İçeriğe geç

Sperm Savaşları Kitap Alıntıları – Robin Baker

Robin Baker kitaplarından Sperm Savaşları kitap alıntıları sizlerle…

Sperm Savaşları Kitap Alıntıları

İki eşten birisi için en iyi olan şey, genellikle diğeri için en iyisi değildir.
Kadınlar mastürbasyon yapan tek dişi memeli değildir.
Kadınlar mastürbasyon yapan tek dişi memeli değildir. Birçok başka memeli de elleri ile veya vulvalarını yere veya ağaç dallarına sürterek klitorislerini tahrik eder.
Kadınların yaklaşık yüzde 8o’i hayatlarının bir döneminde or­gazm olmak için mastürbasyon yapar ve sahnede anlatılan kadın gibi, çoğu için bu bir rutin haline gelmiştir ama pek sık tekrarla­nan bir faaliyet değildir. Ortalama mastürbasyon sayısı haftada bir kereden biraz daha azdır—yumurtlama döneminden bir haf­ta kadar önce biraz daha yükselir, diğer zamanlarda biraz daha düşüktür.
Kadınların mastürbasyon sırasında genital organlarını bir kedi veya köpeğe yalattıkları da biliniyor. Bundan daha ender olarak, kadın bir köpeğin veya bir başka hayvanın kendisiyle cinsel iliş­kiye girmesine izin verebilir, bu da yine bir tür mastürbasyondur.
Bazen, vajinanın içine penis yerine geçebilecek bir nesne sokulabilir ama burada da klitorise yapılan masajı destekleyen bir harekettir sadece. Başka kültürlerde mastürbasyona yardımcı olarak ren ge­yiği adalesi, meyve, sebze veya ticari vibratörler kullanılabiliyor.
En sık rastlanan dişi mastürbasyonu klitorisi tahrik etmektir, bu işlem genellikle sadece parmakları kullanarak yapılır. Bazen parmaklar vajinanın içine sokulur ama bu sadece klitorisin tahrik edilmesine eşlik eden bir uyarıcı harekettir, diğerinin yerini almaz.
Kadınların yaklaşık yüzde 8o’i hayatlarının bir döneminde or­gazm olmak için mastürbasyon yapar ve sahnede anlatılan kadın gibi, çoğu için bu bir rutin haline gelmiştir ama pek sık tekrarla­nan bir faaliyet değildir. Ortalama mastürbasyon sayısı haftada bir kereden biraz daha azdır—yumurtlama döneminden bir haf­ta kadar önce biraz daha yükselir, diğer zamanlarda biraz daha düşüktür. Kadın yaşlandıkça, en azından kırk yaşma yaklaştıkça daha sık mastürbasyon yapma eğilimindedir.
En sık rastlanan dişi mastürbasyonu klitorisi tahrik etmektir, bu işlem genellikle sadece parmakları kullanarak yapılır. Bazen parmaklar vajinanın içine sokulur ama bu sadece klitorisin tahrik edilmesine eşlik eden bir uyarıcı harekettir, diğerinin yerini almaz.
Bazen, vajinanın içine penis yerine geçebilecek bir nesne sokulabilir ama burada da klitorise yapılan masajı destekleyen bir harekettir sadece. Başka kültürlerde mastürbasyona yardımcı olarak ren ge­yiği adalesi, meyve, sebze veya ticari vibratörler kullanılabiliyor.
Kadınların mastürbasyon sırasında genital organlarını bir kedi veya köpeğe yalattıkları da biliniyor. Bundan daha ender olarak, kadın bir köpeğin veya bir başka hayvanın kendisiyle cinsel iliş­kiye girmesine izin verebilir, bu da yine bir tür mastürbasyondur.
Cumartesi gecesi olduğu için uykuya dalmadan önce seks yapacaklarını biliyorlar.
Ortalama bir boşalma içinde takriben üç yüz milyon sperm bulunur. Bunlardan 150 milyon kadarını kadın geri akan sıvı içinde dışarı atar. Birkaç yüz kadar sperm doğrudan doğruya yumurta kanallarına gidebilir, bir milyon kadarı ise ilk önce döl yatağı boynundaki kör boşluklara giderek orada depo oluşturur, bundan sonraki beş gün içerisinde bu noktadan hareketle yumur­ta kanallarına doğru yolculuklarına başlarlar. Toplam olarak, her döllemenin ardından, yirmi bin kadar sperm en sonunda yumur­ta kanallarından geçer. Geri akan sıvı içinde boşaltılmayanlar ise döl yatağı boynu mukusunda kalabalık yapar ve sonunda ya beyaz hücreler tarafından yok edilir ya da döl yatağı boynu mukusunun oluşturduğu buzul gibi ve yavaş bir akışla geriye, vajinaya doğru akarlar.
Bir erkeğin eşinin sadakatsizliğinden dolayı kaybedecek çok şeyi vardır. Birincisi, erkek kandırılarak bir başkasının çocuğunu yetiştir­mek için ömür boyu para ve emeğini harcamaya kendisini vakfedebi­lir .

İkincisi, erkek cinsel temasla bulaşan hastalıklara karşı daha büyük risk altındadır çünkü eşi daha büyük risk taşımaktadır.

Üçüncüsü ise erkeğin eşi tarafından terk edilme tehlikesidir, eğer kadın ikinci erkeğin daha iyi bir seçim olduğuna karar verirse buna kalkışabilir—bu durumda kadın ya çocuklarını da beraberinde alır götürür ya da onları bırakır. Kadın bu seçeneklerin hangisini tercih ederse etsin, erkeğin üreme başarısı kötü etkilenebilir.

Ama en ayrıntılı bilgiler kuşlarla ilgilidir, kuşlar arasında toplu tecavüz vakaları özellikle yaygındır ve birçok kuş türüyle ilgili geniş bilgi bulunmaktadır. Bir erkek kuş tek başınayken bir dişi kuşu çiftleşmeye zorlaması neredeyse imkânsızdır. Kuşlarda çiftleşme, erkeğin dişisinin sırtında tehli­keli bir denge kurup kuyruğunu dişinin kuyruğunun altına doğru eğmesini gerektirir. Kuşların birçoğunda bilinen anlamda genital organ bulunmaz, sadece içini-dışına çevirmek zorunda oldukları küçük bir kesecikleri vardır. Dişi ve erkek kuşların keseleri bir­birine benzer, sperm aktarımı erkek kuş dişiyle doğru pozisyona geldiğinde ikisinin keselerini birbirine bastırmasıyla gerçekleştiri­lir. Tek başına bir erkek kuş çok kolaylıkla dişinin üzerinden aşağı atılabilir. Dahası dişi o erkeğin spermlerini almak istemezse, geni­tal organını ters-yüz etmeyerek basit bir şekilde sorunu çözümler.
Ama bir grup erkek kuş, sayısal üstünlüklerine dayanarak hep bir arada dişiyi yere indirip sıkıştırır, gagalayarak veya sataşarak onu sperm transferini kabul etmeye zorlarlar.
Neredeyse ergenliğin hemen sonrasından otuzlu yaşlara kadar, bir erkek ortalama olarak günde üç yüz milyon sperm üretir ve haftada üç veya dört kez boşalır. Elli yaşına geldiğinde bu rakamlar günde 175 milyon sperme ve haftada iki kez boşalmaya dönüşür ve yetmiş beş yaşında günde yirmi milyon sperme düşer ve ayda bir kezden az boşalmaya kadar iner. Eğer otuz yaşın altındaki bir erkek haftada üç veya daha fazla sayıda cinsel ilişkiye giriyorsa, nadiren mastür­basyon yapacaktır. Ama eğer haftada sadece bir kez cinsel ilişkiye giriyorsa, büyük olasılıkla iki kez de mastürbasyon yapıyordur.
Ortalama olarak bir erkeğin boşalma sıklığı (çiftleşme, mastür­basyon ve gece uykudaki boşalmalar dahil) kendisinin sperm üre­tim düzeyini gösterir. Bu erkekten erkeğe, testislerinin büyüklü­ğü oranında farklılık gösterir. Aynı zamanda yaşla da alakalıdır.
Bir erkeğin hormonları­nın sağlıklı olduğunun en iyi göstergesi beli ile kalçaları arasında­ki orandır. İdeal olarak erkeğin beli mezurayla ölçüldüğünde bel ile kalçanın (yüzde doksan kadar) aynı genişlikte olması gerekir.
Sıkı, gergin kalçalar, tabii mükemmel olmasa da, erkeğin sağlıklı ve üretken olduğunun iyi bir göstergesidir.
ABD’de yapılan bir araştırmada, gönüllü olarak katılan bir grup kadın, âdet döngülerinin farklı günlerinde gece boyunca tampon taktılar. Tamponlar açık tüpler içine yerleştirilmişti, dolayısıyla koklanabiliyor ama dışarıdan bakıldığında görülmüyorlardı, sonra bu tamponlar bir uzman heyetine koklatıldı. Her bir tamponun kokusu ‘çok kötü’ ile ‘çok hoş’ arasında değişen bir skalaya göre ölçülüp değerlendiriliyordu. Kokunun hoş olması kadının âdet döngüsünün hangi evresinde olduğuna göre değişiyordu, tampo­nun en kötü koktuğu zaman kanamalı dönemdi. Ortalama olarak, kokunun daha hoş olduğu zaman dişinin doğurgan evresiydi ama buradaki fark pek azdı ve her zaman da anlaşılamayabiliyordu.
Demek ki bir erkek eşinin vulvasına burnunu sürterek, en azından kadının o sırada âdet kanamasının olup olmadığını anlayabilir.
Bu konuda anlatılan fıkraları bir kenara atarsak, insanların dışındaki türlerde mastürbasyon ve orgazm konularında nispeten daha az bilgiye sahibiz. Ancak gerçekten bildiğimiz bir şey var ki o da birisi şempanzenin klitorisine masaj yaparsa orgazm olaca­ğıdır. Üstelik şempanze bir kez mastürbasyonun bu ikamesini keşfettikten sonra, belli aralıklarla o kişinin önüne dikilip, arka tarafını dönerek eline yaklaşacak, masaj yapmasını isteyecektir.
Bir inek de eğer birisi klitorisine masaj yaparsa orgazm olur. Masaj başladıktan birkaç dakika sonra ineğin döl yatağı boynunun ta­mamen açılıp harekete geçtiği görülür.
Eğer iki dölleme arasındaki süre dört günden fazla ise, dölle­mede boşaltılacak en ideal meni, erkeğin bir sonraki cinsel iliş­kiden iki gün önce mastürbasyon yapmasıyla üretilir. Bu erkeğe iki sperm kolonu sağlar, her bir kolonda, kuyruğun ön kısmında, yirmi milyon kadar yaşlı blokör ve geride de yüz milyon ile beş yüz milyon arasında genç blokör ve katil sperm bulunur
İnsan oral seks yapmaktan hoşlanan tek hayvan türü değildir.
Fareler ve köpeklerden fillere ve maymunlara kadar memeli er­keklerin çoğu, önsevişme aşamasında dişinin vulvasını burnu ile dürter, koklar ve yalar.
.kadının sadakat­sizliğinden kuşkulandığında onu döllemek arzusuna kapılması, başka birçok türde daha az olağandışıdır. Örneğin, erkek kuşlar eşinin bir başka erkekle seks yaptığını görünce, hemen o erkek kuşa doğru uçar ve onu yere düşürür. Ve ardından da hemen dişi kuşu döller. Erkek fareler ve maymunlarda buna benzer tepkiler verir.
Eşiyle çiftleştikten sonra, erkek fareler ve maymunlar normalde çiftleşmeye biraz ara verir, bekler. Ama dişinin bir başka erkekle çiftleştiğini görürse, hemen dişiyi tekrar döller. Hatta normalden biraz uzunca bir süre birbirlerinden ayrı kalmışlarsa, ilk karşılaş­ tıklarında dişiyi dölleme ihtimali daha yüksektir.
Böylesine hızlı tekrar dölleme uygulaması, sperm savaşların­ da başarılı olma açısından önemli bir stratejidir
Maymunlar ayrıca dişinin genital organ­larına dokunur, bazen parmaklarını vajinadan içeri sokar, son­ra parmaklarını koklar ve yalarlar. Aslında bütün bu erkeklerin yaptığı şey bilgi derlemektir. Üç suale cevap aramaktadırlar. Dişi sağlıklı mı? Dişi doğurgan mı? Yakın zamanda bir başka erkekle seks yapmış mı? İnsan erkeğinin de asıl amacı aynen budur er­keğin bu şekilde topladığı bilgiler kendisinin doğurgan bir dişi bulması açısından çok yararlı olabilir.
programlamayı yöneten merkezi güç sperm savaşı riskiydi.
Bir kadın bedeninde aynı zamanda iki (veya daha fazla) farklı erkek spermi bulunduğunda, bu erkeklerin spermleri kadının yumurta­sını dölleme ‘ödülünü’ almak için rekabet ederler. Bu spermlerin birbiriyle rekabet etme biçimi savaşa benzer. Bir erkeğin boşalttığı spermlerin pek azı (yüzde 1’den az) elit, üretken ‘yumurta-avcısıdır’. Geri kalanlar ise, aslında yumurta döllemekle hiçbir ilgisi olmayan, bütün işleri başka bir erkeğin yumurtayı döllemesini engellemek olan kısır kamikaze spermlerdir.
Tecavüz kesinlikle tehlikeli bir üreme stratejisidir. Son dere­cede başarılı olabilir ama tam bir başarısızlık örneği de olabilir.
Bunun sonucu olarak, atalarımız arasındaki en başarılı tecavüz­cüler, yani en çok sayıda çocuk yapan ve şu anda büyük ihtimalle genlerini taşıdığımız kişiler, içinde bulunduğu koşulları en iyi değerlendirenlerdi; bir tecavüz fırsatının potansiyel üreme yarar­larının potansiyel bedellerinden ağır bastığını (bilinçaltından) en doğru değerlendirenlerdi.
Menopoz sonrası dönemde de kadınlar, erkekle­rin aklını karıştırmak amacıyla seks yaparlar, son âdet gördükleri tarihten sonraki uzun yıllar boyunca cinsel açıdan faal olmaya devam ederler. Kadın eşinin, kendisinin üretken döneminin ke­sinlikle sona ermiş olduğunu bilmesini istemez, çünkü böylelikle erkeğin daha genç ve üretken bir kadına yönelip onu terk etmesi ihtimalini azaltmış olur. Aslında, bazen menopozda olduğu dü­şünülen kadınların da gebe kaldığı görülmüştür—en azından elli yedi yaşa kadarki dönemde ve bildirildiğine göre yetmiş ya­şına kadar da bu mümkün olabilir.
Erkekler söz konusu olduğunda, üreme başarısının dengesi, büyük olasılıkla günümüze kıyasla çok daha güçlü bir biçimde zengin ve statü sahibi erkeklerden yana ağır basacaktır (Sahne 18)—bilinçaltı olarak, çocuklara mali destek verilmesini içeren yasaların yasa koyuculara bu kadar cazip gelmesinin nedeni bu olabilir! Sadece zengin erkekler birkaç kadından çocuk yapacak mali koşullara sahip olacak ve dolayısıyla sadece bu tip adamlar kadınların hedefi haline gelecektir. Daha fakir olan erkekler ise kazara fazladan bir kadını dölleme fırsatını ele geçirirlerse, izle­rinin sürülmesini şimdikinden daha zorlaştırmak için baskı al­tında olacaklardır.
Pek tabii ki bazı şeyler hiçbir zaman değişmeyecek. Hiçbir şey—hadım edilme, beyin ameliyatı veya hormonlu implantasyon haricinde hiçbir şey—insanın bilinçaltındaki elden geldiğin­ce çok sayıda toruna sahip olma dürtüsünü ortadan kaldıramaz.
Dolayısıyla hiçbir şey, bir erkeğin genlerinin ve yaşam koşulları­nın elverdiğince çok sayıda kadından çok sayıda çocuk yapmaya yönelik içgüdüsünü, bilinçaltındaki dürtülerini ortadan kaldıra­maz. Aynı şekilde, hiçbir şey bir kadını bilinçaltında en iyi genleri toplamak ve koşullar ve kendi genleri elverdiğince çocukları için en iyi desteği sağlamak için uğraşmaktan alıkoyamaz.
Çin’de uygulanan mecburi ‘bir-aile, bir-çocuk’ yasa sistemi, dikkatleri temel üreme stratejilerinin nasıl sosyal değişimlere ayak uydurabildiği konusuna kesin bir biçimde çekmiştir. Yasalar, kişi başına düşen çocuk sayısını başarıyla azaltmıştır (kadın başına 1.6 çocuk). Ama böyle yapmakla aynı zamanda cinsiyet oranını (seçici kürtaj veya katletme yöntemiyle—Sahne 16) her bir kız çocuğuna karşılık 1.6 erkek çocuğa düşürmüştür. Niçin? Özü gereği, zorla­ma erkekten ziyade kadının potansiyel üreme başarısını etkiler.
Başarılı bir erkek (bu yeni yasaları düşünüp bulan ve zorla kabul ettirenler gibi mi?) kimselere belli etmeden çok sayıda kadını döl­leyebilir ve sperm savaşını kazanabilirlerse, yine çok sayıda çocuk sahibi olabilirler. Bunun aksine bir kadının yaşıtlarından daha fazla torun sahibi olabilmesi için tek yol, yukarıda anlatılan gibi çok başarılı bir erkek çocuğa sahip olmaktır. Pek tabii ki erkek de başarılı bir erkek çocuğu olduğu için üreme açısından fayda sağ­lar. Modern Çin’de insanların kız çocuklarını öldürecek kadar çok erkek çocuk istemelerinin bilinçli nedenleri ne olursa olsun, eğer üreme başarılarını geliştirmeyi hedef almışlarsa biyolojik yanıtları kesinlikle beklenen şeydi.
Biyolojik açıdan, Sahne 34’deki erkeklerin on iki yaşındaki küçük kızı kendileri için uygun bir hedef olarak görmeleri garip gelebilir. Ama ne yazık ki değil. Doğruluğu kanıtlanmış raporlara göre kadınlar, yedi yaşından elli yedi yaşına kadar her yaşta gebe kalabiliyor. Hatta kanıtlanmamış bazı raporlara göre, yetmişli yaş­lara kadar gebe kalan kadınlar var. Bu nedenle, üreme açısından bakıldığında bu yaşlar arasındaki kadınları cinsel bakımdan çe­kici bulma eğilimi tümüyle beyhude görünmüyor. Ergenlik öncesi dönemdeki kızlar, memeleri ve cinsel organ çevresindeki kıllar gelişmeden ve âdet kanamaları başlamadan önce yumurtlayabi­lir. Menopoza giren kadınlar ise son âdet kanamasından sonraki on sekiz ay içinde dahi gebe kalabilirler.
Kabul etmesi nahoş gelebilir ama insanların birçoğu sadece, geçmişte atalarının içinde yaşadıkları büyük toplum savaşta ba­şarılı olduğu ve başka insanları öldürdüğü için bugün hayattadır.
O toplum savaş sırasında, bölgesini koruyan veya genişletmeye çalışan düşmanlarına başarıyla saldırmış veya savunmuştu. Tarih kitapları komşu devletler tarafından yeryüzünden silinen toplumlar ve medeniyetlerle doludur. Göründüğü kadarıyla bizlerin öldürü­lenlerin değil de onların katillerinin soyundan gelmemiz ihtimali daha yüksektir, dolayısıyla hepimizde adam öldürme potansiyeli mevcuttur. Savaş sırasında birçok insan sürekli olarak bir başka insanı öldürmenin faydalarının bedellerinden daha fazla olduğu koşullarla karşılaşırken barış döneminde pek az insan böyle ko­şullarla karşı karşıya gelir.
bütün erkekler potansiyel teca­vüzcüdür—ama tecavüz yine de ender rastlanan bir olaydır, çünkü pek az erkek tecavüzün potansiyel üreme faydalarının potansiyel üreme bedellerinden (bunların büyük bölümü daha geniş bir top­lum tarafından dayatılır—Sahne 33) daha çok olduğu koşullarla karşılaşır. Bu iki olası açıklamadan İkincisi, hakikate daha yakın görünmektedir—çünkü savaş zamanında, toplu tecavüz de dahil olmak üzere her tür tecavüz vakası dramatik boyutlarda artar.
Bu artışın üç temel nedeni vardır. Birincisi, düşmanlarını bozgu­na uğratmayı başaran bir ordu, kadınları savunabilecek erkeklerin hepsini ortadan kaldırmıştır. İkincisi, savaşın içerdiği hareketlilik ve karmaşa sebebiyle tecavüzcüleri izleyip yakalamak çok zordur.
Üçüncüsü, her zaman ölümle burun buruna olma tehlikesi nede­niyle tecavüzden dolayı sosyal açıdan suçlanma olasılığı önemsiz­dir. Dolayısıyla, her şey göz önüne alındığında, barış zamanları­nın aksine, savaşın tam ortasındaki erkeklerin, tecavüzün üreme faydalarının bedellerinden ağır bastığı bir durumda şanslarını deneme olasılığı çok daha fazladır.
Savaş dönemlerinde tecavüz vakalarının artmasının nedeni, kısıtlı sayıda erkeğin daha sık tecavüz etmesi değil, daha çok sa­yıda erkeğin tecavüzcüye dönüşmesidir. Sadece sabit bir genetik azınlığın tecavüze eğilimi olsaydı da bütün erkekler potansiyel tecavüzcü olmasalardı, sınırlı sayıda erkeğin daha sık tecavüz etmesini beklememiz gerekirdi. Bu tatsız gelebilir ama eril dav­ranışın savaşla dikkat çeken diğer yüzünden—bütün erkeklerin potansiyel katiller olması—daha tatsız değildir.
İnsanlarda toplu tecavüz konusunu incelemeden önce, olguyu diğer hayvanlarda inceleyeceğiz. Maymun türlerin­den en az birinde, erkek maymunların bu amaçla bir araya gelip çete kurdukları bilinmektedir. Ama en ayrıntılı bilgiler kuşlarla ilgilidir, kuşlar arasında toplu tecavüz vakaları özellikle yaygındır ve birçok kuş türüyle ilgili geniş bilgi bulunmaktadır. Bir erkek kuş tek başınayken bir dişi kuşu çiftleşmeye zorlaması neredeyse imkânsızdır. Kuşlarda çiftleşme, erkeğin dişisinin sırtında tehli­keli bir denge kurup kuyruğunu dişinin kuyruğunun altına doğru eğmesini gerektirir. Kuşların birçoğunda bilinen anlamda genital organ bulunmaz, sadece içini-dışına çevirmek zorunda oldukları küçük bir kesecikleri vardır. Dişi ve erkek kuşların keseleri bir­birine benzer, sperm aktarımı erkek kuş dişiyle doğru pozisyona geldiğinde ikisinin keselerini birbirine bastırmasıyla gerçekleştiri­lir. Tek başına bir erkek kuş çok kolaylıkla dişinin üzerinden aşağı atılabilir. Dahası dişi o erkeğin spermlerini almak istemezse, geni­tal organını ters-yüz etmeyerek basit bir şekilde sorunu çözümler.
Ama bir grup erkek kuş, sayısal üstünlüklerine dayanarak hep bir arada dişiyi yere indirip sıkıştırır, gagalayarak veya sataşarak onu sperm transferini kabul etmeye zorlarlar. Buna izin vermeyip di­renen dişilerin bazen çıkan kargaşada öldükleri bile görülmüştür.
Tecavüz kesinlikle tehlikeli bir üreme stratejisidir. Son dere­cede başarılı olabilir ama tam bir başarısızlık örneği de olabilir.
Bunun sonucu olarak, atalarımız arasındaki en başarılı tecavüz­cüler, yani en çok sayıda çocuk yapan ve şu anda büyük ihtimalle genlerini taşıdığımız kişiler, içinde bulunduğu koşulları en iyi değerlendirenlerdi; bir tecavüz fırsatının potansiyel üreme yarar­larının potansiyel bedellerinden ağır bastığını (bilinçaltından) en doğru değerlendirenlerdi.
Biyologlar tecavüzün objektif bir analizini sundukları zaman­kinden nadiren daha az popülerdir. Eğer tecavüzün, üreme açısından birtakım yararları olduğunu söyleyecek olsalar, bu ey­lemi desteklemekle suçlanırlar. Tecavüzün biyolojik bir temeli ol­duğu sonucuna varsalar, tecavüzü hoş görmekle suçlanırlar. Eğer kadınların davranışlarının bazen tecavüzü davet ettiğini söyle­yecek olsalar, sanki suçu şahsen onlar işlemiş gibi kadın cinsine kötü davranmakla suçlanırlar. Ancak duruma uygun sonuçları insanlara bildirmek, otomatikman desteklemek veya şiddet uy­gulamak anlamına gelmez. Tarihçiler, bir ülkenin savaştan yarar sağladığı sonucuna vardıklarında savaşı desteklemekle suçlanırlar mı? Davranışın biyolojik bir temeli olduğu sonucuna vardıkla­rında savaşları hoş görmekle suçlanırlar mı? Bir ülkenin düşman istilasını davet ettiği sonucuna vardıklarında şiddetle suçlanırlar mı? Yoksa tarihçiler, çok dikkatli ve ayrıntılı bir analiz yaptıkları ve gelecekte olabilecek çatışmaları önlemeye çalıştıkları için teb­rik mi edilirler?
Britanya’da 1980’lerde yapılan bir araştırmaya göre, biseksüel kadınların ortalama çocuk sayısı 1.6, heteroseksüellerin ise 2.2 olarak tespit edilmiştir. Biseksüellerin daha erken ama daha az sayıda çocuk yapması eğilimi, başta edin­dikleri avantajı ortadan kaldırarak, heteroseksüellerle genelde aynı üreme oranına gelmelerine yol açmaktadır.
Daha önce de kısaca değindiğimiz gibi, biseksüellerin genel­likle doğurmaya heteroseksüellere nazaran daha erken başlama­larına rağmen sonuçta daha az sayıda çocuk sahibi olmalarının sebeplerinden birisi de, sahnedeki kadın gibi, hastalık nedeniyle üreme hayatlarının kısalabilmesidir. Erkek biseksüeller gibi, di­şilerin de cinsel temasla bulaşan hastalıklara yakalanma ihtimali daha yüksektir. Yirmi yaşına geldiklerinde, genital bölge enfek­siyonu geçirmiş olma olasılıkları daha fazladır. Yirmi beş yaşma geldiklerinde, döl yatağı boynu simir testlerinde anormal hücre­ler bulunması ve otuz yaşlarında ise döl yatağı boynu kanserine yakalanmaları daha olasıdır.
bir toplumda ne kadar çok biseksüel varsa o kadar çok sayıda biseksüel rakipleri olacaktır—ve biseksüel sayısı arttıkça, bir insanın biseksüel olduğu için elde ettiği avantaj da o oranda azalacaktır.
Toplumdaki biseksüellerin oranı arttıkça, sadece biseksüel olmanın getirdiği avantajlar azalmaz, aynı zamanda bedelleri de artar. Yukarıda anlatılan üç bedelden ikisi—genetik ve hastalık— biseksüellik yaygınlaştıkça daha çok artar.
Genetik risk açısından, homoseksüel davranışlarla ilgili genler ne kadar çoksa, herhangi iki kişinin bu genleri taşıma ihtimali de o kadar artar ve dolayısıyla bir erkekle eşinin sadece homoseksü­el olan çocuk ve torunlara sahip olma ve sonuç olarak hiç üreyememe olasılığı da artar. Hastalık konusuna gelince, bir toplumda homoseksüel faaliyetler ne kadar yaygınsa, hastalığın yayılma hızı da o kadar çok olacaktır. Hem biseksüeller hem de heteroseksüeller arasından daha çok sayıda insan, enfeksiyon kapacaktır. Ama biseksüeller hastalık kapma açısından her zaman daha büyük tehlikede oldukları için en çok onlar acı çekecektir. Dolayısıyla, herhangi bir biseksüelin hayatının oldukça genç yaşlarında ölme ihtimali çok daha yüksektir.
insan dışındaki diğer hayvanların kur yapma ritüellerini ele alarak başlamalıyız. Örneğin, köpeklerin kur yapmalarını izlediğimizde çoğu kez beceriksiz bir erkeğin, dişinin onu hep reddetmesine aldırmaksızın, tekrar tekrar asıldığını, ısrar etti­ğini görürüz. Eğer ev kedilerini izlersek, dişilerin müstakbel ta­liplerini tırmaladıklarını, ısırdıklarını ve tısladıklarını görürüz.
Eğer vizonları seyredersek, erkek vizonun dişinin cesur direncini azaltmak isterken kan akıttığını görürüz.
Bu tür davranışları gözlemleyince, dişilere acımamak zor. En iyi koşullarda taciz edilirler, en kötü şartlarda ise hayır cevabını kabullenemeyen erkekler tarafından, fiziksel açıdan hasar görürler.
Ancak, karşı koymalarına rağmen, dişi kedi ve köpekler eninde sonunda ısrarcı ve saldırgan taliplerinden birisiyle çiftleşmeye razı olurlar. Dişi vizona gelince, erkeğin ellerinde fiziksel bir travma yaşamadıkça dişiler yumurtlamaz. Dişi vizonların bedeni her za­man hazır durumdadır, yumurta üretmeden önce doğru erkeğin gelip onları döllemesini beklerler (Sahne 15). Bütün bu hayvanlarda, dişilerin karşı koyup direnmesi aslında erkeğin yeteneklerini ve yeterliliğini ölçen bir testtir. İnsanlar arasındaki alt alta üst üste seks oyunu da buna benzer.
1982 yılında yayınlanan Amerikalı öğrencileri konu alan bir araş­tırma, flört tecavüzü girişimi ile karşılaşan kızların, erkeğin çabası başarıyla sonuçlandığında onunla ilişkisini sürdürme ihtimalinin, erkeğin başarısız olduğu zamanlara kıyasla çok daha fazla olduğu­nu ortaya çıkarmıştır. Erkeğin tecavüze yeltendiğini iddia eden ka­dınların hepsinin de ‘hayır’ dediklerinde ‘hayır’ demek istediklerini varsayıyoruz. Ama erkek zorla cinsel ilişkiye girmeyi başardığında, tecavüze uğrayan kadınların yarısı (yüzde 40) daha sonra o erkekle ilişkiye yeniden devam etmiştir
Kadınlar mastürbasyon yapan tek dişi memeli değildir. Birçok başka memeli de elleri ile veya vulvalarını yere veya ağaç dallarına sürterek klitorislerini tahrik eder. Şempanzelerin yapraklı dalları vajinalarına soktuktan sonra onu dikey bir objeye sürtüp vibrasyon yaptırdıkları izlenmiştir. Dişilerin mastürbasyon yapma özelliği sadece primatlara özgü değildir. Dişi kirpilerin ata biner gibi bir sopanın üzerine oturup koşmak suretiyle sopanın titreşmesini ve böylece klitorisi tahrik etmesini sağladığı görülmüştür.
Bu konuda anlatılan fıkraları bir kenara atarsak, insanların dışındaki türlerde mastürbasyon ve orgazm konularında nispeten daha az bilgiye sahibiz. Ancak gerçekten bildiğimiz bir şey var ki o da birisi şempanzenin klitorisine masaj yaparsa orgazm olaca­ğıdır. Üstelik şempanze bir kez mastürbasyonun bu ikamesini keşfettikten sonra, belli aralıklarla o kişinin önüne dikilip, arka tarafını dönerek eline yaklaşacak, masaj yapmasını isteyecektir.
Bir inek de eğer birisi klitorisine masaj yaparsa orgazm olur. Masaj başladıktan birkaç dakika sonra ineğin döl yatağı boynunun ta­mamen açılıp harekete geçtiği görülür.
Kadınların yaklaşık yüzde 8o’i hayatlarının bir döneminde or­gazm olmak için mastürbasyon yapar ve sahnede anlatılan kadın gibi, çoğu için bu bir rutin haline gelmiştir ama pek sık tekrarla­nan bir faaliyet değildir. Ortalama mastürbasyon sayısı haftada bir kereden biraz daha azdır—yumurtlama döneminden bir haf­ta kadar önce biraz daha yükselir, diğer zamanlarda biraz daha düşüktür. Kadın yaşlandıkça, en azından kırk yaşma yaklaştıkça daha sık mastürbasyon yapma eğilimindedir.
En sık rastlanan dişi mastürbasyonu klitorisi tahrik etmektir, bu işlem genellikle sadece parmakları kullanarak yapılır. Bazen parmaklar vajinanın içine sokulur ama bu sadece klitorisin tahrik edilmesine eşlik eden bir uyarıcı harekettir, diğerinin yerini almaz.
Bazen, vajinanın içine penis yerine geçebilecek bir nesne sokulabilir ama burada da klitorise yapılan masajı destekleyen bir harekettir sadece. Başka kültürlerde mastürbasyona yardımcı olarak ren ge­yiği adalesi, meyve, sebze veya ticari vibratörler kullanılabiliyor.
Kadınların mastürbasyon sırasında genital organlarını bir kedi veya köpeğe yalattıkları da biliniyor. Bundan daha ender olarak, kadın bir köpeğin veya bir başka hayvanın kendisiyle cinsel iliş­kiye girmesine izin verebilir, bu da yine bir tür mastürbasyondur.
Çoğu kişi, insan penisini daha ziyade fonksiyonel bir organ olarak algılar, estetik yanı ile pek ilgilenmez. İnsanlar çoğunlukla, penisin vajinanın üst tarafına sperm yığmaktan başka bir görevi olduğunu düşünmez. İnsan penisi son derecede etkin bir vakum pistonudur. Penisin biçimi bir rastlantı eseri oluşmamıştır, peni­sin vajinaya girmesine eşlik eden ileri geri gidip gelme eylemi de.
Penis, kendi boyutlarını ve biçimini geliştirerek, kadının vajina­sında mevcut olan her türlü maddeyi de ortadan kaldıracak dü­zeye gelmiştir. İnsanlarda bu sistem, daha evvelki çiftleşmelerden kalmış meni havuzunu veya henüz dışarı atılmamış geri akan sı­vıyı ortadan kaldırmada çok etkindir. Penis içeri doğru itilirken, penis başındaki sünnet derisi geriye doğru çekilir ve pürüzsüz ve küt olan penis başı vajinanın içindeki meni veya mukusun ara­sından ilerler. Penis tekrar geri çekilmeye başladığında, iki şey olur: Penis başının gerisindeki dikey halkaların arkasında kalan bütün maddeler vajinadan dışarı doğru çekilir ve ilerideki mad­deler de vajinanın daha derinine doğru vakumlanır ve bir dahaki ileri gidişte ileri itilmeye hazır olur. Cinsel ilişki sırasında penisin hızla ileri geri hareket etmesi, kısa süre önceki döllenmeden kalan meni artıklarının emilerek atılmasını sağlar. Hatta bazı mukus ve blokör spermlerin döl yatağı boynundan dışarı atılmasına da yarayabilir. Penisin ileri gidip gelmesi ne kadar uzun sürerse ve ne kadar hızlı olursa, vajina da daha önceki döllenmeden o den­li temizlenmiş olur. Penis ne kadar büyükse temizlik işlemi de o kadar başarılı olacaktır.
Bir erkeğin hormonları­nın sağlıklı olduğunun en iyi göstergesi beli ile kalçaları arasında­ki orandır. İdeal olarak erkeğin beli mezurayla ölçüldüğünde bel ile kalçanın (yüzde doksan kadar) aynı genişlikte olması gerekir.
Sıkı, gergin kalçalar, tabii mükemmel olmasa da, erkeğin sağlıklı ve üretken olduğunun iyi bir göstergesidir.
Eş değiştirmek Batı toplumlarında çok yaygın bir alışkanlık değildir ama yine de insan cinselliğinin zengin mozaiği içinde fark edilebilecek kadar sık rastlanır—üste­lik sperm savaşlarını destekleyen bir parçadır. 1970’lerde ABD’de yapılan bir anket, çiftlerin yüzde beş kadarının bir zamanlar bir başka çift ile açıkça eş değiştirmiş olduklarını açığa çıkarmıştır.
Dünya Sağlık Örgütüne göre, bebek öldürme, on dokuzuncu asrın son dönemlerine kadar İngiltere’de en yaygın aile planla­ması metoduydu.
mastürbasyon ile potansiyel bir dişiyle karşılaştığı zaman kullanacağı spermlerin yaş ve sayısını ayarlayabilir. Sadece bunu yapmakla kalmaz ayrıca bu spermlerin hangi oranlarda blokör, katil ve yumurta-avcısı sperm olacağını da ayarlayabilir.
Bir erkek bedeni mastürbasyon ile dölleme arasındaki farkı bilir. Bu iki durumda dışarı boşaltılan meni aynı değildir. Cinsel ilişki sırasında verilen sperm sayısını etkileyen bir sürü faktör bu­lunur—mesela, eşin eksiğini tamamlamak veya sperm savaşında başarılı olmak için ne kadar sperme gerek olduğu konusu ki bu miktarlar algılanan risk seviyesine göre saptanır. Oysa, mastür­basyon sırasında boşaltılan sperm sayısı erkeğin yaşı dışında, tek bir faktöre bağlıdır, o da son boşalmadan sonra aradan geçen za­mandır. Bir erkek mastürbasyon yaptığında, son boşalmasından sonra geçen her saat için beş milyon sperm atar. Görünüşe göre bu, blokör, katil ve yumurta-avcısı olarak spermlerin son kullan­ma tarihini geçme oranıdır.
Bir erkeğin ne kadar sıklıkla mastürbasyon yaptığı, kaç yaşın­da olduğuna ve başka sebeplerle ne kadar sık boşaldığına bağlıdır.
Ortalama olarak bir erkeğin boşalma sıklığı (çiftleşme, mastür­basyon ve gece uykudaki boşalmalar dahil) kendisinin sperm üre­tim düzeyini gösterir. Bu erkekten erkeğe, testislerinin büyüklü­ğü oranında farklılık gösterir. Aynı zamanda yaşla da alakalıdır.
Neredeyse ergenliğin hemen sonrasından otuzlu yaşlara kadar, bir erkek ortalama olarak günde üç yüz milyon sperm üretir ve haftada üç veya dört kez boşalır. Elli yaşına geldiğinde bu rakamlar günde 175 milyon sperme ve haftada iki kez boşalmaya dönüşür ve yetmiş beş yaşında günde yirmi milyon sperme düşer ve ayda bir kezden az boşalmaya kadar iner. Eğer otuz yaşın altındaki bir erkek haftada üç veya daha fazla sayıda cinsel ilişkiye giriyorsa, nadiren mastür­basyon yapacaktır. Ama eğer haftada sadece bir kez cinsel ilişkiye giriyorsa, büyük olasılıkla iki kez de mastürbasyon yapıyordur.
ABD’de yapılan bir araştırmada, gönüllü olarak katılan bir grup kadın, âdet döngülerinin farklı günlerinde gece boyunca tampon taktılar. Tamponlar açık tüpler içine yerleştirilmişti, dolayısıyla koklanabiliyor ama dışarıdan bakıldığında görülmüyorlardı, sonra bu tamponlar bir uzman heyetine koklatıldı. Her bir tamponun kokusu ‘çok kötü’ ile ‘çok hoş’ arasında değişen bir skalaya göre ölçülüp değerlendiriliyordu. Kokunun hoş olması kadının âdet döngüsünün hangi evresinde olduğuna göre değişiyordu, tampo­nun en kötü koktuğu zaman kanamalı dönemdi. Ortalama olarak, kokunun daha hoş olduğu zaman dişinin doğurgan evresiydi ama buradaki fark pek azdı ve her zaman da anlaşılamayabiliyordu.
Demek ki bir erkek eşinin vulvasına burnunu sürterek, en azından kadının o sırada âdet kanamasının olup olmadığını anlayabilir.
İnsan oral seks yapmaktan hoşlanan tek hayvan türü değildir.
Fareler ve köpeklerden fillere ve maymunlara kadar memeli er­keklerin çoğu, önsevişme aşamasında dişinin vulvasını burnu ile dürter, koklar ve yalar. Maymunlar ayrıca dişinin genital organ­larına dokunur, bazen parmaklarını vajinadan içeri sokar, son­ra parmaklarını koklar ve yalarlar. Aslında bütün bu erkeklerin yaptığı şey bilgi derlemektir. Üç suale cevap aramaktadırlar. Dişi sağlıklı mı? Dişi doğurgan mı? Yakın zamanda bir başka erkekle seks yapmış mı? İnsan erkeğinin de asıl amacı aynen budur er­keğin bu şekilde topladığı bilgiler kendisinin doğurgan bir dişi bulması açısından çok yararlı olabilir.
kadının sadakat­sizliğinden kuşkulandığında onu döllemek arzusuna kapılması, başka birçok türde daha az olağandışıdır. Örneğin, erkek kuşlar eşinin bir başka erkekle seks yaptığını görünce, hemen o erkek kuşa doğru uçar ve onu yere düşürür. Ve ardından da hemen dişi kuşu döller. Erkek fareler ve maymunlarda buna benzer tepkiler verir.
Eşiyle çiftleştikten sonra, erkek fareler ve maymunlar normalde çiftleşmeye biraz ara verir, bekler. Ama dişinin bir başka erkekle çiftleştiğini görürse, hemen dişiyi tekrar döller. Hatta normalden biraz uzunca bir süre birbirlerinden ayrı kalmışlarsa, ilk karşılaş­ tıklarında dişiyi dölleme ihtimali daha yüksektir.
Böylesine hızlı tekrar dölleme uygulaması, sperm savaşların­ da başarılı olma açısından önemli bir stratejidir (Sahne 21). Eğer ikinci erkek biraz fazla beklerse, ilk erkeğin spermlerinin meni ha­vuzundan ayrılmak için daha fazla zamanı olur. Buna ilaveten, ilk erkeğin ordusu kadının döl yollarında en uygun biçimde yayılma şansını yakalar döl yatağı boynu kanallarını bloke ederek, döl yatağı boynundaki kör boşlukları doldurarak, sonraki birkaç gün içerisinde katillerin ve yumurta-avcılarının yapacağı hareketleri düzenleyerek. Diğer yandan, eğer ikinci erkek dişiyi yeterince hızlı bir şekilde dölleyebilirse, onun kendi ordusu da dişinin içinde en iyi yerleri kapmak için zamanında orada olur. Fareler üzerinde ya­pılmış araştırmalar, neredeyse her bir saniyenin değerli olduğunu göstermiştir. İkinci erkek kadını döllemek için ne kadar uzun süre beklerse, kadının rahmindeki bebeklerin o kadar çoğu ilk erkek tarafından döllenmiş olacaktır. Burada sürat her şeydir!
İşte bu sebepten erkek fareler, maymunlar—ve insanlar—bir başka çiftin cinsel ilişkiye girdiğini izlediklerinde kendileri de cinsel ola­rak heyecana kapılırlar. Erkeğin penisi sertleşir ve hatta idrar yolu spermle dolabilir. İnsan cinselliği ile ilgili bütün diğer şeyler gibi açık saçık pornografi sahnelerinin cazibesi, varlığını sperm savaş­larında başarıya ulaşmaya yönelik davranış biçimlerine borçludur.
Birçok hayvanda iki cinsiyet arasındaki farklar o kadar büyük değildir. Potansiyel kurban konumundaki hayvan, çoğu zaman saldırıya aynen karşılık verebilir. İnsanlarda ise erkekler, fiziksel açıdan kadınlara göre gözle görülebilir bir avantaja sahiptir ve aile içi şiddetin büyük bölümü erkekler tarafından kadınlara yönelik olarak uygulanan şiddettir, tersi değil. Bu fiziki farklılık insan erkeğine dişisine karşı şiddet uygulamak için, diğer türlerin erkeklerine oranla çok daha büyük bir potansiyel sağlamaktadır.
Bir erkeğin eşinin sadakatsizliğinden dolayı kaybedecek çok şeyi vardır. Birincisi, erkek kandırılarak bir başkasının çocuğunu yetiştir­mek için ömür boyu para ve emeğini harcamaya kendisini vakfedebi­lir (Sahne 8). İkincisi, erkek cinsel temasla bulaşan hastalıklara karşı daha büyük risk altındadır çünkü eşi daha büyük risk taşımaktadır.
Üçüncüsü ise erkeğin eşi tarafından terk edilme tehlikesidir, eğer kadın ikinci erkeğin daha iyi bir seçim olduğuna karar verirse buna kalkışabilir—bu durumda kadın ya çocuklarını da beraberinde alır götürür ya da onları bırakır. Kadın bu seçeneklerin hangisini tercih ederse etsin, erkeğin üreme başarısı kötü etkilenebilir.
En büyük üreme başarısı, zenginlik ve statü sahibi olmakla, çocuk yapmak arasında en iyi dengeyi oluşturabilen kimselerce elde edilir. Bu prensip, Afrikalı bir sığır çobanı için olduğu kadar Batılı bir sanayici için de geçerlidir. Ayrıca başka hayvanlar için de geçerlidir. Örneğin bir erkek kuş, daha iyi bir bölgeyi ele geçir­mek ve yavrusunu beslemek ile aynı zamanda çiftleşme olanakları bulmak arasında bir denge tutturmak zorundadır. Tabii ki en iyi dengenin yakalanması zor olabilir. Yatırım yapmak için kaynak biriktirmekle çok uzun süre uğraşırsanız, üremeye hiç zamanı­nız kalmaz ve stratejiniz başarısız olur. Bütün zamanınızı çocuk sahibi olmakla geçirirseniz, kaynak biriktirmediğiniz için stra­tejiniz yine başarısız olacaktır. Çocuklarınız kötü beslenmeden dolayı ölebilir veya o kadar sağlıksız ve hastalıklı büyürler ki ya cazibelerini yitirir ya da kısır olurlar.
Tek bir çocuk yapma stratejisi, yatırım açısından en yüksek noktadadır ve gördüğümüz gibi başarılı olabilir—ama başarısız da olabilir. Üstelik başarısız olduğunda bunu çok görkemli bir biçimde yapar. Eğer çocuk hastalık veya kaza nedeniyle ölürse ya da gene­tik açıdan bir bozukluk gibi bir şanssızlık veya hastalık nedeniyle kısır kalırsa tek çocuk sahibi olma stratejisi tümden başarısızlığa mahkûmdur. Veya sizin durumunuz, Sahne 8’deki adamınkine benziyorsa, tek çocuk stratejisi yine tam bir başarısızlıktır.
Eve geri döndüğünde, eşi ile hemen seks yapmak için çok uğraşıyor. Bilinçli olarak bunu, durumun keşfedilmesini önlemek için bir tedbir gibi algılamış olmalı. Eğer o gece eşinin kendisini döllemesini sağlarsa, çarşaf­larda sırrını açığa vuran herhangi bir ıslaklık veya meni kokusu adamın kuşkularını uyandırmayacaktı. Onun bilinçli düşünceleri­nin farkına varmadığı şey ise, bedeninin eski erkek arkadaşından sperm topladıktan sonra şimdi eşinden de sperm toplamaya çok hevesli olduğuydu. Aslında bedeni, genetik açıdan eski erkek arkadaşınını, eşine kıyasla daha iyi bir baba olacağına karar vermiş­ti bile. Bedenin bilmediği tek şey, ikisinin boşalttıkları meninin nasıl kıyaslanabileceği idi. Kadın eski erkek arkadaşının yumur­tasını döllemesini, ancak onun boşalttığı meni daha doğurgan ve yarışma gücü daha fazla olduğu takdirde tercih edecektir. Bunu anlayabilmesi için yapabileceği tek şey, ikisinin boşalttığı menileri birbiriyle kapıştırmaktır. Bir başka deyişle, kadının bedeni iki er­kek arasında bir sperm savaşı başlatmak istiyor ve büyük olasılıkla kadının hayatında bunu uygulayabilmek için tek şans bu olacaktır.
Bir kez kadının bedenine iki veya daha çok sayıda erkeğin sper­mi yerleştiğinde, onun yumurtasını dölleme şerefini kazanmak için bir yarış başlayacaktır. Ama meydana gelen mücadele, sade­ce bir şans oyunu veya yarış değildir. Bu aslında bir savaştır—iki veya daha çok sayıda ordu arasında geçen bir savaş. Boşalan meniler arasında geçen bu savaş veya savaş tehdidi, bugün yaşayan her erkek ve kadının, ayrıca varlığını sürdürebilmiş her hayvanın cinselliğini şekillendiren faktördür.
Döllenmeyi gerçekleştirebilmek için spermin, sadece döllen­me bölgesinde bir yumurtayla buluşması yeterli değildir, çünkü yumurta o bölgeye üç savunma hattı ile çevrili halde gelir—yu­murtanın teslim olması için, önce spermin aşması gereken bir kale vardır. Savunmanın en dıştaki kısmı, kümülüs, yumurtanın yumurtalıktan beraberinde getirdiği şekilsiz hücrelerden oluşan kalın bir katmandır. Kümülüsün altında, nispeten kalın, yoğun ve pürüzsüz bir katman, zona bulunur; bu, yumurtanın dış zarı­dır. Zonanın altında ise son ve en kırılgan bariyeri, yani vitellin zarını çevreleyen dar bir boşluk zarı bulunur.
Sperm, başını kullanarak kümülüs hücrelerini yararak ken­disine bir yol açar. Eğer işin bu kısmını başarabilmişse, alttaki zona katmanına erişir, başının bir yanını, kimyasallarla bu zara yapıştırır. Îlk nüfuz görevi gören bu kimyasal bağlantıyla sperm, yine başını kullanarak içeri girmek için bir yol oluşturur, bu sefer sperm başında ortaya çıkan sivriliği kullanır. Hızla çırpınan kuyruk spermi ileri doğru itmek için gereken gücü sağlar. Sonuçta, eğer bu sperm, zona bölgesinden ve altındaki boşluktan geçip vitellin zarına dokunan ilk sperm ise, yumurta tarafından hoş bir şekil­ de karşılanır ve sarılıp sarmalanır. Bir spermi sarmalamış olan yumurta, kendi yüzeyinden dışarı kimyasal bir mesaj salgılar ve birkaç saniye içerisinde artık içine nüfuz edilemez hale gelir. Eğer siz bir insan spermi iseniz, haberiniz olsun, ikinci gelene ödül yok.
Başarılı olan sperm, yumurta içine kendi zar dokularını bo­şaltır, böylelikle DNA’sının genetik özünü ortaya koymuş olur.
Ondan sonra, yumurtanın benzer özüyle kaynaşmak için yola devam eder. Sperm ve yumurtadan gelen DNA birleştiğinde, ka­dın ve erkekten gelen genler eşit oranlarda kaynaşır. Ana babası­nın incelikli bir karışımı olan özelliklere sahip yeni bir insan ana rahmine düşmüştür artık.
Ortalama bir boşalma içinde takriben üç yüz milyon sperm bulunur. Bunlardan 150 milyon kadarını kadın geri akan sıvı içinde dışarı atar. Birkaç yüz kadar sperm doğrudan doğruya yumurta kanallarına gidebilir, bir milyon kadarı ise ilk önce döl yatağı boynundaki kör boşluklara giderek orada depo oluşturur, bundan sonraki beş gün içerisinde bu noktadan hareketle yumur­ta kanallarına doğru yolculuklarına başlarlar. Toplam olarak, her döllemenin ardından, yirmi bin kadar sperm en sonunda yumur­ta kanallarından geçer. Geri akan sıvı içinde boşaltılmayanlar ise döl yatağı boynu mukusunda kalabalık yapar ve sonunda ya beyaz hücreler tarafından yok edilir ya da döl yatağı boynu mukusunun oluşturduğu buzul gibi ve yavaş bir akışla geriye, vajinaya doğru akarlar.
Menopoz sonrası dönemde de kadınlar, erkekle­rin aklını karıştırmak amacıyla seks yaparlar, son âdet gördükleri tarihten sonraki uzun yıllar boyunca cinsel açıdan faal olmaya devam ederler. Kadın eşinin, kendisinin üretken döneminin ke­sinlikle sona ermiş olduğunu bilmesini istemez, çünkü böylelikle erkeğin daha genç ve üretken bir kadına yönelip onu terk etmesi ihtimalini azaltmış olur. Aslında, bazen menopozda olduğu dü­şünülen kadınların da gebe kaldığı görülmüştür—en azından elli yedi yaşa kadarki dönemde ve bildirildiğine göre yetmiş ya­şına kadar da bu mümkün olabilir.
Âdet sırasında cinsel isteğin azalması şaşırtıcı olmamalı, çünkü erkeğin kadının içine girdiği bir cinsel ilişki söz konusu olursa, âdet sırasında enfeksiyon kapma olasılığı hem dişiler hem de erkekler için biraz daha yüksektir.
İkincisi, belki de bu biraz şaşırtıcı gelebilir, kadınlar yumurtla­dıktan sonraki iki hafta içerisinde, yumurtlamadan önceki iki haf­taya kıyasla daha çok rutin seks yaparlar, oysa yumurtlama öncesi dönem kadının gebe kalmasının en mümkün olduğu zamandır.Aradaki fark istatistik olarak belirlenebilir ama o kadar küçüktür ki ne kadın ne de erkek tarafından hissedilebilir. Davranışlardaki bu belli belirsiz değişim çiftin hamileliği önlemek için bilinçli bir şekilde başvurdukları bir yöntem değildir. Güvenilir gebelik önle­yici tedbirler alan, hap kullanan kadınlar da aynı küçük davranış değişikliklerini göstermektedir
Bir kadının doğurganlığını erkeklerden saklamadaki zarafet ve etkililiği nefes kesicidir. Bir açıdan bakıldığında, bedeni zaman­lamanın mutlaka doğru olması koşuluyla, gebe kalmanın görece kolay olduğu bir ortam yaratır. Diğer taraftan, bedeni zamanlamayı doğru yapabilmesi açısından erkeğe hiçbir ipucu vermez. Ortalığı bulandırmaya yönelik bu stratejinin ayrıntıları büyüleyicidir.
Birincisi, genel bir kural olarak, bir kadın bedeni, içine boşal­dıktan sonra spermin en fazla beş gün üretken kalmasına izin ve­rir. İkincisi, görünüşe bakılırsa spermin doğurganlığın zirvesine çıkabilmesi için dişinin içinde yaklaşık iki güne ihtiyacı vardır.
Üçüncüsü, kadınlar her âdet döngüsünde sadece tek bir yumurta üretirler ama bu yumurta, yumurtalık tarafından üretildiği gün içinde ölür. Bunun anlamı şudur: Eğer bir erkeğin bir kadını dölle­me şansı varsa, yumurtlamadan önceki beş gün ile ondan sonraki on iki saat içerisinde kadını en azından bir kez döllemesi gerekir.
En yüksek şansa sahip olmak için, ki bu yine de o kadar yüksek değildir (takriben üçte bir oranında), yumurtlamadan iki gün kadar önce kadını döllemesi gerekir. Bu ideal zamanlamanın öncesine ve sonrasına bir iki gün daha eklenirse, erkeğin şansı iyice azalır.
Nesil oyunu bitmiş değildir. Bir nesildeki insanların bazıları diğerlerinden daha çok sayıda çocuk sahibi olduğu sürece devam edecektir. Bizim neslimizde de oyun her zamanki kadar hareketli ve zalimdir. Yine, gelecek nesillerin özelliklerini içimizden en çok torun üretenlerin genleri belirleyecek, az sayıda üretenlerin ya da hiç çocuk üretmeyenlerin değil.
Bilsek de bilmesek de, istesek de istemesek de, aldırsak da aldırmasak da hepimiz kendi neslimizin üreme oyununu kazanmaya— hepimiz üreme başarısının peşinde koşmaya—programlanmışız.
Başarılı atalarımız bize kaçımlamaz bir biçimde genetik talimatlar yüklemiştir, bu talimatlar bizi yönlendirerek, hem rekabet etmemiz gerektiğini, hem de nasıl rekabet edeceğimizi söyler. Kaçınılmaz bir biçimde, bazılarımız diğerlerine kıyasla daha başarılı atalara sahiptir. Bu nedenle de bizim neslimizde bile potansiyel olarak daha iyi stratejilerin miras kaldığı bazı kişiler olacaktır
programlamayı yöneten merkezi güç sperm savaşı riskiydi.
Bir kadın bedeninde aynı zamanda iki (veya daha fazla) farklı erkek spermi bulunduğunda, bu erkeklerin spermleri kadının yumurta­sını dölleme ‘ödülünü’ almak için rekabet ederler. Bu spermlerin birbiriyle rekabet etme biçimi savaşa benzer. Bir erkeğin boşalttığı spermlerin pek azı (yüzde 1’den az) elit, üretken ‘yumurta-avcısıdır’. Geri kalanlar ise, aslında yumurta döllemekle hiçbir ilgisi olmayan, bütün işleri başka bir erkeğin yumurtayı döllemesini engellemek olan kısır kamikaze spermlerdir.
Fahişeliğin bir üreme stratejisi olarak büyük başarısı, çoğumuzun ataları arasından bir fahişenin genlerini taşıyacağımız anlamına gelir. Ortalama olarak, aile ağacımızda 1820’li yıllara kadar(yani yedi nesil) geri gitmemiz, bir fahişenin doğurduğu bir çocuğa erişmemiz için yeterlidir( muhafazakar bir bakışla, tüm nüfusun sadece yüzde 1’lik kısmının açık fahişeler tarafından doğurulduğunu varsayarsak).
Fahişeliğin de dereceleri vardır. Prensipte dölleme karşılığında para talep eden geleneksel bir fahişe ile, uzun süreli bir ilişkinin çerçevesi dahilinde dölleme karşılığında destek, koruma ve ‘hediyeler’ bekleyen kadın arasında kesin bir ayırım yapmak zordur.
Kadınlar bir arada yaşamaya başladıklarında çoğu kez adet dönemlerini senkronize ederler. Burada söz konusu olan sadece lezbiyenler değildir, ana-kızlar, rahibeler, hapisteki kadınlar, hemşireler ve öğrenciler de bir arada yaşadıklarında genellikle adet dönemlerini denk getirirler.
Orgazm ‘başarı oranı’ kadın, bir erkek tarafından değil de bir başka kadın tarafından tahrik edildiğinde iki misli daha fazladır. Dahası kadınların birbirine yaşattıkları orgazmların çoğu kadınların adet döngülerinin doğurgan evresine rast gelmektedir.
Kondom kullanan yegane hayvan doğal olarak insandır ama geri çekilme yöntemini kullanan tek hayvan insan değildir. Birçok maymunun dişinin vajinasına girip çıktığı halde boşalmadığı bilinmektedir. Burada erkeğin ne dereceye kadar penisini kullanarak dişinin içindeki maddeyi temizlediği( bir başka erkeğin spermi) ve bunun ne dereceye kadar dişi ile erkek arasında döllememek için alınmış gizli bir kararı gösterdiği-insanlarda olduğu gibi- bilinmemektedir. Ancak ikinci şıkkın geçerli olduğu hallerde, tıpkı insan karşılıkları gibi dişi maymunların da erkekler tarafından kandırıldığından emin olabiliriz.
Temelde, kadın bir erkeğin önsevişme ve cinsel ilişkiye yaklaşımını onun hakkında bilgi edinmek için kullanır. Bir kadını tahrik etmeyi, orgazm olmasını sağlayacak şekilde onu uyarmayı becerebilen bir erkeğin başka kadınlarla deneyim kazanmış olduğu anlaşılır. Bunun kadına verdiği mesaj, başka kadınların da erkeği cinsel ilişkiye izin verecek kadar çekici bulduğudur. Bir erkek bir kadını ne kadar çok tahrik edebilirse, bu onun o kadar çok tecrübeli olduğu anlamına gelir-erkeği o zamana dek çekici bulan kadınların sayısı da o kadar fazla demektir. Dolayısıyla kadın bu erkeğin genleriyle kendi genlerini karıştırarak ileride kadınların çekici bulacağı oğullar veya erkek torunlara sahip olacak, böylelikle kendi üreme başarısını artırmış olacaktır. İşin ilginç tarafı bazı kuş türlerinin dişileri de eş seçerken bu ölçütü kullanırlar.
Seslerden açıkça anlaşıldığı gibi doruk noktasına yaklaşıldığında kadınla erkek arasındaki işbirliği yoğunlaşır, bu, bizim cinsel ilişkiyi kadın erkek arasında bir rekabet olarak tanımlamamızı yalanlıyor gibi görünebilir. Ancak buradaki sesler artık bu evrede rekabetin bir parçası haline gelmiştir.
Son olarak da erkekler, belirli kişilik özelliklerine çok olumlu tepkiler verir, örneğin kadının uysallığı, erkeğe bağımlılığı gibi özellikler, kadının ileride kendisine sadık kalacağının göstergesi olabilir. Ancak bu gibi özellikler, en azından kısa vadede kolayca taklit edilebilir.
Bir diğer hata ise, bir durumu yanlış değerlendirip eşinize sadık kalmanız daha iyi olacağı halde onu aldatmaktır-ve tam tersi,yani onu aldatmak daha iyi olacakken eşe sadık kalmak da hatalıdır. Bir başka hata ise eşin aldatmasını engellemek için çok fazla gayretli ya da tam tersi hiç umursamaz olmaktır. Hayatın nesil oyununda en başarılı olan kişiler, durumunu doğru yorumlayan ve sonra buna uygun olarak tepki verebilenlerdir.
Bu kitabın birçok yerinde, kendi üreme başarısını sadakatsizlik yoluyla kullanan insanlarla karşılaşıyoruz. Ancak bu tür bir davranış biçimi, o kişi, sadakatsizliğin getirilerinden yararlanırken çok daha büyük bedeller ödemekten kurtulmayı becerdiği takdirde yararlı olabilir.
Bunlar katil spermler, başka bir erkeğin spermini arayıp bulur ve katlederler. Bir katil sperm başka bir spermle karşılaştığında, diğerinin kafasının üstündeki kimyasalları kontrolden geçirir, eğer kimyasallar kendi kafasının üstündekiyle aynıysa yandaşını tanır ve yoluna devam ederek araştırmalarına devam eder.
Sperm savaşları çoğu insanın düşündüğünden çok daha olağan ve daha önemlidir. Son zamanlarda İngiltere’de yapılan bir araştırmada, insanların yüzde 4’ünden fazlasının sperm savaşları yoluyla döllendiği sonucuna varılmıştır. Bir başka deyişle, her yirmi beş kişiden biri, varoluşunu genetik babasının sperminin, annesinin üreme yolu içersinde bir veya bir kaç erkeğin spermlerini yenmiş olması gerçeğine borçludur.
Bir kez kadının bedenine iki veya daha çok sayıda erkeğin spermi yerleştiğinde, onun yumurtasını dölleme şerefini kazanmak için bir yarış başlayacaktır. Ama meydana gelen mücadele, sadece bir şans oyunu veya yarış değildir. Bu aslında bir savaştır-iki veya daha çok sayıda ordu arasında geçen bir savaş. Boşalan meniler arasında geçen bu savaş veya savaş tehdidi, bugün yaşayan her erkek ve kadının, ayrıca varlığını sürdürebilmiş her hayvanın cinselliğini şekillendiren faktördür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir