İçeriğe geç

Gülün Gölgesinde Kitap Alıntıları – Charles Bukowski

Charles Bukowski kitaplarından Gülün Gölgesinde kitap alıntıları sizlerle…

Gülün Gölgesinde Kitap Alıntıları

Bazen karım için güzel düşüncelere dalarım. O kadar kücük ki,
bir battaniye altında ( ölüm lütfen önce beni al, bu kadının
bensiz bir huzura ihtiyacı var. ) derim.
Ve şunu unutma,
EMİN DEĞİLSEN
PAS GEÇ!
ama biliyor musunuz, kitap
kurdu olarak geçmişim
muhtemelen
birilerini öldürmemi
engellemiştir,
kendim de
dahilim buna.
ama dünyanın
başka hiçbir parçasına benzemeyen
bir parçasını keşfettim.

hayatıma
yürek kattı,
buraya gelmemi
sağladı.

o kadar çok gece var ki
radyo ile geçirilmiş.
bütün geceler
neredeyse
iki nokta arasındaki en kısa
mesafe
çekilmezdir
genellikle.
kaybolmak,
delirmek,
o kadar da
kötü değildir
öyleysen:
kayıtsız.
hiçim bu gece
duvarlarla iletişimim kesik,
[…]

fotoğrafı duvarda
ve o ölü.

zorunludur yoksa duvarlar üstünüze
yığılır.
her şeyden vazgeçebilmelisin, fırlatıp alabilmelisin, her şeyi.
kişisel çıkar
gözetmeksizin ve
yardım kabul etmeksizin
baktığına bakmayı
düşündüğünü düşünmeyi
yaptığını yapmayı
ya da yapmadığını yapmamayı
öğrenmelisin.

çabalamaktan
yorgun insanlar.
ortak alışkanlıklara
sığınıyorlar.
kaygıları
sürü kaygıları.

kendinden
başka bir şey ummaz,
umulmayana
bir şey yitirmezdin.
korkunç
bir eksiklik var bir yerde, doğal olmayan bir boşluk. . .
savaşın bir bedeli vardır
ve barış sonsuza dek sürmez
hemen herkes bir şey
uydururdu.
gerçek
anlatılamayacak kadar
korkunç ve
utanç vericiydi.
imkansıza bağımlı.

öyle yorgun ki .

elbette, zorbalar da
bazen efendileri ile karşılaşırlar.
ve bütün cesur adamlar neden bu
kadar uzakta, diye geçirirdim
içimden, ben oraya
vardığımda hala orada olacaklar mı?
ne bekliyorsun benden
gençliğim
hatta orta yaşım bile
uçup gitmişken?
bazen
karım hakkında güzel düşüncelere dalarım,
o kadar küçük ki battaniyenin altında, minik bir yumru, (ölüm lütfen önce
beni al, bu kadının
bensiz bir huzura ihtiyacı var)
ne tuhaf, benim bütün bu
gecelerden hatırladığım
kapının önünde onları
uğurlarken, geri dönmenizi
gerektirecek bir şey
unutmayın, deyişim.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
ve yıllar ağır geçiyor ve yıllar göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor ve yıllar geçiyor.
ne bana kalır
ne sana
bir türlü
anlayamıyoruz bunu
Cansızlaşırlar ;
çünkü mola vermeyi
kendilerini çözmeyi
kaprislerini bir kenara bırakmayı
görmemeyi
duymamayı
öğrenmemeyi
yuvarlanıp tertemiz sıyrılmayı beceremezler.
Ama biliyormusunuz,
kitap kurdu geçmisim
muhtemelen
birilerini öldürmemi engellemiştir,
kendim de dahil.
Sanayici olmamı engellemiştir.
Çoğu erkeğin birlikte yaşamaya katlanamayacağı bazı kadınlara
dayanmamı sağlamıştır.
Uçmanın en kötü yanı
Havaalanında seni bekleyen insanların
Olmasıydı.
Yağmurda olunacak en iyi yer
yağmurun altıdır.
Sabaha doğru
yağmurun altında bir çiftlik evine doğru
yürüyorsun,
üst pencereden birinde tek bir ışık
var.
Işık söner,
köpek havlar.

Düşün tahlilini; en iyi gören yapar.

En iyi koşullarda bile
kötü biri olan babam, her yağmur yağdığında annemi döver,
ben bacakların, dizlerin ve haykırışların arasına girip onları ayırmaya
çalışırdım.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Kavşakta balon satan adamı
vurdular
bugün .
İnanmayacaksınız ama
hayatalarını ihtilafsız
ve endişesiz
geçiren insanlar var.
Iyi giyinierler, iyi
yerler, iyi uyurlar.
Aile hayatı yaşamaktan
memnundurlar.
Arada sırada
üzücü şey gelir
başlarına
fazla etkilenmezler
çok iyi hissederler kendilerini
genellikle.
Ve öldüklerinde
Kolay ölürler,
genellikle
uykuda.

İnanmayacaksınız
ama
var
böyle insanlar.

Ama ben onlardan
değilim.
Onlardan biri olmaya
yakın bile
değilim.

Bazen karım için güzel düşüncelere dalarım. O kadar kücük ki,
bir battaniye altında ( ölüm lütfen önce beni al, bu kadının
bensiz bir huzura ihtiyacı var. ) derim.
Hayatım boyunca unutamayacağım bir geceydi. dedi.

Ne tuhaf, ben bütün bu
gecelerden hatırladığım
kapının önünde onları
uğurlarken, geri dönmenizi gerektirecek bir şey unutmayın. deyişim.

ama biliyor musunuz, kitap kurdu olarak geçmişim muhtemelen birilerini öldürmemi engellemiştir, kendim de dahilim buna.
kaybolmak, delirmek, o kadar da kötü değildir öyleysen:
kayıtsız.
halk mücadeleden hep avucunu yalayarak çıkmıştır.
her şeyden vazgeçebilmelisin, fırlatıp atabilmelisin,her şeyi.
cansızlaşırlar
çünkü mola vermeyi
kendilerini çözmeyi
kaprislerini bir kenara bırakmayı
görmemeyi
duymamayı
öğrenmemeyi
yuvarlanıp tertemiz sıyrılmayı beceremezler.
hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, insanlar,
müziğin sesi, sözcüklerin yazılışı.
hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar, öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız bütün hayatlar, hiçbir zaman olması gerektiği gibi değiller, yakın bile değiller.
bu gece
bu evde
yalnız,
bana bilinmesi gereken
her şeyi
hiç zorlanmadan
söyleyen
6 kedimle.
ama biliyor musunuz,
kitap kurdu olarak geçmişim
muhtemelen
birilerini öldürmemi
engellemiştir,
kendim de
dahilim buna.
Kaybolmak
Delirmek
O kadar da kötü
Değildir
Öyleysen:
Kayıtsız
Her yerdedirler
ve burunlarını her şeye sokarlar
bu dehşetli
mutsuz
ruhlar.
Korkuyorlar aslında,
asla haksız konuma
düşmek istemediklerinden
açarlar ağızlarını
yumarlar gözlerini
Türün
Bir
Hastalığıdır
Bu.
zorunludur yoksa duvarlar üstünüze
yığılır.
her şeyden vazgeçebilmelisin, fırlatıp atabilmelisin,
her şeyi.
kişisel çıkar
gözetmeksizin ve
yardım kabul etmeksizin
baktığına bakmayı
düşündüğünü düşünmeyi
yaptığını yapmayı
ya da yapmadığını yapmamayı
öğrenmelisin.
çabalamaktan
yorgun insanlar.
ortak alışkanlıklara
sığınıyorlar.
kaygıları
sürü kaygıları.
Bütün yüzyıllardan sonra hayatın hâlâ sürmesine şaşarım, hatalarımızın yarattığı cehennemlerden, küçüklüğümüzden,tamahkarlığımızdan, bencilliğimizden ve kötülüğümüzden sonra
hayat hâlâ sürüyor
ve bunu düşününce tuhaf bir
mutluluk doluyor içime.
Hemen herkes bir şey uydururdu.
gerçek anlatılamayacak kadar
korkunç ve utanç vericiydi.
Ne harikulade güzellikler kaçırdığımı merak ederdim, sihrin gizemi, sadece onların bildiği bir şey, ve okul bahçesinde gerizekalı gibi hissederdim kendimi yine,
bazı insanlar hiç çıkamazlar o bahçeden
-lanetlidirler, bir bakışta anlaşılır.*
İntiharı ilk düşündüğümde 13 yaşındaydım ve başarısızlıklarla dolu hayatımda o günden beri benimle : bazen öylesine geçirirdim aklımdan, küçük provalar, ama bazen deli gibi isterdim kendimi öldürmeyi.
Ama,şimdi, tamamen delice olmuyor artık,
sinemaya gitmekle yeni bir çift ayakkabı almak arasında seçim yapmak gibi bir şey daha çok.
Hatta yıllar geçtikçe intihar düşüncesi kaybolur
neredeyse.
duvarlar kapanırken üstüme
daha çok şey olmalı söylenecek
her gün
bir çeliktir hâlâ,
bir çiçek.
Hiçim bu gece
duvarlarla iletişimim kesik,
çok fazla yüz,el,ayak gördüm,
çok fazla ses duydum,
Usandım bu devamlılıktan,**
müzik eski müzik,
heyecan yok havada.**
(Ölüm lütfen önce beni al, bu kadının bensiz bir huzura ihtiyacı var.)
Hepimiz cehennemdeydik
hep birlikte
ve ben
kalkıp çıktım
o sefer.
her şey yolunda gidiyor
böyle:
daha sonra
mektupları geliyor:
gerçekten çok iyi vakit
geçirdim
ya da: hayatım boyunca
unutamayacağım bir geceydi.
ne tuhaf, benim bütün bu
gecelerden hatırladığım
kapının önünde onları
uğurlarken, geri dönmenizi
gerektirecek bir şey
unutmayın, deyişim
genç bir adamken
sevkiyat memuru olarak çalışıyordum
ve geceleri barlara takıldıktan
sonra odama dönüp
yatağa girer, kitap
okurdum.
3-4 kitap alırdım
yatağa (ben
neymişim !) sonra da
uyurdum.
bir gün ev sahibem
bana, biliyor musun, geceleri o kitapları
okuyorsun ve saatte bir biri yere
düşüyor, herkesi uyandırıyorsun! dedi.
(3. katta kalıyordum.)
ne günler, ne gecelerdi
onlar
ölüm değil, ölüyor olma
kaygısı
Halk mücedeleden hep avucunu yalayarak
çıkmıştır
ayyaşlar asla bağışlanmaz.
ama ayyaşlar kendilerini bağışlar
çünkü tekrar içmeye
ihtiyaçları vardır
Traş olurken yüzümü kestim

hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, insanlar,
müziğin sesi, sözcüklerin
yazılışı.
hiçbir zaman olması gerektiği gibi değil, dedi, bütün
bize öğretilenler, peşinden koştuğumuz aşklar,
öldüğümüz bütün ölümler, yaşadığımız
bütün hayatlar,
hiçbir zaman olması gerektiği gibi değiller,
yakın bile değiller.
birbiri arkasından yaşadığımız
bu hayatlar,
tarih olarak yığılmış,
türlerin israfı,
ışığın ve yolun tıkanması,
olması gerektiği gibi değil,
hiç değil,
dedi.
bilmiyor muyum? diye
cevap verdim.
uzaklaştım aynadan.
sabahtı, öğlendi,
akşamdı,
hiçbir şey değişmiyordu
her şey yerli yerindeydi.
bir şey patladı, bir şey kırıldı,
bir şey kaldı.
merdivenden inip içine
daldım

hatalarımızın yarattığı cehennemlerden, küçüklüğümüzden, tamahkarlığımızdan, bencilliğimizden ve kötülüğümüzden sonra hayat hâlâ sürüyor
hemen herkes bir şey uydururdu.
gerçek anlatılamayacak kadar korkunç ve utanç vericiydi.
birlikte göğüs gerdiğimiz o uzun geceler; ıvır zıvıra ve dehşete dayandık;
en olmayacak zamanlarda güldük katıla katıla
-şimdi en azından ıslak bir bezle silinmeyi hakediyor;
gerçekten korkunçtu o gecelerin bazıları, ama sessiz ve iyi refakatçiydi Buda; doğrudan bana bakmaz hiçbir zaman ama sürekli gülümser
-şu boktan varoluşa gülüyor. yok yapacak bir şey.
atlar koşmuyordu bugün (burada değil) ama dünyanın muhtelif
yerlerinde silahlar patladı,
cinayetler işlendi,
bombalar atıldı.
bir tür rekabet
hep var
galiba.
esintisiz, sıcak yaz akşamlarından biri daha,
küçük sinekler dönüyor şarap bardağımın ve şarap şişemin etrafında.

radyoda Brahms’ ın senfonisi sona ererken ölümümü düşünüyorum
bir kez daha.

”müzik eski müzik,
heyecan yok havada. ”
müthiş bir beyinle sıkı bir vücut
ender bir araya gelir
çabalamaktan
yorgun insanlar.
ortak alışkanlıklara
sığınıyorlar.
kaygıları
sürü kaygıları.
sadece her sabah
yataktan kalk

yıkan
tıraşını ol
giyin
ve çıkıp
gir
içine

çünkü
ya bu
ya da intihar
ve delilik

onun için
fazla bir şey
bekleme

aslında babamın gerçekten deli olduğunu
düşünüyorum
arabasını sürüş biçimi
sürekli kornaya basarak, insanlara küfrederek
kalabalık yerlerde başkaları ile bağıra çağıra tartışması
her bahane ile tek çocuğunu neredeyse her gün kemeri ile kırbaçlaması
13 yaşındaydım öylece durup baktım ona
üç yıl sonra ben onu kıçının üstüne oturtacaktım
hem de hiç  zorlanmadan
editör, eleştirmen, bağnaz, nüktedan
ne bekliyorsun benden
gençliğim hatta orta yaşım bile
uçup gitmişken?
ben her zaman beklediğimi bekliyorum: yalın cümleler
ve tanrılardan biraz yardım
inanmayacaksınız ama
hayatlarını ihtilafsız ve endişesiz
geçiren insanlar var
iyi giyinirler, iyi yerler, iyi uyurlar
aile hayatı yaşamaktan memnundurlar
arada sırada üzücü şeyler gelir başlarına
ama fazla etkilenmezler
çok iyi hissederler kendilerini
inanmayacaksınız ama var böyle insanlar
her koşuyu heyecanlamadan izler, ifadesiz
gökler, dağlar, müzik, hiçbir şey ilgilendirmiyor onu
imkansıza bağımlı
hiçim bu gece
duvarlarla iletişimim kesik
çok fazla yüz, el, ayak gördüm
çok fazla ses duydum
usandım bu devamlılıktan
müzik eski müzik
heyecan yok havada
Hemingway bunu hiç yapmadı

trende içi metin dolu bir bavul kaybettiği
ve bavulun bulunamadığı söylenir.
böyle bir acıyı hiç yaşamadım
ama geçen gece bu bilgisayarda üç
sayfalık bir şiir yazdım
ve cehaletimin, sabırsızlığımın
ve mönüdeki komutlarla oynamanın
sonucunda şiiri bir şekilde sonsuza dek silmeyi
becerdim.
bir çaylak için bile zordur böyle bir şey
yapmak
ama ben yaptım
işte.

bu üç sayfalık şiirin ölümsüz olduğunu düşünmüyorum
ama epey vahşi ve kaçık dizeler vardı,
artık yoklar.
canımı sıkmadığını söyleyemem, kaliteli
bir şişe şarabı düşürmek gibi bir şey.

ve bunun hakkında yazmanın
iyi bir şiir yaratabileceğini sanmıyorum,
olsun, bilmek istersiniz diye
düşündüm.

MOLA VERMEK
zorunludur yoksa duvarlar üstünüze
yığılır.
her şeyden vazgeçebilmelisin, fırlatıp atabilmelisin,
her şeyi.
kişisel çıkar
gözetmeksizin ve
yardım kabul etmeksizin
baktığına bakmayı
düşündüğünü düşünmeyi
yaptığını yapmayı
ya da yapmadığını yapmamayı
öğrenmelisin.

çabalamaktan
yorgun insanlar.
ortak alışkanlıklara
sığınıyorlar.
kaygıları
sürü kaygıları.

çok az insan
eski bir ayakkabıya on dakika bakabilir
ya da kapı tokmağını kimin icat
ettiğini merak eder.
cansızlaşırlar
çünkü
mola vermeyi
kendilerini çözmeyi
kaprislerini bir kenara bırakmayı
görmemeyi
duymamayı
öğrenmemeyi
yuvarlanıp tertemiz sıyrılmayı
beceremezler.

yapay kahkahalarını duyar duymaz
uzaklaşın onlardan.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir