İçeriğe geç

Masa Dergisi – Sayı 50 Kitap Alıntıları – Masa Dergisi

Masa Dergisi kitaplarından Masa Dergisi – Sayı 50 kitap alıntıları sizlerle…

Masa Dergisi – Sayı 50 Kitap Alıntıları

Uçmak için kanatlarım varken ayaklarıma ne gerek var ki ?
Gördüğüm huzurlu rüyalarda hala yol beni sana götürüyor.
Yalınlığa yaklaşana hakir gözle bakmanın bir yolunu buldular
Elbette bilirim, dünyada sevgisizlikten daha büyük bir bomba düşmemiştir hiçbir eve.
Heyecanını çoktan kaybetmiş insanların içinde kuşlar uçurmaya çalışmak, müthiş ümitsiz bir yarıştır l.
Biz sevgi sözleri söyleyen bir avuç kalabalık.. Bu savaşlar içinde ne gereksiz kaldık..
Asıl ikilem, iki kötü arasından daha az kötü olanı seçmektir.
Oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için
Başka bir dünyanın ve yeni bir baharın hülyasına aşk büyüttük içimizde
Yarayla alay eder, yaralanmamış olan.
Kendi sözünü başkalarının laflarıyla kesme!
Elbette bilirim, dünyada sevgisizlikten daha büyük bir bomba düşmemiştir hiçbir eve.
Her kadının kendini iyi hissetme ve özgüvenini yükseltme yöntemleri vardır. Bakım ya da masaj yaptırmak, kuaföre gitmek, en yakın arkadaşla dertleşmek, bir kutu dondurma bitirmek ve kendini çikolataya vermek bunların başında gelse de, hiç biri küçük bir kırmızı rujun yarattığı sihirli etkiyi yaratamaz.
İnsanlar en çok kendi seçimleriyle mutlu olurlar. Bu seçimler yanlış bile olsa! Herkes kendi hatasının bedeline razıdır.
Kişi kendisini ‘ben’ diye oluştururken kaçınılmaz olarak ‘öteki’ni de belirler.
Düş bazen gerçekten daha gerçektir.
Bilmezler mi ki, kendi içinde tüm insanlığı taşır her insan?
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ya da sürekli daha iyisini arzu etmek, daha iyi bir toplum , daha iyi yaşam , daha daha daha . Bu daha nın sonu var midir? Bunun üzerinde de durmak gerekir.
Sanırım ne işi çok yorucu olmayan insanlar, yorulduklarını söylemezlerse, yaptıkları işin ciddiyetinin sorgulanacağını düşünüyorlar.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Uçmak için kanatlarım varken ayaklarıma ne gerek var ki?
İlkbahar gibi bir mevsimi olan bu dünya, üzerinde yaşanmaya değer. Ne olursa olsun..
Sabahattin Ali
Mutlu olmak için büyük nedenlere gerek yok. Cebimde 75 kuruşum var, havada bahar.
Nâzım Hikmet Ran
Senden önce belki evet ama, senden sonra sensiz geçen gün de ne demek?
Bir dağın içini ancak başka bir dağ bilebilir.
Hiçbir şey ellerinle kıyaslanamaz, hiçbir şey gözlerinin altın yeşili gibi değil.
Hep diyordun ya; Ölüm yok, bütüne karışmak var, diye. Karıştın galiba.
Çıkış yolunun güzel olacağını ve asla geri dönmeyeceğimi umarım.
Diego’nun toplumsal ve sosyal olayları yansıttığı resmin aksine, özgün, biricik ve şahsi resimlerdir onunkiler.
İki büyük kaza geçirdim Diego. Tramvay ve sen. En kötüsü sendin.
Günün sonunda, düşünebildiğimizden cok daha fazlasına katlanabiliriz.
Gerginliğin yerini, mutlu kediler gibi vurdumduymaz bir huzur alıyor.
İnsan hem kendisi hem de bir başkasıdır; kendimizi tepeden tırnağa bildiğimizi sanırız, sonra birden bakarız ki, kılıfımız sıyrılır, içini doldurandan tamamen yabancı bir hale gelir.Tam kendine bakmaktan bıktığını sandığı bir anda, insan karşısındaki görüntünün kendisi olmadığını görür.
Kendinin içinde olanı neden dışarı itekler ki toplum? Bilmezler mi ki, kendi içinde tüm insanlığı taşır her insan? Korkuyorum. Bir şeyler eksik. Hep eksikti.
Susmayan, susturamadığın yerden dokunuyor her AŞK.
Kaldı ki;
Benim gözlerimi hiçbir yağmur ıslatamaz
Annemin hayaleti kadar
Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı da buydu. Sen beni anladın ve anladığın halde canımı yaktın.
Yaralı olanı onarmaya çalışırken dev bir yaraya dönüşürsün, ona benzersin.
Bozdum, yıktım, batırdım birçok kez ama, aksi halde daha mükemmel olanı nasıl yeniden kurabilirdim ki?
Geçmiş, bir sandal gibi; suyumun üzerinde ağır ağır benden uzaklaşıyor.
Ama bilirsin işte, insanlar aşkı çok iyi bilir de sevgiden hiç anlamazlar.
Kendinin içinde olanı neden dışarı itekler ki toplum? Bilmezler mi ki, kendi içinde tüm insanlığı taşır her insan?
Anlam pimini çoktan çektim ben. Anlam aramayı bıraktım.
İnsan kendine mutlu bir kahvaltı masasında yer bulamamışsa, kahkaha atan masalara molotof olur bakışları. Özgürce dans edememişse, dans edeni lanetler. Aşkına karşılık bulamadıysa elindeki bıçak sivrilir. Ah sen, herkesi değiştiremeyeceğini anladığın gün büyüyeceksin.
Hüznüyle var olmuşsa bir insan, onu zorla parlak çimler ve papatyalar dolu bir ovaya sürüklemek de şiddete girmez mi?
Başıma gelen en iyi şey, acı çekmeye alışmaya
başlamamdı.
Aidiyetlerin maalesef yara aldığı toplumlarda yaşıyoruz
Sanırım dünya üzerindeki insanların ilişkisi servis arkadaşlığı ilişkisi seviyesinde olsaydı, dünyada savaş felan olmazdı.
Çiçekli günlere hakkını veren herkese, Merhaba.
Sanattaki kendinizi değil, kendinizdeki sanatı sevin.
İki büyük kaza geçirdim Diego.
Tramvay ve sen. En kötüsü sendin.
Ne olamadıysa, neyi arayıp bulamadıysa ona doğru bağırır insan. En çok bağıranın da yanında durmak ister. Sesi çok çıkanı haklı sayar. Güçlü sanır kendini öfkeli bir kalabalığın içinde. Neyi bilmiyorsa, neyi anlamadıysa da onu lanetler. Kendini efendi ilan etmek için çabalar, hükmü boldur bu yüzden.
Bilmezler ki akan zaman değildir. İnsan zamandan geçer. Zaman sabittir. İnsan işaret fişeği gibi patlar zamanın içinde, başka işaret fişekleriyle kesişir, sonra da söner gider.
Bir yara izi asla yerinden mutsuz olmaz, çünkü onun en mutlu olduğu yer sızısına hep yakın olandır.
Günün sonunda , düşünebildiğimizden çok daha fazlasına katlanabiliriz.
İçsel özgürlük ve mutluluk için kendini ve nefsini, egolarını aşmak ve sahip olma hırsı yerine sadece oluşa geçerek, o anı yaşamak. Kaygısızca, beklentisizce, sahip olmaya çalışmadan, samimiyetle ve keyif alarak, kendince yaşamak.
Bir dağın içini ancak başka bir dağ bilebilir.
Başıma gelen en iyi şey, acı çekmeye alışmaya başlamamdı.
Bilmezler ki, akan zaman değildir. İnsan zamandan geçer. Zaman sabittir.
Çünkü edebiyat onları hiçbir şeye bağlamaz. Özgür kılar. Yeni bir görme biçimi verir. Keşfettirir. Olanaklarla dolu soyut bir coğrafyadır. Kişi kendisinin versiyonlarıyla karşılaşır.
Kişi kendisini ‘ben’ diye oluştururken kaçınılmaz olarak ‘öteki’ni de belirler.
Ne var ki insanlar birbirleriyle konuşacaklarsa, bunun illa ki bir medya organı üzerinden yapılması şart görünüyor neredeyse!
İletişim çağındaki iletişimsizlik ruhları, bedenleri ve akılları delik deşik acıtırken artık kimse iki kelam edemiyor, etmiyor. Sohbetin uzununa değil kısasına bile vakit ya da sabır yok, kalmadı.
Sanırım dünya üzerindeki insanların ilişkisi servis arkadaşlığı ilişkisi seviyesinde olsaydı, dünyada savaş falan olmazdı. İlişkiler biraz yüzeysel olurdu ama olsun, savaşlar olmazdı.
Sanırım işi çok yorucu olmayan insanlar, yorulduklarını söylemezlerse, yaptıkları işin ciddiyetinin sorgulanacağını düşünüyorlar.
Kaldı ki;
Benim gözlerimi hiçbir yağmur ıslatamaz
Annemin hayaleti kadar
Yüz sene önce ölen mi daha iyi bilir ölümü
Yoksa, daha mı iyi bilir yaşamayı öylesine yaşayan
Gerçeği büyültmek ya da küçültmekle bilgisizleri güldürebilirsiniz, ama bu bilenleri üzer! Oysa bir tek bilgili dost, bilgisiz bütün bir kalabalıktan daha önemli olmalı sizin için.
..kendinizden en çok şeyi bekleyenin yine kendiniz olduğunu keşfedeceksiniz.
İçsel özgürlük ve mutluluk için kendini ve nefsini, egolarını aşmak ve sahip olma hırsı yerine sadece oluşa geçerek, o anı yaşamak. Kaygısızca, beklentisizce, sahip olmaya çalışmadan, samimiyetle ve keyif alarak, kendince yaşamak. Hırslardan arınmak ve kendini öne çıkartmaya çalışmak yerine, kendini gerçekleştirmeye çalışmak.
Sanattaki kendinizi değil, kendinizdeki sanatı sevin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir