Tomris Uyar kitaplarından Dizboyu Papatyalar kitap alıntıları sizlerle…
Dizboyu Papatyalar Kitap Alıntıları
Ama içim daraldı ablam. Kavak dalı gibi kurudu kaldı susuzluktan. Bir kova su dökecek yok.
O yüzden diyorum ya, ömrümüz kısa olsun daha iyi. Trafik daha az aksar biz olmazsak, arabalılar da daha az çekinir. Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa.
Kim kimin derinliğini görebilir, hem hangi gözle?
Biz kadınlar cesur adamları severiz. Akışına bırakıp kenarda bekleyenleri değil. Gidişatı değiştiren, yön veren bahaneler altında ezilmek yerine çözüm üreten adamları.
Azala azala yaşadığımız şu dünyada
Bir şeyler güzel kalsın.
Gülümseyen yüzün gibi..
Bir şeyler güzel kalsın.
Gülümseyen yüzün gibi..
Yıllardır temiz tutmaktan, gönül almaktan yorulmadım değil. Şeytan diyor ki çek kapıyı ya da ne bileyim evdeki bütün patlıcanları kızart gitsin, düşünme.
Yıllardır temiz tutmaktan, gönül almaktan yorulmadım değil. Şeytan diyor çek kapıyı ya da ne bileyim evdeki bütün patlıcanları kızart gitsin, düşünme.
Yıllardır temiz tutmaktan, gönül almaktan yorulmadım değil. Şeytan diyor çek kapıyı ya da ne bileyim evdeki bütün patlıcanları kızart gitsin, düşünme.
Tomris Uyar
Bazen sessiz kalmak kırıldığını göstermenin en iyi yoludur
Çakır gözlüydü orası öyle, çakır gözlülere güven olmaz pek.
Hep düşünmüşümdür; aklından asıl geçenleri hiç yazamazsın mektuba. Karşındakinin beklediklerini, istediklerini yazarsın ki mektupsuz kalmayasın. Kendi zararına hep, onun yararına.
Günlerin tam içinde yaşayamayınca, olanlara akıl erdiremeyince, bunlarla oyalanıyoruz işte, kahve pişirmek, çay demlemek Anılar da öylesine çoğalmış ki bastırıveriyorlar, günü karartıyorlar erkenden
Geçmişe mazi, yenmişe kûzî derler. Açmamalı.
Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa.
İnandın mı, sevdin mi, başına biner insanlar.
Ne derseniz diyin efem, bir tek şeyin bile yıllarca akılda kalması çok önemli bence.
Yani sarıldınız belki, topluca sarıldık bir şeylere.
Birbaşınıza, yaşamanın biraz dışında kalmışsınız. Konuşacak şeyimiz bile yok.
Umutsuzluktan serpilmiş bahçeler bunlar. En yakın böyle tanımlanabilir. En yakın. Olup bitenlere.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Gençliğimizi iki üç yıla sığdırıp hızla tükettik.
Hep düşünmüşümdür: aklından asıl geçenleri hiç yazamazsın mektuba. Karşındakinin beklediklerini, istediklerini yazarsın ki mektupsuz kalmayasın. Kendi zararına hep, onun yararına.
Galiba, güçlüklere birlikte karşı koymaya başladıktan sonra sevdik asıl birbirimizi.
insan eninde sonunda hep aynı şeyleri söylemeye başlıyor.
İnsan hangi yaşında severse sevsin liseli oluveriyor.
o kadar yalnızdık ki canım ablam, bir gök parçası vardı baktığında, bir küçük tarla, bir de ablamla ben. allahı boşver. o gözetse serçeleri gözetir kış günleri yem bulduraraktan ki bize yaramaz. hiçbir zaman serçe olmadım ki canım ablam, gözetilmedim ki. kopardım aldım evelallah. her şey karşılıklı olmalı.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Karşınızdakilerin söylediklerinizi unutmamalarını istiyorsanız, sözcükleri insan psikolojisini gözeterek sıralamalısınız
O yüzden diyorum ya, ömrümüz kısa olsun daha iyi. Trafik daha az aksar biz olmazsak, arabalılar da daha az çekinir. Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa.
Geliyor Anne, bırakma beni. Anne, beni öp..
.. insan eninde sonunda hep aynı şeyleri söylemeye başlıyor.
Hep düşünmüşümdür: aklından asıl geçenleri hiç yazamazsın mektuba. Karşındakinin beklediklerini, istediklerini yazarsın ki mektupsuz kalmayasın. Kendi zararına hep, onun yararına.
Kalkmak. Hemen kaçmak gerek. Gitmek.
Yıllardır bekletilmiş, baskı altında tutulmuş, üstüne sünger çekilmiş o ipini koparmışlık duygusu ansızın gelivermişti işte hem de durup dururken
Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa
Karılarının çarçabuk kısalttıkları etekleri görmezden geliyor ev erkekleri; haylazlığından yakındıkları oğullarına sevecenlikle bakıyorlar: ergenlik çağı ne olsa Çünkü yaz bu. Gereğince yaşanmalı ki anlatılsın kış boyunca: tatil köyleri, kampingler, karpuzun en ucuzu nerdeydi, boğma rakıyı nerden getirtmeli
Bazen sessiz kalmak kırıldığını göstermenin en iyi yoludur.
ama kimselere inanılmaz ki. İnandın mı, sevdin mi, başına biner insanlar.
“Seni seviyorum, hadi hoşçakal, bir gün o kıyı kahvesinde yanına çöküp dostça iki kadeh içebilme isteğim baskın geliyor.”
Başkentin çalışan kadınları ne kadar aykırı düşerler günışığına! Hele iktisadi bağımsızlığı sevgisizlikle, bencillikle karıştıranlar Bin güçlükle sararttıkları saçları çabucak parlaklığını yitirir, göz altları torbalanır.
Çünkü yaşamana sıkı sıkıya bağlı bir sözlükten seçersin sen kullandığın sözcükleri. Beş yüz sözcük topu topu, olsun! Varsın yaşaman kadar sınırlı olsun sözcüklerin.
Bir daha, seni bir yana koy, kimse bakmadı gözlerimin içine Ya korktular, ya sevmediklerinden. Kimse mecbur değil ya Ama içim daraldı ablam. Kavak dalı gibi kurudu kaldı susuzluktan. Bir kova su dökecek yok.
Hem bir puştun eksilmesi de az şey değil dünyadan.
Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa.
Seni seviyorum, hadi hoşça kal, bir gün o kıyı kahvesinde yanına çöküp dostça iki kadeh içebilme isteğim baskın geliyor.
•İnandın mı, sevdin mi, başına biner insanlar.
•Ne diyor radyodaki ses: Teamo Te. Ne demek olabilir Teamo Te? Seni seviyorum, seni,seni, seni, gibi bir şey. Hiç usanmadan, hep yineleyerek. Dili bilmesek bile anlıyoruz
•Yaşlandıkça kusurlar azalıyor hanım kızım, daha doğrusu biz böyle düşünüp avunuyoruz, gençlerin hoşgörüsüne sığınıp.
•İnsan hangi yaşında severse sevsin liseli oluveriyor.
•Herkesin duyguları karmaşıktı zaten.
•Bir daha, seni bir yana koy, kimse bakmadı gözlerimin içine Ya korktular, ya sevmediklerinden. Kimse mecbur değil ya Ama içim daraldı ablam. Kavak dalı gibi kurudu kaldı susuzluktan. Bir kova su dökecek yok.
•Çarelerimiz eksik.
•Şimdi sana şurada bir çay ısmarlayayım kendi cebimden, o çay benim olsun hiç değilse. Dokunma. Köy paranı cebine. Yürekten kopan bir şeyimiz kalsın bırak.
Yoksulluk kötü eder insanı, eli para tuttu mu hırslı eder.
Evet kurnazım. Yok ne olacaktım? Benim iyi yürekli, saf olmam şehirlinin rahatıdır anladın mı? Köylü iyiydir falan derler ya sizinkiler.
Yani yoksulluk anlatılmaz be ablam. Yoksulluk yaşanır anca. Gerisi puştluktur. Yani anlatıp. Kanına ekmek banıp o ekmekle semirmektir. Övünmek gibi bir şeydir anladın mı? Ayıptır.
Bizim köylük yerlerde ana baba dayanmaz pek. Genç kızken dökülür dişleri anaların. Bir de bakarsın ihtiyarlamışlar, ölüp gitmişler. Toprağın olmuşlar.
Hep kapalı yere veririm sırtımı otururken. Tezgâha, varsa. Çünkü çok tattık arkadan gelen serseri kurşunları, çok gördük sarhoşluk numarasına vurup bıçağı geçiriverenleri insanın ciğerine…
Ha bak, ayağım kokuyorsa hoşgör; yıkasam da aynı çorabı giymemdendir. Ve aklında bulunsun, çorabın içinde bir on kağıt vardır hep. Ölürsem, hesabı görmeden gitmeyeyim diye.
Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa.
Bir şeylerden kurtuluyorum galiba. Kabuklardan. Alışkanlıklardan. Bu tümceyi alışkanlıkla söyledim, hiç düşünmeden. Temiz, söylememiş ne kaldı ki geriye? Yeni?
Bir sabah kendini gazetede kendi ölüm ilanını ararken yakaladı.
Yırtına bozula düzelecek bu dünya ama biz yetişemeyeceğiz nasılsa.
Üsteleme. Yolumuz ayrı çünkü. Anlayamazsın.
Sevinç, ansızın değil, usul usul açılır onun yüzünde.
Yoksulluk anlatılmaz be ablam. Yoksulluk yaşanır anca. Gerisi puştluktur. Yani anlatıp. Kanına ekmek banıp o ekmekle semirmektir. Övünmek gibi bir şeydir anladın mı? Ayıptırr.
Azala azala yaşadığımız şu dünyada,
Bir şeyler güzel kalsın.
Gülümseyen yüzün gibi.
Bir şeyler güzel kalsın.
Gülümseyen yüzün gibi.
Biz kadınlar cesur adamları severiz. Akışına bırakıp kenarda bekleyenleri değil.Gidişatı değiştiren, yön veren, bahaneler altında ezilmek yerine çözüm üreten adamları
Yazıyı gösteren kalemdir ve kaligrafi,bir disiplin, bir sabır ve en sonunda doğuştan bir yetenek sorunudur.
Ama kimselere inanılmaz ki. İnandın mı, sevdin mi, başına biner insanlar.
Anlatmak güç bu acıları, bu yaraları. Gereksiz de belki. Değil mi ki ben de gidiciyim. Kaçıcıyım.
Yine de ben rüzgarı severim efem. Yapayalnız olmadığımı düşündürür.
Yaşlı sayılmam daha ama yorgunum çok.
Çünkü yaz bu. Gereğince yaşanmalı ki anlatılsın kış boyunca: tatil köyleri, kampingler, karpuzun en ucuzu nerdeydi, boğma rakıyı nerden getirtmeli..
Bir şeylerden kurtuluyorum galiba. Kabuklardan. Alışkanlıklarımdan. Bu tümceyi alışkanlıkla söyledim, hiç düşünmeden. Temiz, söylenmemiş ne kaldı ki geriye? Yeni?
Neden sevsin elin herifi seni? Sevilecek neyin var? Kim sevdi seni şimdiye kadar!?