İçeriğe geç

İbn Arabi’nin Fusus’undaki Anahtar-Kavramlar Kitap Alıntıları – Toshihiko Izutsu

Toshihiko Izutsu kitaplarından İbn Arabi’nin Fusus’undaki Anahtar-Kavramlar kitap alıntıları sizlerle…

İbn Arabi’nin Fusus’undaki Anahtar-Kavramlar Kitap Alıntıları

Sevginin sebebi güzelliktir.

Güzellik ise Allah’a aittir.

Muhyiddin ibn Arabi

İbn Arabî‘ye göre din gerçekten de “lâyığının karşılığını vermek”dir. Bir kimse Allah’a “itaat” edecek olursa O bu kimseye “kendisinin hoşuna gidecek bir şeyle” karşılığını verir. Bir kimse Allah’ın emirlerine “itaatsizlik”eder de baş kaldırırsa o zaman da Allah ona “kendisinin hoşuna gitmeyen bir şeyle” karşılığını verir. Hoşa giden bir şeyle karşılık vermeğe “ödül”, hoşa gitmeyen ya da zahmet veren bir şeyle karşılık vermeğe de “cezâ” denir.
İbn Arabî‘ye göre İslâm (inkıyâd, teslîmiyet) anlamında olduğu kadar cezâ (lâyığının karşılığını verme) anlamında da dinin delâlet ettiği şeydir.
Hakk Teâlâ: “Ve-lâkin insânların çoğu bilmezler” (VII/187) ve “…Velâkin insânların çoğu bilmezler. Onlar Dünyâ hayatının görünen yüzünü (zâhirini) bilirler17 ve onlar işin âhiretinden gâfildirler” (XXX/6-7) buyurmuştur.
“Eğer Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi (Ve lev şâe lehedâküm ecmaıyn)”
İbn Arabî için Hayat’ın en uygun sembolü “su”dur. Su bütün doğal unsurların temelidir ve âlemdeki en küçük köşeye dahi akıp nüfûz edebilmektedir. “Hayat’ın sırrı suda yayıldı”.
Kendilerine rızık verilmiş olanların beslenmesi erzâk ile olur. Ve rızık onu yiyenin vücûduna girince ondan hiçbir şey geriye kalmaksızın bedenine yayılır. Çünkü gıdâ onu yiyenin bedeninin her bir cüz’üne nüfûz etmektedir.
“And olsun ki, içinizden cihâd edenleri ve sabredenleri bilip tanıyalım diye sizi hep deneriz”
Hakk Alîm’dir (her şeyi bilir) ve İlmi de ezelî ve ebedîdır. Buna binâen istisnâsız her şey Hakk‘a. ezeldenberi mâlûmdur.
“Allah Habîr’dir” yâni her şeyden haberi, bilgisi vardır demektedir.
“Yâ Allah! Bize Rahmet et!”
Her şeyden önce şunu bil ki Rahmet, vücûd verme bakımından, istisnâsız her şeye sârîdir, öyle ki elemlerin (özellikle de Cehennemdeki azabların) îcâdı (yâni vücûd bulması) dahi O’nun Rahmet’indedir.
“Allah’ın Rahmet’i bütün varlıklarda yaygın-dır” sözü, ontolojik açıdan, mevcûd olan her şeyin Allah’ın kendisine varlık bahşetmesiyle mevcûd olduğu anlamındadır. Bu söz her ne varsa, her şeyin İlâhî Rahmet’in himâyesi altında olduğunu ve bundan ötürü de her şeyin, temelde, mubârek (kutsal) olduğunu ve saadet içinde bulunduğunu (saîd olduğunu) da haber vermektedir.
Ve muhakkak ki Rahmet, İlâhî Gazab’dan önce gelir (sâbık’dır). Hâlbuki sâbık olan daha önce var olandır. Buna göre kula Gazab erişip de onu hükmü altına aldığında, bu Gazab da ondan önce gelen Rahmet’in hükmüne ve etkisine tâbî olur. Böyle olunca da kul Rahmet’e kavuşur. Zîrâ Rahmet’in önüne geçen hiçbir şey yoktur.
herhangi bir şeyin İlâhî İrâde’ye karşı vuku bulması mutlak olarak imkânsızdır.
Firavunun huzurunda Mısır sarayının büyücüleriyle yarışırken Mûsâ elindeki sopayı yere atıyor. Sopa (arapçası: ’asâ) İbn Arabî‘nin zihninde, fonetik yakınlığı dolayısıyla, “itaatsizlik etmek”ya da “isyân etmek” demek olan ASA’ (A Sa A) masdarıyla çağrışım yapmakta ve böylece sopa bir isyân sembolü olmaktadır. Sopa Firavun’un Mûsâ‘ya isyân etmesi ve dâ-vetini reddetmesinin sembolü olmaktadır.
Bok böceği, hoş bir kokusu olan gülün kokusundan (mizâcı dolayısıyla) tiksinir. Zîrâ bok böceğine göre gülün hoş bir kokusu yoktur.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Hazret-i Peygamber melekleri tasvîr ederken de, insânın yapısındaki unsurlara has doğal çürüme ve kötü koku salma dolayısıyla, insânların yayınladıkları kötü kokulardan bunların rahatsız olduklarını söyledi. Çünkü insân “kuru, şekil ve sûret verilmiş balçıktan” yaratılmış olduğundan (XV/26) kerîh kokular yayar.
yol ancak üzerinde yürünmekle yol olur.
her şeyi O’nun Rahmet’i örter.
Rahmet-i imtinân (yâni herhangi bir amelin karşılığı olmaksızın lûtf ve ihsân edilmiş olan Rahmet) ve Rahmet-i Vücûb (yâni belirli bir amel karşılığı olarak gerekli kılınan Rahmet) tir.
“Rahmetim herşeyi kaplamıştır” (VII/156)
Allah Âdil’dir.
“Bil ki Allah’ın Rahmeti hem zâhirinde ve hem de bâtınında her şeyi istilâ etmiştir”
Arapçada Rabb kelimesi üç anlamda kullanılır: 1) “mâlik olan”, sâhip” anlamında; meselâ rabbü-d dâr (evin sâhibi), rabbü-l ganem (davar sâhibi), v.s… gibi; 2) “efendi” anlamında; meselâ rabbü-l kavm (kavmin efendisi), rabbü-l âbid (kulların efendisi), v.s… gibi; 3) “yetiştirici” anlamında; meselâ rabbü-ş şabî (çocukyetiştiricisi), rabbü-t tıfl (bebeği yetiştiren), v.s… gibi.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Ve Rabb’inin kendisinden râzî olduğu kimse de gerçekten de ne mübârektir! Fakat, aslına bakılacak olursa, Rabb’inin kendisinden râzî olmadığı hiçbir nesne yoktur çünkü her nesne Rabb’in Rabb’lığının bekası için en uygun şeyi oluşturur. Bu i’tibârla her nesneden Rabb’i râzî olup her nesne de böylece mes’ûd ve mubârektir.
Her ne kadar İrâde ve İlim Allah’ın Sıfatları ve bu i’tibârla da bir iseler de İrâde İlim’den daha aşağıdadır. Fakat aynı İrâde Kudret’den daha üstündür.
“nefsini bilen” de “Rabb’ini bilir”, çünkü (Rabb) onu Kendi Sûreti üzere yaratmış olup hattâ O, insânın hüviyyet ve gerçek hakîkatının da aynıdır.
Şu hâlde, ne kadar vâsî olursa olsun, İlahî âlemde hiçbir şey tekrarlanmaz. Bu gerçekten de temel bir olgudur.
Allah’ın İsimleri sayısızdır, çünkü bunlar kendilerinden zuhûra gelen eserleri (âsâr) aracılığıyla bilinirler ve bu eserler ise sonsuzdur. Bununla beraber bu İsimler, İsimlerin Anaları ya da Hazerât-ı Esmâ’ (yâni İsimlerin ontolojik temeli) denilen sınırlı sayıda İsimlere ircâ edilebilirler.
her şey O’na muhtaçtır.
“Ey insânlar! Siz Allah’a karşı yoksulsunuz; ve andolsun ki Allah müstağnî ve hamda lâyık olandır” (XXXV/15)
Âlem, hiç kuşkusuz, gerekli olarak pekçok sebebe muhtaçtır. Ve onun muhtaç olduğu bütün sebeplerin en büyüğü de Hakk’ın illîyetidir.
Hakk kendisine gene kendisiyle delîl olur ve O’nun Varlığı da gene kendisiyle sâbit olur.
Kim olduğunu ve hüviyetinin ne olduğunu bil! Hakk’a nasıl bağlı olduğunu bil! Ne bakımdan Hakk olduğunu ve ne bakımdan da “âlem” ve “mâsivâ” olduğunu bil!
Hatî’ât kelimesi “yanlışlar” ya da “günahlar” anlamında olup hatânın çoğuludur; Arapça HT’ (ha-ta-a), yâni “yanlışlık yapmak”, “bir hatâ ya da suç işleme” anlamındaki kökten türemektedir.
“O’na benzer hiçbir şey yoktur; Semi’ (İşitici, İşiten) ve Basîr (Görücü, Gören) O’dur”
“Sen ne O’sun ve ne de O değilsin; ve sen O’nu mutlak bir sûrette kayıttan ârî ve fakat hem de her şeyin aslında, de-rûnî cevherinde kayıtlanmış olarak görürsün”
“O gerçekten de Hakk’dır”
Hakk’ın kendini her şeyde, yâni dışımızda ve içimizde mevcûd olan her şeyde izhâr etmesine İbn Arabî Kur’ân’dan bir âyeti delîl göstererek şu mütâlâada bulunmaktadır29.

Allah (Kur’ân’da): “Yakında âyetlerimizi30 onlara âfakta ve nefislerinde göstereceğiz tâ ki onlarca da anlaşılmış olsun ki O gerçekten de Hakk’dır” (XLI/53) demektedir. Burada “âfak (ufuklar) daki âyetlerimiz”den maksat nefsinin dışında mevcûd olan31 her şeydir.

kimse, âlemin bütün somut ayrıntısını toplayan gerçek bir bilgiye sâhip olamaz; fakat zâten Hakk’ın tecellîsinin vuku bulduğu yerler de bütün bu sûretlerdir.
İnsân kendi hakkında bilgiye sâhip olsa bile, kendini gene ancak genel bir tarzda bilir; hiçbir şeyi gözardı etmeksizin kendinin bütün ayrıntılarını kuşatabilecek bir tarzda kendi hakkında şumûllü bir bilgiye sâhip olması mümkün değildir.
Eğer akıl, düşünce aracılığıyla kendi doğal sınırının ötesine gitmek isterse, yâni aklın kendisinin idrâkinden nelerin silinmiş olduğunu anlamak isterse, kalp de yolunu şaşırır.
İbn Arabî, iddialı bir biçimde, “en uçtaki şekliyle tenzîhi destekleyip uygulayan kimse ya câhilin biridir ya da Allah’a karşı edeble nasıl hareket edilmesi gerektiğini bilmeyen (sâhib-i sû-i edeb) kimsenin tekidir” demektedir.
Etimolojik anlamıyla “herhangi bir şeyi, bir nesneyi bulaşıcı, pis şeylerden uzak tutmak, arıtmak” anlamına gelen “nezzehe” fiilinden türetilmiş olan tenzîh kelimesi Kelâm İlminde “Allah’ın bütün eksikliklerden kesinlikle ârî olduğunu beyân ve telâkki etme” anlamında kullanılmaktadır.
Câhillerden olmaktan Allah’a sığınırım.
Allah kendi kendine yeten bir varlıktır.
“NEFSİNİ BİLEN RABB’İNİ BİLİR”
Hayy (Hayatın Kaynağı, Diri) olan, Bâkî (Ebedî) olan, Alîm (Her Şeyi Bilen), Azîm (Her Şeyden Yüce) olan, Kadir (Kudretin Sâhibi) olan ALLÂH’dır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir