Grigory Petrov kitaplarından Ak Zambaklar Ülkesinde kitap alıntıları sizlerle…
Ak Zambaklar Ülkesinde Kitap Alıntıları
Carlyle da tolstoy da haklıdır. Tıpkı paranın iki yüzü gibi, her görüş gerçeğin diğer yarısıdır.
Kendi dışında ve içindeki güçlere karşı verdiği sonsuz mücadele ve ortaya koyduğu kültür mirasıdır insan yaşamı.
Bu durum karşısında sıkılmaz mısın, utanmaz mısın?”
Siz ne yapıyorsunuz? Neden hiç bir şey yapmıyorsunuz, hayatı daha yaşanabilir kılmak için neden çalışmıyorsunuz? Neden sadece bir asalak veya hayatın düzenini bozan bir soyguncu gibi yaşıyorsunuz? Hiç utanmıyor musunuz? Hayatı yeniden inşa edecek bir sanatçı olabilirdiniz, ama siz bir solucan gibi yerlerde sürünerek, dünyayı bir pislik yığınına çeviriyorsunuz.
Devlet büyük bir aile, halk kitleleri ise sizin kardeşlerinizdir.
Bahçeyle orman Bahçeye ince, güzel, kum döşeli yollar açılmış Yolların her iki tarafı çiçekler ve meyve ağaçlarıyla süslenmiş. Alabildiğine uzanan yemyeşil bakımlı çayır ve çimenler. Kameriyelerin çevresini menekşe ve güller sarmış Fıskiyelerden su fışkırıyor Kimi yerlere heykeller dikilmiş Yolların kenarına kanapeler konmuş Her köşeye ve her fidana özenli bir insan elinin dokunduğu anlaşılıyor.
Şimdi bir de ormana bakalım: Buranın manzarası tamamen farklıdır. Burada her şey yabanî ve bakımsızdır. Kendi hâline terk edilmiştir. Tohumları nereye rastgelmişse ağaçlar ve dikenli bitkiler orada bitmiştir. Ormanların kimi yerleri geçilmeyecek bir hâldedir. Fırtınada devrilen bir ağaç, olduğu yerde çürür.
Varolan patikalar da tamamen tesadüf eseridir.
Bunların düzenlemesiyle kimse ilgilenmez
Şimdi bir de ormana bakalım: Buranın manzarası tamamen farklıdır. Burada her şey yabanî ve bakımsızdır. Kendi hâline terk edilmiştir. Tohumları nereye rastgelmişse ağaçlar ve dikenli bitkiler orada bitmiştir. Ormanların kimi yerleri geçilmeyecek bir hâldedir. Fırtınada devrilen bir ağaç, olduğu yerde çürür.
Varolan patikalar da tamamen tesadüf eseridir.
Bunların düzenlemesiyle kimse ilgilenmez
Devlet denilen şey, üst katları geniş pencereli, yüksek tavanlı, sütunlu, bol ve temiz havalı ve aydınlık; alt ve bodrum katlarıysa karanlık, rutubetli, dar ve penceresiz bir şato değildir.
Milyonlarca halk bedenen, ruhen, fikren ve ahlâken çürüyor da hiç kimse bu kokuşmuşluğu görmüyor. Herkesin karakteri bozulmuş veya herkes bu yozlaşmışlığa alışmış da bunu doğal bir durum sanıyor sanki. Ama bu böyle mi olmalıdır?
Bu hayat, Dante’nin Cehennem’inde tasvir ettiği hayattan daha berbattır. Orada insanlar, günahlarından dolayı o azabı görüyorlardı. Peki ülkemizdeki insanların günahı nedir? Sonuçta Dante’nin Cehennem’i baştan sona dahice kurgulanmış bir romandır. Burada ise kahredici bir yazgı, acı bir gerçek ve utanç verici bir iğrençlik var!..
Yakmaktan yorulmayın. Işık saçın ve etrafınız aydınlanana kadar başkalarına da yol gösterin.
ruh ve şevkini kaybetmiş bir topluluk olarak, parmağımızı bile kıpırdatmadan ve risk almadan bir şeyler elde etmeye çalışıyoruz. Yeni bir hayat kurmak istiyorsak, bunu çıplak elle yapamayız.
İşe önce kendinizden başlayın, binayı sonra inşa edersiniz.
Herkes, hiçbir şey vermeden sadece hayattan almak istiyor.
Toplumdaki şiddetli bozuklukların temel sebeplerinden biri, herkesin kendi hayatını düzenlemeye çalışması ama kimsenin daha iyi bir yaşam düzeni inşa etmeye gayret göstermemesidir.
Verdiğiniz terbiyeyle çocuklarınıza kartal kanatları mı kazandırdınız? Yoksa o kanatları kökünden kopardınız mı?
Ebeveynler çocuklarının daha küçük olmalarına rağmen dikbaşlılığından, yozlaşmalarından, laf dinlememelerinden sürekli şikayet ederler. İyi ama çocuklarını ilk bozan kimdi? Kim söz dinlememelerini tavsiye etti? Siz sevgili anne babalar.
Gençleri suçlamayın, kendinizi suçlayın. Siz onları nasıl yetiştirir, nasıl terbiye edersiniz öyle büyürler.
Unutmayın ki insanlarınızın cehaleti, edepsizliği, sarhoşluğu, hastalığı, yoksulluğu sizin de utanç verici suçunuzdur.
Işık yandığında üzeri bir örtüyle örtülmez, aksine çevresindeki herkesin yolunu aydınlatması için yüksek bir yere taşınır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
– Gözlerimin nesi varmış?
– hüzünlü! Derin bir kederle dolu. Ruhunuz hasta.
– hüzünlü! Derin bir kederle dolu. Ruhunuz hasta.
Sen ne kadar hastaysan ben de o kadar hastaydım, dedi.
Yeni dönem beraberinde yeni şarkılar getirir.
Kusura bakmayın, sizinle açık konuşacağım; Diğer bütün mesleklerde olduğu gibi, öğretmenler arasında da bu mesleğe layık olmayan, öğretmen ruhundan yoksun insanlar bulunduğunu biliyorum. Bu insanlara sanatkar bile diyemeyiz, onlar öğretmen emeğine saygısı olmayan, hatta bu mesleği lanetleyen birer gündelikçidir. Kendilerine arkadaşça bir tavsiyem var – lütfen okulu bırakın! Kendinize farklı bir iş bulun, yazıhaneleri dolaşın, tüccar olun. Her türlü işi yapın, ama canlı bir ruha ve derin bilgiye sahip insanların bulunması gereken yerleri işgal etmeyin.
Finlandiya hiçbir şeyi zorla alamaz; eğitimin gücü onun tek kurtuluşudur.
Etrafına bir bak, yönetimdeki kişilerin hangisi halkın maddi fakirliği ile ilgilenmektedir?
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Milyonlarca insan eğitimsiz, akılca salak, ahlaken kaba..
Snellman sabrın inanç mertebesine yükseltilmesinden öfke duyuyor ve buna çok içerliyordu. Kızgınlığının hedefi hem üst tabakalar hem de halkın kendisiydi. Üst sınıflara, kendileri için talep ederek aldıkları çeşitli özgürlükleri, refahı ve rahat hayatı halktan sakındıkları, halka en ağır, onur kırıcı ve zorlu ihtiyaçlar karşısında bile sabretmesi gerektiğini söyledikleri için kızıyordu. Halk kitlelerine ise sabrından dolayı kızgınlık duyuyordu. Halkın zeka açısından uyuşuk bir durumda olmasına içinde bulunduğu sefalete, ayyaşlık ve fakirliğe, hukuksuzluğa, kaba cehalete ve gerek maddi gerekse de manevi açıdan kötü bir hayat sürmesine aldırmadan, bunu olağan bir durummuş gibi kabullenmesine içerliyordu.
Bilge bir atasözü vardır: Yeni toplumlar beraberinde yeni şarkılar getirir. Kuşaklar değişiyor. Yenileniyor. Beraberinde de yeni kavramlar, yeni arzular, yeni talepler getiriyorlar.
Bütün ülkelerde halk kitleleri sürekli sabretmek ve dişlerini sıkmak zorunda kalmıştır. Sabır, ihtiyaç ve yokluklar karşısında kaderine razı olmak halk kitlelerinin doğal bir görevi olarak kabul edilmeye başlanmıştır. Halkı birçok sebepten dolayı aşağılamak ve sövmektedirler.
Ziraat hayvancılık, tuğla yapımı, kağıt ve kumaş üretimi gibi vs alanlarda gelişmeye önem verilmiş, fakat milyonlarca emekçinin beyni, kalbi, sağlığı ve hayat koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini kimse düşünmemiş ve düşünmek istememiştir. Halkın alt kesimlerinin hayatı, maneviyatı, karakteri ve refahı gibi konular kaderine terk edilmiştir. Sanki bu meseleler kimseyle ilgili değil, sanki ebedi olarak karar alınmış: Bırak bildikleri gibi yaşasınlar. Herhangi iyi bir gelişme olursa, bu onlar için mutluluk ve şanstır. Ağır ve kötü sonuçlar doğuran bir hadise karşısında ise sabretsinler.
Kaba güce dayalı çalışma biçimi ile bilgi ve eğitime dayalı çalışma tarzı çok farklıdır. Bilgi ile beslenen emek on, yüz ve hatta bin kat daha etkilidir. Baskı altında, isteksizce, tıpkı bir köle gibi ve birileri tarafından zorla yaptırılan işler ve bunun için harcanan emek ağır ve ezici bir emektir.
Her halkın içinden hem büyük şahsiyetler hem de aşağılık insanlar çıkabilmektedir. Bunlardan hangisinin iktidara geleceğini belirleyen temel etken halk kitlelerine hakim olan ruh halidir. Halkın sahip olduğu değerler nelerdir? Zekası, iradesi ve vicdanı gelişmekte midir yoksa zehirli otlar sarmış gibi, çürüyerek yok mu olmaktadır? Veya zavallı, utanç verici bir mevcudiyet için mi sarf edilmektedir?
Öğrencilerinize, yüksekokulların diploma atölyesi değil, etrafa ışık saçan canlı mumların üretildiği fabrikalar, ülkenin zihinsel ve manevi açıdan aydınlatmasını sağlayan merkez istasyonlar olduğunu anlatın.
Yüksek tabakalardan olan insanlarla karşılaştıkları zaman, halk kitlelerinin çoğu zaman yabancı ve kendilerine ürkütücü gelen bir evdelermiş gibi çekingen davranmaları dikkatinizi çekti mi? Bunun sebebi nedir? Çünkü herkes bu insanlara bağırarak onları azarlıyor, kaba bir şekilde küçümseyerek, her yerden kovuyorlar. Onlar da şık giyimli insanlardan uzak durmaya çalışıyorlar, onları sevmiyor ve onlardan korkuyorlar. Kalplerindeki kin, nefret ve intikam duyguları giderek artıyor.
İnsanın ömrü çok kısa ve fanidir, senin yaptıkların ise asırlar boyunca yaşayacaktır! Elveda!
Hızla değişen zamanın taleplerine uyum sağlamak ve bir fikir hareketine önderlik etmek sadece güçlü ruha sahip bir insanın yapabileceği iştir.
Yeni bir hayat kurmak istiyorsak bunu çıplak elle yapmalıyız.
Tanrım! beni dostlarımdan koru, düşmanlarımla kendim baş edebilirim.
Tüm dünyayı: Ağacı, taşı, kum tanesini, gökteki yıldızı sev.
Herkes hayattan bir şey almak ister, ama ona bir şey vermek istemez.
Eğer cesaretinizi göstermek istiyorsanız, kendinize daha asil, daha güzel bir yol bulun.
Siz çocuklarınızı yetiştirirken yükselmek için onlara kartal kanatları mı verdiniz? Yoksa onların kanatlarını kökünden mi kestiniz?
Hâlâ bana öyle geliyor ki, dünyadaki insaların çoğu yamyamlık çağını atlatamadı, sadece yeni bir hale bürünmüş oldu.
makul olan her şeye karşı kör ve sağırlar. Sadece yiyip içmeyi düşünüyor, başka bir şeyle ilgilenmiyorlar.
Yakmaktan yorulmayın! Etrafınız tamamen aydınlanana kadar kendiniz yanın, başkalarının da yanması için çaba gösterin..
Sev, sev, sev! İnsanları sev! Her çeşit insanı sev! Yaşayan her varlığı sev! Tüm dünyayı sev. Ağacı da taşı da tarladaki kum tanesini de gökteki yıldızı da sev. Her şeyi sev! Her şeye hayat vereni sev!
Ya eğitim bitince ne olur? Milyonlarca insan kendi haline bırakılır. Onlar hakkında ne yazılıp çizilir, ne de konuşulur.
Kendileri için tüm özgürlükleri, kolaylıkları ve zenginliği isteyen, halka ise en ağır yoksunluklara katlanmanın gerekli olduğunu öneren ve üst sınıflara kızgındı.
Yemi dönem, beraberinde yeni şarkılar getirir
Milletin aklı, iradesi ve vicdanı yükselme eğrisi gösteriyor mu, yoksa çürüyüp zehirleniyor mu? Yahut bayağı ve sefil bir hayat içinde yok olup mu gidiyor?
Yeni toplumlar, kendileriyle birlikte yeni şarkılar bestelerler.
Yeni toplumlar beraberinde yeni şarkılar getirir.
Halkın her büyük insanı, bir büyüteç, bir yakıcı cam gibidir. O kendi şahsiyetinde en iyi güçleri, ulusunun tüm dehasını toplar ve bunlarla kendi ulusundan ve başka uluslardan milyonlarcasının gönlünü tutuşturur. Lâkin gökyüzü dumanlıysa, atmosferde güneş ışınları yoksa işte o zaman, hiçbir yakıcı cam, bir kar taneciğini bile eritemez, bir damla suyu ısıtamaz.
Kahraman, kitleleri ateşler, alevlendirir, ama bunu ulusundan aldığı ateşle gerçekleştirir.
Her millet ya büyük insanlar ya da aşağılık kişilikler doğurur.
Eğer içinde kahramanlık ve büyüklük ruhu yoksa o halktan büyük insanlar ve kahramanlar çıkamaz. Eğer halk kitleleri soğuk bir sis bulutu gibiyse hiçbir güç onlardan bir yıldırım çıkaramaz.
Aydın olmak, modaya uygun elbise ve şapka giymek, kolalı gömlek taşımak değildir. Aydın zümre, ulusun başı ve başındaki beyni sayılır. Ulus sizi iyi bir eğitim aldıktan sonra iyi bir aylık alın, akşamları kahvehanelerde iskambil veya domino masasının başına geçip eğlenin diye okutmamıştır. Böyle yapanlar gerçek aydınlar değillerdir. Onlar aydınların küflenmişidir.
Okumuşların hepsi, ulusal zekâyı açmaya, ulusal vicdanı uyandırmaya, ulusal iradeyi güçlendirmeye zorunludur. Köylülere, işçilere ve halkın alt tabakalarına, nasıl daha iyi yaşayabileceklerini gösterin! Halka, hayatın değerini bilmesini ve onu korumasını öğretin. Bizim çorak vatanımızda da her köylü ve işçinin daha rahat, daha sağlam ve akla daha uygun bir hayat yaşayabileceğini anlatın.
Okumuşların hepsi, ulusal zekâyı açmaya, ulusal vicdanı uyandırmaya, ulusal iradeyi güçlendirmeye zorunludur. Köylülere, işçilere ve halkın alt tabakalarına, nasıl daha iyi yaşayabileceklerini gösterin! Halka, hayatın değerini bilmesini ve onu korumasını öğretin. Bizim çorak vatanımızda da her köylü ve işçinin daha rahat, daha sağlam ve akla daha uygun bir hayat yaşayabileceğini anlatın.
Devlet büyük bir ailedir. Onun bireyleri, sizin kardeşlerinizdir. Aşağı tabakanın hataları, biraz da yukarı tabakanın ihmalinden kaynaklanmaktadır.
Milyonlarca kardeşiniz, ruhen kaba, zalim ve şehvet peşinde. Bu böyle mi olmalıydı?
Kabahat gençlerde değil, sizde.
Hayattaki aşırı düzensizliğin başlıca nedenlerinden birisi herkesin hayatta iyi bir düzen kurmaya çalışması, fakat hiç kimsenin hayatın kendisini düzene sokmak istememesidir.
Genç nesli değil, kendinizi suçlayın. Siz nasıl yetiştirdiyseniz, gençler de öyle olacaklar.
Herkes hayattan sadece bir şeyler almaya bakıyor. Fakat kimse hayata bir şeyler katmayı düşünmüyor.
Kaba saba küfürler köpek havlamasından da beterdir.
Solucanlar gibi kendi küçük işleriniz ve önemsiz kaygılarınızın çevresine üşüşerek, bunların arasında kaybolmayın! Devletinizin temellerini nasıl sağlamlaştırabileceğinizi, halkınızın eğitim ve kültür düzeyini nasıl yükseltebileceğinizi düşünün!
Hayattaki düzensizliklerin en önemli nedenlerinden biri, herkesin refaha kavuşmayı istemesi ancak hiç kimsenin hayatını düzene sokmak istememesidir.
Milyonlarca kişi fiziksel, zihinsel ve ahlaki olarak çöküyor ve hiç kimse pis kokuyu hissetmiyor; üstelik herkes kokladığı halde.
Unutmayın ki halkın kaba, cahil, sarhoş, hasta ve sefil olması sizin eksiğiniz, sizin kabahatinizdir
Milyonlarca insan, aklen kıt, ahlaken kaba.
İstediğiniz kadar mükemmel anayasalar yapın, seçim mevzuları düzenleyin, en özgürlükçü kanunları çıkarın, sosyalizmin veya komünizmin mucizevi gücüne inanın, eğer yüz binlerce çocuğumuz dar görüşlü, faydasız insanlar olarak hayata adım atacaksa her türlü yasaya ve sosyal haklara rağmen hayatımız sefil, sönük ve ruhsuz olacaktır. Bu gençler arasından çıkan memurlar ihmalkâr, bakanlar siyasi madrabaz, milletvekilleri ise halkın sırtından kazanan vurguncular olacaktır. Okul, yeni nesillerin aklını ve kalbini körelten yerler olur. Basın ise güzelliğini satarak geçinen bir fahişeye benzemeye başlayacaktır.
Milyonlarca insan madden ve manen çürüyor ama hiç kimse bu kokuşmayı hissetmiyor .Herkesin koku alma duyusu bozulmuş ya da herkes artık bu kokuya alışmış da bunu doğal sayıyor.Fakat böyle mi olmalıdır?
Çocukların on beş-yirmi sene boyunca kurbağalar gibi eşelendikleri yoğun bataklık küfüne benzeyen bir ortam. Ve sonra, gençlerin neden kartallar gibi göklere çıkmadıklarına, neden kanatlarının olmadığına şaşıran ebeveynler.
Müsaade ederseniz anneler ve babalar size bir şey sormak istiyorum. Yetiştirme tarzınız çocuklarınız kanat edinmelerine müsaade eder mi? Yoksa henüz yeni çıkmaya başlayan bu kanatları kökünden mi kazıdınız?
Müsaade ederseniz anneler ve babalar size bir şey sormak istiyorum. Yetiştirme tarzınız çocuklarınız kanat edinmelerine müsaade eder mi? Yoksa henüz yeni çıkmaya başlayan bu kanatları kökünden mi kazıdınız?