İçeriğe geç

Hüzünbaz Sevişmeler Kitap Alıntıları – Yılmaz Erdoğan

Yılmaz Erdoğan kitaplarından Hüzünbaz Sevişmeler kitap alıntıları sizlerle…

Hüzünbaz Sevişmeler Kitap Alıntıları

İyileşmiyor artık yaralarımız. Yani yaralarımız, daha iyi yaralar haline gelmiyor artık..
Kendimi sana anlatma çabası, çayın demi kadar içten..
Çoğunu anlatamadım seni sevmelerimin,
Tarihlerden dili geçmiş zamandı.

Saatler zamanın herhangi bir yerinde sancı içinde.
Geniş zamanlara sarkıyor şimdi yalnızlığımız.

Demek şimdi o tüttürüyor şiirimizi? biz yazmadık mı? Düşümüzden tırnağımızdan arttırmadık mı?
“Her suçu üstlenebilir, her şeyi anlatabilirdi şiir.. Utanmasaydı ”
Daha önce ağır kayıplar verdik. Yenildik ama ezilmedik. Hep beraberliğe oynuyoruz, ondan herhalde.
Elle tutulur, gözle görülür bir açlık kadar olamaz mısın?
Yüzünüz sivilceli. Kadife pantolon giymişsiniz. Dudaklarınız öldüm ölesiye güzel. Yanaklarınız anlatılmamalı. Şarap içiyoruz yanaklarınızın rengine. Bankta filan değil evdeyiz şimdi. Saz çalıyorum, türküleri paylaşıyoruz, kimsenin imzası olmadan. Bütün türkülerimiz ve şarap anonim. Demiri toz ediyorlar sevgiyi yoz… güzel uyak.
Siyahla umut yazılmış, polis beyazla silmiş, diye düşündü. Diye düşünmek özgürce. İsteyen istediğini, diye düşünebilir, diye düşündü.
Rakı güdümünde devrimcilik yapmak kolay, şerefe…
Ve öyle bir zamanın konuğuyuz ki, Adem’in yediği elmanın kilosu üç bin lira pazarda.
Ki evinde ekmek olmayan, utanır, söyleyemez. Benim utancım duvara asılır mı? Asıyorlar.
Nasılsın-iyi misin- Bizi soracak olursan hamd olsun iyi değiliz. Özlem doğuruyoruz.
Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık.
Gözlerime bakmaya alışık olduğu halde, bakmamayı marifet sanıyordu. Ben O’na bakmayı en yüce erdem
 Öbürü hiç konuşmuyordu. Sessizlikle söyleşiyordu, ıssızlığın diliyle. Herkesler bilmez bu lehçeyi, anlayan anlar. Kim?
Her suçu üstlenebilir, her şeyi anlatabilirdi şiir.. Utanmasaydı ”
Gece yarısı, köprü altı sakinlerini her zamanki gibi, anlayışlı ve sabırlı bir sarhoş kahrı çeken yüzle karşıladı. Hüznün şiire en yakıştığı ve ölümün en yüreklice selamlandığı zamandı. Bir alkol spazmını kokluyordu martılar.
Bin yıllık bir hasretle sarıldım sana.. öylesine sıcak, öylesi ne korkutucu.. Sımsıkı sarılmışken, ağzını unutmaya çalışı yordum. En çok ağzına ulaşmaktan korku yordum ve ağzında kaybolmayı istiyordum en çok.. Ne bitmez bir sarılmaydı öyle durduk, zaman, duruşumuzdan sıkılana, kollarımız, yüreğimiz yorulana dek.. Hiç konuşmadan, nefes almadan.
Neden başkasına ait kendi kaderimin tayin hakkı?
Kendimi sana anlatma çabası, çayın demi kadar içten..
mübarekler pikniğe gelmişler
hayır benim kokoş teyzem
mübarekler hakkari’den gelmişler.

senin gibi güzelini bir daha
göremeyeceğimi bilsem
ne artisti be
kapında menteşe olurdum.

ve ancak benim ülkemde
kovalar çocukları bekçiler
çiçek topluyorlar diye.

Sen benim
en bilinmeze yazdığım şiir ya da en sevdiğim
okuduklarımdan.
Okumayı biliyoruz. Birbirimizden öğrendik.
Kolumu boynuna dolayıp uzandığım geceler vardı. Kim
yapabilir ki? Kim bilebilir ki? Yastığıma ağladım seni.
Yastığım tanık. Senin dudakların ömrümün en güzel yastığı.
Unutma beni. En sır akşamüstlerinde aklına geleyim. Buna
hakkım var. Seni sevdim ben. Yürekliydim. Unutma beni.
Biz utanılacak bir şey yaptık belki ama bu çağda yaşamaktan daha utanç verici değil.
Ben de şiir yazıyorum, insanlara rağmen.
Hiç düşündün mü
belki’yi? Belki eline en yakışan takı benim elim. Belki de en
belli olacak yalan benim söylediğim.. belki sen ve belki ben..
belki yıllar sonra..
Ben ne anlatabilirim ki!? Bizim gibilerin hayatında anlatacak dört kelime var. Doğdum.. Evlendim.. Çalışıyorum.. Çalışıyorum!
Nasıl bu kadar düz olabiliyorsun? Hiçbir şeyin farkında değilsin! Hiçbir şeyi anlamıyorsun! Senin için, senin yüzünden burada olduğumu bile bilmiyorsun!!!
İSHAK – Kafire bak! Hiç besmelesiz işe başlanır mı? Yaz.. Bismillahirrahmanirrahim…
CEMİL – Neden seviyorsun ağayı?

İSHAK – Sayesinde ekmek yiyiyoruz.

CEMİL – Bence, ağa sizin sayenizde ekmek yiyor.

İSHAK – Nasıl?

CEMİL – Siz çalışıyorsunuz, ağa kazanıyor, öyle değil mi?

İSHAK – öyledir. Ağanın işi kazanmak, marabanın ki çalışmak. Yazı böyledir.

CEMİL – İşte o yazıyı değiştirmek istiyoruz. Diyoruz ki çalışanlar kazansın.

İSHAK – Nasıl? Suçun nedir?

CEMİL – Siyasiyim…

Ne büyük esirlik, bu küçük şehirde?
Önce topal diyor, sonra acıyorlar.. Belki acımak için topal diyorlar.
Sessizlikle söyleşiyordu, ıssızlığın diliyle. Herkesler bilmez bu lehçeyi, anlayan anlar.
Yanımızdan geçip gidenlerden hiçbirimizin haberi yok.
Siyahla umut yazılmış, polis beyazla silmiş, diye düşündü. Diye düşünmek özgürce. İsteyen istediğini, diye düşünebilir, diye düşündü.
Neden başkasına ait kendi kaderimin tayin hakkı?
Seni seviyorum, öyle mi? Niye? Söylenmiş replikleri yinelemek mi bütün işimiz? Yoksa darağaçlarının iz düşümüne serpiştirilmiş doğruları mı doğrultmaya didiniyoruz?
Kaçıyordu, Nejla’dan, biradan, türkülerden, kavram güreşlerinden, tartışmalardan, sözcük soykırımından…
Rakı güdümünde devrimcilik yapmak kolay
Buna bayram günü deniyor diye niçin barışalım?
Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık.
İnsan kendine iltica edebilir mi?
Hüznün şiire en yakıştığı ve ölümün en yüreklice
selamlandığı zamandı.
Onlar erdi muradına, biz kerevet bulamadık.
Kim nerede ve ne zaman kendisidir ?
‘Sen benim en bilinmeze yazdığım şiir ya da en sevdiğim okuduklarımdan.’
Kaldır başını ciğerim. Seni ve cellatlarımı seviyorum. Kaldır başını. Biz utanılacak bir şey yapmadık. Halkımız için savaştık, birbirimiz için ölüyoruz, hepsi bu
Kaldır başını sevgilim, arkadaşlar ateş etmek istiyor!
İnsan kendine iltica edebilir mi?
Buralarda araba çeşidi o kadar
azdır ki, her birini sesinden tanırız.

Korkuyu kokusundan.. O kadar çoktur ki..

Ne çok korku, bu küçük dünyada?

Bu, kendine küs, dağlarından alacaklı şehir

Ve Kıran Mahallesinde mezarlık, mapushane

Yoksulluk, kirden rengi tanınmayan bir beyaz tutsaklık.

İnsan kendine iltica edebilir mi?

Özleşmiştik deyip geçiştirmek mümkün satırı. Kalemin buna itirazı yok. Ama o kadar basit değildir. Daha asitti. Yakıcıydı. Zorunluydu. Herbirşeyi anlatan bir sözcük yoktur ya, işte ondandı.
Artık kovuyorum biliyor musun, yanıma insanca sokulan sokak köpeklerini..
Beni beklemediğin belli, ama benim beklediğin kişi olmadığım nerden belli?
Kim, nerede ve ne zaman kendisidir?
Benim yörüngemde, O ’nunla karşılaşmak umudu var.
Söylediklerim çok açık. Bir şey anlatırken bana bakmıyorsun. Çünkü ben senin malınım, başka biri değilim. Elimi iş olsun diye tutuyorsun. Erken boşalıyorsun, özür bile dilemiyorsun.
Aşkımız, iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı. Gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi.
“ aşkımız iki gözlüklünün öpüşme çabasıydı;
gözlükleri çıkarmak hiç aklımıza gelmedi. “
Aşkımız hasır altı edilmiş, enflasyonist duygular yığını. Emisyon hacmimiz daralıyor. Ememiyoruz.
Adam, sessiz sebepsiz aşklarının uğultusunu dinleyerek, hatta ve zaman zaman, bu seslere içten içe yanıtlar yetiştirerek yürüyordu, kaldırımı kendisinden büyük yolda. Bulutlar vardı, mor, gri, beyaz, kül rengi bulutlar. Bu, mor gri, beyaz, kül rengi bulutlara bakadurdu bir süre. Ve yürüdü Adam mor, gri, beyaz, kül rengi bulutların gözetiminde kendisi kaldırımından küçük yolda.
Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık olmak içinse erken Beni sevda yerimden vurdu yine zaman Şimdi sana söylenecek tek cümle:
BENDE SANA YETECEK KADAR BEN KALMADI
Bir düş düştü elimden yere, unufak oldu.
Onlar erdi muradına, biz kerevet bulamadık..
Bin yıllık bir hasretle sarıldım sana.. öylesine sıcak, öylesi ne korkutucu.. Sımsıkı sarılmışken, ağzını unutmaya çalışı yordum. En çok ağzına ulaşmaktan korku yordum ve ağzında kaybolmayı istiyordum en çok.. Ne bitmez bir sarılmaydı öyle durduk, zaman, duruşumuzdan sıkılana, kollarımız, yüreğimiz yorulana dek.. Hiç konuşmadan, nefes almadan..
Yoksulluğun ak yanı, her namuslu yürekte insan gibi izler açması. Mutlu değilse de umutlu olmaya mecbur yaşamak.
Yanımda konuşan en güzel suskunluk şimdi sevgimiz.
Ölüm en çok Kürtlere yakışıyor. Utanmaz bir kimlik tir tarih.
Insan kendisine iltica edebilir mi?
Asıl iş geride bıraktığı hüzne batması insanın Bil bilebilirsen, yarına ne kadar keder taşıyacak günışığı ve dün, hangi yolculukların birikmesi, gidemediğimiz
Öbürü ve Ben, yorgun gülücüklerimizi, iç ceplerimize zulalamış dönerken yalnızlığımıza, bir kovalamacayı söyleşiyorduk önde biz, önde zaman.
Yanımizdan geçip gidenlerden hiç birimizin haberi yok.

Benim notum : Belki güzel bir aşk’i ya da dostluğu kaçiriyoruz.Belki de bizden nefret edecek birini.Yaşiyoruz hayati, bir çok insana dokunmadan hatta varliğini bile bilmeden, eksilenleri, hasta yatanlari ya da mutlululaga adim atanlari bilmeden yaşayıp gidiyoruz.

Hakan MERTOĞLU

Geniş zamanlara sarkiyor şimdi yalnizligimiz.
Çoğunu anlatamadım seni sevmelerimin.
Öpmeli o dudakları düşüncesi, Adamın içinde kıvranıyordu, aç bir salgı gibi. Yüzünün sıcaklığında döllenme isteği.. İlk öpüşmeler.. Sabah, zamansız uyanmalarda duyulan uyku hasreti.. Kırılasıya susamışken, durup bir süre izlemek berrak suyu.. Kimi öfkelerden alnının akıyla sıyrılması insanın
Ben de şiir yaziyorum insanlara rağmen
Düşürme gözlerimi katışıksız hüznüme

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir