Peter Archer kitaplarından Dinler Tarihi 101 kitap alıntıları sizlerle…
Dinler Tarihi 101 Kitap Alıntıları
İnanmak zor olsa da 1994 ile 1995 yıllarında, Güney Afrika’da 200’den fazla kişi cadılıktan suçlandı ve yakılarak öldürüldü. Günümüzde bile binlerce çocuğun ve yetişkinin zevkle okuduğu Harry Potter kitapları bazı tutucu Hıristiyanlar tarafından lanetlenmektedir.
16. ve 17. yüzyıldaki Hıristiyan cadı avları binlerce cadının yargılandığı ve genellikle yakılarak idam edildiği zamanlardı.
İnsan doğasındaki bu yaygın hata, her zaman önyargının temel motivasyonu olmuştur: Bir günah keçisi bul ve yanlış giden her şey için bir başkasını suçla.
1692 yılında, Massachusetts’in Salem şehrinde utanç verici bir duruşma yapıldı. Salem köyü papazının 9 yaşındaki kızı Elizabeth Parris ile 11 yaşındaki yeğeni Abigail Williams, Tanrı’ya sövmek, titreme nöbeti geçirmek gibi garip hareketler sergilemeye başladilar. Diğer birkaç Salemli kız da benzer davranışlar göstermeye başladı. Doktorlar kızları şeytanın ele geçirdiğine karar verdiler.
Sıkıntılarının bazı kaynaklarını belirlemeye zorlanan kızlar üç kadının adını verdiler; bu kadınların tutuklanması için emir verildi. Kadınlar muayene edildi ve cadılıktan suçlu bulundular. Bu durum halk arasında cinnete sebep oldu ve cadı olmakla suçlanan yirmi dört kişinin ölümüyle sonuçlandı. Bunların yirmi tanesi idam edildi ve diğerleri de hapiste hayatlarını kaybettiler. Günümüzde Salem Cadı Müzesi ve diğer yerel yerler ve belgeler ziyaret edilebilir ve incelenebilmektedir.
Fransa’nın Lascaux şehrindeki mağara resimlerinden Büyük Gize Piramidi’ne, Haiti Vodou’sundan Sihizm’e, Ja inizm’e ve Swedenborgianism’e kadar din, insan yaratıcılığını ve ruhaniliğini tüm farklı yüzleriyle göstermektedir.
Dini dürtü, ilk evriminden bu yana insan psikolojisinin bir parçası olmuştur.
Her şeyin birbiri ile ilişkili olduğunu fark etmeye başladı. Meyve, yağmur yağdığında gökyüzünden besin alan toprağa bağlı olan ağaca bağlıydı. Toprak, gökyüzü tarafından beslenen topraktan gelen ağaçlardan gelen meyveleri yiyen böcekleri ve hayvanları besliyordu. Havyanlar ölüyordu, bitkiler ölüyordu, Siddhartha da ölecekti. Yaşam birbirine bağlantılılıkla ve değişimle doluydu. Ve geçicilikle. Var olan her şey ölecekti. O ölecekti, düşünceleri ölecekti, arzuları ölecekti. Bu an ölecek ve yerine başka bir an doğacaktı.
Kaybetmekten endişe duyduysa bile, değişim kaçınılmaz olduğu için kaybetmek de kaçınılmazdı. Değişim korkuyu getirdi. Korku dukkha’yı getirdi
Japonya’daki bir Zen tapınağının kapısını çalarsanız, tapınağa girmek için iki gün beklemek zorunda kalabilirsiniz. Bu ilk sınavdır. Bu sınavı geçerseniz, sonrasında küçük bir odada üç ila beş gün boyunca oturmak zorunda kalabilirsiniz. Bu sınavı da geçince diğer rahipler ile birlikte Zendo’ya (meditasyon alanı) kabul edilirsiniz ve birkaç uygulama gününden sonra Zen ustası ile tanışırsınız.
Japonya’daki bir Zen rahibinin hayatı, çok sıkı meditasyon dönemleri, iş uygulamaları ve öğelere maruz kalma ile oldukça zorludur. Bu herkesin kaldırabileceği bir şey değildir ve uygulama ko nusunda ciddi olmayan ya da kendilerini bekleyen zorluklara hazır olmayan kişilere uygun değildir.
Budizm’de tek bir otorite yoktur; yani papa yoktur, başkan yoktur ya da Budistlerin bir lideri yoktur. Merkezi bir makam ya da kesin bir kaynak da yoktur.
Buda, doğru görüş ile ne anlatmaya çalışıyordu? Doğru görüş, olayları koşullanmış tecrübenin ötesinde tecrübe etme yeteneğidir. Geçmiş tecrübelerin önyargılı filtrelerini kaldırır ve gerçekliği aslında olduğundan daha yakın bir şekilde yaşamanızı sağlar. Yaşamınız boyunca süren alışkanlıklarınızdan ortaya çıkan önyargılardan, kesin hükümlerden ve tepkilerden kurtulmanızı gerektirir. Meditasyon (ve bileşenleri doğru çaba, konsantrasyon ve farkındalık) önyargılarınızı, kesin hükümlerinizi ve tepkilerinizi belirlemenize ve tecrübelerinizde nasıl aktif yol oynadıklarını görmenize yardımcı olur.
Meditasyon yoluyla varoluşun üç işaretini kavrayabilirsiniz ve artık onlar tarafından aldatılmazsınız: dukkha (acı çekme; yaygın memnuniyetsizlik), anicca (geçicilik) ve anatta (ayrı bir benliğin olmaması). İleri meditasyon geçmiş karmanızı ya da yaşadığınız koşullanmaları yok etme fırsatı sağlar. Yaşadığınız tecrübeler nedeniyle zihninizde biriken düğümleri çözmek gibidir. Çözülen her bir düğüm, kurtulduğunuz her bir koşullanma, yok edilen her bir karma parçası sizi uyanışa yaklaştırır.
Nirvana’nın sözlük anlamı üfleyerek soğutmak ya da üfleyerek söndürmek tir. Sönen nedir? Üç zehre (klesha) olan bağlılık: hırs, nefret, yanılgı. Hayata tutku yerine bilgelik (prajna) ile yaklaşılabilirse acı sona erebilir.
Buda, duyularınızla olan ilişkinizi incelemenizi hatırlatır. Duyularınız sizi itip kakıyor mu, sizi belaya mı sürüklüyorlar, aşırı bir meşgale haline mi geli yorlar? Orta yolu bulun, ne duyusal tecrübelere boyun eğin ne de onları engelleyin.
Buda’nın öğretileri, dertlerden kurtulmak ve kişinin kendini acıdan kurtarması için bir yoldu. Buda, tek yolun Orta Yol olduğunu biliyordu. Aşırı zevkin (bedensel zevk üzerine kurulu bir yaşam) ya da aşırı üzüntünün (bir sofunun yaşamı gibi) kurtuluşu olmayan sürekli bir acıya yol açtığını biliyordu.
Buda belgeselinde Jane Hirshfield, Buda’nın öğretilerine sekiz kelimelik bir açıklama sunar: Her şey değişir, her şey bağlantılıdır, dikkatinizi verin. Bu, Pali Derlemesi’nde (Budist metinlerin bir derlemesi) Buda’ya atfedilen milyonlarca kelimenin güzel bir özetidir.
Budizme inanmazsınız, Budizm’i uygularsınız. Aslında Budizm’i uygulamak için Budist olmanıza bile gerek yoktur. Sadece oturup meditasyon yapmanız gerekir.
Veda, bilgelik ya da bilgi anlamına gelen Sanskritçe bir kelimedir. Bu metinler Hinduizm’in en eski yazıları ve kutsal Hindu metinlerinin en saygı duyulanlarıdır. Aslında daha sonra gelen tüm metinler, Vedalar üzerine yapılan yorumlar olarak değerlendirilir. Hindular için bu metinler evrenin anlaşılmasının temel kaynaklaridir.
Sünni Müslümanlar, sadece bağlayıcı olmayan fikirler sunan hukukçuları ya da âlimleri tanıyarak resmi din adamlığı rütbesinden uzak durdular. Bunun aksine Şii Müslüman liderlerinin papa benzeri bir otoriteleri vardı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Müslümanlar, yemek amacıyla hayvan keserken Tanrı’nın kutsal olarak yarattığı bir canı aldıklarını kabul etmek zorundadırlar. Bu nedenle, onun izniyle sadece besin ihtiyacını karşılamak için öldürdüklerini hatırlamak için kesim sırasında Tanrı’nın adını anmaları gereklidir.
İslam, günahları kişiler ve toplum üzerinde yarattıkları sonuçların ciddiyetine göre sınıflandırır ve en ağır uyarılar topluma bütünsel olarak zarar verme potansiyeline sahip olanlar için ayrılır.
Fas’ta yer alan Karaviyyin Üniversitesi, dünyadaki kesintisiz eğitim veren en eski üniversite olmasıyla öne çıkmaktadır. Bu öğrenim merkezi 859 yılında Fatma el Fihri adındaki Müslüman bir kadın tarafından kurulmuştur. Dünyanın ikinci en eski üniversitesi el-Ezhar ise 10. yüzyılda Mısır’da kurulmuştur.
Kuran, kanuni ve adil olarak değerlendirilen şeyleri ihlal eden eylemleri lanetler. Masum sivillerin öldürülmesi de dahil terörist eylemler kesin olarak, adalet sınırlarının ötesindeki ihlaller olarak değerlendirilir.
İslam tarihi boyunca, yasaları ihlal eden eylemler, diğer kişilerin bu tip eylemlerin marifet olduğuna ya da bir işi ileriye götürmenin işe yarar yolları olduğuna inanmaktan alıkoymak amacıyla sert bir şekilde cezalandırılmışlardır. İslam mahkemeleri korsanlık, uçak kaçırma, insan kaçırma ve soykırım gibi suçlardan hüküm giyenlere idam cezası vermektedir.
İslam’da köktendinci olmak kişinin aşırılıkçı olduğu anlamına gelmez. Müslümanlar için köktendincilik, kişinin dini metinlere katı bir şekilde uyması demektir. Bu bağlamda tüm Müslümanlar doğaları gereği köktendincidir çünkü Kuran’da açıklandığı şekilde, inançlarının temel prensiplerine uygun davranmaya çalışırlar. Günümüzde, İslam’ın kökündeki öğretileri takip eden ama adaletsiz şekilde
radikal aşırılıkçı olarak etiketlenen çok sayıda Müslüman vardır.
İslam’ın belki de en tartışmalı ve yanlış anlaşılan yönlerinden bir tanesi cihat kavramıdır. Bazı Müslüman grupları cihat fikrini yanlış yorumlayarak onu yabancılara karşı silahlı bir mücadele ile sınırlarlar. Ancak bu terimin orijinal Islami anlamı, inancı baskının ortasında uygulamak için karmaşık bir iç ve dış mücadeleyi ifade etmektedir.
Cihat kelimesi mücadele ya da gayret anlamına gelen Arapça j-h-d kökünden gelmektedir. Bu kökten türetilen diğer kelimeler çaba , yorgunluk ve iş tir. Asıl anlamı şudur: Cihat kişinin kendi inancını engellere karşı uygulaması mücadelesidir. Cihat kelimesinin kutsal savaş olarak tercüme edilmesi yanlıştır. Arapçada kutsal savaş kelimesi harbü’l mukaddes olarak söylenir ve bu terim Kuran’da ya da İslam edebiyatının herhangi bir diğer metninde yer almaz.
Cihat kelimesi, Kuran’da birkaç kere geçer ve diğer kişiler tarafından inananların inançlarını bırakmaları için yapılan baskılara direnme ve kendilerini baskıcılara karşı savunma mücadelelerini anlatmak için kullanılmıştır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Meleklerin bir özgür iradesi olmadığı için, İslam’da sürgün edilmiş melek kavramı yoktur. Müslümanlar, (Kuran’da şeytan ya da iblis olarak belirtilen) şeytanın insanları baştan çıkartmaya çalışan bir cin olduğuna inanırlar.
13. yüzyılın sonu itibarıyla, antik Yunanların ve imparatorluk dışındaki diğer ulusların felsefi yazıları Avrupa sınırlarından içeriye yağıyordu. İslam âlimleri antik Yunan düşünürlere saygı gösterdikleri ve onların eserlerinin birçoğunu korudukları için, bu metinlerin çoğu Arapçadan tercüme edildi. Yahudi filozof Musa Ibn Meymun ve Müslüman düşünür İbn Rüşd’ün yazıları yaygın şekilde dağıtıldı.
Dominikan bir rahip ve âlim olan Aziz Thomas Aquinas, Musa İbn Meymun ve İbn Rüşd’ün metinlerini incelemesi için çağrıldı. Onların önerilerinden bazılarını reddettiyse de diğerlerini, Summa Theologica adındaki büyük bir çalışmada, Hıristiyan düşünce şekli ile birleştirdi. Bu kitap hiçbir zaman bitirilememiş olmasına rağmen, çok sayıda âlim tarafından skolastik hareketin entelektüel zirvesi olarak değerlendirilmektedir.
Manastır tezhibinin en iyi örneklerinden biri İrlanda’nın Kells Kitabı’dır.
Aslında ilk keşişler, Latincede nonnus olarak bilinen kadınlardı. Daha sonra bu kadınların toplulukları manastır rahibeleri olarak tanınmaya başladı. Kadınlar genellikle dini olmayan sebeplerle; mesela istenmeyen evliliklerden kaçmak ya da babalarını pahalı çeyiz masraflarından kurtarmak manastır rahibelerine katılıyorlardı.
Roma çarmıha germeyi bir ceza şekli olarak Perslerden aldı ve boyunduruğu altına aldığı halkların baskı altında tutulması için kullandı. Romalı yazar Cicero (MÖ 106-43) sayesinde, çarmıha germenin köleler ve Romalı olmayan vatandaşlar için, özellikle de isyana teşvik edenler ya da diğer vatan hainliği suçlarını işleyenler için kullanıldığını biliyoruz.
Dört Incil aynı hikayeyi anlatır ama her bir yazar farklı yönlere odaklanarak farklı bir mesaj verir:
Markos Incili (MS 65-70) İsa’nın, zulme uğrayan Hıristiyanların kendilerini özdeşleştirebileceği çilesine odaklanır.
Matta Incili (MS 80-100) İsa’nın Mesih olarak Yahudi kehanetlerini nasıl yerine getirdiğini anlatır.
Luka İncili (MS 85) İsa’nın kurtarıcı olarak ırk ya da sınıf bazında nasıl ayrımcılık yapmadığını belirtir.
Yuhanna İncili (yak. MS 90) İsa’nın ilahi bir varlık olması konusundaki zorlu kavramı açık ve kesin olarak anlatır.
İsa’nın ölümünden sonra takipçileri umutsuzluğa düşmüştü. Birbirlerine İsa’nın nasıl Mesih, Yahudi toplumunu tutsaklıktan kurtaracak seçilmiş lider olabileceğini soruyorlardı. İsa gitmişti ve insanlar hâlâ Roma İmparatorluğu yönetiminde yaşıyorlardı.
İsa’nın hayata döndüğü konusunda dedikodular yayılmaya başlayınca umut tekrar yeşerdi. Mezarı boştu ve birkaç kişi onu gördüğünü iddia etmişti.
Havariler, Yahudi Şavuot Festivali’ni (Yunanca Pentikost) kutlarken Kutsal Ruh aralarına girdi ve havari Petrus, Eski Ahit’te ön görüldüğünü iddia ederek büyük bir kalabalığa dirilişi duyurdu. Orada toplanan insanlara ilerlemelerini ve Kutsal Ruh adına vaftiz olmalarını söyledi. Böylece yaklaşık MS 33 yılında, 3000’den fazla insan vaftiz edildi. Bu olay bazı Hıristiyanlar tarafından Pentikost (Hamsin Yortusu) sırasında kutlanmaktadır.
İsa hakkında bildiklerimiz, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından yazılan dört İncil’den gelmektedir. İncil yazarlarının hiçbiri İsa ile aynı dönemde yaşamamıştır, bu nedenle onunla ilgili birçok detay belirsizdir.
Yüzyıllar içinde Lao-Tzu hakkında mitler ve efsaneler ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesine göre, annesi ona kayan bir yıldızı izlerken hamile kalmış ve atmış iki yıl boyunca karnında taşıdıktan sonra doğum yapmıştı. Uzun, yoğun beyaz bir sakal ile doğmuştu (o süre düşünüldüğünde hiç de şaşırtıcı değil).
Konfüçyüs bir politik şiddet döneminde yaşadı; böylece sosyal ve etik sakinlik konusunda düzeltici düşünceler üretebilecek bir felsefeyi savunan ve tüm insanlarda mükemmellik olduğunu savunan bir öğretmen için zemin hazırdı.
Mistisizm, Tanrı ile kişisel iletişimin ya da Tanrı’nın veya ilahi gücün tecrübe edilmesinin, rasyonel düşünce yerine sezgi ya da ani içsezi yoluyla mümkün olduğu inancını ifade eder.
Genel anlamda İskender, dünya tarihindeki en büyük dini inanç yayılımlarından birinden ve karmaşık dini geleneklerin sonraki 500 yıl boyunca birbirlerini etkilemeye devam edecek şekilde birleşmesinden sorumluydu.
İskenderiye Kütüphanesi, antik dünyanın en önemli öğrenme merkezlerinden biri haline geldi. Şehrin limanına giren gemilerin içleri kitap bulmak için aranıyordu; bulunan kitaplar el konularak şehir kütüphanesine ekleniyordu (ancak kitapların kopyaları sahiplerine iade ediliyordu).
En ünlü Mısır mezarlarından biri firavun Tutankamun’un mezaridir (MÖ 1332-1333 yılları arasında Mısır’ı yönetmiştir). Mezar, 4 Kasım 1922’de arkeolog Howard Carter tarafından bulunmuştur. Her ne kadar bu durum birkaç yıl sonrasına kadar bilinmemiş olsa da, keşfedildiği akşam Carter, patronu Lord Carnarvon ve Carnarvon’un kızı Evelyn mezara girerek incelediler ve daha sonra kapıyı dikkatle tekrar mühürleyerek çıktılar. Mezara çok daha eski bir tarihte hırsızlar girmişti ama belli ki hırsızlar yakalanmış ve mezar tekrar mühürlenmişti. Mezar fevkalade bir şekilde korunmuş durumdaydı. Carter, durgun havada korunmuş olan cenaze çiçekleri buldu (ama dokununca dağıldılar) ve yerdeki tozun üzerinde mezarı tekrar mühürleyen işçilerinin çıplak ayak izlerini gördü.
Mısırlılar ölülerini mumyalamaya en az MÖ 3400 kadar eski bir tarihte başladılar. Yüzyıllar içerisinde gelişen işlem şu şekildeydi:
1. Beyin bir kanca yardımıyla burun kanalından dışarıya çıkarıldıktan sonra kafatasının içi yıkanırdı.
2. İç organlar çıkarılır ve beden korunması için baharatlarla doldurulurdu.
3. Beden, nemi uzaklaştırması için tuz kullanılarak yetmiş gün bo yunca kurumaya bırakılırdı.
4. Kırılmalarını önlemek için el ve ayak parmaklarına koruyucu kılıflar takılırdı; daha sonra beden önce keten şeritlerle daha sonra da yelken bezi ile sarılırdı.
5. Mumya tahta bir tabutun içine yerleştirilir ve bu tabut daha sonra taş bir sandukaya koyulurdu.
Dionysos ayinleri genellikle geceleri yapılırdı. Geyik derisi giymiş kadınlar şarap içer ve sarmaşık taçlar takarak Dionysos’un (tanrının kendisi olduğuna inanılan) resmi çevresinde çılgınca ederlerdi. Kadınlar kimi zaman kurt ya da geyik gibi yavru hayvanları emzirirler ve kimi zaman da bir hayvan avlayıp parçalayarak çiğ et yerlerdi. Çılgına dönmüş kadınlar ayinler esnasında nadiren de olsa bir erkeği ya da çocuğu parçalarlardı.
Din, kısmen dini inancın çok fazla şekli olmasından ve kısmen de dinin ne olduğunun tam olarak tanımlanamamasından dolayı karmaşık bir konudur.
Son kanıtlar, Hinduizm’e inananların kendi dinlerinde kalma olasılıklarının, diğer büyük dinlerin inananlarına göre daha yüksek olduğunu göstermiştir. Bir ankete göre, Hindu olarak yetiştirilen kişilerin %90’ı Hindu kalmaktadır. Bu oran diğer büyük dinler arasında birinci sıradadır ve Katolikler (yüzde 89) ile Yahudiler (yüzde 85) ise ikinci ve üçüncüdür.
Antik toplumların neredeyse tamamı çoktanrılıydı. Tek bir Tanrı’ya, yani Yehova’ya tapan Yahudiler bile başlangıçta diğer tanrıların varlığını reddetmediler. Onlar sadece ilah olarak tekini kabul ediyorlardı.
İnsanlar tanrılara ilahi yönlendirme için değil, ya tanrıların kendilerine bir iyilik yapmaları ya da, daha sıklıkla, tanrıların onları rahat bırakmaları için ibadet ederdi.
Tanrı’ya sunabilecek sevgisi olan herkes kendini onunla yakın hisseder. Tanrı’nın isteğini karşılayıp karşılamadığını yalnızca kendi kalbi bilebilir. Böylece Tanrı’nın arzusunu anlayan herkes bu cevaptan kişisel olarak sorumlu olur ve din halk ve Tanrı arasındaki değil, birey ve Tanrı arasındaki bir mesele haline gelir.
Doğum bir başlangıç değildir, ölüm ise bir son değildir. Sınırlama olmaksızın var olmak vardır; başlangıç noktası olmadan devamlılık vardır. Sınırsız var olma uzaydır. Başlangıç noktası olmayan devamlılık uzaydır. Doğum vardır, ölüm vardır, çıkmak vardır, girmek vardır. İnsanın şeklini görmeden girip çıktığı yer, işte o Tanrı’nın kapısıdır.
Doğum başlangıç değildir, ölüm ise bir son değildir. Sınırlama olmaksızın var olmak vardır; başlangıç noktası olmadan devamlılık vardır .
Sınırsız var olma uzaydır . Başlangıç noktası olmayan devamlılık zamandır. Doğum vardır, ölüm vardır, çıkmak vardır, girmek vardır. İnsanın şeklini görmeden girip çıktığı yer, işte o Tanrı’nın kapısıdır.
Sahip olduğunuzla yetinin; her şeyi olduğu gibi sevin.
Hiçbir şeyin eksik olmadığını fark ettiğinizde tüm dünya size aittir.
—Lao- Tzu
Ölümden sonra tüm ruhlar yargılanır( daha sonra Hristiyanlık tarafından da benimsenen bir anlayış) veya Osiris’in krallığına getirilirlerdi ya da günahları için cezalandırılardı.
Cihat kelimesi mücadele ya da gayret anlamına gelen Arapça j-h-d kökünden gelmektedir. Bu kökten türetilen diğer kelimeler çaba , yorgunluk ve iş tir. Asıl anlamı şudur: Cihat kişinin kendi inancını engellere karşı uygulaması mücadelesidir. Cihat kelimesinin kutsal savaş olarak tercüme edilmesi yanlıştır. Arapçada kutsal savaş kelimesi harbü’l mukaddes olarak söylenir ve bu terim Kuran’da ya da İslam edebiyatının herhangi bir diğer metninde yer almaz.
Yahudi Kutsal Günleri, eylül ya da ekim ayına denk gelen on günlük bir süreç olan Pişmanlık Günleri ile başlar. Bu günlere Roş Aşana ve Yom Kippur da dahildir. Diğer önemli kutsal günler Hanuka, Purim ve Pesah’ı içerir. Yom Kippur Pişmanlık Günlerinin en sonuncusudur.
Yom Kippur telafi günü dür. Bir önceki senenin günahlarının, telafi edileceği gündür. Oruç tutmak Yom Kippur’un en önemli bir parçasıdır. Yiyecek ve içeceklerden uzak durmak bu günün öneminin kesin bir göstergesidir. Oruç, her bireyin ruhani taraflara odaklanması için gerekli olan zihinsel duruma ulaşmasına yardımcı olur.
İbrani sayı sistemi, harfleri rakam olarak kullanır. Alfabenin her bir harfinin, kendine karşılık gelen bir sayı değeri vardır. İlk on harfin birden ona kadar değeri vardır; daha sonraki dokuz harf yirmiden 100’e kadar onlu değerlere sahiptir ve geri kalan sayılar da sırasıyla 200, 300 ve 400 sayılarına eşdeğerdir.
Her bir İbranice kelime bir sayıyı temsil edecek şekilde hesaplanabileceğinden, Yahudi mistisizmi kelimelerin sayısal değerlerindeki gizli anlamları anlama konusuyla titiz bir şekilde ilgilenmektedir. Örneğin İbranice chai(hayat) kelimesinin sayı değeri 18’dir. Bu nedenle, 18’in katlarında özellikle düğünler ve yaş kutlamalarında yardımsever bağışlarda bulunmak ve hediyeler vermek yaygın bir uygulamadır.
İbranice İngilizcenin tam tersine sağdan sola okunur.
Cennetin altındaki her yere beş şeyin uygulamasını getirebilen kişi insanlığı başarmıştır: nezaket, tolerans, iyi niyet, çalışkanlık ve kibarlık.
Centilmen sakin ve huzurludur, küçük adamlar her zaman duygusaldır.
Taoizmin felsefesi sadece olmaktır.
Tarih boyunca insanların maruz kaldığı felaketler başkalarının üzerine yıkılmıştır…..insan doğasındaki bu yaygın hata, her zaman önyargının temel motivasyonu olmuştur: Bir günah keçisi bul ve yanlış giden her şey için bir başkasını suçla.
Günümüz dünyasında Müslümanlar genellikle aşırılık ve tahammülsüzlük ile ilişkilendirilirler; inançları yanlış anlaşılmış ve hatta aşağılanmıştır.
Kişi saygı görmek için saygı göstermek zorundadır.
Asıl önemli olan çalışmak değil uygulamaktır.
Taoizm, uyumsuzluk ya da zıtlıkların uyumu felsefesini savunur; yani nefret olmadan sevgi, karanlık olmadan aydınlık, kadın olmadan erkek olmaz; diğer bir deyişle yin ve yang.
Tanrı insanları kendi hareketlerinden sorumlu tutar ve bizlere kendisinin yüksek etik davranış standartlarına uymamızı öğretir. Tanrı’nın beklentileri tüm insanlar İçin geçerlidir, hatta Tanrı ile iletişimini kaybetmiş olanlar İçin bile.
Farkındalık, dikkati gelecek ya da geçmiş hakkındaki düşüncelerden ya da şimdiki zaman konusundaki yargılardan uzaklaştırıp mevcut zamana getirme sürecidir.
Yüce kral Yudhidistra bir keresinde, hayattaki en harika ve gerçekten şaşırtıcı olan şeyin her saniye çevremizde ölen insanlar görmemiz ve buna rağmen asla ölmeyeceğimizi düşünmemiz olduğunu söylemiştir.
Kişinin Allah’a doğrudan ulaşmak için herhangi bir aracıya ya da araca ihtiyacı yoktur.
Kişinin Allah’a doğrudan ulaşmak için herhangi bir aracıya ya da araca ihtiyacı yoktur.
Sahip olduğunuzla yetinin; her şeyi olduğu gibi sevin. Hiçbir şeyin eksik olmadığını fark ettiğinizde tüm dünya size aittir.
insan doğaya özenmeli ve herkesi eşit olarak değerlendirmelidir.
Sahip olduğunuzla yetinin; her şeyi olduğu gibi sevin.
Hiçbir şeyin eksik olmadığını fark ettiğinizde tüm dünya size aittir.
Buda, duygularınızla olan ilişkinizi incelemenizi hatırlatır. Duygularınız sizi itip kakıyor mu, sizi belaya mı sürüklüyorlar, aşırı bir meşgale haline mi geliyorlar? Orta yolu bulun, ne duygusal tecrübelere boyun eğin ne de onları engelleyin.
Faize dayalı borç vermek, zenginlerin fakirleri suiistimal ettiği bir atmosfer yaratarak insanların kalplerinde açgözlülük ve nefret doğurur.
Hz. Muhammed, müslümanların çeşitli işler için işçi çalıştırdıkları zamanlarda terleri kurumadan ödeme yapmalarını emretmiştir.