İçeriğe geç

Sufi Psikolojisi Kitap Alıntıları – Kemal Sayar

Kemal Sayar kitaplarından Sufi Psikolojisi kitap alıntıları sizlerle…

Sufi Psikolojisi Kitap Alıntıları

Ruh karanlık içindeyse, yolunu bulmak için aklın aydınlığına ihtiyaç duyar. Fakat ruh aydınlanmışsa , kimse aklın kandilini aramaz. der Mevlana.
Yunus gibi Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun diyebilmek için, üzerinde yaşadığımız toprağın imkanlarına daha bir dikkat kesilmemiz, kalbimizi bu toprakların eşsiz hazinesine yaklaştırmamız gerekiyor.
Ruhsal bunalımlar içinde olduğu bir sırada, dostları büyük şair Rainer Maria Rilke’ye psikoterapiyi salık vermişler, o da önce razı olmuş. Ancak hekime gideceği gün vazgeçmiş. Nedeni sorulduğunda şöyle demiş büyük ozan: Şeytanlarımı kovalayayım derken meleklerimi ürkütmekten korktum.
Ruhun dünyevî arzularca baştan çıkarılmaksızın, sûfîlerin deyimiyle dünyada olup da Iğfal edilmeden, gündelik hayatlarımız içinde özerk işleyişidir bir bakıma olgunluk.
Endüstri ve şehir toplumuyla birlikte insanların ortak değer sistemleri yıkılmış, aynı temel inançları paylaşmayan insanlarla etkileşimsel ve kişisel ilişkiler kurma yetisi, uyum sağlamak için bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu uyumun bedeli, narsistik bütünlük için önemli bir kaynak olan ortak değerlerin kaybı olmuştur.
Erich Fromm da Sevme Sanatı adlı yapıtında insan anksiyetesinin kaynağında tabiattan kopuşu bulur.
Niyazi-i Mısrî’nin şu dizeleri, insan-ı kâmilin psikolojisi hakkında fikir vermektedir: Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş / Bürhan arardım aslıma, aslım bana bürhan imiş.
Bu kitabı oluşturan yazılar biz yola çıkmanın serinliğine davet ediyor. Yola çıkmak, ruhun sızısına şifa aramaktır. Hayat, bir bakıma şifa bulma arzusudur. İnsanın ilksel ayrılığından iyileşme evet canan’la buluşma arzusu. Şifa sahibini arayış Bir Sufi sözünde söylendiği gibi,
“”her arayan bulamaz, ancak bulanlar yalnızca arayanlardır””
Doğru ve yanlışın ötesinde bir bahçe var, orada buluşacağız.
#mevlana
Kalbin, sırrının mezarı olursa, muradın çabucak husule gelir
Eğer sen gelip geçen bir insansan ,yoluna engel olan her ne ise (nam, şöhret veya şeref)yanından geç git .Hakikatin peşinden git
Görülebilir dünyanın görülmeyen kaynağını keşfettikçe ve görülebilir olan hiçliğe dönüştükçe geride tefekkür edilebilecek hiçbir şey kalmaz
Nefsini bilen ,Rabbini bilir
Şeytanlarımı kovalayayım derken, meleklerimi ürkütmekten korktum
Sufiler, bir damlanın, okyanusa düştüğünde dıştan damlalık vasfını yitiriyor gibi görünse de, aslında okyonusun kalıcılığını kazandığını söylerler.
Sufiler, bir damlanın, okyanusa düştüğünde dıştan damlalık vasfını yitiriyor gibi görünse de, aslında okyonusun kalıcılığını kazandığını söylerler.
Bilmek için kimileyin sevmek gerekir.
İnsan, ıstıraplarından fazlasıdır..!
Hayat, bir bakıma şifa bulma arzusudur.
Kalp, huzursuz ruhu, geniş Hakikat Okyanus’ una taşıyan ırmaktır.
Kalp, ilahi bilgi ve aşkın tahtıdır; ve aşk Mevlana’nın ifadesiyle, “bütün hastalıklarımızın hekimi”dir..!
Ne olduğumuz, ne olabileceğimiz değildir.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Zorluk, kendi kusurlarımızı objektif olarak ölçümlemede ki yeteneksizliğimizden doğar.
Aşk, içgörü sağlar ve maksuda sadakati geliştirir. Çünkü aşk, asla sonrasını düşünmez. Aşk hükmedince, iyi ve kötü diye bir şey kalmaz.
İbrahim b. Edhem bir gün sarayında uyurken geceyarısı tavandan tıkırtılar geldi. Sanki birisi damda yürüyordu. ‘Kim var orada?’ diye bağırdı. ‘Bir dost’ diye cevap geldi. ‘Bir deve kaybettim ve onu bu damda arıyorum.’ ‘A ahmak, damda deve mi arıyorsun?’ diye bağırdı İbrahim. ‘A düşüncesiz’ diye cevap verdi ses, ‘Sen Tanrı’yı ipek elbiseler içinde, altın sedirde uyuklarken mi arıyorsun?
Kalb, ilâhî ışığın tahtıdır ve ilâhî bilgiye ancak onun etkinliğiyle ulaşılabilir. Sûfîler bilinçdışının en üst seviyesine kalb adını verirler.
‘Ölmeden evvel ölünüz’ öğüdü, insanı arzularının tutsaklığından kurtulup manevi dünyada yeniden dirilmeye çağırır.
Çağımızın bilgini Paul Tillich, nevrozu ‘yokluktan Kaçmak için varlığı inkar etmek’ olarak tanımlamaktadır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Nefsi kendi elinde kar gibi erimeyenin elinde, din kar gibi erir.
Sufiler,varoluşçular gibi hayatı çile olarak görürler. Varoluşçulara göre çile, ölüm ve yokluk korkusundan kaynaklanır. Sufilere göre ise çilenin kaynağı fıtrattan ve Hakikat’ten ayrı olmaktır.
Şibli’ye soruldu:
Bu yolda sana kim kılavuzluk etti?
Bir köpek dedi. Onu bir gün, bir su kıyısında susuzluktan neredeyse ölmüş bir halde iken gördüm. İçmek için suya eğilince sudaki aksini görüyor korkup geri çekiliyordu. Onun başka bir köpek olduğunu sanıyordu. Sonunda susuzluğu öyle bir noktaya geldi ki korkusunu bir kenara itip suya daldı. ‘Öteki köpek’ kaybolmuştu.Köpek kendisi ile arzusu arasındaki engelin yine kendisi olduğunu artık yok olduğunu gördü. Benim engelim de kendi benim olarak aldığım şeyin aslında kendi engelim olduğunu öğrendiğim de ortadan kalktı.Benim yolum bana bir köpeğin davranışı ile gösterildi.
Artık onun kaybedeceği bir şey yoktur, hiçbir kayıptan ızdırap duymaz. Hiçbir şeye sahip olmakla zenginleşmez, hiçbir şeyi yitirmekle yoksullaşmaz.
Sufiler bilincin bir fincan, bilinçdışının ise bir okyanus olduğunu düşünürler.
Ruhun bilgeliğine ulaşmak için bilgeliğin ruhuna nüfuz etmeliyiz.
Bayezid, nefsin öldürülmesini şu misal ile izah etmiştir:
Bayezid’in kapısına bir adam gelir ve seslenir.
Bayezid, Kimi arıyorsun? diye sorar.
Bayezid diye karşılık verir adam.
Vah zavallı! der Bayezid. Otuz yıldır ben de arıyorum, ama ne bir izine ne de bir eserine rastlayabildim.
Fenâ, Arapça bir kavramdır. Ölme, kaybolma,
mahvolma ve yokluk anlamına gelir.
Birinin kendisini değiştirebilmesi, önce kendisini
olduğu gibi kabul etmesiyle mümkündür.
Âlem bir ayna gibidir; insan-ı kâmil bu aynanın cilasıdır.
Her arayan bulamaz, ancak bulanlar yalnızca arayanlardır.
Dinle neyden, kim hikâyet etmede
Ayrılıklardan şikâyet etmede*
Kendi aşkın dönüşümünü amaçlayan her nefis için karanlıkta kalmak,kendisini asıl makamına bağlayan tüm duygusal ve rasyonel bağlardan kopmak çok önemlidir.Aşkınlık hali,hazır hali aşmaktır,böylece asıl doğa aşağıda kalır.Mademki bu birleşim ve dönüşüm,duygu veya insani güç ile bilinemiyor;nefis, içine girebilecek her türlü tesirden ve kendisiyle ilgili her türlü meyilden isteyerek ve bütunüyle temizlenmeli.
Nefsin öldürülmesi ve özne-nesne ilişkilerindeki duyarlılığı yitirmek,aslında bilinçli olmaktan kaynaklanan belli başlı endişelerin ortadan kalkmasıdır.Bu,gerilemekten çok üretken bir faaliyettir.Özellikle de,ego-sintonik(benlikle uyumlu)çelişki çözümünün,güdülerin nötralizasyonunun ve sonunda anksiyete ve savunmanın yok edilişinin bir sonucudur.
Aklın vazifesi ayırt etmek ve tanımlamaktır.Sonsuz,bu nedenle nesneler arasından ayırt edilip tanımlanmaz.Onu,ancak akıldan üstün bir kabiliyetle,kendi sonluluğunuzdan soyutlandığınız bir hal içine geçerek kavrayabilirsiniz.Artık böylece sizinle ilahi öz arasında bir iletişim kurulmuştur.Bu ise vecddir.Zihnin sonlu bilinçten kurtulmasıdır.
Bazen en çok bilenler en az söylerler, bazen hareket ederler ve diğer zamanlar, eylemsizlik onlar için daha iyidir ; bu yolla onların varlıkları bir ışık kaynağı gibi çalışır.
Sadece Allah Hakikat’tir ve başka her şey Hakikat’i eş zamanlı olarak gizler ve ifşa eder.
Görünüşe göre karar vermeyiniz. Kötü görünen şeyin ardında iyilik olabilir.
İnsanlara birtakım ritüeller önerirler, ama bizzat kendileri bunlara uymaktan imtina ederler.
İnsan, Allah’ı geleneksel ideolojilerin veya egemen söylemin pasifçe kabulü yoluyla değil, arzulayan bir özne olarak doğrudan yaşantı yoluyla tanımalıdır.
Allah’ın seçtiği bizim seçtiğimizden her zaman daha iyidir.
Hakikat insanın kavuşmak istediği en birinci ve en yüksek gaye olarak aşk. İnsanın kurtuluşu aşk iledir de aşktadır.
Geçmiş gitti, gelecek belli değil, sadece bulunduğun an elinde.
Özgürlük ne kadar korkutucu ise, birey ve grup o kadar boyun eğici ve lider de o kadar baskın olur. Böyle gruplar, çekilen acıyı paylaşırlar ve bu katı yapıya boyun eğerek iyileşmeyi umarlar. Eylemde bulunan lider, onların ihtiyaçlarını vekaleten karşılamaktadır.
Bilenler konuşmazlar; konuşanlar bilmezler.
Nefsin sürekli günaha temayülünü anlamak için, kalbi ve kalbin tabiatını anlamaya yönelik derin kazılar gerekir.
Birinin kendisini değiştirebilmesi, önce kendisini olduğu gibi kabul etmesiyle mümkündür.
Aşk, asla sonrasını düşünmez. Aşk hükmedince iyi ve kötü diye bir şey kalmaz.
En temel gerçek, kendisini bilmektir, çünkü Nefsini bilen, Rabbini bilir.
Dünya sadece ve sadece adaletin hâkimiyeti ile ahenk içinde olabilir.
Hiç kimse benliğinden arınmadıkça Allah bilgisine doğrudan ulaşamaz.
Bil ki kâmil insan şu dört şeyi tam olan insandır: iyi sözler, iyi hareketler, iyi ahlak ve bilgi.
Derman arardım derdime, derdim bana derman imiş.
Tasavvuf bir yeniden doğuş,

Çok gerçekli bir dünyada mutlak gerçeğin, Hakikat’in kişinin kendi içinde bir kazı işlemiyle açığa çıkarılmasıdır.

Akıl bizi gizli güçlerimizi gerçekleştirmeye yönlendirir, hayatın temel amacını belirlememize yardım eder, ancak varoluşsal sorunumuzu tek başına çözemez. Bu anlamda entelekt ve gerçek benlik, akıl ve sezgi, Ben ve Ben-olmayan arasında bir zıtlık vardır. Bir farkındalık durumuna eriştiğimiz zaman sezgisel olarak biliriz ki, olduğumuz şey, olabileceğimiz şey değildir.
Yola çıkmak, ruhun sızısına şifa aramaktır. Hayat, bir bakıma şifa bulma arzusudur. İnsanın o ilkel ayrılığından iyileşme ve Canan’la buluşma arzusu. Şifa sahibini arayış Bir sufi sözünde söylenildiği gibi, Her arayan bulamaz, ancak bulanlar yalnızca arayanlardır.
Kalp, huzursuz ruhu, geniş Hakikat Okyanusu’na taşıyan ırmaktır.
Her arayan bulamaz, ancak bulanlar yalnızca arayanlardır.
İnsan anlama susamış bir varlıktır. Hayatı anlamlı ve tahammül edilebilir kılacak bir manevi aidiyet ve yeryüzünde bir hedef ararız.
Ve aşk, Mevlânâ’nın ifadesiyle, “bütün hastalıkların hekimidir”
Birinin kendisini değiştirebilmesi, önce kendisini olduğu gibi kabul etmesiyle mümkündür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir