Şems-i Tebrizi kitaplarından Aşkın Kırk Kuralı kitap alıntıları sizlerle…
Aşkın Kırk Kuralı Kitap Alıntıları
Allah, insanları diğer canlılara göre üstün yaratmış ve dünyada onu kendine halife olarak tayin etmiştir. Bu nedenle kişi, bu değerini bilmeli ve üstün vasıfları üzerine yüklenerek hayat yoluna devam etmelidir.Çünkü insan, insan olmanın ve Allah’ın kulu olmanın hakkını verdiğinde yaratıkların en üstünü olur.Ama bir de bunları unutup şeytani yola düşerse, aşağıların en aşağısı mertebesinde sıkışır kalır.
Yüce peygamber de bu sırra işaret ediyor ya: “Dostunu aşırılıktan uzak olarak sev. Bir gün ona kin besleyeceğini hesaba kat. Düşmanına da çok ağır ve sert davranma, ola ki günün birinde dost olursunuz!” diye. Her işte dengeyi gözet!
Bu hayat, bu dünya, bu evren, bir denge üzere seyr-ü seferini devam ettirmektedir. Her şey olması gerektiği gibi işlemektedir .Ne eksik, ne de fazla… Sen de bu alemden ibret al da, yaptığın işlerde ne aşırıya kaç, ne de yetersiz kal! Hayat, bize verilen bir emanettir. O emaneti ne putlaştır, ne de ilgisiz bırak. Zira bu yaşam, ahiretin bir tarlasıdır; burada ektiklerini orada biçeceksin. O halde, yaşam tarlanı iyi sür ki öbür dünyada meyvelerini yiyesin. Ama dikkat et; iyi meyve olsun diye çok su verirsen, meyve olmaz, ekinler çürür.
Sûrete takılma , manaya bak!
Allah’ı unutmayan ve her daim gönlünde olduğuna inanan kimse için, zaman ve mekan kavramları önemini yitirir. O, nereye gitse, neye baksa ondan bir eser, bir emare görür. Bu nedenle Allah dostlarının nerede o bulunduğuna değil, onların gönlünde kimin misafir olduğuna kafa yor. Zira, gönlünde Allah aşkı bulunmayan, kibir ve haset dolu bir gönle sahip kişi, isterse Kâbe’de olsun, Allah katında makbul değildir.
Sen bugün bu şekildesin. Çünkü, o aileden, o toplumdan, o milletten, o dinden doğman takdir edilmiş. Ya başka türlü takdir edilseydi? Ya sen, başka millet ya da dinden gelen bir aileden olsaydın? O zaman, diğerleri de seni ötekileştirmeye kalksaydı? Bu hastalığın tek devası var. O da Yunus’un cümlelerin de saklı: (Yaratılanı sev, Yaratandan ötürü…)Başka söze ne hacet?
Ey insan! Allah dileseydi, hepimizi tek tip, tek millet, tek renk, tek ırk yaratırdı. Ama O, insanları, birbirlerinden ibret alsınlar diye çeşit çeşit yarattı. Sana ne oluyor ki, bu yüce takdire karşı gelerek insanları tek tipleştirmeye çalışıyorsun?
Ey insanlar, gerçekten, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler şeklinde kıldık. Şüphesiz, Allah katında sizin en üstün olanınız, ırk ya da soyca değil takvaca en ileri de olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. (Hucurat, 13)
Allah dileseydi hepimizi tek tip yaratırdı. Her insanı, birbirine benzemeyen özelliklerde yaratan Allah’ın, bu yaratımında nice gizli hikmetler vardır. Sen böylesin ama öteki türlü de yaratılabilirdin. Bu nedenle ötekini küçümseme ve hor görme. Herkesi olduğu gibi kabul et ve yaratanın yaratılışdaki bu sıfat çeşitlenmesine saygı göster. Göster ki, sen de sevgi ve saygı göresin.
Aşk yoluna gireceksen yüreğinin götürdüğü yere gideceksin. Yeter ki ilk adımını at. Aşkta cesaret, yolun uzunluğunu hesaplamak değil, ilk adımı atabilmektir. İnsan kendini aşk yoluna adadığında, takdiri ilahi de o yönde işleyecektir. Cereyan edecek tüm hadiseler, diğer bir hadiseyi desteklemeye başlayacaktır. İlk adımı atma cesareti ,bütün dehayı, gücü ve büyüyü içinde saklar.
Kendin olduğunda kendi kahramanın olursun. Kendi gözünde şampiyon olursan başkaları da sana şampiyon gözüyle bakmaya başlayacaktır.
Kendin olursan kendine inanırsın. Kendine inanırsan insanlar da sana inanır.
Kendini sevebilmek için kendinin en iyi arkadaşı ol, sırdaşı ol,dostu ol… Kendini kendine itiraf et, çekinme… Ve bilki, eğer kendin olabilirsen, başkalarının seni küçük düşürmesine seyirci kalmazsın. Kendin olduğunda kendine değer verirsin… Kendine değer verirsen kendin olursun…
Kendine nasıl bakıyorsan, aynada öyle birini görürsün. Kendin olursan eğer, hayatla barışık olursun. Hayatla barışık olanında sevgi dilenciliğine ihtiyacı kalmaz. Kendisi bir sevgi üretim merkezi olur ve tüm sevgileri kendine çeker. Dolayısıyla seveni çok olur.
Sen kendine şöyle bak: Sen alemin bir numunesisin ve Allah’ın yarattığı her şeyi seveceğinden kendini de seveceksin. Ama dikkat et. Benliğini putlaştırma! Başkalarından sevgi ve saygı görmek istiyorsan, bu engin sevgine kendi içinde oluşturacaksın önce. Kendini her daim yenileyeceksin ve taptaze olacaksın!Karşındaki insanlardan gördüğün eksik ve kusurlar için, önce bir kendine bak. Bu eksiklikler, gerçekte senin eksikliklerinin sana yansıması mıdır?
İnsanlardan ilgi, şefkat ve merhamet mi bekliyorsun? Peki, bunları önce sen kendine gösterdin mi? Ve sen, başkalarına sevgi, saygı, şevkat ve merhamet gösterdin mi? Önce bu soruların cevabını ver; sonra başkalarından sevgi bekle!
İnsanoğlu gizemli bir sırdır. Ve gerçekten insan, insan olabildiği takdirde yaratılmışların en şereflisi olur. Aksi halde hayvandan aşağı… Bu hususu Yüce Yaratıcımız, Ahsen-i Takvim ve Esfel-i Safilin kavramlarıyla bize açıklıyor. Ahsen-i Takvim, en güzel boy ve surette olan, bedenen ve ruhen en güzel olan anlamını taşıyor. İşte insan, hakiki insan olabilirse fıtratının gereği üzere kendi olmaya çalışırsa, başına Ahsen-i Takvim tacı yerleştirilir. Eğer nefsine kapılıp insani görevlerini unutursa, bu seferde Esfel-i Safilin (Sefiller’in en sefili) çukuruna düşer, yani şeytan ya da melek olmak kişinin kendisinin tercihidir. Kişi cennetini de, cehennemini de bu dünyadan götürür ahirete..
Hz.Musa, Allah’ı görmeyi talep ettiğinde, onu göremeyeceği buyuruldu.. Ardından da dağa bakması istendi. Allah, dağa tecelli etmeye başladığında dağ paramparça oldu. Buradaki dağ gerçekten Musa’nın kendi benliğiydi.Kendi benliğine bakan ancak ona erişir, kafa gözüyle göremezsin yüce Allah’ı. Ve O’nu bildiğinde senin benliğin aradan çekilir ve hiç olur…
Temizlik yapacaksan önce kalbini temizle. Zira elbisendeki kir, suyla sabunla gider de, bu sular ve sabunlar kalpteki pislikleri temizleyemez. Sen sevgi ve aşk dolu oldukça kalbin temiz kalır, önceden kir varsa onlarda temizlenir. Pisliğe neden ise, düşmanlık, kin, kıskançlık, kötü niyet, kibir, şehvet ve hasettır.
Aşk, sevilen kişinin kusurlarına göz yummak değildir, görmesi gerekir, tatlı dille konuyu dile getirebilir de. Ama hiçbir insanın kusursuz olmadığını, dolayısıyla kendisi kadar, sevgilinin de kusurlu olabileceğini düşünerek, gerçekten seviyorsa onu o haliyle kabul eder. Aşık kişi, sevdiğin kusurlarını bilip anlamasına karşı sevmeye devam eder. Karşısındaki kişiyi kusursuz olarak görmek için yapılan hoşgörüsüzlük veya incitici eleştiriler, kendi ideal sevgili hayal ulaşmak için yaptığı haksızlıktır. Kusursuz olan kul yoktur. Kusursuz olan Allah’tır. Gerçek aşk ise kusursuz olanadır.
Kendi kusurlarını görebilmek onlardan kurtulmanın ilk şartıdır. Kusur bilindikten sonra tedavisi kolaydır. Biz başkalarının değil kendimizin hesabını vereceğiz. Başkalarında görüp de kızdığımız beğenmediğimiz halleri kendimizde bulundurmamalıyız.
Başkalarının küçük kusurlarını görüp de kendi kusurlarını görmemek, bir çeşit zülüm, taşkınlık ve şaşkınlıktır. İnsanların ayıplarına gözlerini diken insan kendi hatalarını görmez. Kendi kusurlarını görebilen insan bahtiyardır. Başkalarını düzeltebilmek için önce kendimizi düzeltmemiz gerekir. Zaten kendi nefsi ile uğraşan kişi, ayıp hata ve kusurlarını düzeltmeye çalışan insan, başkalarının kusurlarını görmeye vakit bulamaz.
İnsan öncelikle, kendi kusur ve ayıplarını görmesi gerekirken başkalarının ayıp ve kusurlarını görürse, hatta kendi hatalarını örtüp başkalarının hatalarını hiç kaçırmıyorsa, burada sorun başlıyor demektir.
Hangimiz hatasızız? İnsanları hata yaptığında neden affedemiyoruz? Biz hiç hata yapmadık mı ve ardından affedilmedik mi? Hele Allah’a karşı bir çok hata yapıyoruz da O , çoğunu affediyor, belki hepsini de affeder dilerse…Kusursuzu sevmek kolaydır ama sevdiğini kusuruyla sevmek, işte belki de gerçek aşk budur. İnsanları sev ve affet. Yaratılanı Yaratan’dan ötürü sev! Böylelikle aşk yolunun kapıları bir bir açılsın sana!
Bütün yaratılanlar olgunlaşır. Bütün insanlar, bütün cisimler, bütün olaylar, kısaca bütün yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir. İnsanlıkta temelde daima bir ilerleyiş ve gelişme vardır ; bu, tekamülün gereğidir. Yaşama karışıklık değil, bir düzen ve ahenk hakimdir hakimdir
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Boşu boşuna, gereksiz işlerde kendini harap etme. Geçici olana değil, ebedi olana yönel. Kendini parçalayacaksan, sonsuz olan için, gerçek padişah için parçala da, onun sevgisine ve cennetine mazhar olasın. Hakikat yolunda çaba harcayan kişi, onun zevki büyüktür; geri kalan işlerin sonu acıdır. Öyle değil midir ki, bir kişi ihtiyacı olmadığı bir şey satın almaya başladığında, ihtiyacı olan şeyleri satmak zorunda kalır.
İnsanı yaratan, eksiksiz ve kusursuzdur. Bu nedenledir ki, insan hep en mükemmele aşıktır. İster ki her şey mükemmel olsun, ister ki her güzellik ve mutluluk daim olsun, sonsuz olsun çünkü o, sonsuz olanın ona üflediği bir ruhtur. Sonsuza aşık olma da bundandır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Her hakiki aşk, umulmadık dönüşümlere yol açar. Aşk, bir milat demektir. Şayet Aşktan önce ve aşktan sonra aynı insan olarak kalmışsak, yeterince sevmemişiz demektir. Birini seviyorsan, onun için yapabileceğin en anlamlı şey değişmektedir. Aşktan mutluluk, güvenlik beklerler, halbuki aşk son zerresine kadar kendini vermektir, ruhundaki son zerre kadar sevdiğin olmak istemektir, onun içinde eriyecek kadar sevmek, kendinden kopmak demektir.
Aşkta cesaret, yolun uzunluğunu hesaplamak değil, ilk adımı atabilmektir.
Bazen kaybedişler, gerçekte bir kazanışın başlangıcıdır; sen umudunu kaybetme.
Aşk yoluna düştün mü, istesen de istemesen de değişeceksin.
Bazen kaybedişler, gerçekte bir kazanışın başlangıcıdır; sen umudunu kaybetme.