Bilge Karasu kitaplarından Kılavuz kitap alıntıları sizlerle…
Kılavuz Kitap Alıntıları
Arkadaşlıklarda, dostluklarda, sevgilerde, karşısındakini ele geçirilecek bir ülke gibi görenler vardır. Tedirgin eder beni böyleleri. Dedikodu gibi olmasın, Yılmaz öyledir. Onu çocukluğundan bu yana tanıyor, kendisiyle yıllardan beri düşünce alışverişinde bulunuyor olmaklığım, beni, başkalarıyla ilişkilerinde çok gördüğüm bu tutuma alıştırdı. Saygılı bir barış durumudur aramızdaki.
Buna karşılık, karşısındakini tanımak isteyen, karşılıklılık gözeterek biribirilerini biribirilerine açan, veren insanların yakınlıkları, destek görmelidir; hiç değilse, benden
Bir de pattadak çıkagelenler vardır, senden istediğini senin rızanla alan, seni kendine bağlamasını başaranlar vardır Günün birinde geldikleri gibi giderler. Ya alacaklarını aldıkları, bu da kendilerine yettiği için Tabii, bu durumda, ilk öbektekiler gibi davranmış olurlar: Yağma bitmiştir Ya da sen onlara, kabul etmek istemedikleri bir ölçüde bağlandığın için. Yani ‘başkası yağmalanır ama ben, başkasının kullanabileceği bir toprak değilim,’ türünden bir tutum Senden uzaklaşırken senin ne düşündüğünü hiç merak etmezler
İhsan da güleç bir yüzle konuştuğunu duyurarak, Mümtaz Bey, garip şeyler soruyorum belki bu akşam ama İnsanların, mutlu oldukları için, bu mutluluğun içindeyken, canlarına kıydıkları olur mu?
Birileri bir bulutu tutmuş atıyordu. Bir peygamberdevesi, erkeğini öldürmüş yiyordu.
Öteye geçmiştik galiba.
Üzerinde durmak istediğim ilk nokta şu: Sevgi-sevgisizlik diyerek kendi kendine sorduğun soruları bana açtığında, kendini, yeterince sevgi gösterememekle, sevdiğini sandığın, düşündüğün halde bu sevginin gereğini, sırası geldiğinde, yerine getirememekle suçlamıştın. Düşlü yazında da seni bununla suçlayan birini görüyordun videoda, Ben de sana, bağlanmanın da, kopmanın da, bence, pek doğal olduğunu söylemiştim. Sesim o anda sana soğuk görünmüş olabilir. Olsa olsa acıydı belki. Bunu tartışmayacağız elbette! Bu söylediğim benim sözümdü ama, buna pek yakın bir şeyi, Eliot benden çok önce söylemişti,
There are three conditions which often look alike
diye başlayan III. bölümünde Little Gidding adlı şiirinin
Kişilere, nesnelere, kendine bağlanırsın; bir gün bunlardan koparsın da. Gerekeni yapmadığını düşündüğünde haklısındır, değilsindir, bilinemez ama, o anda, kopmuşlugunu yaşıyorsundur belki. Kopmuşluk, ölüm de demektir. Bir ölümü yaşarken —ya da, beklerken bağını öldürmen, duyacağın acıyı azaltmak isteğinden ilerigeliyor da olabilir. Senin sözündü: ‘İkimizle ilişkili kararlarını kendi kendine veren bir sevgili karşısında,’ öyleydi, değil mi?, ‘çekilmekten başka çıkar yol bulamadım.’ Kırıldığın, gücendiğin için yaptığını sanmış olabilirsin bunu. Bana sorarsan, kendini savunuyordun, daha çok acıyı daha çok duymamak için; sevgiyi kendi elinle azaltmağa, koparıp yolmağa kalkıyordun Bir şeyleri silerek bir geçmişin yükünü yeğnileştirmek, azaltmak O ölçüde de, kim bilir, geleceğini biraz olsun özgürleştirmek Öyle kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır. Bir yanıyla
..Öyle sanıyorum ki, en azından kimi insan, canına kıymağa karar vermişse -buna ne zaman, hangi durumda karar denebilir? Orasını bir yana bırakıyorum – evet, karar vermişse, mutlu olduğu, mutluluktan soluğunun kesildiğini duyduğu bir anda, bu kararını uygular Belki bu mutluluktan geri dönüşe dayanamayacağını duyduğu için; belki, o anda, ancak o anda canına kıymak anlam taşıyacağı için
..gördüğüm düş, bu gece, bir ara gördüğüm düş Ölmeği beklemiyorum artık, ölmem gerektiğini söyleyen kimse yok. Ama gördüklerimden anladığım, düşün içindeyken anladığım, ölmüş olduğum Herhangi bir şey gördüğümden değil, örneğin ölü yattığımı filan gördüğümden değil Anlıyorum ki, ölmüşüm Ne iç açıcı bir gelişme, değil mi?
..’Kendi kendime hâlâ sorduğum bir soruyu, sen sordun diye, nasıl yanıtlarım beklemeden? Seninle, uzun uzun, sorunun öncesini konuşmadan?’
‘Ama beklemek çözüm getirmiyor. Bilememenin kaygısı daha ürkütücüdür. Bilmez misiniz?’
..’Uzun süren bir işi bitirince çocuk yanım uyanır,’ dedi Mümtaz Bey; ‘konuşmak, şakalaşmak ‘ Sesini biraz daha kıstı, ‘İnanmayacaksınız, oyun oynamak gelir içimden Masabaşı oyunları, söz oyunları Kim bilir Bir top oyununa bile katılmağa kalkışabilirim’
..Bunaldığım da, ‘ölse, bütün bu tutsaklıklar, bu tedirginlikler biter,’ diye düşündüklerim oldu ama bu bunaltılar pek kısa sürmüştür. Ölümlerin getirdiği özgürlük ise, boşluktu, yalnızlıktı, kuruluktu. Bunu da öğrendim.
..Önemli olan, değişip değişmediğim değil, değiştiğime niye bu kadar inanmak istediğim. Evet, niye?
..Bir şeyleri silerek bir geçmişin yükünü yeğnileştirmek, azaltmak O ölçüde de, kim bilir, geleceğini biraz olsun özgürleştirmek Öyle kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır. Bir yanıyla
..Hepsi yakınınız; hepsi sevdiğiniz insanlar. Ara ara sevginizin yeğinliğine ya da tutsak ediciliğine dayanamayıp öldüklerini, kurdunuz, düşündünüz. Onları bel ki de öldürdüğünüzü, öldürttüğünüzü düşlediniz. Hiç biri sizin elinizden ölmedi. Tersine, ulaşamadığınız bir ikisi dışında, baktınız onlara; öleceklerini belki bilerek, bekleyerek, belki de bilmeyerek, paralandınız acılarını biraz olsun hafifletmek için Ama hepsini bir arada düşündüğünüzde, içinizi yiyen kurt, yeterince çırpınmadığınızı, daha birçok şey yapabilecekken yapmadığınızı söylüyor. Babanız, anneniz, iki kediniz Birinin elini, ötekinin başını, elleriniz arasında biraz daha tutabilirdiniz. Uykunuzdan uyandırmalarına, bir an da olsa, sinirlenmeyebilirdiniz
İşlemediğim bir cinayetin suçluluğunu taşıyordum düşlerimde.
Bütün bu olan bitende de bir bildiklik havası vardı. Belli bir şeyi anımsıyor değildim ama, bütün Bütünde bir şeyleri çağrıştıran
Kaygım artıyordu. Kaygı da, korku gibi, kendi memesinin oburudur.
..İnsanlar yalnız kulaklarını kullanabilecekleri halde niye gözlerini de ille katarlar dinlemelerine
..Karşımda, elinde bir tepsi tutan ev sahibesi ‘Siz gidemezsiniz,’ dedi, ‘ölmeniz gerek. Buyurun, şu balık ezmeli ekmeği alın.’ Duraksamış, bakmıştım yüzüne. ‘Şunu alın, haydi. Acı çekmeyeceksiniz. Olsa olsa hafif bir uyuşukluk, hafif bir buruntu. Bekletmeyin bizi.’ Sözler, sesler seçikti bu düşte. Bense, ağzımı açmadan tartışıyordum kadınla. Ama tartışmanın anlamı yoktu sanki.
Anlaşılamayacak şeyler hep kalacaktır yolumuzun orasında burasında
Gecenin dinginliği de, kendi dinginliğim de ürkütücüydü.
Sevmeyi öğrendiğin gün eksiğin kalmayacak.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Anlaşılamayacak şeyler hep kalacaktır yolumuzun orasında burasında.
“Bugün çarşamba. Aylar sürmüş bir yolculuktan dönmüş gibiyim. Her şey geride kalmış, karşı kıyıya varmışım. Evime dönmüş olmam bir şey değiştirmez. Yepyeni bir ülkeye varmış gibiyim.”
“Düş sözcüğünü siz kullandınız Mümtaz Bey. Düşler her zaman kaygı verici olmaz ya Mutlusu da vardır, arada bir,” dedim, sesime, çevreden bir mutluluk tınısı bulup katmağa çalışarak.
Anlaşılamayacak şeyler hep kalacaktır yolumuzun orasında burasında.
“Usun uykuya dalması ” diyordu resmin altında Goya, “ canavarlar üretir.”
Ölümletin getirdiği özgürlük ise, boşluktu, yalnızlıktı, kuruluktu. Bunu da öğrendim.
Buna karşılık, kendimi öldürmeği çok düşündüm. Tasarladım. Hazırlandığım bile oldu.
“Değişik bir gökyüzüne, denizsiz bir çevrene itirazım olmayacak sanırım. Seninle birlikte olmak daha ilginç..”
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
“Düşler her zaman kaygı verici olmaz ya Mutlusu da vardır, arada bir..”
İnsanın kafasını karıştıran, yüreğini ağzına getiren, içini kaygılara salan hiçbir şeyin kalmadığı bir geçitteydik..
Geride kalan unutulmuştu sanki; ötede bekleyenin sesi henüz gelmiyordu..
“../kimi insan şöyle şöyle bir insanım der; kendini, olduğuyla tanımlar. Kimi insan ise, olmadıklarıyla bilir kendini, kendini tanımlarken en sağlam bildiği, ‘şöyle olmadığı ya da böyle yapmadığı’dır..”
“../daha çok acıyı daha çok duymamak için; sevgiyi kendi elinle azaltmaya, koparıp yolmaya kalkıyordun..”
Usun uykuya dalması diyordu resmin altında Goya, canavarlar üretir.
Elimi İhsan’ın alnında gezdirdim. Gözünü açtı, pancurlara baktı. Saati sordu. İki saatimiz var daha dedi, Yüzünü yüzüme yaklaştırdı.
İnsanların, mutlu oldukları için, bu mutluluğun içindeyken, canlarına kıydıkları olur mu?
Birileri bir bulutu tutmuş, buruşturup atıyordu. Bir peygamberdevesi, erkeğini öldürüyor, yiyordu.
Çıplaklığından sıkılmıyordu, çıplaklığını sergilemiyordu. Denize çıplak arkadaşlarıyla birlikte, çıplak giren bir çocuk gibiydi.
Hepimiz, belki değişik ölçülerde , biraz karıştırdık galiba kimi şeyi
Bana sorarsan, kendini savunuyordun, daha çok acıyı daha çok duymamak için; sevgiyi kendi elinle azaltmağa, koparıp yolmağa kalkıyordun Bir şeyleri silerek bir geçmişin yükünü yeğnileştirmek, azaltmak O ölçüde de, kim bilir, geleceğini biraz olsun özgürleştirmek Öyle kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır.Bir yanıyla
Yüzünde kırık bir gülümseme: Bir gülüm taslağı.
Kişilere, nesnelere, kendine bağlanırsın; bir gün bunlardan koparsın da. Gerekeni yap madığını düşündüğünde haklısındır, değilsin dir, bilinemez ama, o anda, kopmuşluğunu ya şıyorsundur belki. Kopmuşluk, ölüm de de mektir. Bir ölümü yaşarken -ya da, beklerken
-bağını öldürmen, duyacağın acıyı azaltmak is teğinden ilerigeliyor da olabilir. Senin sözün dü: ‘İkimizle ilişkili kararlarını kendi kendine veren bir sevgili karşısında,’ öyleydi, değil mi ?, ‘çekilmekten başka çıkar yol bulamadım.’ Kırıl dığın, gücendiğin için yaptığını sanmış olabilir sin bunu. Bana sorarsan, kendini savunuyor dun, daha çok acıyı daha çok duymamak için; sevgiyi kendi elinle azaltmağa, koparıp yolmağa kalkıyordun Bir şeyleri silerek bir geçmi şin yükünü yeğnileştirmek, azaltmak O ölçü de de, kim b.i.lir, geleceğini biraz olsun özgür leştirmek Oyle kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır. Bir yanıyla O küçük notuna bu söyledikleri min bir katkısı olur mu ?
Kaygım artıyordu. Kaygı da, korku gibi, kendi memesinin oburudur.
Arkadaşlıklarda, dostluklarda, sevgilerde, karşısındakini ele geçirilecek bir ülke gibi görenler
vardır. Tedirgin eder beni böyleleri. (..) Buna karşılık, karşısındakini tanımak isteyen,
karşılıklılık gözeterek birbirilerini birbirilerine açan, veren insanların yakınlıkları, destek
görmelidir; hiç değilse, benden Bir de pattadak çıkagelenler vardır, senden istediğini senin
rızanla alan, seni kendine bağlamasını başaranlar vardır Günün birinde geldikleri gibi giderler.
Ya alacaklarını aldıkları, bu da kendilerine yettiği için Tabiî, bu durumda, ilk öbektekiler gibi
davranmış olurlar: Yağma bitmiştir Ya da sen onlara, kabul etmek istemedikleri bir ölçüde
bağlandığın için. Yani ‘başkası yağmalanır ama ben, başkasının kullanabileceği bir toprak
değilim,’ türünden bir tutum Senden uzaklaşırken senin ne düşündüğünü hiç merak etmezler..
Arkadaşlıklarda, dostluklarda, sevgilerde karşısındakini ele geçirilecek bir ülke gibi görenler vardır. Tedirgin eder beni böyleleri.
Buna karşılık, karşısındakini tanımak isteyen, karşılıklılık gözeterek birbirlerini birbirlerine açan, veren insanların yakınlıkları, destek görmelidir; hiç değilse, benden.
Bir de pattadak çıkagelenler vardır, senden istediğini senin rızanla alan, seni kendine bağlamasını başaranlar vardır. Günün birinde geldikleri gibi giderler. Ya alacaklarını aldıkları, bu da kendilerine yettiği için Yağma bitmiştir
Bir şeyleri silerek bir geçmişin yükünü yeğnileştirmek, azaltmak O ölçüde de, kim bilir, geleceğini biraz olsun özgürleştirmek Öyle kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır. Bir yanıyla
Neyi ne kadar doğru aktardığımı bilemem; eninde sonunda, usumda kalanı yazıyorum. Belki de ağır ağır, farkına varmaksızın, uydurmağa, bir öykü yazar gibi yazmağa başlıyorum. Ne önemi var?
Bir yeri ağrıyanın karşısındaki çaresizliğimizi, anlamsızlığımızı hep biliriz. O kişi sevdiğimiz bir insansa büsbütün işe yaramaz görünür ellerimiz, sözlerimiz; çırpınıp dursak da
senden istediğini senin rızanla alan, seni kendine bağlamasını başaranlar vardır Günün birinde geldikleri gibi giderler. Ya alacaklarını aldıkları, bu da kendilerine yettiği için [ ] Yağma bitmiştir Ya da sen onlara, kabul etmek istemedikleri bir ölçüde bağlandığın için. Yani ‘başkası yağmalanır ama ben, başkasının kullanabileceği bir toprak değilim’, türünden bir tutum Senden uzaklaşırken senin ne düşündüğünü hiç merak etmezler
Arkadaşlıklarda, dostluklarda, sevgilerde, karşısındakini ele geçirilecek bir ülke gibi törenler vardır. Tedirgin eder beni böyleleri.
Usun uykuya dalması [ ] canavarlar üretir.
Geride kalan unutulmuştu sanki; ötede bekleyenin sesi henüz gelmiyordu.
kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır.
Asıl mutluluk bu olsa gerek, ” dedi, ulaşmağa can attığımızın biraz öncesi ”
İnsanın kafasını karıştıran, yüreğini ağzına getiren, içini kaygılara salan hiçbir şeyin kalmadığı bir geçitteydik. Geride kalan unutulmuştu sanki; ötede bekleyenin sesi henüz gelmiyordu.
Yazmasaydım, unutup gidecektim belki, çoğunu
Anlaşılamayacak şeyler hep kalacaktır yolumuzun orasında burasında.
Keçilerim, keçilerim Depreşme içindeler gene!
gevşeyeyim, dinleneyim; birilerine laf yetiştirmek, bir şeyler beğendirmek, kimsenin inanmadığı ama herkesin vazgeçilmez saydığı birtakım incelikler göstermek gerekmeksizin, on gün geçireyim.
Düşleyecek olduktan sonra, sonuna dek gitmeliydim.
Anlıyorum ki, ölmüşüm Ne iç açıcı bir gelişme, değil mi ?
Arkadaşlıklarda, dostluklarda, sevgilerde, karşısındakini ele geçirilecek bir ülke gibi görenler vardır. Tedirgin eder beni böyleleri.
Arkadaşlıklarda , dostluklarda , sevgilerde karşısındakini ele geçirilecek bir ülke gibi görenler vardır. Tedirgin eder beni böyleleri
”Asıl mutluluk bu olsa gerek ” dedi, ”ulaşmağa can attığımızın biraz öncesi ”
Ama beklemek çözüm getirmiyor. Bilmemenin kaygısı daha ürkütücüdür. Bilmez misiniz?
Bir de pattadak çıkagelenler vardır, senden istediğini senin rızanla alan, seni kendine bağlamasını başaranlar vardır. Günün birinde geldikleri gibi giderler. Ya alacaklarını aldıkları, bu da kendilerine yettiği için..
”Usun uykuya dalması ” diyordu resmin altında goya , ” canavarlar üretir ”.
Sessiz bir yer bulabilecek misin bu gürültü cehenneminde?
Bir şeyleri silerek bir geçmişin yükünü yeğnileştirmek, azaltmak O ölçüde, kim bilir, geleceğini biraz olsun özgürleştirmek Öyle kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır. Bir yanıyla
Değişmekten söz etmek ne alıklık! Önemli olan, değişip değişmediğim değil, değiştiğime niye bu kadar inanmak istediğim.
Bir şeyleri silerek bir geçmişin yükünü yeğnileştirmek, azaltmak… O ölçüde de, kim bilir, geleceğini biraz olsun özgürleştirmek… Öyle kopuşlar güçtür, izi kalır; kopmağa kalkmak kendini de parçalamaktır.
Kişilere, nesnelere, kendine bağlanırsın; bir gün bunlardan koparsın da. Gerekeni yapmadığını düşündüğünde haklısındır, değilsindir, bilinemez ama, o anda, kopmuşluğunu yaşıyorsundur belki. Kopmuşluk, ölüm de demektir.
Hepsi yakınınız; hepsi sevdiğiniz insanlar. Ara ara sevginizin yeğinliğine ya da tutsak ediciliğine dayanamayıp öldüklerini, kurdunuz, düşündünüz. Onları belki de öldürdüğünüzü, öldürttüğünüzü düşlediniz. Hiçbiri sizin elinizden ölmedi. Tersine, ulaşamadığınız bir ikisi dışında, baktınız onlara; öleceklerini belki bilerek, bekleyerek, belki de bilmeyerek, paralandınız acılarını biraz olsun hafifletmek için… Ama hepsini bir arada düşündüğünüzde, içinizi yiyen kurt, yeterince çırpınmadığınızı, daha birçok şey yapabilecekken yapmadığınızı söylüyor. Babanız, anneniz, iki kediniz… Birinin elini, ötekinin başını, elleriniz arasında biraz daha tutabilirdiniz. Uykunuzdan uyandırmalarına, bir an da olsa, sinirlenmeyebilirdiniz…
Kaygı da, korku gibi, kendi memesinin oburudur.
İşin tümü bir oyun belki, ama bu oyundaki taşlardan biri, yalnız biri, ben, neyi oynadığımı bilemiyorum. Oyundaki yerimi bilmek şöyle dursun, birilerinin beni oynatıp oynatmadığını da kestiremiyorum.
Yazmasaydım unutup gidecektim belki, çoğunu Oysa şimdi geviş getirip duruyorum.
Bir yeri ağrıyanın karşısındaki çaresizliğimizi, anlamsızlığımızı hep biliriz. O kişi sevdiğimiz bir insansa büsbütün işe yaramaz görünür ellerimiz, sözlerimiz; çırpınıp dursak da
Ama dudaklarımız büsbütün işe yaramaz değil; öğreniyorum Yeniden Öncelikle konabilecekleri yüzü, sargılar yoketmişse hele, yeniden öğrenme boş söz değil.