İbnü’l-Cevzi kitaplarından Hatırlı Satırlar kitap alıntıları sizlerle…
Hatırlı Satırlar Kitap Alıntıları
Pek az insanın var olmanın manasını anlamış olduğunu gördüm. İşte bu kimseler azıklarını hazırlamakla ve yolculuğa koyulmakla meşguller
İlmi yazıyla kayıt altına alınız.
|Hz. Muhammed (s.a.s)
Azim ehlinin kadrine göre gelir azimetler insanın her istediği şeyi Allah murad ediyor değildir. Her isteyen de istediği şeyi bulamayabilir. Ancak kula düşen çalışıp gayret etmektir.
İlmi ile amil olanlar şöyle derler ;Bugün ilimle uğraşayım, yarın öğrendiklerimle amel ederim
Akıllı olan kişiye gereken, her an sefere hazır olmasıdır. Çünkü kişi, Rabbinin emrinin ne zaman kapısını çalacağını ve ne zaman çağrılacağını bilemez.
Kişi men edildiği şeye meyleder ve elde edemediği şeye özlem duyar.
Nefsin men edildiği şeye karşı neden hırslı olduğunu düşündüm ve gördüm ki nefsin hırsı ve isteği kısıtlama ve yasaklamanın güçü oranında artmaktadır.
Mümin de böyle, bir karanlık gördüğü zaman kabrin karanlığını hatırlar; acılı birini görse cezayı hatırlar; korkunç bir ses işitse sûra üfürülmesini hatırlar; uyuyan insanları görse kabirlerinde yatan ölüleri hatırlar; bir zevk görse cenneti hatırlar. Velhasıl, müminin bütün himmeti ve gayreti ahirete yönelmiştir. Bu da onu dünyadaki tamam olan her şeyden uzak tutar.
Bil ki ey oğlum!
Günler saatlere, saatler nefeslere ayrılmıştır. Her nefes birer hazinedir. Sakın ola ki bir nefesin bile boşa geçmesin.
Ben, serap görünce suyunu yere döken yolcu gibi olmayacağım. İş işten geçtiği zaman pişman olur ama pişmanlığı fayda etmez.
Doğru olan uyumadan önce yatağı hazırlamak ve basiretli davranarak yaşlılıktan önce kendini muhtaç etmeyecek kadar para biriktirmektir. Hz Peygamber sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur;
Varislerini zengin olarak bırakman onları muhtaç ve insanlara el açar vaziyette bırakmandan daha hayırlıdır. (Buharî,5354; Müslim,1628)
Salih adam için salih mal ne güzeldir. (Ahmed, 4/197; Buharî, Edebü’l Müfred,299.)
Bile isteye fakirlik ancak acizlerin hastalığıdır. Bu kimseler serbest hareket etmekten korkar ve el açmayla yetinir. Böyle davranmak yiğitlerin mertebelerinden biri değildir, bu ancak ‘korkak zahidlerin’ makamlarındandır.
Verilen değil veren, sadaka alan değil veren olmak için çalışıp kazanmak işte bu cesur ve faziletli kimselerin mertebelerindendir. Bu hususu iyice düşünen kimse zenginliğin şerefini ve fakirliğin tehlikesini anlar.
Ahireti unutmayan âlimler, dalgaları iyice kabarmış bir denizde yolculuk yapan kimseye benzerler. Bu yolcu, kurtulacağından emin oluncaya kadar vaktini bir şeylerle meşgul olarak geçirir. Onlardan birinin diğerine dua etmesi ve ondan faydalanmasının sebebi, birbirlerinin yanında bulunup dost olmalarıdır. Günler ve geceler, cennete doğru yaptıkları yolculukta onların konaklarıdır.
Sadece yazan ve konuşan biri değildi. Yazan, konuşan ve dediğini yaşayan biriydi. Belki onu tarihin derinliklerinde kaybolup gitmekten koruyan özelliği de bu yönüdür. Çevresindekiler onu ilmiyle amek eden bir âlim olarak bildiler. Riyakâr bir tavır sahibi hiç olmadı.
Bağın bir günahı yok ki kınasın, yapılması gereken şey o bağı bağlayanla meşgul olmaktır, vesselam.
Ruh,amele bağlıdır.
•Hayırlısını dilemek istişarenin güzelliğindendir.
`Hiçbir kitap faydadan hâli değildir.
~Bir amaca ulaşmak isteyenin istediğine ulaşabilmesi için niyetini gizlemesi gerekir.
Vicdanını ıslah edenin fazlından hoş kokular yayılır ve kalplere onun hoş kokusu siner. Vicdanlar hususunda Allah’tan sakının !
Muvaffak kılan Allah’tır .
•En yüksek makam rıza makamıdır.
~Takva selameti aslıdır, asla uyumayan bir bekçidir.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım .
İlmin ve hıfzın aleti Kalp ve fikirdir. Alet rahat olunca amel de güzel ve kaliteli olur.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
•Sabr farz, ona rıza göstermek ise bir fazilettir.
Ne kadar kısmetli olursa olsun insan yaptığı işi ölümün yarım bırakıp keseceğini bilirse hayattayken ölümünden sonra ecri devam edecek işler yapar .
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ben, serap görünce suyunu yere döken yolcu gibi olmayacağım.
Nefis kısıtlamaya sabredemez.
Çünkü beden sureti içerisinde kısıtlanmış olması ona yeter.
Eğer manevi yönden bir yasaklamayla kısıtlanırsa nefsin tereddüt ve tutarsızlığı artar.
İnsandan, kendisinin zayıf kaldığı ve başkasının güç yetirebildiği şeylerin istenmemesi gerekir.
Çünkü her insan kendine faydalı olanı daha iyi bilir.
Yemeğin ancak doyduktan sonrası mekruhtur. Giyinmenin de ancak kendini beğenme ve kibirlenme vesilesi olanı mekruhtur.
Bir şeyin hakikati bilinmedikçe övülmesi veya yerilmesi caiz olmaz.
Bir âlimin yazdığı kitap onun ölümsüz çocuğudur.
Teşvik ve ikaz ederek akıl kuvvet kazanır.
İşin en garibi insanın selamette olduğunu sanarak aldanması ve durumunu daha sonra ıslah etme emelini taşımasıdır. Oysa ne bu emelin bir sonu ne de aldanmanın bir sınırı vardır. Sağlık ve esenlik içinde her sabahlayıp akşamladığında kişinin aldanışı artar ve emeli uzadıkça uzar.
Akranlarının gittiği diyarı, kardeşlerinin ahvalini ve sevgililerin kabirlerini görmenden ve sayılı günler sonra onlar gibi olacağını bilmenden daha tesirli bir öğüt var mı? Sonra sen uyanamadan bu dünyadan gidiyorsun ve başkası senin sayende uyanıyor! Vallahi bu ahmakların işidir!
Yorgunluktan sonraki rahatlama ne uzundur! gamlı insanın sevinmesi ne coşkuludur! kederli olanın süruru ne güzeldir! Kişi ne zaman cennetteki zevk ve lezzetlerin hiçbir kesintiye uğramadan sürekli olacağını düşünse dünyada çektiği her bela ve sıkıntı ona kolay ve önemsiz gelir.
Sırrı çocuğa ve eşe açmak acizliktendir. Mal ve para da sır kabilindendir. Eğer paran çoksa onların bunu bilmeleri belki de miras bırakacak olanın ölmesini istemelerine sebep olabilir. Eğer paran azsa o zaman da senin varlığından bıkıp sıkılırlar. Bazen de çok olması sebebiyle o oranda fazla para isterler ve böylelikle aşırı harcamalar parayı telef edip tüketir.
Musibetleri gizlemek de sır kabilindendir. Çünkü başa gelen musibeti dile getirmek alaycıları sevindirir, sevenleri üzer
Yaşı gizlemek de böyledir. Çünkü eğer kişinin yaşı büyükse onu yaşlı görürler, eğer küçükse küçümserler.
Gevşek davranıp haddi aşanların içine düştükleri kötü durum lardan biri de arkadaşlar arasında bir vezir veya sultan hakkında konuşmaları, bu konuşulanların onlara ulaşması ve bunun da onların helåkine sebep olmasıdır. Bazen kişi arkadaşını çok samimi bulur ve sırrını ona açar. Şöyle denilmiştir:
Düşmanından bir kere sakın Arkadaşından bin kere sakın Bazen arkadaş düşmana döner Nasıl zarar vereceğini en iyi o bilir
Sırrını eşine veya arkadaşına açan niceleri vardır ki bu yüzden onların esiri olmuş, sırrı ortaya çıkmasın diye ne eşini boşama ya ne de arkadaşını terk etmeye cesaret edebilmiştir.
Basiretli kişi insanlara zahiriyle davranan ve böylece sırrı sebebiyle sıkıntıya düşmeyendir. Eğer böyle birini karısı, arkadaşı veya hizmetkårı terk etmiş olsa hiçbiri onun hakkında hoşlanmadığı bir şey söyleyemez.
°°°° Kardeşlerim, niyetleri düzeltmeye ve halka güzel görünmeyi terk etmeye yönelin. Amacınız Hakk’ın yanında istikamet ol sun. Selef işte bununla yükseldi ve mutlu oldular. Bugün in sanların içinde bulunduğu hållerden sakının. Çünkü bu håller selefin uyanıklık hâline nispetle uyku gibidir.
Ey dünyasıyla meşgul olan,
Ve uzun emele aldanan kişi,
Aniden gelir ölüm
Kabir amel sandığıdır.
Daha önce görmediğim bir kitap gördüğüm zaman bir hazine bulmuş gibi olurum!
Güzelliğe bakmadan önce dindarlığa bakmak gerekir.
Ey dinini korumak isteyen ve ahirete kesin inanmış olan kişi, Allah’ı hatırla Allah’ı!
Mal toplayıp da ondan faydalanamadan malını başkalarına bırakıp canını veren nicelerini gördük.
Dedim ki ey kötü nefis, günah kalbi esir eder.
Mutluluk takvaya sarılmakta gizli
Ebu’d-Derda şöyle demiştir:İlim öğrenmeyip amel etmeyene bir kere, öğrendiği halde amel etmeyene yetmiş kere yazıklar olsun!
Eğer kendinde bir gaflet görürsen mezarlığa git ve nefsine göçme vaktinin yaklaştığını hatırlat.
.Basiretli kişi o kimsedir ki nefsi, onun ciddiyetini ve kuralla ri muhafaza ettiğini bilir. Böyle bir kişi bir mubah hususunda nefsinin önünü açtığı zaman nefsi o mubahın dışına çıkmaya cesaret edemez. Bu durumdaki kişinin nefsi ile kurduğu ilişki biçimi, askerlerinden birine şaka yapan hükümdar gibidir.
Çünkü böyle bir durumda asker hükümdarın yanında gevşeyip yılışık olmaz. Eğer gevşemiş olsa hemen hükümdarın heybetini hatırlar. İşte muhakkik olan da böyledir; nefsinin nasibini verir ve onun üzerindeki haklarını da eksiksiz olarak alır.
Ömrümde öyle bazı insanların şefkat ve hoşgörüsüne ihtiyacım oldu ki onların bu davranışına muhtaç olacağım aklımın ucundan bile geçmemişti.
Hatırlı Satırlar, İbnü’l-Cevzi
Sanatkârlar bir eve girdiği zaman kumaşçının halılara ve mefruşata bakıp kıymet biçtiğini, marangozun tavana, inşaat ustasının duvarlara, dokumacının da işlemelere baktığını görmüyor musun?
Mümin de böyle, bir karanlık gördüğü zaman kabrin karanlığını hatırlar; acılı birini görse cezayı hatırlar; korkunç bir ses işitse sûra üfürülmesini hatırlar; bir zevk görse cenneti hatırlar. Velhasıl, müminin bütün himmeti ve gayreti ahirete yönelmiştir. Bu da onu dünyadaki tamam olan her şeyden uzak tutar.
Dinini korumaya özen gösteren ve dünyadan ihtiyacı kadarını alan kişi mutluluğu yakalar
Nefsime dönerek dedim ki: ‘Sakın şeytanın vesvesesine kulak verme!’
İlim talebinde mükemmeli isteyen kişinin tek yolu geride kalıp görünmeyen kitapları okumak ve çokça mütalaa etmektir.
Ümmüd-Derdâ bir adama şöyle sormuş: Öğrendiğin şeyle amel ettin mi? Adam, hayır, deyince şöyle söylemiştir: O hâlde ne diye Allah’ın senin aleyhindeki delillerini çoğaltıp duruyorsun!
Ebu’d-Derda ise şöyle demiştir: İlim öğrenmeyip amel etmeyene bir kere, öğrendiği halde amel etmeyene yetmiş kere yazıklar olsun!
Fudayl şöyle demiştir: Âlimin bir günahı bağışlanmadan cahilin yetmiş günahı bağışlanır. Bunların her birini etkileyen Allah’ın şu kavlidir: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? (Zümer, 39/9)
Nefsin men edildiği şeye karşı neden hırslı olduğunu düşündüm ve gördüm ki nefsin hırsı ve isteği kısıtlama ve yasaklamanın gücü oranında artmaktadır.
Veciz sözlerden birinde şöyle denilir: Kişi men edildiği şeye meyleder ve elde edemediği şeye özlem duyar.
Bunun sebebini araştırdığımda iki sebep buldum:
Birincisi: Nefis kısıtlamaya sabredemez. Çünkü beden sureti içerisinde kısıtlanmış olması ona yeter. Eğer manevi yönden bir yasaklamayla kısıtlanırsa nefsin tereddüt ve tutarsızlığı artar. İşte bu yüzden bir insan kendi evinde bir ay otursa bu ona zor gelmez. Evinden bir gün için çıkmaması istense o gün ona upuzun gelir.
İkincisi: Hüküm altına girmek nefse ağır gelir. İşte bu yüzden haram ve yasak olandan zevk alır ve neredeyse mubah ve serbest olan şeyden hoşlanmaz. Bu sebeple, tesir altında kaldığı değil de kendi istediği şekilde kulluk etmek kolay gelir.
Eğer kendinde bir gaflet görürsen mezarlığa git ve nefsine göçme vaktinin yaklaştığını hatırlat.
Bazen ilmiyle amil olmayan âlim kendi kendine şöyle der:
Bugün ilimle uğraşayım, yarın öğrendiklerimle amel ederim. Böylece rahatını bozmamak için zühdü yaşamakta gevşeklik gösterir ve tövbeye güvenerek hazırlık yapmayı erteler. Gıybet etmekten ve dinlemekten, şüpheli kazançtan sakınmaz ve bunları takva ile sileceğini ümit ederek ölümün aniden ve hazırlıksız olarak geleceğini unutur.
Akıllı olan kişi ise kendisi ile ilgili meselelerde her anın hakkını verendir; kapısını ansızın çalacak bir ölüme de hazırlıklıdır ve eğer istediklerini elde etmişse daha çok hayrın peşinde koşabilmek için uğraşır.
Zevki acilen elde etmeyi istemek faziletlerin elden kaçmasına ve rezilliklerin başa gelmesine sebep olur.
Rabb’im, sana ettiğim dua sayesinde hiç bedbaht olmadım.
Meryem, 19/4
Allah’a yemin ederim ki gerçek yaşam ancak cennettedir.
Boş olan kimse dışında neredeyse hiç kimse halkla bir arada olmayı sevmez.
Ölümün ne zaman geleceğini bilmediği hâlde onunla karşılaşacağı an için hazırlık yapmayan kişi ne ahmaktır!
Varlık âleminde sabırdan daha zoru yoktur.
Elde edildikten sonra kalpte bir çeşit bulanıklık bırakan dünyalıkta hayır yoktur.
Peki az insanın var olmanın manasını anlamış olduğunu gördüm.
Kişi men edildiği şeye meyleder ve elde edemediği şeye özlem duyar.
Müminin, dilinden bir kelime dökülmesi veya kalbinden bir gücenme geçmesinden korkarak her anını gözetmesi, içinde bulunduğu anlarda nefsinin hallerini gözden geçirmesi ve uzuvlarını kontrol etmesi gerekir ki sevabın şafağı görünsün ve belanın gecesi ortadan kalksın.Gece yolculuğu yapan kimse karanlıkları kat ettiği için övülür. Sevap güneşi de kişi selamet menziline ulaştığı zaman doğar.
Yaratılıştan maksadın ne olduğunu düşündüm ve bu maksadın, kişinin kendi zilletini ,eksiklik ve acizliğini bilmesi olduğunu gördüm.
Şeytan,toplamaya ve elde etmeye teşvik ederek onları malla meşgul ettiği zaman onlara malı korumalarını ve başkalarına vermemelerini emreder.İşte bu, şeytanın en sağlam hilelerinden ve en güçlü tuzaklarından biridir.
Bir gün şöyle dua ettim: Allahim, ilim ve amel hususunda ben umduğuma kavuştur ve bunlardan istedigim kadarına ulaşmam için ömrümü uzat
Takva selametin aslıdır, asla uyumayan bir bekçidir ve sürçme anında insanın elinden tutup kaldırır, had ve sınırları aşmaması için onu durdurur. Takva olmaksızın elde edilmiş bir zevkin aldattığı kimse makbul değildir.