Lady Montagu kitaplarından Doğu Mektupları kitap alıntıları sizlerle…
Doğu Mektupları Kitap Alıntıları
Harcadığımız çabaların meyvelerini toplamadan ihtiyarlıyoruz, ölüyoruz.
Uzun zamandan beri kendimi hiç olarak kabul etmeyi öğrendim.
Çok güzel olmayan genç bir hanım burada ender görünür. Tabiat kendilerine en güzel yüz rengini ve güzel iri gözleri bahşetmiştir.”
Bu mısralar talihsiz İbrahim’in iniltileri! Çünkü senin gözlerinin bir oku kalbini deldi geçti. Ah, vuslat saati ne zaman gelecek? Seni daha ne kadar bekleyeceğim?”
“Bir süre adeta Hz. Muhammed’in vaat ettiği cennette bulunmuş gibi bir tesir altındaydım. Gördüğüm her şeyden çok etkilenmiştim.”
Zaman benim umutsuzluğumu hafifletti, yine de haftanın birkaç gününü, sultanımın hatırasına gözyaşlarıyla geçiriyorum.
Önceki mutluluğum bana bir rüya gibi geliyor, yine de en büyük ve en nazik insan tarafından sevildiğimi unutamam.
İnsan dünyaya gelir, orada yaşar ve onu terk eder,
Sadece benim kalbimde oturan onu hiç terk etmez.
Sadece benim kalbimde oturan onu hiç terk etmez.
“Uzun zamandan beri kendimi hiç olarak kabul etmeyi öğrendim.”
“Ruhlarımız aynı olduğu için,yazgımız aynıdır.”
“Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır. Onlar süslenmek için elmas veya zümrüt takınmıyorlar,belki üzerilerinde taşıdıkları o taşları süslemiş ve kıymetlendirmiş oluyorlar. Çünkü her Türk kadını canlı bir inci ve paha biçilmez bir pırlantadır.”
“Tiksinti duymadan ve cinayeti yalnızca bir gereklilik değil,bir nitelik haline getiren savaşın adaletsizliğini düşünmeden,bu kadar çok yaralı insanın vücuduna bakamıyordum.”
Kur’an, bizim (İngilizlerin} zannettiği gibi derme çatma sözler değil, son derece yüce ve son derece dürüst bir şekilde ifade edilen temiz ahlakı ihtiva etmektedir. Bunun böyle olduğunu birçok hıristiyanlar da tarafsız olarak söylediler. Hiç şüphesiz, Avrupa’daki Kur’an tercümeleri Rum papazlardan gelme kopyalar olduğu için (hıristiyanlar), Kur’an’ın aslını kasden bozmuşlardı.
Tutum konusunda, size Fransız hanımları hakkında bir şeyler söylemeliyim. Tüm güzellerini gördüm. Bunlar giyim ve davranışlarında öylesine tiksindirici, öylesine kaprisli, öylesine saçmalar ki! Makyajlarında doğallıktan yoksun aşırı bir çirkinlik var. Yüzün etrafında kısacık kesilmiş kıvırcık saçları öylesine pudralanmış ki, sanki beyaz yün. Nihayet yanaklarına, çeneye kadar yayılmış acınacak haldeki kırmızı ruj ateş gibi parlıyor. Yüzleri insan yüzü değil artık.
Fransa’nın tüm köylerinde yoksulluktan başka bir şey görülmüyor. Arabanın atlarınu değiştirdiğimiz sırada, açlıktan zayıflamış yüzleri, param parça olmuş giysileriyle çok yoksul görünen köylüler dilenmek için dışarı çıkıyorlardı Kral ailesinin ise daireleri çok büyük ve hepsi de görkemli bir biçimde yaldızlanmış.
Harcadığımız çabaların meyvelerini toplamadan ihtiyarlıyoruz, ölüyoruz.
Tembellik kötülüklerin anasıdır.
Hırslı kişiler, aslında anlamsız olan, yurt dışında fetihlerle uğraşırken, kendi içlerinde ayaklanmalar başlar.
Benim için, ülkenin geleneklerine göre, arka arkaya sunulan elli çeşit et yemeğinden oluşan bir ziyafet verildi Bıçaklar altındandı, sapları elmas kakılıydı. Fakat lüksün doruk noktası, ipek sırma iple işlenmiş çiçekleriyle dantel örtüleri ve peçetelerdi
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Yalancılığı saptanan kişilerin cezalandırılmaları bizimkilerden daha iyi düşünülmüştür Eğer suçları kanıtlanmışsa, bunların alınlarına kızgın demirle damga basılmaktadır. Biçimleri değişmiş ne kadar çok alın gördük? Eğer bu yasa bizde uygulansa, ne kadar yakışıklı beyefendi kaşlarına kadar inen peruklar takmak zorunda kalırdı?
Bir erkeğin anısına, ucu bir sarıkla son bulan bir sütun dikiliyor ve çeşitli sarık şekilleri o kişinin nitelik ya da mesleğini belirlediği için, bu ölünün silahlarını çekmenin bir şekli oluyor. Ayrıca mezar taşları üzerinde genelde altın yaldızla yazılmış bir kitabe bulunuyor.
Zengin tüccarların çoğunun Yahudi oluşu dikkatimi çekti. Bu ulusun, bu ülkede inamılmaz bir gücü var. Doğuştan Türk olanlar üzerinde bile sayısız ayrıcalıkları var ve burada, kendi yasalarıyla yönetilen çok önemli bir toplum oluşturmuşlar.
Gördüğüm şeyler beni öylesine büyülemişti ki kendimi Muhammet’in cennetinde bir süre geçirdim sandım.
Ruhlarımız aynı olduğu için, yazgımız aynıdır.
Hiçbir şey gerçek kadar güzel değildir.
Türkler belirsiz ve genellikle yanlış bilgiler toplamakla yetinen tüccarlarla senli benli olamayacak kadar onurlu insanlardır.
Dünyanın çok geniş bir kısmında oturulmazken, hiçbir kanıt bana, insanların küçük bir toprak parçası için kavga ettikleri kızgınlıktan daha açık ve seçik olarak (akıl için güzel savlarımız ne olursa olsun) görünmemektedir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Tiksinti duymadan ve cinayeti yalnızca bir gereklilik değil, bir nitelik haline getiren savaşın adaletsizliğini düşünmeden, bu kadar çok yaralı insanın vücuduna bakamıyordum.
Burada evli kadınların çocuk yapmaması ayıp.Bir kadın çocuk yapamazsa,genç bile olsa ihtiyar gözüyle bakılıyor.Bir kadının güzel olması için çok çocuk yapması gerekiyor.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera