, gerçekten benim kadar sevseler canım yanmaz. Ben, ikiyüzlülükle onun mitleştirilmesine karşıyım. Nazım da in­sandı. Zayıflıkları da elbette vardı. Ben, insan Nazım’ı anlat­maya çalışıyorum. Ama öylesine ikiyüzlüler ki
1979’un Kasım ayında, özel otomobiliyle Ankara’ya gi­derken üzücü bir trafik kazası sonucu Nevzat Üstün ölmüştü.
Cenazesi Şişli Camiinden kalkacaktı. Cenaze törenine gitme­miz gerektiğini anımsattım kendisine.
– Niçin? dedi.
– Sendikamızın üyesi, dedim. Siz, bu sendikanın başkanısınız. Gitmeniz gerekir. Üstelik, müslümanlıkta dinsel bir tö­redir cenaze törenlerine gitmek, bildiğim kadarıyla, diye mı­rıldandım sonra da salt bir şeyler söylemiş olmak için.
– Ben sahtekar mıyım? dedi bu kez de, sinirli sinirli. Sağ­lığında sevmediğim birinin cenaze törenine niye gidecekmi­şim? Sevmediğim biri, öldü diye gidip ardından sahtekarlık yapamam. Ölen öteki üyelere Sendika olarak ne yapmışsak, bunun için de yaparsınız. Ama ben gitmem.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsan, der, meğer sosyalist ülkede yazar, kapitalist ülke­de de tüccar olmalıymış. Ama ben şanssız biriyim. Şansım nerede yaver gitmiş ki Tutmuşum, kapitalist bir ülkede tüc­car olacağım yerde, yazar olmuşum. Vay sen misin yazar olan?..
hepimiz devlet bizi mutlaka kurtaracaktır diyorduk. İyi kötü bir devlet vardı henüz, yürekten
inanıyorduk ve bizi bu çapulculara bırakmaz, yem etmez diyorduk. Ama ne yazık ki, Sivas’ta 37 canla birlikte devlet de yandı o gün
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Edirne’deki bir genelevle birlikte tıpkı bir eşya gibi kiralanmak üzere adliyece açık artırmaya çıkarılan kadınların insanlık haklarını” savunduğu için yargılandığı mahkeme de yargıcın;
“Sen genelevdeki bu kadınların avukatı mısın?” diye terslenmesine;
“Elbette avukatıyım. Salt onların değil, bütün insanlığın avukatıyım ve salt ben değil, bütün aydınlar, bütün yazarlar halkımızın avukatıyız!” diyen Aziz Nesin’i, şimdi de asmaya niyetlenmiştik.
Finlandiya’nın başkenti Helsinki’de Dünya Barış Kongresi toplandı. Yüziki ulustan binaltıyüzden çok delege var. Her ulustan en az sekiz, on delege Türkiye’den ben yalnızım. Ama Türk bayrağı, yüziki ulusun bayrağı arasında dalgalanıyor. Bayraklara bakıyorum: En güzel dalgalanan bizimki Ama hiç kuşku yok, rengiyle, biçimiyle, boyutuyla, bizim bayrak, bütün bayrakların en güzeli!”
İşler ne zaman sarpa sarmışsa bir ülkede, yöneticiler mizaha düşman olmuşlardır hemen. Mizaha yasaklar getirerek de sarpa sardırdıkları işleri düzeltememişlerdir kesinlikle
Dehşet bir çay tiryakisidir.
Kalp ben :))
Aziz Nesin’in yaşıtları için, hastaya çiçek götürmek bile gereksiz bir lükstür, savurganlıktır.
Vallahi doğru!.. dedi. Gerçekten imzam çok uzun. Karakterime uymuyor. Çok mürekkep harcıyorum. Aslında benim imzam, sadece bir nokta olmalı.
Nâzım Hikmet’e gerçekten hayrandır. Onu çok sevmektedir.
Oysa, kendisinin haberi yoktur ya, Yusuf Ziya Ortaç, da­ha ilk gününden İstanbul Valisine telefon etmiştir, zamanın Başbakanı Adnan Menderes’e telefon etmiştir ve Aziz Ne­sin’in Akbaba’da takma adlarla yazdığını duyurmuştur. Bu yüzden de, polis bilmektedir. Ve
Ve Sonradan Yassıada duruşmalarında zamanın iktidarınca düzenlendiği açığa çıkan, 1955 yılındaki o ünlü 6-7 Ey­lül olaylarının sorumlusu olarak yakalanır, gene. Aziz Ne­sin’in bu olaylarla uzak yakın bir ilişkisinin olmadığını Yusuf Ziya Ortaç da bilmektedir. Çünkü, artık bütün gün Akba­ba’da çalışmaktadır Nesin. Birtakım takma adlarla derginin yüzde seksenini doldurmaktadır. Ama bir kez adı polis kayıt­larına geçmiştir ve nerede ne iş yaptığı bilinmektedir. Ve De­mokrat Parti döneminde de aylarca delikte yatar Üstelik sorgusuz, sualsiz Niçin yattığını bilmeden..
1944’te henüz daha 29 yaşında üs­teğmenken ordudan ayrılıp Babıâli’ye gelen Aziz Nesin, 1950’lere gelindiğinde 35 yaşındayken tam 5,5 yıl hapis ce­zasına çarptırılmış ve yatmıştır.
Yolda kime rastlasam, “Yahu, sen ne zaman çıktın?” diye soruyordu. Her önüme ge­len tanıdık, “Sahi, sen ne zaman çıktın yahu?” diyordu. San­ki, hep içerde olmam gerekmiş gibi. Yani, artık öyle olmuştu ki, hapiste olmamı doğal sayıyorlardı da, dışarda gezmemi yadırgıyorlardı.
– Haa, dedi, olmaz. Köpek derisi bir işe yaramaz.
– Nereden biliyorsunuz? dedim.
– Subaylığım sırasında denedim, dedi. (Galiba) Kars’tay­dım. Kışlada öylesine çok başıboş köpek vardı ki Başa çıkamıyorduk. Sonra, tabur komutanlığı odasında bile oturacak doğru dürüst bir koltuk yoktu. Yahu dedim kendi kendime, bu köpeklerin derilerini sepiletsek, onlardan koltuk yüzü yapsak?.. Köpeklerin derilerini yüzdürdüm, sepilettim. Döşe­meci erlere de o derilerden koltuk yaptırttım. Aman Al­lah’ım Öyle pis kokuyorlardı ki Meğer, köpeklerin derile­ri gözeneksizmiş, bu yüzden de köpek derisi bir işe yaramaz­mış.
Aziz Nesin, işte olayı anlatıyordu.
– Orhan Kemal de, Vedia Nesin’in erkek olduğunu taa Adana’dan nasıl bilsin. Bana adanmış aşk şiirleri yazardı, di­yordu keyifli keyifli. Ama yıllar sonra bunu kendisine söyle­dim. Nedense çok ayıp bir şeymiş gibi, bunu yalnız anımsa­makla kalmadı, tepki de gösterdi. Yahu, adam bana aşk şiiri yazmış. Aslında anımsamaması, tepki göstermesi gereken bi­ri varsa, o da benim. Ama hayır Orhan Kemal tepki göster­di. Sinirlendi.
Hele hele Rı­fat Ilgaz, biraz da Aziz Nesin’e olan kininden, öfkesinden, hepimize hakaret eden eleştiriler yaptı. Lokaldeki mini etekli garson kızları kastederek, bizleri pezevenklik yapmakla suç­ladı.
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünme­miz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baş­tan düşünmeliyiz.
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
İyi kötü bir devlet vardı henüz, yürekten inanıyorduk ve bizi bu çapulculara bırakmaz, yem etmez diyorduk. Ama ne yazık ki, Sivas’ta 37 canla birlikte dev­let de yandı o gün
Bizim insanımız, uzun yazının sonunu okurken başını unutuyor.
Yüz metreyi iyi koşabilmek için, önceden binlerce kilometre koşmuş olmak gerek…
Kendi uydurma deyimiyle sonradan görme ZÜBÜK yöneticilerimizin sanatla, kültürle, edebiyata ilişkilerini gırgıra alırken sık sık yineler bu esprisini. Onlar, der, sanat denilince sanat güneşini, yazar denilince de Gönül Yazar’ ı anımsar.
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz. Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
Bu fanatikler de, Sivas’ta tam sekiz buçuk saat Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak diye bağırdıktan sonra, birden cenazenizi gömebilecekleri bir yer bulamayacaklarını farkettikleri için sizi yakmaya kalkışmış olmayalar sakın? ..
Ne yazık ki, Sivas’ta 37 canla birlikte devlet de yandı o gün
Aziz Bey, dedim, Sivas olayları da, galiba salt sizi yakmak için düzenlenmiş bir senaryoydu. Ne dersiniz?
”Tabiiii dedi. 0 çocukları yakmak değildi amaçları kesinlikle .
Yüz metreyi on saniyenin altında koşan atletler, bir koşmada mı başarıyorlar bu işi sanıyorsun yoksa? Yazarlık da bence tıpkı öyle. İyi bir kısa öykü yazabilmek için önceden yüzlerce, binlerce sayfa yazmış olmak gerek.
hepimiz devlet bizi mutlaka kurtaracaktır diyorduk. İyi kötü bir devlet vardı henüz, yürekten inanıyorduk ve bizi bu çapulculara bırakmaz, yem etmez diyorduk. Ama ne yazık ki Sivas’ta 37 canla birlikte devlet de yandı o gün
Yaşamı boyunca bir saniye için olsun unutmadığı, savsaklamadığı en önemli işi de, halkına olan sorumluluk bilincidir, aydın sorumluluğunun yükümleridir
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz.
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
Kitaplarını imzalamak ve bir konuşma yapmak üzere çağrılı gittiği Sivas’ta, önceden düzenleyip binlerce insanı sokağa dökerek Sivas Aziz Nesin’e mezar olacak!. diye bar bar bağırtıp kaldığı oteli ateşe verdirterek, ta 37 aydını cayır cayır yakmamızdan tam bir yıl sonra, o cehennemden sözcüğün tam
anlamıyla bir rastlantı sonucu kurtulmuş Aziz Nesin’i, üstelik otele benzini döküp kibriti çakanları tahrik ettiği suçlamasıyla asmaya niyetli olduğumuzu bütün dünyaya ilan etmiştik.
Biz Türkler bir takım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda Yeni Baştan düşünmeliyiz. Ve bizi bugün dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
Sivas ta 37 canla birlikte devlet de yandı o gün
bazı sorular vardır ki, yanıtları tektir.
Yüz metreyi iyi koşmak için, önceden binlerce metre koşmuş olmak gerek.
Halka iletmemizi istediğiniz bir mesajınız var mı?
Var. Lütfen:
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz.
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
Hepimiz devlet bizi mutlaka kurtaracaktır diyorduk. İyi kötü bir devlet vardı henüz, yürekten inanıyorduk ve bizi bu çapulculara bırakmaz, yem etmez diyorduk.
Ama ne yazık ki, Sivas’ta 37 canla birlikte devlet de yandı o gün
Ulan,diyordu,vakıf bir osmanlı müessesesidir.Önce onu öğren.Gidersiniz,zenginlere genelev projesi çizersiniz,o burjuva müessesesi olmaz da,Aziz Nesin’in vakfı mı burjuva müessesesi olur?
-insan,meğer sosyalist ülkede yazar,kapitalist ülkede de tüccar olmalıymış.
İnsan, meğer sosyalist ülkede yazar, kapitalist ülkede de tüccar olmalıymış. Ama ben şanssız biriyim. Şansım nerede yaver gitmiş ki Tutmuşum, kapitalist bir ülkede tüccar olacağım yerde, yazar olmuşum. Vay sen misin yazar olan?
-Halka iletmemizi istediğiniz bir mesajınız var mı?
Var. Lütfen:
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz.
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
Hepimiz devlet bizi mutlaka kurtaracaktır diyorduk. İyi köyü bir devlet vardı henüz, yürekten inanıyorduk ve bizi bu çapulculara bırakmaz, yem etmez diyorduk.
Ama ne yazık ki, Sivas’ta 37 canla birlikte devlet de yandı o gün
Edirne’deki bir genelevle birlikte tıpkı bir eşya gibi kiralanmak üzere adliyece açıkartırmaya çıkarılan kadınların insanlık haklarını savunduğu için yargılandığı mahkemede yargıcın;
Sen genelevdeki bu kadınların avukatı mısın? diye terslemesine;
Elbette avukatıyım. Salt onların değil, Bütün insanlığın avukatıyım ve salt ben değil, Bütün aydınlar, bütün yazarlar halkımızın avukatıyız!
Dün nezaret altına alınan muharrir Aziz nesin in bir hafta önce gazetemizle ilişkisi kesilmiştir. Esasen bizden önce birçok gazete ve dergilerde yazıları çıkan ve halen de çıkmakta olan bu yazarın son zamanlarda gazetemiz için yararlı olmadıgına kanaat getirmiş ve kendisiyle ilgimizi kesmiştik
Milli birlik döneminde de tutuklanan ilk gazeteci olma onuru Aziz nesine düşer
Yazar örgütlerinin kurulması ve yaşaması için Aziz nesin kadar ününü,olanaklarını,zamanını hatta parasını bu ugurda çömertçe harcayan bir başka kişi daha görmedim
Bir an önce düşünmesini öğrenmemiz gerekiyor. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz. Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi ögretmemişler, özellikle de bunu düşünmeliyiz.
Sivasta 37 canla birlikte devlette yandı o gün
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz. Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
meğer sosyalist ülkede yazar, kapitalist ülkede de tüccar olmalıymış. Ama ben şansız biriyim. Şansım nerede yaver gitmiş ki Tutmuşum, kapitalist ülkede tüccar olacağım yerde, yazar olmuşum. Vay sen misin yazar olan?
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini
öğrenememişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz.
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler,
öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
YÜZ YAZARDIK ADNAN BİNYAZAR DA ARAMIZA KATILDI 1100 YAZAR OLDUK.

-Aziz Nesin

Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememiştir. Düşünmesini bilmiyoruz. Oysa düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz.
Ve bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz
Elbette avukatıyım. Salt onların değil, bütün insanlığın avukatıyım ve salt ben değil, bütün aydınlar, bütün yazarlarhalkımızın aavukatıyım! diyen Aziz Nesin’i, şimdi de asmaya niyetlenmiştik. (S. 14)

Asılacak Adam Aziz 

Nazım’ı, gerçekten benim kadar sevseler canım yanmaz.Ben ikiyüzlülükle onun mitlestirilmesine karşıyım.Nazım da insandı.Zayıflıkları da elbette vardı.Ben, insan Nazım’i anlatmaya çalışıyorum. Ama öylesine ikiyüzlüler ki
Biz Türkler, birtakım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenememişiz.Düşünmesini bilmiyoruz.Oysa düşünmemiz gerekiyor.Hem de çok düşünmemiz gerekiyor.Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz.Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz.
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler öncelikle de bunu düşünmeliyiz.
Biz Türkler, bir takım nedenler yüzünden düşünmesini öğrenmemişiz. Düşünmesini bilmiyoruz. Oyda düşünmemiz gerekiyor. Hem de çok düşünmemiz gerekiyor. Bir an önce düşünmesini öğrenmeliyiz. Ve her konuda yeni baştan düşünmeliyiz.
Ve bize bugüne dek niçin düşünmeyi öğretmemişler, öncelikle de bunu düşünmeliyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir