Jean Cormier kitaplarından Çe Gevara kitap alıntıları sizlerle…
Çe Gevara Kitap Alıntıları
Hayatta öyle seçimler yap ki; kazandığın şeyler, kaybettiklerine değsin.
Dik dur ve gülümse; bırak neden gülümsediğini merak etsinler.
Peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün hayaller gerçek olabilir
Bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, bu memlekette namuslular ve namussuzlar vardır.
Peşinden gidecek cesaretin varsa, bütün hayaller gerçek olabilir!
Hayatta daima gerçekleri savunun! Yaptıklarınıizı takdir eden hiç kimse olmasa bile, vicdanınıza hesap vermekten kurtulursunuz.
Fakire sürekli yetinmeyi öğretmeyin, fakir zaten yetinmeyi biliyor zengine öğretin ki az zıkkımlanıp paylaşmayı bilsin…
Yalnızım acımasız geceye karşı.
Dik dur ve gülümse. Bırak neden gülümsediğini merak etsinler.
“Bu kadar büyük devrim yaptım.Ama Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım. En büyük devrimci Atatürk’tür..”
Yağmur komünisttir çünkü herkese eşit yağar, rüzgar ise kapitalisttir; zayıf olanı yıkar.”
Gerçekçi olalım, imkânsızı isteyelim.
Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı öldüremezsiniz.
Onurunuzla ölürken kimseye ihtiyacınız yoktur.
Saygı uyandırmak için korkutmak gerekir!
Hayatım boyunca, zamanımı, gerçekleri hep yanlış adımlarda aramakla geçirdim.
Bir çiçeği öldürebilirsiniz ama baharı öldüremezsiniz.
kurtarıcı kıyılar görünseler bile
dalgalara karşı gönülsüz yüzüyorum
batık bir gemi oluşumu koruyarak.
Yalnızım acımasız geceye karşı
dalgalara karşı gönülsüz yüzüyorum
batık bir gemi oluşumu koruyarak.
Yalnızım acımasız geceye karşı
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Dimdik hatıra sonunda düşmüş yola,
usanmış beni bir geçmişi olmadan izlemekten,
unutulmuş yol kıyısındaki bir ağaçta.
Uzaklara gideceğim, hatıra
parçalanarak ölünceye yolun taşlarında,
ve devam edeceğim, içimde
hep o gezginin acısı, yüzümde gülümseyiş.
usanmış beni bir geçmişi olmadan izlemekten,
unutulmuş yol kıyısındaki bir ağaçta.
Uzaklara gideceğim, hatıra
parçalanarak ölünceye yolun taşlarında,
ve devam edeceğim, içimde
hep o gezginin acısı, yüzümde gülümseyiş.
“Birine haksız yere atılan tokatı kendi yüzünde hissedendir devrimci.”
“Siz bana din ile refaha geçmiş bir ülke gösterin, ben de size devrim ile geri kalmış bir ülke gösteriyim”
“İki şeye hakkım var: Özgürlük ve ölüm. Birine sahip olamazsam ötekini isterim, çünkü kimse beni canlı tutsak edemez.”
iyilik yapmaya devam et
Ayakkabılarımın altı delikti; ama üstü her zaman boyalıydı
Dik dur ve gülümse. Bırak neden gülümsediğini merak etsinler…
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ne kadar farklı olursa olsun; sana ait olmayana tenezzül etme ve ne kadar basit olursa olsun senin olandan asla vazgeçme.
Belki hiç birşey yolunda gitmedi Ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi!
“Dizlerimin üzerinde yaşamaktansa, ayaklarımın üzerinde ölmeyi tercih ederim”.
“Che sadeliği, karakteri, doğası, sempatisi, kişiliği, özgünlüğü ile hemen aşkı çağrıştıran insanlardan biriydi. Her şeye kadir zihni, her durumla kesin olarak başa çıkabiliyordu. Che, yabancıların çıkarları için değil, kıtanın ezilen halkının çalışmasında öldü: Che için öldürdüğü şey, bu topraklarda ezilenleri korumaktı. Che, İnsanlığın bir sembolüdür. Devrimci Stoacılığı, fedakarlığı, militan ruhu ve devrimci emeği en yüksek ifade düzeyine yükseltti. Marksizm-Leninizm fikirlerini en saf, en devrimci tezahürü seviyesine getirdi: Adaletsizlik, şovenizm, kalbinde ve zihninde bencillik yoktu. Herhangi bir ulusun kaderi için asil kanını tereddüt etmeden doğrudan dökmeye hazırdı.”
Sonu geldiğinde bütün gündelik işlerin
yol yapacağım bir geleceğim olmasa,
gelmiş olacağım bakışında canlanmaya
kaderimin sırıtan parçası olarak.
yol yapacağım bir geleceğim olmasa,
gelmiş olacağım bakışında canlanmaya
kaderimin sırıtan parçası olarak.
“Bu kadar büyük devrim yaptım.Ama Atatürk’ün yaptıklarını başaramazdım. En büyük devrimci Atatürk’tür..”
Ekim ayı başlarında Havana’daki bir gençlik örgütüne konuşan Che, Her genç komünistin görevi her şeyden önce hümanist olmaktır. O kadar insancıl ki, insanın en iyisine yaklaşıyor; çalışarak, eğitim alarak ve insanlarıyla ve tüm dünya halklarıyla sürekli dayanışma yoluyla insanın en iyi niteliklerini geliştirmek; eğer birisi bir yerde öldürülüyorsa, bu heyecanı hissetmeye hazır olsun, bir yerde yeni bir özgürlük bayrağı çekiliyorsa, bu haber onu alarma geçirsin.
Uzaydan uçan göktaşları gibi, şaşırtıcı kalıcılığa sahip açıklanamayan şeyler bir kişiyi yoldan çıkarır ve onu alıştığı dünyadan uzaklaştırır.
Bir yalan, hangi amaç için söylenmiş olursa olsun, her zaman, en kötü gerçekten daha kötüdür.
Kaybettiğin tek savaş, uğrunda savaşmaktan vazgeçtiğindir.
Aç insanların karnını doyurduğum zaman bana kahraman diyorlar. Bunların neden aç olduğunu sorduğum zaman ise; bana komünist diyorlar…
Birbirimizi anlamamız için, aynı dili konuşmamıza gerek yok, ezildikten sonra, hepimiz aynı şarabız.
Özgürlüğün en büyük düşmanı
halinden memnun kölelerdir.
halinden memnun kölelerdir.
– Şekerin Küba için ne demek olduğunu biliyorsunuz, Meksika için pamuğun, ya da Venezuela için petrolün, Bolivya için kalayın ve Şili için bakırın ne demek olduğunu; hayvancılığın ve buğdayın Arjantin için ne olduğunu ve tabii, kahvenin Brezilya için ne olduğunu! Hepimizin ortak bir paydamız var: hepimiz tek-ürünlü ülkeleriz, bunun doğal sonucu olan ikinci bir ortak yanımız var, tek pazarlı olmak Dış ticaretimizi ve üretimimizi çeşitlendirmek için ne yapmalı, nasıl bir uygulama tercih etmeliyiz? Bunu anlaşmalarla mı başaracağız? Yoksa silah zoruyla mı? Bu sorulara nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum. Şu kadarını söyleyebilirim ki, Küba’nın içinde bulunduğu koşullarda, emperyalistlerin baskıları ve onların ülkenin içindeki kuklalarından gelen dayatmalar karşısında halkımızın, sesini duyurabilmek için silaha sarılmaktan başka çaresi kalmamıştır.
Che : “Remedios’ta, çatışma sırasında uyuyakalmış olan adamlarımızdan birini azarladım. Bana, kendi kendine ateşlendiği için silahını elinden aldıklarını söyledi. Her zamanki sert tavrımla: Dövüşürken yeni bir tüfek kazanabilirdin,’ dedim. Çok sonra. Santa Clara’da yaralıları dolaşarak hatır sorduğum sırada, ölmek üzere olan bir adam elimi tuttu, bana: Hatırladın mı, Komutan, dedi, Remedios’ta bana, kendime bir tüfek bulmamı söylemiştin, işte bak, kazandım o tüfeği.. Birkaç dakika sonra son nefesini verdi
Bana birşeyler söylüyor, haykırıyor: Me mataron! “Beni vurdular! ” O anda ölümün en güzelini düşünüyorum.Jack London’un bir zamanlar okuduğum bir öyküsü geliyor aklıma.Olay Alaska da geçer, olayın kahramanı,donarak öleceğini anladığında ,hayatına mertçe son vermek ister,bir ağaca yaslanır
Toma , es solo un corazon,ten en tu mano, y cuanda llega el dia abre tu mano para gue el sol lo caliente.(Al, bu bir yürek sadece, onu avucunda tut ve gün aydınlandığında aç elini,ki güneş ısıtsın onu.)
Ve bir kılıç keserse yolumuzu
Bir kefen isteriz, Küba’nın gözyaşlarından,
Örtmek için kemiklerini savaşanların,
Tarihin rüzgarlarıyla savrulanların
Bir kefen isteriz, Küba’nın gözyaşlarından,
Örtmek için kemiklerini savaşanların,
Tarihin rüzgarlarıyla savrulanların
O akşam, Ernesto – hayatı boyunca yaşadığı en güzel akşamlardan biri olduğunu yazacaktır- Simon Bolivar’ın mektuplarını okuyabilmek için uykuyla savaşıyor. Bolivya’ya adını veren, Venezuelah libertador, kurtarıcı Simon Bolivar.
Biraz uzaklaştıkları zaman, konukları gezdiren dedikoducu rehber, yüzünde kurnaz bir gülümsemeyle fisıldıyor:
– Önemli bir toplanti yapılacaksa, öteki yönetim yardımcılarımın birkaçıyla, madencileri kandırıp geneleve sürüklüyoruz. Böylelikle toplantıda, oya sunulacak konuların kabulü için gerekli çoğunluk sağlanamıyor.
Sonra, sakin bir sesle, devam ediyor:
– Doğrusunu söylemek gerekirse, işçilerin istekleri de kabul edilebilir gibi değil. Bir günlük grevin şirketi bir milyon dolar zarara sokacağını düşünmüyorlar bile.
– Peki, ne istiyorlar mesela?
– Ohoo, yüz pezoya varan zamlar
Yüz pezo, aşağı yukarı bir dolar.
– Önemli bir toplanti yapılacaksa, öteki yönetim yardımcılarımın birkaçıyla, madencileri kandırıp geneleve sürüklüyoruz. Böylelikle toplantıda, oya sunulacak konuların kabulü için gerekli çoğunluk sağlanamıyor.
Sonra, sakin bir sesle, devam ediyor:
– Doğrusunu söylemek gerekirse, işçilerin istekleri de kabul edilebilir gibi değil. Bir günlük grevin şirketi bir milyon dolar zarara sokacağını düşünmüyorlar bile.
– Peki, ne istiyorlar mesela?
– Ohoo, yüz pezoya varan zamlar
Yüz pezo, aşağı yukarı bir dolar.
“Hayatın sonunda, geleceği yarınlarla sınırlı olan bireyler için, tüm dünyadaki proleter ailelerde yaşanan facia korkunçtur. Ölmekte olan bu insanların bakışlarında, bir boyun eğiş, bir utanç, tipkı az sonra bizi kuşatan o büyük gizde kaybolup gidecek olan bedeni gibi, çevresindeki boşlukta kaybolan, cevap bulamayan açgözlü ama ümitsiz bir avutulma isteği, yakarışı vardır. Anlamsız, saçma bir toplumsal kast sistemi üzerine kurulmuş olan bu düzen daha ne kadar yaşayacak, bilemiyorum. Ama yöneticilerin, rejimlerinin mucizelerine alkış tutmakla daha az zaman harcamaları ve toplumun ihtiyaçları için daha çok, hep daha çok para bulmaları gerekir, hiç vakit kaybetmeden!
1946: Juan Peron iktidara geliyor. Ernesto on sekiz yaşında. Dean Funes Kolejinin bitirme sınavlarını vermiştir. Bir yandan biraz para kazanacağı ufak tefek işler ararken mühendis olmak için üniversiteye kaydolmayı planlıyor. Babası ona ve Tomas Ganado’ya karayollarına bağlı bir işletme olan Direccion Prvincial de Vialidad Cordobesa’da ‘maden analizciliği’ işi buluyor. İki arkadaşın özellikle yolsuzluklarda uzmanlaşmış olan bu işletmedeki çalışma hayatı uzun sürmeyecektir. 1947’nin başlarında Ernesto, ailesini şaşırtacak bir karar alıyor: Buenos Aires Tip Fakültesine yazılıyor. Kimbilir, belki astımı yüzünden. Belki, gırtlak kanseriyle ölüm yatağında olan büyükannesinin ıstırabına tanık olduğu için Ama öncelikle hekim olmak başka insanların acılarını dindirmek anlamına geldiği için.
‘En kötüsü ne biliyor musun? Kendine yenilmek, pes etmek.’
Geceleri gülmek yasaksa bize
Yasaksa gülmek bize şehirlerde
Geceleri de değiştiririz, şehirleri de
Yasaksa gülmek bize şehirlerde
Geceleri de değiştiririz, şehirleri de
Bir insanın yaşayıp yaşamadığını, atan nabzından değil; onurlu duruşundan anlarsınız.
En kötüsüde ne biyormusunuz? Kendine yenilmek, pes etmek.
Özgürlüğün en büyük düşmanı
halinden memnun kölelerdir
halinden memnun kölelerdir
CHE: Asla vazgeçme evlat .
Çünkü kaybetiğde değil! vazgeçtinde kaybedersin
Çünkü kaybetiğde değil! vazgeçtinde kaybedersin
Baktın hayatın tadını çikarmiyorsun ;tadını kaçiranı hayatından çikar.
Birbirimiz anlamamız için , aynı dili konuşmamıza gerek yok , ezildikten sonra , hepimiz aynı şarabız .
‘Düşenin dostu olmaz’ derler kimileri . Sanki ayakta olanın dostu çokmuş gibi.
Hayatta öyle seçimler yap ki; kazandığın şeyler, kaybettiklerine değsin.
Ölüm nereden ve nasıl gelirse gelsin Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaklarsa ölüm hoş geldi, safa geldi
Al, bu bir yürek sadece, onu avucunda tut ve gün aydınlandığında aç elini, ki güneş ısıtsın onu.
Bir insanın yaşayıp yaşamadığını, atan nabzından değil; onurlu duruşundan anlarsınız.
Yolumuz uzun.
Belki hiçbir şey yolunda gitmedi;
Ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi.
Ama hiçbir şey de beni yolumdan etmedi.