İçeriğe geç

Küçük Şeyler 2 Kitap Alıntıları – Üstün Dökmen

Üstün Dökmen kitaplarından Küçük Şeyler 2 kitap alıntıları sizlerle…

Küçük Şeyler 2 Kitap Alıntıları

Suflörlü bir dünyada yaşam sahnesine çıktığınızda, kendi yazdığınız metni oynayamazsınız, tuluat yapamazsınız. Siz ana babanızın yazdığı metni oynarsınız, yarın çocuklarınızda sizin yazdığınız metni oynarlar.
Bir şeye bakarken, ilk bakışta göze çarpan veya bize öğretilen bakış tarzının yanına kendimize ait bakış tarzları eklediğimiz zaman yaşamı irdelemeye başladık demektir.
Dünyada zaman zaman o kadar kötü şeyler, insana, insanlara yakışmayan, en azından bana ters gelen öyle iğrençlikler oluyor ki, bazen ortaya çıkıp dünyaya doğru;
Hele kardaş ,bakın bakayım ben bu dünyanın insanı mıyım diye sormak geliyor içimden.
Ben yadırgıyorum. Güvensizlikleri, alışveriş kartını uzatan müşterilerine kimliğinizi görebilir miyim diyerek onları çalıntı kart kullanmakla suçlayan kasiyerleri, kapılarda insanların üzerlerini dedektörle arayan düzeni yadırgıyorum. Kaldığım otellerde resepsiyonu aradığımda buyrun Sayın dökmen, size nasıl yardımcı olabilirim diyen resmi ve sıradan, beni sıradanlaştıran sesi yadırgıyorum .Resepsiyon kelimesini bir guguk kuşu gibi dışarıdan gelip Türkçe yuvasından atmaya başlayan, katil yosunlar gibi tabelaları istila eden Club ,center, hairdesigner benzeri kelimeleri yadırgıyorum .Cinayetleri, cehaletleri ,şehrimin yüzüne tükürenleri, parklarımı kül tablası gibi kullananları yadırgıyorum.
Keşfedilmiş yaşamlar ezberletilmiş yaşamlardan, keşfedilmiş bilgiler ezberletilmiş bilgilerden üstündür.
“Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.”
“Ve bazen yola çıkmaya karar vermek yolculuğun kendisinden daha zordur.”
“Nereye gittiğini gerçekten bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.”
Mazeretler mazur göstermez, yalnızca mahcup eder insanı.
Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin, iki yakası da bir araya gelmez.
Bu dünyadaki şarkınız bazen kısa olabilir; önemli olan hayatınızın uzunluğu değil, niteliğidir.
Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.
Okumak, toplumların temellerindeki en güçlü taştır.
Nereye gittiğini gerçekten bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.
Eğer bir yerlere gitmek için yola çıktıysanız, nereye gittiğinizi gerçekten biliyor musunuz ?
Kıtlama ömürler yaşıyoruz bazılarımız; bir kırtik şekerle alabildiğine çay içmeye çalışan tiryakiler gibi, sınırlı ömürlerimizi sınırsız bir yaşam içinde alabildiğine uzatmaya çalışıyoruz.
Çocukken kendilerine seçme özgürlüğü verilmemiş kişiler, suflörlere, özellikle ana babalara kulak vererek büyüdüklerinde, önlerine başkaları tarafından hazırlanmış yaşam haritaları konulacaktır.
Keşfedilmiş yaşamlar, ezberletilmiş yaşamlardan, keşfedilmiş bilgiler ezberletilmiş bilgilerden üstündür.
Bazen de birisi, hakkınızda yapmış bir dedikoduyu, iyilik olsun diye size iletir. Annemden dinlediğim Farsça bu şiirin, hatırlayabildiğim kadarıyla Türkçesi söyle:

Birisi arkamdan bir ok atmış;
Ok bana değmemiş, yere düşmüş.
Ama sen o oku yerden aldın
Getirip benim kalbime soktun.

Yere düşmüş okları dostlarınızın kalbine sokmamanız dileğiyle

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Sevdiklerimize bağımlı değil, bağlı olmalıyız.
Neyi nasıl yapmanız gerektiği konusunda çevrenizdeki herkesin fikri vardır; fikri olmayan, kendisiyle ilgili konular hakkında bilgisi bulunmayan kişi bir tek sizsinizdir. Elbirliğiyle herkes sizi adam etmeye çalışır.
Bu dünyadaki şarkınız bazen kısa olabilir; önemli olan hayatınızın uzunluğu değil, niteliğidir.
Siz birilerine omuz verdikçe, günün birinde bütün bir dünya sizin tabutunuza omuz verecektir.
Dostlar, hayatınızın başlangıcından sorumlu değilsiniz ama finalinden sorumlu olacaksınız.
Dostlar, hayatınızın başlangıcından sorumlu değilsiniz ama finalinden sorumlu olacaksınız.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.
Değerinizi siz tayin ediniz.
Nereye gittiğini gerçekten bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.
Eğer bir şeyi yapmayı gerçekten istiyorsanız, bütün bir evren size yardımcı olur.
Bu dünyada zaman zaman o kadar kötü şeyler, insana, insanlığa yakışmayan, en azından bana ters gelen öyle iğrençlikler oluyor ki, bazen ortaya çıkıp dünyaya doğru;
Hele kardaş, bakın bakayım ben bu dünya insanı mıyım?
diye sormak geliyor içimden.
Bu dünyada her şey kıtlama belki; insan idare etmesini bilmeli.
Kıtlama ömürler yaşıyoruz bazılarımız; bir kırtik şekerle alabildiğine çay içmeye çalışan tiryakiler gibi, sınırlı ömürlerimizi sınırsız bir yaşam içinde alabildiğine uzatmaya çalışıyoruz.
Kimimiz farkında olmadan, kimimiz bilinçli, kıtlama ömürler sürüyoruz bu dünyada.
Çayı kıtlama içmek bence, sınırlı bir insan ömrünü, mümkün olduğunca uzun bir yaşama denk getirme gayretine benziyor.
Bu dünyadaki şarkınız bazen kısa olabilir; önemli olan hayatınızın uzunluğu değil, niteliğidir.
ama diye başlamayın. Mazeretler mazur göstermez, yalnızca mahcup eder insanı.
Sokrates’in yönetimle arası açılmış, idama mahkum edilmiş.
Rivayete göre, ölmeden birkaç saat önce vedalaşmak için eşi gelir yanına. Kadın bu sırada ağlar ve ah bu kötü adamlar seni haksız yere öldürecekler der.
Sokrates ise karısına şöyle cevap verir:
Evet, hakssız yere öldürecekler, haklı yere öldürseler daha mı iyiydi?
Sevdiklerimize bağımlı değil, bağlı olmalıyız.
Bağımlı ilişkide biri ötekine dayanıp da yaşar.
Aralarında bağlılık olanlar ise dayanışma içinde yaşarlar.
Lütfen, bir kediyle yakınlık kurmadan, özellikle bir yavru kedi alıp büyütmeden, kedi suflörlerine kulak verip kedilerin nankör olduklarını düşürmeyin. Kediler, ilişkiye kendileri karar veren, istediklerinde kendilerini sevdiren, özgürlükleri engellendiğinde araya mesafe koyan ve tepki veren varlıklardır. Evlerine ve sizlere bağlıdırlar, bağımlı değillerdir.
Keşke Hepimiz öyle olabilsek.
Siz, kendi yaşamınızı kendiniz kurmayı, kendi yaşam seneryonuzu kendiniz yazmayı da tercih edebilirsiniz, ki bu zor yoldur, siz, önünüze konan, yaşam sahnesinde size sufle edilen, yeri geldiğinde size dayatılan kolay bir yaşamı da tercih edebilirsiniz. Tercih sizindir.
Neyi, nasıl yapmanız gerektiği konusunda çevrenizdeki herkesin fikri vardır; fikri olmayan, kendinizle ilgili konular hakkında bile bilgisi bulunmayan kişi bir tek sizsinizdir. Elbirliğiyle herkes sizi adam etmeye çalışır.
Belki de insanları hem bir ağac gibi tek ve hür, hem orman gibi kardeş yapmak mümkün..
Sevdiklerimize bağımlı değil, bağlı olmalıyız. Eşimize, ailemize, ülkemize bağımlı değil, bağlı olmalıyız. Bağımlı ilişkide biri ötekine dayanıp da yaşar. Aralarında bağlılık olanlarda dayanışma içinde yaşar.
Sahnede suflör gerekli olabilir, ancak yaşamın her kesiminde, çocuklarımıza ve birbirimize yerli yersiz suflörlük ettiğimizde, kendi doğrularımızı kulaklarına fısıldadığımızda, yaşam tarzlarına karışmış oluruz. Buna hakkımız var mı?
“Nereye gittiğini gerçekten bilen insana, dünya kenara çekilip yol verir.”
cocuklar emirle paylaşmayı ogrenemezler.Paylaş! emriyle verilen ahlak ezbere ahlaktır
insanları,dünyayı kandırmak kısa vadede karlıdır,uzun vadede zararlıdır,bindiğiniz dalı,bindiginiz dünyayı yok edersiniz
Yergide ve övgüde dışa bağımlı olmayınız, kendi kendinizin patronu olunuz.
Başkalarına örnek olabiliriz, ancak onların yaşam biçimlerini kendi doğrularımız doğrultusunda şekillendirmeye hakkımız yoktur.
Eski Çin’de kız çocuklarına demir ayakkabılar giydirirlermiş. Bunun görünür sebebi ayakların küçük ve zarif olmasını sağlamakmış. Ama gelişmeleri demirle, sargılarla engellenen ayaklar hiç de güzel gözükmüyor, kötü kaynamış bir kemik yığınına benziyormuş. Ayakları bu şekilde dumura uğratmanın alttaki asıl sebebi, o sakat ayaklarla kendi başına evinden uzağa gidemeyen, evine bağımlı, gözaltında kadınlar ortaya çıkarmaktı muhtemelen. Acaba mantı ve dantel de, kendi içine kapanan, uzaklara bakamayan, okumayan, kendini geliştirmeye vakit bulamayan, bir anlamda kibarca ayaklarona demir ayakkabılar giydirilmiş kadınlar mı üretti? Belki evet belki hayır. Bir açıdan bakınca öyle, bir açıdan bakınca öyle değil.
Sevdiklerimize bağımlı değil, bağlı olmalıyız.
Sizin kollarınızı kaldırıp kendi etrafınızda dakikalarca dönmeniz, kimileri için mantıksızdır ama bu bir Mevlevi’ye göre aşktır
Bir insanı tanımak istiyorsan onunla yolculuk et!
Birisi arkamdan bir ok atmış; ok bana değmemiş yere düşmüş, ama sen oku yerden aldın, getirip benim kalbime soktun
Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.
Eğer siz yaşama hakkını verirseniz, yaşam da size hakkını verir.
Keşfedilmiş yaşamlar, ezberletilmiş yaşamlardan, keşfedilmiş bilgiler, ezberletilmiş bilgilerden üstündür.
Eğer bir şey, sizin, ülkenizin ve dünyanın yarına kalma ihtimalini artırıyorsa, yaşama sevincinizi artırıyorsa o şey büyük şeydir. Tam tersine bir şey, sizin, ülkenizin ve dünyanın yarına kalma ihtimalini azaltıyor, yaşama sevincinizi azaltoyorsa, o şey küçük şeydir, önemsenmesi gereksizdir.
Nereye gittiğini gerçekten bilen insana dünya kenara çekilip yol verir.
Belki de önemli olan, nesneleri, olayları, duyguları büyük-küçük diye ayırmak değil, yarına kalmayı çabalarken, büyük küçük her şey karşısında yaşama sevinci duymak, yaşamdaki neşeyi yakalamaktır.
Bir beyaz atlı prens tarafından keşfedilmediğin sürece bu dünyada var olamazsın. Hayatın ancak bir erkekle anlam kazanır. Aksi halde uyuyup kalır hatta ölürsün. Senin yerin bir erkeğin atının terkisidir.(Pamuk prenses masalının örtülü mesajı)
Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası bir araya gelmez.
Dostlar, hayatınızın başlangıcından sorumlu değilsiniz ama finalinden sorumlu olacaksınız.
“Reception” kelimesi, bir gugukkuşu gibi dışarıdan gelip Türkçeyi yuvasından atmaya başlayan, katil yosunlar gibi tabelaları istila eden “clup, center, hair desinger” benzeri kelimeleri yadırgıyorum
Lütfen,
Bir kediyle yakınlık kurmadan, özellikle bir yavru kedi alıp büyütmeden, kedi suflörlerine kulak verip kedilerin nankör olduklarını düşünmeyin. Kediler, ilişkiye kendileri karar veren, istediklerinde kendilerini sevdiren, özgürlükleri engellenmediğinde araya mesafe koyan ve tepki veren varlıklardır. Evlerine ve sizlere bağlıdırla, bağımlı değildirler
Keşke hepimiz öyle olabilsek
Dostlar, hayatınızın başlangıcından sorumlu değilsiniz ama finalinden sorumlu olacaksınız.
Okumak için iki eli bir araya gelmeyen milletin iki yakası da bir araya gelmez.
Insanlar bazen belirlediklerieri bir hedefe doğru ilerlerken,
birden bire bu ana hedefle hiç ilişkisi olmayan yeni bir
hedefe yönelirler. Planlı yapılmayan bu hedef saptırma davranışına,
eski İstanbul’un tulumbacılarından esinlenerek Tulumbacı
Sendromu adını vermek istiyorum. Hedef saptır­ma ile tulumbacıların ne ilişkisi var?Tulumbacılar, sırtlarında tulumbaları, koşarak yangın söndürmeye giderlerdi. Ana amaçları yangın söndürmekti. Bazen
bir ekip aynı yönde giden bir başka ekiple karşılaşırdı. Nezaket
kuralları gereği arkadan gelen ekibin adımlarını yavaşlatıp
öndeki ekibi geçmemesi gerekirdi. Ancak bazı ekipler öndekileri
sollamaya çalışırlardı. Sollamak o zamanlar da tehlikeli bir
olaydı ve o anda kıyamet kopardı.Sollanan tulumbacı ekibi sandıkları yere koyup kuşaklarından saldırmalarını (bir tür bıçak) çekerlerdi. Tabii sollayan ekip de. Yol üzerinde ciddi bir kavga başlayabilir, tulumbacıların
kanlar içinde yerlere serildikleri olurdu. Bu onur savaşından
galip çıkan taraflar, yenilen tarafın tulumbasını kapıp mahallelerine
geri dönerlerdi. Ganimet sayılabilecek bu tulumbalar,
mahallenin güvenli yeri olan hamamda saklanırdı. Sandık kaptırmak
yüz kızartıcı, kapmak ise onur verici bir olaydı. Çok iyi
de, bu arada yangın ne oldu? .Tulumbacı sendromu, kafalarındaki belirli hedefler için yola çıkan kişilerin, önlerine aniden çıkan yeni hedeflerden ötürü, tali yollara saparak ana hedeften uzaklaşmalarına denilir.
.gereğinden fazla söylerseniz, artık hep
söylemeniz gerekir.
Suflörlü bir
yaşam, size ait olmayan bir yaşamdır, önünüze konmuş bir
yaşamdır. Tercih size kalmıştır: Siz, önünüze hazır konmuş,
ayıklanmış bir yaşamı da tercih edebilirsiniz, balığınızı kendiniz
tutmayı, kendiniz pişirmeyi, kılçıklarını kendiniz ayıklamayı
ve kendi ellerinizle yemeyi de tercih edebilirsiniz.
Eğer bir şey, sizin, ülkenizin ve dünyanın yarına kalma
ihtimalini artırıyorsa, yaşama sevincinizi artırıyorsa o şey büyük
şeydir. Tam tersine bir şey, sizin, ülkenizin ve dünyanın yarına kalma ihtimalini azaltıyor, yaşama sevincinizi azaltıyorsa, o
şey küçük şeydir, önemsenmesi gereksizdir.
İnsanoğlu bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor.
Edebiyatları ve evrensel nitelikteki müzikleri güçlü olan toplumların tarihte daha uzun süre ayakta kalacaklarına inanırım. Okumak, toplumların temellerinde ki en güçlü taştır ..
Yaşamınızı Ravel’in Bolerosu’na benzetmek ister misiniz?
Okumak, toplumların temellerindeki en güçlü taştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir