İçeriğe geç

Yavaşladıkça Çoğalıyorum Kitap Alıntıları – Montaigne

Montaigne kitaplarından Yavaşladıkça Çoğalıyorum kitap alıntıları sizlerle…

Yavaşladıkça Çoğalıyorum Kitap Alıntıları

Zaman, en kötü günü bile bitirir.
Çocukları döverek eğitemezsiniz, onları ya daha
inatçı hale getirirsiniz ya da tam bir korkağa dönüştürürsünüz.
Dünyanın en büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.
Dünyanın en büyük cezaevi cahil insanın kafasının içidir !
Bugünlerde gerçek; gerçek olan değil, başkalarının inanmaya ikna ettiğidir.
Neden kaçtığımı biliyorum ama neyi aradığıma dair hiçbir fikrim yok..
En çok inandığımız şeyler, en az bildiklerimizdir.
Bir amacı olmayan ruh, kendini kaybeder.
Mutlu evlilikler aşktan çok arkadaşlıkla olur..
Çocukları döverek eğitemezsiniz, onları ya daha
inatçı hale getirirsiniz ya da tam bir korkağa dönüştürürsünüz.
İçimde durmadan değişen, ele avuca sığmayan bir sürü duygu..
Hiçbir şey kaybetmiş sayılmayız, kendimizi kaybetmediğimiz sürece.
Mutluluk bile haddini aşınca acıya dönüşür.
Dünyanın en büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.
Dünyanın en büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
şunu anlamakta geç kalmayın: Doya doya yaşamak yılların çokluğuna değil, sizin gücünüze bağlıdır.
sevmek ve aklını kaybetmemek yalnızca Tanrıların başarısıdır.
Bütün çabam, kimseye muhtaç olmadan yaşamak
Uyumayan insanın derin yaraları vardır.
düşüncede aşırıya gitmek ahmaklık belirtisidir.
hayattan sonra ölümdesiniz; ama hayatta iken ölmektesiniz.
Mutluluk, anlamlı amaçlar için çaba göstermekte yatar.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Güzel hatıralar ve yanlış kararlar yan yana yaşar.
İnsanın en büyük düşmanı beklentidir.
Hayatım gerçekleşmemiş talihsizliklerle dolu.
insan davranışları, çok zaman birbirine öyle aykırıdır ki şaşar kalırız: Aynı tezgahtan bu kadar çeşitli kumaş çıkar mı diye!
unutmayın, hayatta gölge geçer, ışık kalır.
bir kapının kapalı olduğunu anlamak için o kapıyı itmek gerekmez mi?
yaşamın o gizli ışıltısını görebilmek için insanın pussuz, yıkanmış, arınmış bir bakışı olmalı.
Dünyanın en büyük cezaevi,
Cahil bir insanın kafasının içidir..
kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur
yaşam bir yolculuksa,
benim yanıma alacağım en iyi yolluk kitaplardır
bilginin sonuçlarını içeren kitaplar istiyorum; bilginin kendisini degil..!
ölülere pek acımam, daha çok imrenirim;
ancak ölmekete olana acırım
eğer dünyada sürekli olarak ‘alçaklık’ görüyorsak bu kendi içimizin çamurundandır
hayattan sonra ölümdesiniz;
ama hayatta iken ölmektesiniz
insanın insana kıyması büyük bir erdemse, bırakalım bunu en muhterem büyüklerimiz kendi elleriyle yapsın
ne işçiler, ne çiftçiler vardır ki üniversite rektörlerinden daha bilge ve daha mutludurlar
yerli yerinde deli olmak en büyük bilgeliktir
Tanrı beni kendimden korusun.
Dünyanın en büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.
İnsanlar hiçbir şeyde ortak karara varamıyorlar, cennetin nerede olduğu konusunda bile
Derin bir sevinçte, eğlenceden çok ciddiyet vardır.
Olayları kontrol edemediğimde, kendimi kontrol ederim.
İnsanın en büyük düşmanı beklentidir.
hayatınız bir işe yaramadıysa, boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten niye korkuyorsunuz? daha yaşayıp da ne yapacaksınız?
hikayemi saati saatine yazmam gerekiyor. yoksa bir an içinde değişebilirim. yalnız duygularım değil, amacım da değişebilir.
sandığımızdan daha çok zenginiz; ama bizi ondan bundan dilenerek yaşamaya alıştırmışlar; kendimizden çok başkalarından faydalanmaya zorlamışlar bizi.
ne yürekli şu umut denen şey, ölümlü bir varlığa hayal edebildiği her şeyi yapabileceğini düşündürtüyor bir anda.
Çıkış yolu aramayan zavallıdir.
Her şeyin birazi ve hiçbir şeyin hepsi..
ne geçmişten şikayet ederim ne de gelecekten korkarım
Dünyanın en büyük cezaevi, cahil bir insanın kafasının içidir.
Dünyada birbirinin aynısı iki fikir yoktur, tıpkı aynı iki saç teli ya da buğday tanesi olmadığı gibi Evrenin en güzel özelliği çeşitliliğidir.
Tanrı’ya ettiğiniz duaları tüm dünyayla paylaşın desem, çok az insan buna cesaret edebilir.
Doğada hiçbir şey kullanışsız değildir, işe yaramazlığın kendisi bile
Fikrini bağırarak ve emirler yağdırarak öne süren insan, ancak haksızlığını kanıtlar.
Okullar gençlerin hapishanesidir.
Önce fikirlerimi eleştir, sonra beni.
Mutluluk bile haddini aşınca acıya dönüşür.
Lafın yarısı söyleyene, yarısı dinleyene aittir.
Çok gariptir; çağımızda işler o hâle geldi ki felsefe, anlayışlı insanlar arasında bile, ne teorik ne pratik hiçbir yararı ve değeri olmayan boş ve kuru bir laf olup kaldı. Bence bunun nedeni, felsefenin ana yollarını sarmış olan safsatalardır. Felsefeyi, çocuklar için ulaşılmaz, asık suratlı gibi göstermek büyük bir hatadır. Onun yüzüne bu sahte, çirkin maskeyi kim takmış? Oysa felsefe hep bir bayram havasında yaşamayı emreder bize. Mutsuz bir yüzün vücudunda felsefe barınamaz. Felsefeyi barındıran ruhun sağlığı bedenine de yansır. Huzur ve rahatın ışığı dışardan fark edilir. Bilgeliğin en büyük belirtisi neşedir.
Dünya birden düzelemez; ancak insan o kadar sabırsızdır ki, her ne pahasına olursa olsun sıkıntısından kurtulmak ister. Bir anda dertten kurtulmak, asla tamamen iyileşmek değildir.
Bazı insanlar öyle sanıyor ki insanın kendi üzerinde durması, hep kendisiyle uğraşması kendine fazla düşkün olması demektir. Oysaki aşırı benciller, kendilerini pek üstün körü bilenler, kendilerinden önce işlerine bakanlardır. Onlara göre kendi kendisiyle baş başa kalmak, sırt üstü yatıp vakit öldürmektir. Ruhunu zenginleştirmeye çalışmak boş hayaller kurmaktır. Sanki benliğimiz bizden ayrı, bize yabancı birisiymiş gibi
Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye üzülmek ne saçma! Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacak. Bu yüzden yüz yıl daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz yıl önce yaşamadığımıza ağlamak kadar saçmadır. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, acı çektik. Fakat ölünce son bulacak bu acılar.
İnsanın doğumunu görmekten herkes kaçar, ama ölümünü görmeye koşa koşa gelirler. İnsanı öldürmek için gün ışığında, geniş meydanlar ararlar, ama onu yaratabilmek için karanlık köşelere gizlenirler. Sanki insanı var ederken gizlenip utanmak bir görev, onu öldürmeyi bilmekse âdeta bir şereftir. Biri günah, öteki sevaptır.
Çocuklara öğreteceğimiz ilk şey, kendilerini tanımalarına yardımcı olacak bilgiler olmalıdır. Sonrasında nasıl yaşanacağını öğretmeliyiz ve de nasıl ölüneceğini
Su, ateş, toprak, hava ve bu yapının parçası olan her şey benim de bir parçam; hayatımın ve ölümümün parçaları Neden herkes kıyamet gününden korkuyor? Nasıl olsa herkes bir gün ölecek! Yolun sonu yorgunluğa sebep olmaz, sadece yorulduğumuzu fark etmemizi sağlar. Tüm günler ölüme götürür bizi yavaş yavaş, son gün ise ona ulaştırır.
Ne zaman yeni bir buluş dünyayla paylaşılsa insanlar ânında doğruluğundan şüphe ediyor. Sonradan kanıtlar geldikçe insanlar, “Tamam doğru olabilir ama o kadar da önemli mi sanki?” diyor. En sonunda buluşun önemi herkes tarafından anlaşıldığında ise, “Evet önemli bir buluş ama yeni bir fikir değil,” diyorlar!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir