İçeriğe geç

Ve Dağlardan Səda Gəldi Kitap Alıntıları – Khaled Hosseini

Khaled Hosseini kitaplarından Ve Dağlardan Səda Gəldi kitap alıntıları sizlerle…

Ve Dağlardan Səda Gəldi Kitap Alıntıları

Herkes sevilmek ister.
Düşüncesizce şeyler yaptım. Pervasızca şeyler. J’aurais dû être plus gentile – daha yumuşak olmalıydım. İşte bu, yani sevecenlik bir insanın asla pişman olmayacağı tek şey. Yaşlandığında kendine kesinlikle şöyle demezsin: Ah, keşke kişiye iyi davranmasaydım. Bunu söylemek aklına bile gelmez. Bir ara yüzü allak bullak oluyor. Çaresiz bir okul çocuğuna benziyor. Halbuki o kadar zor olmazdı, diyor bitkince. Çok daha müşfik olmam gerekirdi. Senin gibi olmalıydım.
Maman zarif, yetenekliydi. Çok okurdu, pek çok konuda insanlara açıklamakta hiçbir sakınca görmediği, güçlü fikirleri vardı. Ama aynı zamanda çok derin bir hüznü de vardı. Hayatım boyunca elime bir kürek tutuşturdu, Hadi, içimdeki şu boşlukları doldur Peri, dedi.
Oysa zaman, cazibe gibi. Asla senin sandığın kadarına sahip değilsindir.
“İnsanların bu kadar geç kavraması çok tuhaf. İstedikleri şeylere göre yaşadıklarını düşünüyorlar. Yaşamlarına istediklerine göre yön verdiklerini. Oysa işin aslı, onları yönlendirenler, korktukları şeyler. İstemedikleri şeyler.
Güzellik gelişigüzel, düşüncesizce dağıtılmış, hakkıyla kazanılmamış, muazzam bir armağandır
İkimizin, rüzgârla kilometrelerce uzağa savrulan, ama her ikimizi de döken ağacın iç içe geçmiş, derin kökleriyle birbirine sıkı sıkıya bağlı iki yaprak olduğumuzu hayal ederdim.
Doğru ve yanlış kavramlarının ötesinde uzanan bir toprak var
Seni orada bekleyeceğim
Mevlana Celaleddin Rumi 13.yuzyil
Acının merhemi değildim, yalnızca bir başka çıkmaz sokak, bir başka yüktüm; sense bunu çabucak görmüş olmalısın. Çok erken fark etmiş olmalısın. Ama ne yapabilirdim ki? Tefeci dükkanına gidip beni satamazdın ya.
Yemin ederim ki, yüzünü gördüğümden beri tüm dünya bir hayal, tüm dünya hileli.
“Bazen, ancak yaşayıp bitirdikten sonra yaşamının bir amacı olduğunu farkedersin ”
Bu sizi er ya da geç bir seçime zorlayan sevgilerdendi: Ya onu yırtıp atardınız ya da altında kalır, sizi ezip daha küçük bir şeye dönüştürdüğünü bile bile şiddetle katlanırdınız.
Yüzündeki mücadeleyi görebiliyordum. Ve korkuyu. Salt benim için, evden beş bin kilometre uzakta başıma gelebilecekler için korkmuyordu. Benden, beni kaybetmekten korkuyordu. Yokluğunda ele geçirebileceğim güçten, eğer istersem, onu mutsuz etme, bir yavru kediye eziyet eden doberman cinsi bir köpek gibi onun açık, kırılgan kalbini örseleme gücümden korkuyordu.
Bense o ani coşku patlamalarından birini yaşıyordum; hani içinizden hiç tanımadığınız insanları bile kucaklayıp döndüre döndüre dans ettirmek gelir ya, öyle.
Sanki bir öykünün başını kaçırmışsın da şimdi ortasındasın ve anlamaya çalışıyorsun gibi.
Sonun hayra vardı.
Beni gururlandırdın, Markos.
Elli beş yaşındayım. Ömrüm boyunca bu sözcükleri duymayı bekledim. Şimdi bunun için çok mu geç? Bizim için? Mama’yla ikimiz el ele verip çok uzun zaman, çok fazla şeyi çarçur mu ettik? Bir parçam, herşeyin eskisi gibi sürüp gitmesinin, ne kadar uyumsuz bir ikili olduğumuzun farkında değilmiş gibi yapmanın daha iyi olacağını söylüyor. Böylesi daha az acı verici. Belki de bu gecikmiş barış sunusundan, aramızın nasıl olabileceğine dair küçük, kırılgan, titrek ipucundan daha iyi.

Ama işte annem, Ne kadar güzel, değil mi Markos? diyor. Öyle, Mama. Gerçekten çok güzel, diyorum ve içimde bir düğümün çözülüp açıldığını hissettiğim an, uzanıp annemin elini tutuyorum.

Bu yeni anlaşmanın doğurup doğurabileceği tek şey pişmanlık, diyorum kendi kendime; ee, pişmanlığın ne hayrı var? İnsana hiçbir şeyi geri getirmez ki. Bizim kaybettiğimiz şeyin telafisi yok.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
O benim annemdi ve beni asla terk etmeyecekti. Bunu dünyanın en doğal şeyiymiş gibi kabullendim, ondan bunu bekledim. Nasıl ki güneşe beni ısıttığı için teşekkür etmiyorsam, anneme de bunun için teşekkür etmek aklıma bile gelmedi.
İyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile. Her şeyin bedelini ödüyordun. Ve eğer yoksulsan, elindeki tek nakit, kahır çekmekti.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Sizi selden çekip kurtaran ip, ileride boynunuza dolanmış bir ilmeğe dönüşebilir.
Bazı insanların mutsuzluğu, diğerlerinin aşkı hissettiği gibi hissettiğini biliyorum artık: mahrem, yoğun ve karşılık beklemeksizin.
Yalnızlık bana hiç uymuyordu.
Bir kereliğine olsa da sana söylemem gerekiyor.
Seni uzun, çok uzun bir zaman sevdim.
Yakınında olmakla yetinmeyi öğrendim.
İçeriye girdiğin an, hayatımda bundan daha güzel birini görmedim, diye düşündüm.
“Bu da geçer, kötü hava misali.”
Bazen bana tek dostum senmişsin gibi geliyor.
Markos, biliyor musun, insanların bu kadar geç kavraması çok tuhaf. İstedikleri şeylere göre yaşadıklarını düşünüyorlar. Yaşamlarına isteklerine göre yön verdiklerini. Oysa işin aslı, onları yönlendirenler, korktukları şeyler. İstemedikleri şeyler.
Cəsarəti olmayan bir atanın övladı olmaq onlar üçün lənətlənmək kimiydi. Ataları vicdan əzabı çəkməkdənsə, onların ölümünü görməyə razı olan qorxağın biri olacaqdı Sən vicdan əzabı çəkməyə razı oldun – cəsarət budur.
Doğru ve yanlış kavramlarının ötesinde
uzanan bir toprak var.
Seni orada bekleyeceğim.
—Mevlana Celaleddin Rumi
İkimizin, rüzgârla kilometrelerce uzağa savrulan, ama her ikimizi de döken ağacın iç içe geçmiş, derin kökleriyle birbirine sıkı sıkıya bağlı iki yaprak olduğumuzu hayal ederdim.
Güzellik gelişigüzel, düşüncesizce dağıtılmış, hakkıyla kazanılmamış, muazzam bir armağandır.
Thalia’nın gerçek anlamda bir işi yok. Dijital çağdan önce, olmazsa olmaz bir tamirciydi. İnsanlar ona verebildikleri kadarını verirdi. Para ödeyemeyecek durumdaysalar, Thalia yine de onların işini görürdü. Aslında o paraya ihtiyacım yok, dedi bana. Sırf zevk aldığım için yapıyorum. Bir şeyin içini açmak, nasıl çalıştığını görmek beni heyecanlandırıyor.
Bir başkasının yüreğini, yüreğinden geçenleri yargılarken kişi bir miktar da olsa alçakgönüllülükten ve yardımseverlikten nasibini almış olmalı.
Dünyanın sizin içinizi göremediğini, derinin ve kemiğin maskelediği umutlarınızı, hayallerinizi ve kederlerinizi zerre kadar umursamadığını. Gerçek işte bu kadar basit, bu kadar saçma ve bu kadar gaddardı. 330
Gitmemi mi istiyorsun, Markos? dedi Thalia.
Evet, dedim. Seni özlerim, hem de çok, bunu biliyorsun. Ama özel bir okulda eğitim alma şansını tepemezsin. Bitirince üniversiteye gidersin. Bir araştırmacı, bilimci, profesör, hatta bir mucit olabilirsin. İstediğin bu değil mi? Sen tanıdığım en zeki insansın. Canının istediğini olabilirsin.
Susuverdim.
Hayır, Markos, dedi Thalia, ciddileşmiş bir sesle Hayır, olamam.
Bunu öyle yoğun bir kesinlikte söyledi ki, bütün itiraz kanallarını tıkadı.
Uygulanabilir bir plana benziyordu, en azından teoride.
Onu, son günlerinde çektiği ıstırabı, bu acının karşısındaki çaresizliğimi düşünmek, yaptığım, yapmak istediğim her şeyi önemsizleştiriyor, uyumadan önce kendinize verdiğiniz, uyandığınızda çoktan unutup gittiğiniz bütün o küçük sözler kadar asılsız, uyduruk görünmesine neden oluyor.
Annesi bir fahişe, babası hırsızmış. Teyzesiyle yaşıyor, eniştesinden dayak yiyormuş. Onu öldüren şeyin ne olduğunu kimse tam olarak bilmiyor; öleceğinin dışında. Bazen ellerimi birleştirip duvarda hayvan gölgeleri oluşturuyor, karşılığında bir gülümseme kazanıyorum.
Cenazede? Demek istediğim, gömülürken?
Hayır ağlamadım.
Üzülmediğin için mi,?
Üzüldüysem bile bu kimseyi ilgilendirmez diye düşündüğüm için.
Ben ölsem ağlar mısın, Mama?
Bunun yanıtını hiç öğrenmemeyi umalım.
Bir öykü giden bir trene benzer: Ona nereden binersen bin, er ya da geç hedefine varırsın.
İyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile. Her şeyin bedelini ödüyordun. Ve eğer yoksulsan, elindeki tek nakit, kahır çekmekti.
Sizi selden çekip kurtaran ip, ileride boynunuza dolanmış bir ilmeğe dönüşebilir.
Fotoğraf makinen var mı? diye sordu Thalia.
Yok.
Hiç resim çektin mi peki?
Yoo.
Ve fotoğrafçı olmak istiyorsun?
Garip mi buldun?
Biraz.
Peki, polis olmak istiyorum deseydim, onu da mı garip bulacaktın? Kimseye kelepçe takmadım diye?
Yemin ederdim ki, yüzünü gördüğümden beri
tüm dünya bir hayal, tüm dünya hileli.
Bahçe şaşırmış hangisi yaprak çiçek hangisi.
Kuşlar kendinden geçmiş; bilememiş hangisi tuzak hangisi kuş yemi.
Sizi selden çekip kurtaran ip, ileride boynunuza dolanmış bir ilmeğe dönüşebilir.
Bazı insanların mutsuzluğu, diğerlerinin aşkı hissettiği gibi hissettiğini biliyorum artık: mahrem, yoğun ve karşılık beklemeksizin.
Doğru ve yanlış kavramlarının ötesinde
uzanan bir toprak var.
Seni orada bekleyeceğim.
Bazı insanlar, özellikle de kadınlar için evlilik, daha büyük bir mutsuzluktan kaçış yoluydu.
Ona göre insanlar, sağken rezilce davranmış olsalar bile, ölümden sonra bir nebze de olsa saygınlığı hak ederlerdi. Özellikle de ailesi tarafından.
Bazı insanların mutsuzluğu diğerlerinin aşkı hissettiği gibi hissettiğini biliyorum artık:mahrem, yoğun ve karşılık beklemeksizin.
Yaşamında bir amaç bul ve ona göre yaşa derler. Ama bazen ancak yaşayıp bitirdikten sonra yaşamının bir amacı olduğunu fark edersin, bu da genellikle hiç aklında olmayan bir amaçtır.
Sendin, Nebi.
Baştan beri hep sendin.
Anlayamadın mı?
Uzun bir ömür sürdüm, Bay Markosve öğrendiğim bir şey varsa, o da şu: Bir başkasının yüreğini, yüreğinden geçenleri yargılarken kişi bir miktar da olsa alçakgönüllülükten ve yardımseverlikten nasibini almış olmalı.
O sıra dışı bir kadındı, ben de o gece yatağa, belki kendimin de sıradışı olabileceği duygusuyla girdim. İşte, Nila bende böyle bir etki yaratıyordu.
Seni herkes sevdi Masume.
Beni, hiç kimse.
Peki ama neden kardeşim? Ben ne yaptım?
+Yakınımda olacaksın.
– Evet
+ Yaşlanana kadar
– Hem de çok yaşlanana kadar
+ Daima
– Evet,Daima
Madaline öyküleri içimdeki köklü bir huzursuzluğu, epeydir var olan, gözü kara davranma, dünyaya balıklama dalma dürtüsünü kışkırtıyordu. Onunkiyle kıyaslandığında, Tinos’taki yaşamım, insanı ezecek, un ufak edecek kadar sıradan görünüyordu. Hayatımın hiçlikten ibaret, kesintisiz bir şerit halinde önümde uzandığını görebiliyordum.
Mama sadakate çok değer verirdi; kendini yok sayma pahasına olsa da. Özellikle de kendini yok sayma pahasına. Ayrıca en iyisinin her koşulda, daima doğruyu söylemek, açıkça, hiç eğip bükmeden gerçeği açıklamak olduğunu söylerdi; gerçek ne kadar nahoşsa, onu o kadar çabuk açıklamalıydın. Omurgasızlığa karşı tahammülü yoktu.
Odie senin hiç aramadığından yakınıp duruyor. Ama bunu sana tabii ki söylemez. Onun için de ben söylüyorum. Markos. İsa Mesih aşkına. Anneni ara. Seni hıyar.
Öte yandan
Öte yandan
Bir şey daha olmaktaydı. Zihnindeki yeni farkındalık henüz silikleşmemişti, ama kendine yavaş yavaş bir yoldaş bulmuştu. Şimdi Adel’in içinde hızla akan, başka, karşıt bir biliçlilik akımı vardı; ilkini yerinden etmemiş, onun yanında kendine bir yer talep etmişti. Adel benliğinin bu ikinci, rahatsız edici parçasına karşı bir uyanış hissediyordu.
Gloham kıpırdamadı. Dün otobüsle Kâbil’e gittik, mahkeme binasına, dedi dümdüz bir sesle. Bil bakalım yargıç bize ne dedi? Kötü haberlerim var, dedi. Bir kaza olmuş. Küçük bir yangın. Babamın tapu belgeleri yanmış. Kül olmuş.
Adel ceketi tutan elini yavaşça indirdi.
Belgeler olmadan hiçbir şey yapamayacağımızı söylerken bileğinde ne vardı biliyor musun? Babamın geçen gidişinde adamın bileğinde göremediği, yepyeni, bir altın saat.
Sende benim kadar uzun yaşasaydın, zalimlikle yardımseverliğin aynı rengin iki tonu olduğunu anlardın
Kilometrekareye binlerce trajedi düşüyor yahu.
Bundan böyle, dedi, hiçbir erkek sizi evliliğe zorlayamayacak. Afganistan’ın cesur kadınları, artık başlık parası da yok, çocuk yaşta evlendirilmek de. Dahası da var: hepiniz okula gideceksiniz.
Tepenize çığ düştüğünde, bütün o karın altında yatarken neresi aşağı neresi yukarı anlayamaz oluyormuşsunuz. Karı iteleyip kurtulmak istiyor ama yanlış yönü seçip kendinizi daha da derine, kendi mezarınıza gömüyormuşsunuz.
Kendini diğerlerinden daha üstün sayan biri gibi görünmek istemiyordum.
İyi şeylerin hiçbiri bedava değildi. Sevgi bile.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir