İçeriğe geç

The Ministry of Utmost Happiness Kitap Alıntıları – Arundhati Roy

Arundhati Roy kitaplarından The Ministry of Utmost Happiness kitap alıntıları sizlerle…

The Ministry of Utmost Happiness Kitap Alıntıları

İhtiyaç denen şeyin hatırı sayılır miktarda zalimliği içine alabilen bir ambar olduğunu da tecrübe ederek öğrenmişti.
Tanrı’nın şahdamarı Hindistan’la Pakistan arasındaki yeni sınırda patlayıverdi ve bir milyon insan nefrete kurban gitti. Komşular birbirlerini hiç tanımamışlar, birbirlerinin düğünlerine hiç gitmemişler, şarkılarını hiç söylememişler gibi düşman kesildiler.
Bizim gibi karmaşık ve farklı bileşenlerden meydana gelen bir halkın bir arada var olmayı sürdürebilmesinin -birlikte yaşamayı sürdürmemizin,birbirimize tahammül etmemizin ve arada bir birbirimizi öldürmemizin -kurallarını o şiddetten duyduğumuz daimi endişe,onun geçmişteki icraatlarının anısı ve gelecekteki tezahürlerinden kapıldığımız korku koyar.
yoldaşlarını nefret ettikleri ve savaştıkları şeye dönüşmemeye ikna etmek için çabalıyordu.
Uzattıkları ekmek, bizi köleleştirdiği ve yaltakçı uşaklara çevirdiği için tehlikeli
Evlilik kurumuna karşı olduğumu da söyleyeyim. Kadınlara boyun eğdirmek için icat edilmiş bir müessese.
Kapitalizm zehirli bal gibidir.
.
Bir süre sonra masanın karşısına uzanıp elini eline aldı. Yıldırım çarpmış bir binayı teselli etmeye çalıştığını bilemezdi.

.

Nasıl ve ne kadar çok sevdiğinin anısını canlandırdı.Sonra da bu düşünceyi içinden çıktığı arşivin kilitli odasına iade etmeye çalıştı.
Dostlar düşmana dönüyor.Düşmanken dost olan birini ise görmedim daha.Umut yok gibi.Takınabileceğimiz tek asil tutum,umut varmış gibi davranmak..
Başım beni öldürüyor.Ona yakınken niye hep böyle oluyorum?
Bu kadar bilgi varken kimsenin bir şey öğrenmek istememesi sence de tuhaf değil mi?
Onun o halini en iyi anlatacak kelime herhalde kimsesizlik.
Kendime ve ruhuma yıllardır bir mühür gibi kazınmış birini nasıl tarif edeyim?
Onu gördüğüm an ruhumdan bir parça benden çıkıp ona sarılmıştı.Hala da oradadır.
Bazen bir kişinin bile kararlığı,kararsız bir kalabalığı yıldırabilir.
Eskiden yoluna çıkmadıkça gözlerini kaldırıp bakmaya bile tenezzül etmeyeceği insanların acayipliği onu cezbetmişti.
“Onu gördüğüm an ruhumdan bir parça benden çıkıp ona sarılmıştı. Hâlâ da oradadır.”
Sevgiyi denizin kumu içine alması gibi aldı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İçindeki çakışan taraflar sustu. Bedeni savaş meydanı olmaktan çıkıp sanki cömert bir ev sahibine döndü. Bu ölmek gibi miydi, doğmak gibi mi?
Pervane insanca vasıflar gösteriyordu; nazlıydı, karamsardı ve ne yapacağı belli olmuyordu.
İhtiyaç denen şeyin hatırı sayılır miktarda zalimliği içine alabilen bir ambar olduğunu da tecrübe ederek öğrenmişti.
İmam Sahip, insanlar renkten söz ederken -kırmızı, mavi, turuncu, ramazanda gün batarken veya ay doğarken gökyüzünü tarif ettiklerinde- aklından neler geçiyor?
Yolun karşısındaki arktan yükselen fazlasıyla dünyevi kokularla keskin bir tezat oluşturur güzellikte, alaca bir ay doğdu.
Aceleyle eve gidip şahit olduğum manzaranın yüreğime oturmasını bekledim. Ama tuhaf şekilde oturmadı. Beni sarsan tek şey, kendi itidalim karşısında hissettiğim sarsıntıydı. Olup biten her şeyin aptallığı ve beyhudeliğinden tiksiniyordum, ama her nasılsa bunu yüreğim kaldırabiliyordu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Nietzsche, ahlakın merkezinde Acıma Duygusu olursa mutsuzluğun bulaşıcı hale geleceğini ve mutluluğa da şüpheyle bakılacağına inanıyordu.
Bağımlılığın kendine ait bir hafızası vardır; ten, koku, sevilenin parmaklarının uzunluğu
“Oysa Sokrates onlardan çok önceleri asıl can alıcı soruyu sormuştu: Niye ahlaklı olalım?”
Pervane insanca vasıflar gösteriyordu; nazlıydı, karamsardı ve ne yapacağı belli olmuyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir