İçeriğe geç

Melankoli Kitap Alıntıları – Tuba Arık

Tuba Arık kitaplarından Melankoli kitap alıntıları sizlerle…

Melankoli Kitap Alıntıları

Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadınların sayısı değildir Fegel. Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadını sınırsız, sonu olmayan ezeli ve ebedi, tanrısal bir bağlılıkla koruması, onun sadece bedenini değil, ruhunu da kendine katıp bir daha asla başka bir kapıyı çalmamasıdır.
Şehvetine sığınan bir adam sevgiden bahsedemez bana, bir kadına dokunmanın erdemini kavrayamamışsa aşktan, sadakatten, bağlılıktan bahsedemez. Sahip olduğu bir kadını hele ki incitebiliyor, bir başka kadına gitmekte kendini erkek olduğu için yeterli görebiliyorsa kimdir o Fegel? Söylesene, kimdir?
Hiçbir şey olmayan bir şey,
Hiçbir şey olmayan bir şeye âşık olmuş.
Hiç var olmamış hiç var olmamışın yolunu kesmiştir.
Hepsi hayal ya gerçek?
Derinizi yakan bir ateş parçası değildir yangın. Kalbinizin üzerine çöken ve hiç sönmeden alev alev yanan bir hardır.
Ama hayat bazı şeyleri geciktirmek için yeterince uzun değil
Evrendeki her şeyin bir amacı vardır. Uyumsuz hiç kimse ,tuhaf hiçbir şey yoktur, rastlantılar yoktur. Sadece anlamadığımız şeyler vardır.
Bilmiyorum, yaşamakta mısın öldün mü?
Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni?
Yoksa akşamın karanlığında,
Bir ölüyü mü düşünmeli?
Mümkün halde olan tüm şeyler var olmaya gereksinim duyar.
Yıkılmış yuvama kaldırıyorum kadehimi.
Kin, öfke dolu hayatıma.
Yalnızlığına ikimizin,
Ve sana kaldırıyorum.
Yalanına bana ihanet eden dudaklarımın,
Gözlerindeki ölü soğukluğuna.
Hayatın bu kadar acımasız, kaba oluşuna,
Ve kurtarmamasına bizi Tanrı’nın.
Petra tarihe adını kazıyor. Çünkü o bir çocuk gördü. Bir kız
çocuğu. Aslında öldürmekti niyeti. Masumiyetinin zirvesinde
bir ruh taşıyordu. Ne de çok isterdi o ruhu görmeyi, ama durdu
ve bekledi.
Duvarda bir resim gördü, bir çift göz. Küçük kızın
gözlerinden fışkıran bir yaşam buldu. Kendi yaşamı. Soluğu ve
ruhu. Vaat edilen karşılıksız bir huzur. Tanrı’nın eşsiz kudreti
ve onun bana ilk hediyesi.
Petra onu öldürmekten hemen vazgeçti. Yapmak istediği o
kızın gözlerini yakından görmekti.
Sabah olmuştu ve penceremin kepenkleri arasından
Gönderiyordu ilk ışıklarını güneş
Kör karanlık odama;
Uykum daha hafiflemişken
Ve daha da tatlılıkla gözlerimi gölgelerken,
Beliriverdi yanı başımda ve baktı yüzüme o kadının hayali.
Bana aşkı ilk öğretip, gözyaşlarına boğup giden.
Ölü gibi gelmedi bana, ama hüzünlüydü.
Ve yüzündeki ifade mutsuz insanlarınki gibiydi.
Elini uzattı başıma ve bir iç çekişle sordu.
Yaşıyorsun ama anılarımız da yaşıyor mu hâlâ?
Nereden, nasıl geliyorsun ey sevgili güzellik, diye sordum ona.
Bilir misin ne çok acı verdin.
Ve veriyorsun hâlâ bana?
”Kadın tutarsızdır doğası gereği. İyi bilirim, bu nedenle,
kısa sürer bir kadının yüreğindeki aşk ateşi. ”
Sevilmek tutuşmak demektir. Sevmek, tükenmeyi bilmeyen
bir yağ ile ışık saçmak. Sevilmek fani olmaktır, sevmekse baki
olmak. R.M. Rilke
‘En yorgun ırmak benim Dickie. Ve yavaş yavaş denize
doğru gidiyorum.’
Sana verilen bu aşk(lar)a sahip çık Fegel.
Bu sana bağışlanmış bir armağan.
Hem maddi, hem manevi sahada.
Hem bedeninde, hem ruhunda.
Hem içinde, hem dışında.
Kalbinin iki yarısında.
Tanrı’nın büyüklüğünü gör.
Sana bahşettiği aşklarla övün, gurur duy.
İşte bu senin hem cezan hem mükâfatın.
İkisine de sahip çık. İkisini de yaşat.
Dibi biliyorum, diyor.
En kalın köklerimle onu yokluyorum.
Siz ondan korkarsınız, ben korkmuyorum.
Daha önce de dibe vurdum.
Tedavi olmak istiyorsan yaranı açmalısın demiş Boethius. Yaramı açtım ve kendi ellerimle kanattım. Her bir kabuğu yerinden birer birer kaldırdım, altlarına gizlenip çöreklenmiş anıları saklandıkları kuytulardan aydınlığa çıkardım. Eğer acıysa gün ışığında da acıydı, illa karanlıkta kalmamalıydı. Besleyecekse güneşler beslemeliydi onu, ılık rüzgârlar esenlik vermeliydi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Acıya alıştık Marlo. Mutlu olmayı beceremiyoruz.”
Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadınların sayısı değildir Fegel. Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadını sınırsız, sonu olmayan, ezeli ve edebi, Tanrısal bir bağlılıkla koruması, onun sadece bedenini değil, ruhunu da kendine katıp bir daha asla başka bir kapıyı çalmamasıdır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Herakleitos der ki; doğanlar hem yaşamayı hem de ölümü kabullenirler ve arkalarında çocuklar bırakırlar, böylece ölüm yeniden doğar.
Her beşikte bir mezarın tohumu vardır, diyen Platon gibi.
Önünde binlerce seçenek varken tek bir kişide kalıp yanmaktır aşk. Tek bir kişide kalıp bir daha başkasında duramamaktır.
Bilmiyorum, yaşamakta mısın öldün mü?
Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni?
Yoksa akşamın yaslı karanlığında,
Bir ölüyü mü düşünmeli?
Baktığımızı görmüyor, gördüğümüze bakmıyorduk.
Yaşıyorsun ama anılarımız da yaşıyor mu hâlâ?
Dünyada olmanın, acı demek olduğunu bir kez daha anladım.
Değişen ruh halim beni hiç yanıltmıyordu. Ben hasta ruhlu, zaafları olan, paronayası zirve yapmış şimdi de melankolisiyle dibe batan zavallı bir insandım. Daha ne kadar düşer, alçalırdım?
Yıkılmış yuvama kaldırıyorum kadehimi.
Kin, öfke dolu hayatıma.
Yalnızlığına ikimizin,
Ve sana kaldırıyorum.
Yalanına, bana ihanet eden dudaklarına
Gözlerindeki ölü soğukluğuna.
Hayatın bu kadar acımasız, kaba oluşuna,
Ve kurtarmamasına bizi Tanrı’nın.
Dayan, dedim. Dayan ve üstele. Bu acı, adım adım senin iyiliğine dönüşecek.
Güneşin doğuşunu izlemek. Belki de bu dünyayı katlanır kılan tek şeydi. Aşktan sonra.
Sonsuzluk. Seninle yaşayacağım sonsuzluk bile bana kısa gelirdi.
Seyrine daldığın bir kadın var karşında. Seyrinde kaldığın bir kadın. Nasıl ötesine varabilirsin? Ayakların gider mi kalbin yürürken ve durabilir misin ruhun ona doğru koşarken?
Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadınların sayısı değildir Fegel. Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadını sınırsız, sonu olmayan, ezeli ve ebedi, Tanrısal bir bağlılıkla koruması, onun sadece bedenini değil, ruhunu da kendine katıp bir daha asla başka bir kapıyı çalmamasıdır.
Acıya alışmak zaman alıyordu. Bir ağrı kesicinin ağrıyan yerini yarım saat sonra keseceğinin bilincinde o yarım saate rahatlıkla katlanabilirdin. Peki, hiç dinmeyen bir acı? Gündüzü kovalayan gece, gecenin ardından gelen güneş, hiç biri bu ağrının geçmesini sağlamıyordu.
Yüzlerdeki her bir ifade en kötü kabusunda boğazına yapışan bir yılanın, uyandığında da boğazında durması gibi korkunç ve dehşet vericiydi.
Atlas’ın sırtında taşıdığı dünyaydım artık, Musa’nın yanan çalısı, cehennemdeki çukur Gayya’ydım. Çok şeydim kendim dışında. Kendi içimde hiçbir şey.
Karanlık aydınlığa döndüğünde korkmazsın Fegel, ama aydınlık karanlığa döndüğünde korkarsın.
Yalvarırım söyle. Petra acı çekiyor mu?
Seni seviyor ya, dedi sakince. Yetmez mi?
Geçen her bir gün, ardımda bıraktığım aynı zamanda da bir halatla bağlanmış bir kaya parçası gibi sürükleniyordu benimle. Ağırlığı ruhuma çöküyor, gecenin gündüzü örtmesi gibi, acısı da kısa süren mutluluklarımı gizliyordu.
Bilmiyorum yaşamakta mısın, öldün mü?
Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni?
Yoksa akşamın yaslı karanlığında,
Bir ölüyü mü düşünmeli?
Özür dilerim, yaşattığım her şey için. Zorlukla yutkundum. Affetmek kolay mıdır Lelis? Ya affedilmek? Hangisi daha kolaydır?
Doğanın hakimini zamanın hakimine teslim ettin.
Bir insanın size nefretle bakmasından daha kötü bir şey varsa o da hissiz bir şekilde bakmasıydı. Bir hiçmişsin gibi.
Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadınların sayısı değildir Fegel. Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadını sınırsız, sonu olmayan, ezeli ve ebedi, Tanrısal bir bağlılıkla koruması, onun sadece bedenini değil ruhunu da kendine katıp bir daha asla başka bir kapıyı çalmamasıdır.
Bir kadın nasıl sevilir hiç mi bilmiyorsun?
Silmek mümkün mü? Hangi yazı silinir yazıldığı yerden. Silinse de izi kalmaz mı? Yakıp yıksan külünü bırakmaz mı?
Acı çekmeye devam ediyorsun. Uyuşturmadan ameliyat ediyorsun kendini. Bütün organların ortada ve durmadan kan kaybediyorsun.
Güneşin doğuşunu izlemek. Belki de dünyayı katlanılır kılan tek şeydi. Aşktan sonra.
Beni şehvetinden başka bir şey düşünmeyen, sevdiği kadına dokunmaktan bir an olsun çekinmeyen, her gece bir başkasının koynunda, başka hevesler peşinde, sıradan, basit, ne varlığı ne de ruhuyla hiçbir anlam taşımayan bir adam olarak mı görüyorsun? Hayır Fegel, eğer öyle görüyorsan yanılıyorsun. Şehvetine sığınan bir adam sevgiden bahsedemez bana, bir kadına dokunmanın erdemini kavrayamamışsa aşktan, sadakatten, bağlılıktan bahsedemez. Sahip olduğu bir kadını hele ki incitebiliyor bir başka kadına gitmekte kendini erkek olduğu için yeterli görebiliyorsa kimdir o Fegel? Söylesene kimdir?

Petra kalbinin kusursuzluğuyla ders veriyordu bana. Bu dersi hak etmiştim. Bakışlarımı kaçırmadan onu izledim.

Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadınların sayısı değildir Fegel. Bir erkeği erkek yapan koynuna aldığı kadını sınırsız, sonu olmayan, ezeli ve ebedi, Tanrısal bir bağlılıkla koruması, onun sadece bedenini değil, ruhunu da kendine katıp bir daha asla başka bir kapıyı çalmamasıdır.

Dayanacaktım. Tıpkı Ovidius’un sözleri gibi.

Dayan ve üstele. Bu acı, adım adım senin iyiliğine dönüşecek

Dayan ve üstele diye fısıldadım gözlerim kapanırken. Bir anlamı var her şeyin. Yazgı bozuk bir yol çizmez. Morgan’ın sözlerini hatırla:

Evrendeki her şeyin bir amacı vardır. Uyumsuz hiç kimse, tuhaf hiçbir şey yoktur, rastlantılar yoktur. Sadece anlamadığımız şeyler vardır.

Belki de bu yüzden Fegel. Sen de sırf bu yüzden; Dayan ve üstele

..yaralarımı bile isteye kanattı. Biliyordu ki kanayan her yara bir gün kabuk bağlayacaktı ve kabuğu kurutmanın tek yolu acıyı taze tutmaktı.
Şehvetine sığınan bir adam sevgiden bahsedemez bana, bir kadına dokunmanın erdemini kavrayamamışsa aşktan, sadakatten, bağlılıktan bahsedemez.
Hayat ölümle çevrelenmiş bir yaşam aslında. Bütün kapılar ona çıkıyor.” “Ölüme.”
“İnsanoğlunun garip huyları vardır Fegel. Dünyayı kendi kafalarından geçtiği gibi döndüğünü sanırlar. Başlarına geleni dünyanın sonu gibi görürler.
Kalbinin ortasında alev alev yanan bir ateş gibiymiş geçmiş.
“Günah insanın iradesine bağlı. İşleyip işlememekte kendisine kalmış.
Ona olan aşkım her şeyin üzerinde. Yerin, göğün, bütün bir yeryüzünün.
“Önünde binlerce seçenek varken tek bir kişide kalıp yanmaktır aşk. Tek bir kişide kalıp bir daha başkasında duramamaktır.”
Derinizi yakan bir ateş parçası değildir yangın. Kalbinizin üzerine çöken ve hiç sönmeden alev alev yanan bir hardır.
Acıdan içim kuruyana, kararana dek ağladım. Kendime ağladım bu sefer. Neden bunları yaşadığıma.
Melankoli, hüzünlü olma mutluluğudur..
Gözyaşlarım hıçkırıklara karıştı. “Ağlama,” dedi üzüntüsünü belli ederek. “Ağlamak zorundayım,” dedim ellerimle gözyaşlarımı silerek. “Ağlamak zorundayım. Onu kaybettim. Onu bile bile kaybettim. Bütün hata benim.”
”Öldüğün vakit harikulâde bir hava vardı.
Mezarlık o kadar güzeldi ki,
Hiç kimse mahzun olamadı. ”
”Sabah olmuştu ve penceremin kepenkleri arasından Gönderiyordu ilk ışıklarını güneş Kör karanlık odama; Uykum daha hafiflemişken Ve daha da tatlılıkla gözlerimi gölgelerken, Beliriverdi yanı başımda ve baktı yüzüme o kadının hayali. Bana aşkı ilk öğretip, gözyaşlarına boğup giden.
Ölü gibi gelmedi bana, ama hüzünlüydü.
Ve yüzündeki ifade mutsuz insanlarınki gibiydi.
Elini uzattı başıma ve bir iç çekişle sordu.
Yaşıyorsun ama anılarımız da yaşıyor mu hâlâ?
Nereden, nasıl geliyorsun ey sevgili güzellik, diye sordum ona.
Bilir misin ne çok acı ver
Ve veriyorsun hâlâ bana?
Uyan gökyüzü bakışlı kadın, sevdiklerin sana bir yarın kadar yakın.
Sen mutluluğa açılan tek kapısın benim için. Aşka giden tek yolsun. Körüm herkes için. Sağırım. Dilsizim. Sakatım. Bir tek sende tamamım.”
Sevilmek tutuşmak demektir. Sevmek, tükenmeyi bilmeyen bir yağ ile ışık saçmak. Sevilmek fani olmaktır, sevmekse baki olmak.

R.M. Rilke

“Bir an olsun anlamaya çalışsan beni . Bıraksan geçmişi, geçmişin getirdiklerini Beni anlasan. Seni sevmemin nasıl bir şey olduğunu görmeye çalışsan.”
”Dayan ve üstele! Bu acı, adım adım senin iyiliğine dönüşecek. ”
Ruhuma inen acımasız bir darbeydi bu, acıyı kucakladım. Dünyada olmanın, acı demek olduğunu bir kez daha anladım.
Bilmiyorum, yaşamakta mısın öldün mü?
Dünyada bir yerlerde bulabilir miyim seni?
Yoksa akşamın yaslı karanlığında, Bir ölüyü mü düşünmeli?

Anna Ahmatova

Seninle nefes aldığım her bir gün mucizeviydi benim için.
“Affetmek kolay mıdır? Ya affedilmek? Hangisi daha kolaydır?”
Mümkün halde olan tüm şeyler var olmaya gereksinim duyar, der Leibniz. Aşk gibi.
Uyumak istiyordum. Uyumak ve asıl gerçeğe açmak gözlerimi. Bütün bunların bitmesini istiyordum. Bir kâbustan korkuyla sıçrayarak uyanmak gibi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir