Honore de Balzac kitaplarından Gizli Başyapıt & Sarrasine kitap alıntıları sizlerle…
Gizli Başyapıt & Sarrasine Kitap Alıntıları
“Acısını gizleme gücünü kendinde buldu ama artık mutluluğunu gizleyecek gücü kalmamıştı.”
“Şöhret sahini olan biri yerine,sevilen biri olmak daha iyi.”
“Doğada öyle gerçek etkiler var ki,bunları tuvale aktarmak olanaksız.”
“Sosyal sorunların cebir denklemleriyle çözüldüğü bir kentte,maceracılar için müthiş fırsatlar vardır.”
“Bütün bu aşırılıklara dayanacak gücüm yok benim,sakinliğe ihtiyacım var.”
“En cümbüşlü eğlencelerin ortasında herkesi,hatta en uçarı adamı dahi alıp götürüveren o derin düşüncelere dalıp gitmiştim.”
Dünya benim için bir çöl gibi. Ben mutluluğu anlamaya, onu hissetmeye, onu istemeye ve niceleri gibi, onun her an elimden kaçıp gittiğini görmeye mahkum edilmiş lanetli bir yaratığım.
İnsanın ruhunda binlerce karmaşık düşünce uyandırıyordu. Bu tür bir çekiciliğin yarattığı manevi olayı tanımlamak olanaksızdır, tıpkı bir sürgünün yüreğinde vatanı anımsatan bir şarkının yarattığı heyecanı anlatmanın olanaksız olması gibi.
İhtiyar, despotça bir el hareketiyle Porbus’ün sözünü keserek, “Sanatın görevi doğayı kopya etmek değil, ifade etmektir!” diye sertçe bağırdı. Sen değersiz bir kopyacı değil, bir şairsin! Başka türlü olsaydı, bir heykeltıraş bir kadın bedeninin kalıbını çıkarır, yaptığı bütün o işlerden kurtulurdu! Hı! Sevgilinin elinin kalıbını çıkarmayı dene de bir koy önüne bakalım, karşında hiç bir benzerliği olmayan korkunç bir kadavra bulursun, birebir kopyalamadan sana o elin hareketini ve canlılığını verecek heykeltıraşın kalemini aramak zorunda kalırsın. Bize düşen, canlı cansız varlıkların özünü, ruhunu, çehresini kavramaktır.
Çizgi, insana ışığın nesneler üstündeki etkisini anlatan bir araçtır; ama doğada çizgi yoktur, kütle vardır.
Resim yapmak demek bir şeyin girintilerini ve çıkıntılarını, çukurlarını ve kabarıklıklarını belirginleştirmektir; yani nesneleri bulundukları yerden çekip almaktır, bedenin görüntüsünü sağlayan da yalnızca ışığın dağılımıdır!
Resim yapmak demek bir şeyin girintilerini ve çıkıntılarını, çukurlarını ve kabarıklıklarını belirginleştirmektir; yani nesneleri bulundukları yerden çekip almaktır, bedenin görüntüsünü sağlayan da yalnızca ışığın dağılımıdır!
“Hayatın kasırgaları ortasında ulaşılmaz bir kaya gibi durmayı başaramasaydım,yarın gidip kendim dine adardım.”
Eşsek, aldatılıyoruz. Sevgiliyiz, terk ediliyoruz, yüzüstü bırakılıyoruz. Ya dostluk! Dostluk var mı acaba?
Bütün insani duygular da böyle korkunç düş kırıklıklarıyla son bulmuyor mu?
Ne kanım için kahroluyorum ben ne de canım için, ben kalbimin geleceğine ve yazgısına yanıyorum.
Size saygı duyuyorum; ama aşka gelince, benden bunu istemeyin; bu duygu yüreğimde boğuldu.
Dostluğa sığınmaya ihtiyacım var. Dünya benim için bir çöl gibi. Ben mutluluğu anlamaya, onu hissetmeye, onu istemeye ve niceleri gibi, onun her an elimden kaçıp gittiğini görmeye mahkûm edilmiş lanetli bir yaratığım.
Ah! Siz beni, benim sevilmek istediğim gibi sevemezsiniz.
Bütün bu aşırılıklara dayanacak gücüm yok benim… sakinliğe ihtiyacım var.
Mutlu olmak istiyorsanız dikkatli olun…
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Aşkın ilk anlardaki kışkırtıcılığının o capcanlı izlerini kim silebilir ki!
Siz istiyorsunuz ki, ben ben olmaktan çıkayım.
Bir adamın servetini yok etmek, kimi zaman kendisini öldürmekten de beterdir.
Orada kana ya da çamura bulanmış bile olsa para her ayıbı örter ve her şeyin yerini tutar.
İşte sağımda ölümün karanlık ve sessiz görüntüsü; solumda ise yaşamın usturuplu âlemleri, orada buz gibi, kasvetli, karalar bağlamış bir doğa; şurada şen şakrak insanlar.
Seni hâlâ seversem alçağın biri olurum, çünkü senden tiksiniyorum. Sana hayranım ama sen midemi bulandırıyorsun. Seni seviyorum ama daha şimdiden nefret ediyorum senden.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Aşkın meyveleri çabuk biter, sanatınkilerse ölümsüzdür.
Şöhret sahibi olan biri yerine sevilen biri olmak daha iyi.
Bu adam araştırma yapa yapa sonunda araştırmalarının konusundan bile kuşku duymaya başladı.
Fazla bilgi de tıpkı cehalet gibi sonunda yadsımaya götürüyor.
Her yüz bir dünyadır
Ressam da, şair de, heykelci de sonucu nedenden ayırmamalıdır, bunlar ayrılması olanaksız biçimde iç içe geçmiştir. İşte gerçek savaşımda buradadır!
Sonuçlar! Sonuçlar! İyi ama yaşamın rastlantıları bunlar yaşamın kendisi değil ki.
Sanatın görevi doğayı taklit etmek değil ama onu anlatmaktır!
Doğada öyle gerçek etkiler var ki bunları tuvale aktarmak olanaksız
Başarı alışkanlığı kuşkunun azalmasına neden olur, kim bilir belki hicap da bir kuşkudur.
İnsana özgü tüm duygularda henüz açmamış bir çiçek vardır; bu çiçek, mutluluk bir anıdan, şöhret de bir yalandan ibaret oluncaya kadar giderek zayıflayan soydu bir heyecandan doğar.
İnsana özgü tüm duygularda henüz açmamış bir çiçek vardır; bu çiçek, mutluluk bir anıdan, şöhret de bir yalandan ibaret oluncaya kadar giderek zayıflayan soylu bir heyecandan doğar. Bu nazik heyecanlar arasında aşka en çok ben zeyeni, şöhret ve mutsuzluk yüklü yazgısının tatlı azabını çekmeye başlayan sanatçıdaki o taptaze tutkudur; cüret ve çekingenlikle belli belirsiz inançlar ve kesin yılgınlıklarla dolu bir tutkudur bu.
Ressamlar ancak fırça ellerindeyken düşünmelidir..
Umutlarının sınırsızlığı ile olanaklarının yetersizliğini karşılaştırınca o ciddi ve kanlı canlı yüzündeki neşe siliniverdi.
Ey göksel güzellik gelip seni belirsizliklerinin içinde bile arardım!
Resim yapmak demek bir şeyin girintilerini ve çıkıntılarını, çukurlarını ve kabarıklıklarını belirginleştirmektir; yani nesneleri bulundukları yerden çekip almaktır, bedenin görüntüsünü sağlayan da yalnızca ışığın dağılımıdır!
Acısını gizleme gücünü kendinde buldu ama artık mutluluğunu gizleyecek gücü kalmamıştı.
İnsana özgü tüm duygularda henüz açmamış bir çiçek vardır; bu çiçek, mutluluk bir anıdan, şöhret de yalandan ibaret oluncaya kadar giderek zayıflayan soylu bir heyecandan doğar.
“ Eşsek aldatılıyoruz, sevgiliyiz, terk ediliyoruz, yüzüstü bırakılıyoruz. Ya dostluk? Dostluk var mı acaba..? “
“ Sevmek, sevilmek! Senin gibi artık benim için de anlamsız sözler..! “
“ Aşka gelince, benden bunu istemeyin; bu duygu yüreğimde boğuldu..! “
“ Dünya benim için bir çöl gibi..! “
“ Siz beni, benim sevilmek istediğim gibi sevemezsiniz..! “
“ Sakinliğe ihtiyacım var ama sizin yanınızda kendimi o kadar iyi hissediyorum ki..! “
“ Koruma duygusu bir erkeğin aşkında ne de çok yer tutar..! “
“ Ta içerilerinde, başka bir şey bulamadığımız için adına yürek dediğimiz şeyin derinliklerinde aniden tutuşmaya başlayan bir ateş hissetti..! “
“ Yalnız kalmayı tercih etti ve o edepsiz dönemin hazlarını geri çevirdi..! “
“ Aşkın ilk anlardaki kışkırtıcılığının o capcanlı izlerini kim silebilir ki..! “
“ İnsanlar arasında olmasına rağmen insanları görmüyordu..! “
“ Bir korku muydu yoksa bir sevgi mi..? “
“ Sosyal sorunların cebir denklemleriyle çözüldüğü bir kentte maceracılar için müthiş fırsatlar vardır..! “
“ Aşk bir gizemdir, ancak kalplerin derinliklerinde yaşar..! “
“ Altına namusla mutluluğumu serdiğim örtüyü mü yırtacakmışım..? “
“ Tutkusunun içine dalmış, mutluluğuna, acısına bağlı bir halde duruyordu..! “
“ Soylu ve bağışlayıcı bir ruha sahip kadınlardan biriydi..! “
“ Fazla bilgi de tıpkı cehalet gibi sonunda yadsımaya götürüyor..! “
“ Yaşamı kendinle birlikte kapıp götürmüşsün..! “
“ Nedir peki eksik olan ? Bir hiç; ama işte bu hiç de her şeydir..! “
“ Her yüz bir dünyadır..! “
“ İnsana özgü tüm duygularda henüz açmamış bir çiçek vardır; bu çiçek, mutluluk bir anıdan, şöhret de bir yalandan ibaret oluncaya kadar giderek zayıflayan soylu bir heyecandan doğar..! “
Tüm insani duyguların başlangıcında, soylu heyecanlardan meydana gelen ilkel bir çiçek filizlenir. Bu çiçek, mutluluğun sadece anılarda kaldığı, şöhretin de yalandsn ibaret olduğu anlaşılana dek yavaş yavaş solar.
Tutkusu dindikçe daha da derinleşti.
Önce, sevdiğinin sesinin kendinde uyandırdığı o çok sarsıcı heyecanları gitgide daha bir kanıksar oldu; ardından gözleri de onu görmeye alıştı ve ilk gün onu allak bullak eden o boğuk şevhet patlamasına uğramaktan korkmadan seyretmeye başladı.
Öylesine acı çekmişti ki, yaşamı, bir darbeyle devrilen testinin içindeki su gibi akıp gitmişti.
Ya bu kadın tarafından sevilecek ya ölecekti!
Aşkın ilk anlardaki kışkırtıcılığının o capcanlı izlerini kim silebilir ki!
Siz istiyorsunuz ki, ben ben olmaktan çıkayım.
Ah! Aşk bir gizemdir, ancak kalplerin derinliklerinde yaşar.
Şiir ve kadınlar yalnızca sevgililerine çıplak görünebilirler!