Edgar Morin kitaplarından Geleceğin Eğitimi İçin Gerekli 7 Bilgi kitap alıntıları sizlerle…
Geleceğin Eğitimi İçin Gerekli 7 Bilgi Kitap Alıntıları
Bir kez daha yineleyelim, bilme, kesinlik takımadaları arasından bir belirsizlikler okyanusunda seyretmektir.
Bizler çocuksu, nevrotik, çılgın ama aynı zamanda akılsal da kalabilen varlıklarız. Tüm bunlar insanın tamamen kendine özgü kumaşını oluşturur.
Deha, denetlenemezin açtığı gedikte, işte tam deliliğin dolanıp durduğu o yerde ortaya çıkar.
Varlıkları, öznelliği, duygulanma yetisini, yaşamı görmezden gelen bir akılcılık akıldışıdır.
Zeka ile duygusallık arasında sıkı bir bağ vardır: Muhakeme yetisi, bir heyecan yetersizliği nedeniyle azalabilir, hatta tahrip olabilir; heyecan duyma yeteneğinin azalması akla aykırı davranışların kaynağını bile oluşturabilir ve heyecan duyma yeteneği, bazı yönleriyle, akılcı davranışlarda bulunabilmek için zorunludur.
Mahkum etmeden önce anlamasını öğrendiğimizde, insani ilişkileri insancıllaştırma yoluna girmiş olacağız.
Anlayış etiği, aforoz etme ve toplum dışına itme yerine, kanıt göstermeyi, kanıtlarla çürütmeyi ister. Daha geniş kapsamlı bir anlamayla ilintili olanı hain kavramı içine hapsetmek, hatayı, yanılmayı, ideolojileri, sapmaları kabul etmeyi engeller.
Bizi anlamaktan aciz bağnazı anlamak, insani bağnazlığın köklerini, biçim ve belirtilerini anlamak demektir. Nefret ve aşağılamanın niçini ve nasılını anlamak demektir. Anlayış etiği bizden, anlayışsızlığı anlamamızı ister.
Bir inanca, bir düşünceye tutkuyla bağlılık bu inancın doğruluğuna mutlak inanmayı getirir ve başka düşünceyi, başka inancı, başka kişiyi anlama olanağını bütünüyle yok eder.
Önceden tasarlanmış düşünceler, keyfi öncüllerden çıkan akılsallaştırmalar, sınır tanımazcasına kendi kendini aklama, özeleştiri yeteneksizliği, paranoyakça akıl yürütme, kibir ve küstahlık, yadsıma, nefret, suçlu yaratma ve mahkum etme, en kötü anlayışsızlıkların nedenleri ve sonuçlarıdır
İki tür anlamanın iç engelleri çok büyüktür; bunlar yalnızca kayıtsızlık değil, aynı zamanda kendilerini dünyanın merkezine yerleştirme ve kendilerine yabancı ya da uzak olan her şeyi ikincil, anlamsız ya da hasım olarak görme gibi ortak özelliklere sahip olan benmerkezcilik, etnik merkezcilik, toplum merkezciliktir de.
İnsana özgü anlama, öznenin özne tarafından bilinmesini içerir. Nitekim ağlayan bir çocuk gördüğümde, onu, gözyaşlarının tuzluluk derecesini ölçerek değil, ama kendi içimdeki çocukluğumun üzüntülerini yakalayarak, onu kendimle özdeşleştirerek ve kendimi onunla özdeşleştirerek anlamaya çalışırım
Matematiği ya da herhangi bir disiplini anlamak için eğitmek başka şey, insanın anlaşılması için eğitmek ise başka şeydir.
Kuşkusuz, anlamada büyük ve çok sayıda gelişmeler oluyor, ama anlayışsızlık daha hızlı ilerliyor gibi gözüküyor.
Bizim gerçeğimiz, gerçeğe ilişkin düşüncemizden başka bir şey değildir.
Bilme, kesinlik takımadaları arasından bir belirsizlikler okyanusunda seyretmektir.
Geçmiş için geçerli olan gelecek için de geçerlidir. Patocka’nın dediği gibi: Oluş artık sorunsal bir nitelik kazanmıştır ve daima da öyle olacaktır. Geleceğin adı belirsizliktir.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Gezegenin birliği, küçülmüş ve kendi içinde bağımlı bir dünyanın akılcı asgari talebidir. Böylesi bir birliğin, bizi ilk ve nihai Vatan olarak görülen Yeryüzüne bağlayan karşılıklı bir aidiyet bilinci ve duygusuna gereksinimi vardır.
Kendi kendini yoketme potansiyeli artık insanlığın yürüyüşüne eşlik ediyor.
İnsanın evrimi ölümün gücünün artmasıdır.
Avrupalılar kendi topraklarında, Arnerika’dan getirdikleri mısır, patates, fasulye, domates, manyok, kakao ve tütünü ektiler. Amerika’ya koyun, sığır, at, tahıl, asma, zeytin ağacı ile tropikal bitkiler, pirinç, hint patatesi, kahve, şekerkamışı götürdüler.
İnsanlığın hazinesi kendi yaratıcı çeşitliliğindedir, ama yaratıcılığının kaynağı kendi türsel birliğindedir.
Sapiens et demens ( akılsal ve çılgınca)
Faber ve ludens (çalışkan ve oyuncu)
Empiricus ve imaginarius (görgül ve düşsel)
Economicus ve consumans (tutumlu ve savurgan)
Prosaicus ve poeticus (düzyazısal ve şiirsel)
Faber ve ludens (çalışkan ve oyuncu)
Empiricus ve imaginarius (görgül ve düşsel)
Economicus ve consumans (tutumlu ve savurgan)
Prosaicus ve poeticus (düzyazısal ve şiirsel)
İster arkaik ister modern olsun, kültürsüz toplum yoktur, ancak her kültür kendine özgüdür. Böylece, kültürler içinde her zaman kültür vardır, ancak kültür yalnızca kültürler içinde varolur
İnsanı anlamak, onun çeşitlilik içinde birliğini, birlik içindeki çeşitliliğini anlamak demektir. Çokluğun birliğini, tekin çokluğunu kavramak gerekir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Biz canlılar, kozmik diyasporanın bir saman çöpünü, güneşsel varlığın birkaç kırıntısını, dünyasal varlığın küçücük bir tomurcuklanmasını oluşturuyoruz.
İdealizm ve akılsallaştırmanın önüne geçebilmek için, zihnimiz ile düşüncelerimiz arasında karşılıklı pazarlıklar ve denetlemelere ihtiyacımız var. Zihnimizin farklı kesimleri arasında alışveriş ve iletişime ihtiyacımız var.
Sorgulamalarda bulunmak, her tür bilme girişiminin oksijenidir.
Beklenmeyen bizi şaşırtır. Bunun nedeni kendi kuram ve düşüncelerimiz içinde kendimizi çok büyük bir güvenlik içinde görmemiz ve bunların, yeniyi kabul etmelerini sağlayacak hiçbir yapıya sahip olmamasıdır.
Düşüncelere karşı esaslı bir mücadele yürütmeliyiz, ama bunu ancak düşüncelerin yardımıyla yapabiliriz.
Düşüncelerden yararlanmamız için onlara hizmet etmesini bilmeliyiz.
Düşünceler, zekalarımızdaki simge ve düşüncelerden çıkarak biçim, güvenirlik ve gerçeklik kazandılar. Söylenceler ve düşünceler bize yeniden geldiler, bizi kuşattılar; bize heyecan, aşk, nefret, esrime, çılgınca öfke getirdiler
Daha insanlığın şafak vaktinden itibaren, söylencelerin, tanrıların ortaya yayılmasıyla birlikte noosferin yani ruha ait şeyler alanının yükseldiğini ve bu tinsel varlıkların olağanüstü kabarışının homo sapiens’i hezeyanlara, kıyımlara, zalimliklere, tapınma ve kendinden geçme gibi, hayvanlar dünyasında görülmeyen ululuklara ittiğini biliyor olmalıyız. Bizler, bu şafaktan beri söylenceler ormanının ortasında yaşıyoruz.
İnançlar ve düşünceler sadece aklın ürünleri değildir, aynı zamanda yaşamı ve gücü olan ruhsal varlıklardır. Böylelikle, bize sahip olabilirler.
Kanılar ve inançlardaki determinizm, paradigma ve açıklayıcı modellerin determinizmiyle birleşir; bu kanı ve inançlar bir topluma egemen olduklarında, herkese ve her bireye kutsalın buyurucu gücünü, dogmanın normalleştirici gücünü, tabunun yasaklayıcı gücünü dayatırlar.
Gerçek akılsallık sadece kuramsal değil, sadece eleştirel değil, ama aynı zamanda özeleştireldir de.
Akılsallık, yalnızca bilimsel ve teknisyen zihinlerin sahip olduğu ve diğerlerinin yoksun bırakıldığı bir nitelik değildir. Kendi uzmanlık alanlarında ve laboratuvarın zorlamaları altında akılsal olan atomcu bilginler, politikada ya da kendi özel yaşamlarında bütünüyle akıldışı olabilirler.
Aklımız, bilinçsizce, işimize gelen anıları seçmek ve işimize gelmeyenleri bastırmak, hatta silmek eğilimindedir ve herkes kendine gurur okşayıcı bir rol biçer.
Benmerkezcilik, kendini aklama gereksinimi, kötünün nedenini başkasına yansıtma eğilimi herkesin, kendi yalanını araştırmadan, kendisine yalan söylemesine yol açar.
Eğer 21. yüzyılda temelde bir ilerleme olacaksa, bu, erkek ve kadınların artık sadece kendi düşüncelerinin değil, ama kendilerine söyledikleri yalanlarının da bilinçsiz oyuncakları olmamasıyla gerçekleşecektir.
Oksijen nasıl ilkel canlı varlıkları, yaşamın bu bozucu maddeyi panzehir olarak kullanmaya başlamasına kadar öldürüyordu ise, basit bilgiyi öldüren belirsizlik de karmaşık bilginin panzehridir.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera