Orhan Kemal kitaplarından Kötü Yol kitap alıntıları sizlerle…
Kötü Yol Kitap Alıntıları
film artisti olmama rüyamda bile müsade etmiyorsunuz.
Kafasından oğlunun patronu geçti.
« Neyleyim öyle boynuzluyu!» diye geçirdi.
«Herif hâzâ boynuzlu, deyyus. Karı gider bir yanda yayılır, kendi Hooş, kendisinin yayıldığını ne duydum ne işittim. Var mı bir yetmişinde? Olmalı. Eee, zamanında kim bilir ne türlü kapılar çaldı ki şimdi de kendi kapısını çalıyorlar »
Genç kadın çılgına döndü:
– Versene bir sigara bana demek kahpe karıyı süründürmekten bahsediyor? Peki o kahpe karıyı kahpe yapanın kim olduğundan bahsetmiyor mu?
– O malûm zaten canım.
– Onu dinleyen hödükler demiyorlar mı ki, bu kadın anasından kahpe doğmadığına göre, onu kahpe yapan senden başkası mı? Bu kadın nasıl oldu da kahpe oldu demiyorlar mı? Ha? Cevap ver Reşat. Şu kadar çocuktum, sana daha önce anlatmıştım. Fakir mahallemizin kaldırımlarında takunyayla kaydırak oynardım ama mutluydum. Çocuktum. Kısmetim bir bakkal, bir kasap, bir manav, belki de bir ne bileyim halktan herhangi biri olacaktı ama, erkek olacaktı. Beni şuna buna muhtaç etmiyecek, kahpe yapmıyacaktı. Bu çıktı karşıma. Parası, otomobili, kucak kucak, kutu kutu hediyeleriyle, o zamana kadar görmediğim, belki de göremiyeceğim iskarpinler, elbise, manto, tayyör, elmas, altınlarla bu çıktı. Anamı, babamı tavladı. Gözlerini kamaştırdı onların. Sonra fakir mahallemizdeki harap ama anacığımın sabun kokusu sinmiş evinden, apartman katına taşıdı. Kaderimizi değiştirdi. Sandı ki bütün bunlar, fakir ama kudretli bir erkekliğin yerini tutar. Tutmadı, tutamadı, tutamazdı. Tutamadı işte Reşat. Bunda senin suçun yok. Sen olmasan bir başkası olacaktı… Fakat olacaktı
Ağlıyordu. Sigarasının külünü tablaya sinirli sinirli çarptı:
– … oldu nihayet. Bundan böyle de olacak. Kadınlığım beni bırakana kadar olacak. Benim ne suçum var? Suç kendisinin. Aradaki yaş farkını hesaba katmadan beni alan, sonra da şuna buna muhtaç eden o. Kendi kendini, kendi kısırlığını, tükenmişliğini neden cezalandırmıyor da beni cezalandırmağa, sürüm sürüm süründürmeye kalkıyor?
Bir süre «zamparalık» üzerine tartıştılar. Şoföre göre, erkek dediğin bir bal arısı gibi, çeşitli çiçeklerden bal almalıydı. Evlenmek, yurt yuva sahibi olmak, kızlı oğlanlı zırıl zırıl bir alay çocuk, onların bitmez tükenmez ayakkabı, elbise dertleri!..
– Bu dünyaya yaşamak için geldim ben arkadaş. Posam çıkıp, işe yaramaz hâle gelinceye kadar çiçek çiçek dolaşacağım!
– Kanatların yorulunca ne yapacaksın?
– Hiç
– Ortalıkta sürüneceksin değil mi?
– Yok yahu, kolayı var. O zaman da kaldırır kendini atarsın yardan aşağı bitti gitti. Ben şimdi kanatlarımın yorulduğu zamanı değil, kanatlarımın beni dolaştıracağı çiçekleri düşünüyorum arkadaş!
İstanbul Uçurum kenarlarında bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnsanı kendine çekiyor, sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu.
Aşk bu muydu? Aşk buysa çok üzücü, insanı harap edici bir şeydi. Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı, hayır sızlayışı da çok hoştu.
( )
— Yaaa, öyle mi?
— Hayır, akşam.
Sevmek başka, evlenmek başkadır.
Unutma ki insan her sevdiğini alamaz
Yapan kadar yapmasına göz yuman da
Zenginin keyfi oluncaya kadar fakirin canı çıkar.
Ekmekleri yenecek insanlar vardı, yenmeyecek insanlar
Karı milleti tuhaftır, koşarsın kaçar, kaçarsın kovalar.
İnsan ekmek yediği yere ihanet etmemeli.
Düşler boş değildir.
Ekmekti, önce ekmekti. Sonra ötekiler
Zenginin keyfi oluncaya kadar fakirin canı çıkar derler!
“O nasıl uygun görürse öyle yaşayacağım.Dilerse ölüme bile giderim, hem de seve seve!”
Öyle de, böyle de bu dünya fani.Nasıl olsa toprağa gideceğiz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne yapalım hemşerim? Surat etsen de etmesen de iş olacağına vardı bir sefer. Yemeyenin malını yerler. Dünya bu. Ben dakka dukka. Çalma elin kapısını, çalarlar kapını.
“Ne yapsak, ne etsek kader bozulmaz.Kadir Mevlam onda yazdığını dokuzda almaz!”
Ben de geliyorum seninle.Benden kaçamazsın.Günahıma girdin, beni mahvettin, sonra da kaçmak ha? Bundan sonra başının belası, alnının kara yazısı, senin kaderinim.Sende nerde, ben orda!
“Senin o bakışın, o kara gözlerin, endamın yeter bana!”
“Bir kadını tabanca zoruyla ardından getirmek marifet değil.Kadın, kocasının ardından onun erkekliği için gitmeli.Tatmin olamamış bir kadın için para, pul, servet, altın, elmas hatta tabanca vız gelir.
Onu yemek yerken onu, sabahleyin uyanır uyanmaz onu İyi ama ne oluyordu boyuna onu düşünmek ve onu sık sık görmek isteyiş? Geçici bir heves mi? Yoksa kötü bir aşk mı?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Film artisti olmama rüyamda bile müsaade etmiyorsunuz.
Ne bu be?”
Ne diye ağlıyorsun ya ?
Hiç, içim kabardı
insan her sevdiğini alamaz.
ekmekleri yenecek insanlar vardı, yenmeyecek insanlar.
Geçim demişti, Ah geçim, zaruret yokluk. Gözün çıksın!
Düşlerin boş olmadığını biliyorum.
İnsan ekmek yediği yere ihanet etmemeliydi.
Zaman sana uymazsa, sen zamana uyacaksın.
Ekmekti, önce ekmekti. Sonra ötekiler!
Ey güzel İstanbul
Benim sevgili yarim
Güzelliğin aksetmiş Boğaz’ın sularına
Benim her şeyim sensin
Seninle bahtiyarım
“Gözü çıksındı şu geçim derdinin.”
“İnsan ekmek yediği yere ihanet etmemeliydi!”
“Öyle ya, binbir hali vardı dünyanın.”
Birinde coşmuş, sesli sesli ‘Geçim’ demişti, ‘ Ah geçim, zaruret,yokluk. Gözün çıksın.’
“Ekmekti, önce ekmekti. Sonra ötekiler!”
Unutma ki insan her sevdiğini alamaz.
Sevmek başka, evlenmek başkadır.
Değil dudağı şişmiş,burnu ezilmiş,suratı tanınmaz derecede çirkinleşse bile vız gelirdi.Seviyordu onu,sevecekti!
Sabaha karşı arabayı garaja çekip eve geldi,vurdu kafayı.Vurdu ama uyku tutmak ne mümkün?Aşk bu muydu?Aşk buysa çok üzücü,insanı harap edici bir şeydi.Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı,hayır sızlayışı da çok hoştu.
Ben,benim için dünyalar değerinde bir ana kaybettim.Paranın lafı mı olur?Para bulunur.Ana?Söyle,ana bulunur mu?
Seviyordu bu adamı.Ne olursa olsun,seviyordu.O ilk gözağrısı,o başkaydı.
Annesi,cefakâr annesi,anneciğiydi önemli olan.
Tren ıslak fısıltılarla başını almış,doludizgin gidiyordu.Reşat bir sigara yaktı.Karanlıkların içinde daha karanlık tepeler,birtakım ev karaltılarının aralarından geçiyorlardı.
Kendi kendini,kendi kısırlığını,tükenmişliğini neden cezalandırmıyor da beni cezalandırmaya,sürüm sürüm süründürmeye kalkıyor?
Yemek,içmek,giyip kuşanmak,gezip tozmaktan ibaret değildi kocalık vazifesi.
Eli tabancasının soğuk demirine değince,irkildi,aklı başına geldi.Bunu kime karşı kullanacaktı? Şu,bir zamanların İstanbul kenar mahallesindeki evlerinin önünde,çıplak bacaklarıyla koşup,ip atlayan,neşeli genç kızı öldürmek için mi?
Giderken bir sürü roman da götürürüm.Hem biliyor musun,ben dağ başlarına bayılırım.En çok da akşamüzerleri,güneşin dağlar ardına pespembe batışı yok mu,çıldırırım.
Gene daldın derinlere..
Daldım, dedi. Dalmamak elde mi?
O da evlenmek,çoluk çocuğa karışmak isterdi elbette.Akşamları çocuğuna hiç olmazsa küçük bir paket çikolatayla dönmek,sokak kapısında karşılanmak,güle söyleye yemeğini yemek,yemekten sonra yanüstü uzanıp çocuğuyla oynamak..
İçini çekti.
Ah yavrum ah..İnşallahla maşallahla olmuyor.
Koşmada,futbolda,voleybol ya da yüksek atlama da olduğu kadar,derslerde de hamarattı.Ama neye yarar?Para lazımdı.Paraları yoktu.
Gideceklerdi günün birinde buralardan. Tepeleri dumanlı dağların arasındaki köye gidecekler, büyük şehirlerin zehirlenmiş havasından kurtulacaklardı.
Aşk bu muydu? Aşk buysa çok üzücü, insanı harap edici bir şeydi. Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı, hayır sızlayışı da çok hoştu.
Sevmek başka, evlenmek başkadır!
Ekmekti, önce ekmekti. Sonra ötekiler!
bütün suçu etekleri biraz havalı, kanı biraz aşırı oynak, ağzı süt kokan bir kızcağızı hayır,hayır diye geçirdi. öldüremem onu. Ne kadar kötü olursa olsun, öldüremem.
Bütün kadehler, çalışan insanların midelerine birer dikişte indi. Sonra kadehler kadehleri kovalamaya, kafalar cilalandıkça yüreklerdeki gam, tasa, sıla, hasretin yankıları, çoluk çocuk, nişanlı,karı hasreti kımıldanmaya başladı.
Burada boyanmayacaklardı. Beyoğlu’na çıkacaklar, Taksim’deki kadın tuvaletlerinde Geçen sefer de böyle yapmışlardı. Bu semt kızları, hatta yalnız bu semt değil, belki de İstanbul’un bütün semtlerindeki tutucu aile kızları böyle yaparlardı. Mahallelerinden boysaız, ojesiz çıkar, yabancısı oldukları semtlerde boyanır, gezer tozar, mahalleye dönerken de mendille rujlarını siler, ojelerini kazırlardı.
Ekmekti , önce ekmekti . Sonra ötekiler !
Demek, dedi, kız kısmının işine akıl sır ermez?
Ermez.
Niye?
Islak kirpikleriyle gece yarısından sonraki İstanbul’a dalgın dalgın baktı.
Evet, büyük, güzel, çok güzel bir şehirdi İstanbul.
Uçurum kenarlarında bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnsanı kendine çekiyor, sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu.
Islak kirpikleriyle gece yarısından sonraki İstanbul’a dalgın dalgın baktı. Evet, büyük, güzel, çok güzel bir şehirdi İstanbul. Uçurum kenarlarında bitmiş göz alıcı çiçekler gibi. İnsanı kendine çekiyor, sonra da uçuruma yuvarlanışına sadece bakıyordu
Sevmiyordu apartmanları!
Apartmanlarda buzdolapları, elektrik süpürgeleri, elektrik fırınları vardı. Zenginler börek tepsilerini fırınlara göndermiyor, fırından dönen kızarmış tepsileri görüp imrenen fakir fıkaraya tattırmıyorlardı.
Ekmekti, önce ekmekti. Sonra ötekiler!
Günler,sonra haftalar geçti.
İhsan’la Nermin’in aşkları gün geçtikçe ilerliyor,
gün geçtikçe ateş bacayı biraz daha sarıyordu.
Sık sık buluşuyor,İstanbul’un gerçekten güzel manzaraları
içinde masum ama tatlı tatlı sevişiyorlardı.
Ne yapsak ne etsek kader bozulmaz.
Kaadir Mevlâm onda yazdığını dokuzda almaz!
Unutma ki insan her sevdiğini alamaz.
Sevmek başka, evlenmek başkadır.
Kalbinde daha çok geceleri bastıran korkunç bir ağrı.
Bu çile ne zamana dek sürecekti?
Oooof anam of, dedi. Doğurmaz olaydın!
Geçimse kültürden önce geliyordu. Bir sabah annesi el çamaşırı leğeni başında boş bir çuval gibi bayılınca, ortaokulun son sınıfından boş verdi öğrenime, iş buldu.
Ekmekti, önce ekmekti. Sonra ötekiler!