İçeriğe geç

Unut Gitsin Kitap Alıntıları – Edward St. Aubyn

Edward St. Aubyn kitaplarından Unut Gitsin kitap alıntıları sizlerle…

Unut Gitsin Kitap Alıntıları

Herkes ona adıyla sesleniyor, ama kim olduğunu bilmiyordu.
Canın yandıktan sonra hiçbir acı küçük sayılmaz, ama el üstünde tutulan tüm acılar küçük olmaya mahkumdur.
Yokluğuyla insanları cezalandırmak isterdi, ama yokluğu fark edilir miydi, ondan emin değildi.
Niye arzularının odağına hep az önce bıraktığı şeyler yerleşiyordu?
Zaferlerinin en büyük garantisi aptallıkları olan insanların yüzündeki ölümcül gülümsemeden usanmıştı artık.
İnsanlar çektikleri acıları korumakta gösterdikleri müsrifçe gayreti, mutluluğu da hatırlamak için hiçbir zaman göstermezler.
insanlar niçin gün boyu laf soktukları insanlarla akşamlarını beraber geçirirler?
Başka bir bedende yine aynı kişi olur muydun?
Yazmak zorunda olduğum kitapları yazdım, ama başkalarının okumak zorunda olduğu bir kitap henüz yazamadım.
Zaferlerinin en büyük garantisi aptallıkları olan insanların yüzündeki ölümcül gülümsemeden usanmıştı artık.
“Canın yandıktan sonra hiçbir acı küçük sayılmaz, ama el üstünde tutulan tüm acılar küçük olmaya mahkûmdur.”
“Cezanın şimdi nasıl bir şekil alacağını anlayamamış olsa da, babasının bu kadar canını yakabilmesi için ona fena halde kızmış olması gerektiğini biliyordu. İçine gömüldüğü şu çaresizlik dayanılır gibi değildi. Uğradığı bu haksızlık dayanılır gibi değildi. Bu adamın kim olduğunu bilmiyordu; onu böyle ezen kişi babası olamazdı.”
“Yokluğuyla insanları cezalandırmak isterdi, ama yokluğu fark edilir miydi, ondan emin değildi.”
“Babası bunu niye yapmıştı? Kimse kimseye böyle bir şeyi yapmamalıydı, kimse kimseye böyle davranmamalıydı.”
“İnsan uyanık olduğunda bile büyüklerin söylediklerini anlamakta zorlanıyordu.”
Günlerimi şüphecilikten şüphe ederek geçirebilirim
İnsanlar çektikleri acıları korumakta gösterdikleri müsrifçe gayreti, mutluluğu da hatırlamak için hiçbir zaman göstermezler.
“Ahlak ne yaptığımızın değil, sevgili David, ne yapmamız gerektiğinin incelenmesidir.”
Kim olduğumuz ile kafamızda kurduğumuz kimliğimizi nasıl ayırt edebiliriz?
Fakat insandaki yaşanmış olanı tekrar etme dürtüsü yerçekimi gibidir ve ondan kopmak özel donanım ister.
Canın yandıktan sonra hiçbir acı küçük sayılmaz
Yarın yeni bir gün. Hem farklı hem de aynı.
Başka bir bedende yine aynı kişi olur muydun?
Kendine hakim olmanın anahtarı acıdır.
Kimse beni burada bulamaz, diye düşündü. Sonra, ya kimse beni burada bulamazsa, diye aklına geldi.
Yokluğuyla insanları cezalandırmak isterdi, ama yokluğu fark edilir miydi, ondan emin değildi.
“Yokluğuyla insanları cezalandırmak isterdi, ama yokluğu fark edilir miydi, ondan emin değildi.”
“Her zaman kendi aklınla düşün. Senin için önemli kararları hiçbir zaman başkalarına bırakma.”
Salyangozlar için o da bir yetişkin gibiydi.
Ciddi anlamda önemi olmayan konulara geleceksek, seni liste başı yapıyorum.
Hayatta hep aynı şey geçerli. Ne yaptığın değil, kimi tanıdığın önemli.
Yokluğuyla insanları cezalandırmak isterdi, ama yokluğu fark edilir miydi, ondan emin değildi.
Zaferlerinin en büyük garantisi aptallıkları olan insanların yüzündeki ölümcül gülümsemeden usanmıştı artık.
Her zaman kendi aklınla düşün. Senin için önemli kararları hiçbir zaman başkalarına bırakma.
“Bilgiyi aktarma isteği açlık gibidir ve bu açlığı bazen başkalarının merakı bazen de kayıtsızlığı uyandırır.”
“Canın yandıktan sonra hiçbir acı küçük sayılmaz, ama el üstünde tutulan tüm acılar küçük olmaya mahkumdur.”
“Yarın yeni bir gün. Hem farklı hem de aynı.”
“Asıl mesele zihinsel bir eksikliği, bedensel bir eksiklikle doldurmamaya çalışmaktı.”
“Kendine hakim olmanın anahtarı acıdır.”
“Fakat insandaki yaşanmış olanı tekrar etme dürtüsü yerçekimi gibidir ve ondan kopmak özel donanım ister.
Kırış kırış oldum; boyası dökülmüş eski bir duvara benziyorum.
Kim olduğumuz ile kafamızda kurduğumuz kimliğimizi nasıl ayırt edebiliriz?
“Yokluğuyla insanları cezalandırmak isterdi, ama yokluğu fark edilir miydi, ondan emin değildi.”
İnsanca değerleri hiçe sayan şu halinden bazen kendisi bile korkuyordu.
Yazmak zorunda olduğum kitapları yazdım, ama başkalarının okumak zorunda olduğu bir kitap henüz yazmadım.
Her zaman kendi aklınla düşün. Senin için önemli kararları hiçbir zaman başkalarına bırakma.
İnsanlar çektikleri acıları korumakta gösterdikleri müsrifçe gayreti, mutluluğu da hatırlamak için hiçbir zaman göstermezler.
‘Ben her şeyi sıkıcı buluyorum, çünkü olağanüstüyüm’dür. Ama insanların aklına gelmiyor ki, bir dünya tablosu yaparsak onun bir parçası olmaktan kurtulamayız.
İnsan hep usancı hedefler.
Fakat insandaki yaşanmış olanı tekrar etme dürtüsü yerçekimi gibidir ve ondan kopmak özel donanım ister.
Başarızlığının sebebini bilmek başarısızlığını hafifletmiyor.
Kim olduğumuz ile kafamızda kurduğumuz kimliğimizi nasıl ayırt edebiliriz?
Her zaman kendi aklınla düşün. Senin için önemli kararları hiçbir zaman başkalarına bırakma.
Kitaplarda okuduğu şeyler üstünde uzun uzun düşünürdü. Bir keresinde, resimli duygusal bir kitapta gökkuşaklarını okumuş ve ardından onları yağmurdan sonraki Londra sokaklarında, arabaların yakıtıyla lekelenen asfaltta ve asfalttaki su birikintilerinde yayılan morlu, mavili ve sarılı halkalarda fark etmeye başlamıştı.
“Yokluğuyla insanları cezalandırmak isterdi, ama yokluğu fark edilir miydi, ondan emin değildi.”
Bu iç çatışmayı kafasına ne kadar takarsa o kadar onun pençesine düşüyordu. Ne söyleyeceğini hiçbir zaman bilemiyor, çünkü ne söylese yanlış oluyordu.
David, Eh, ne dediklerini bilirsin. Ahlaksızlık iyidir, ama ensest daha da iyidir, diye gülümsedi.
Kısa süren meslek hayatımda, dedi alçakgönüllülükle, insanların ölmek üzere olduklarını hayal ederek ömür geçirdiklerini gördüm. Tek avuntuları, bir gün haklı çıkacak olmaları. Kendileri ile bu zihinsel işkence arasında duran tek şey, doktorun otoritesi. Terapinin işe yarar tek vaadi de budur.
Aklımdan böyle bir şey geçirdiğim için beni ilkel ve Amerikalı bulacağını biliyorum, ama insanlar niçin gün boyu laf soktukları insanlarla akşamlarını beraber geçirirler?
Ertesi gün onlara laf sokacak bir şeyleri olsun diye.
Hayatta olduğu gibi felsefede de zevkin bir sanrı olması muhtemel. Kendine hâkim olmanın anahtarı acıdır.
Nasıl gidiyor?
Boşa kürek çektiğimi söyleyebilirim, ama herhalde hiç kürek çekmemekten iyidir.
Bir romancı bazen niçin var olmayan kişiler uydurduğunu ve onlara bir önemi olmayan işler yaptırdığını nasıl düşünürse, felsefeci de neyin nasıl olması gerektiğini belirlemek için farazi durumları niye icat ettiğini düşünebilir. Stolkin’in, Biliminsanları beynimi ve bedenimi parçaladıktan sonra ondan yeni bir malzeme çıkarıyor, Greta Garbo’nun kopyasını yapıyorlar, şeklinde verdiği uç örneği tekrar değerlendirmiş olsaydı fikrini değiştirecekti belki Victor, ama konuyu uzun süre ihmal ettikten sonra gerekliliğe giden en iyi yolun imkânsızlık olduğuna pek de kanaat getiremedi. Ortaya çıkan kişi ile benim aramda bir bağ olmaz, diyen Stolkin’le nasıl aynı düşünceyi paylaşabilirdi insan?
Yazmak zorunda olduğum kitapları yazdım, ama başkalarının okumak zorunda olduğu bir kitap henüz yazmadım.
İnsan ancak düşmanının cenazesine gitmelidir. Ondan uzun yaşıyor olmanın hazzının çok ötesinde, barış yapmak için bir fırsattır bu. Bağışlama sizce de önemli değil mi?
Korkarım anma törenlerini tasvip etmiyorum, dedi. Sadece çoğu insanın hayatında kutlanacak bir şeyin olmasını tahayyül edemediğimden değil, aynı zamanda, cenaze merasimi ile anma töreni arasındaki sürenin fazla uzun olması ve o yüzden de, aramızdan ayrılan bir dostun hatırasının canlı tutmak şöyle dursun, onsuz ne kadar kolay yaşanabileceğini göstermesi bakımından da.
Bir an bir anlamsızlık ve acz duygusuyla nefesi kesilir gibi oldu; bir karga sürüsünün en sevdiği bostan korkuluğuna pişkince tünemesini seyreden bir çiftçi gibi hissetti.
Başarısızlığının sebebini bilmek başarısızlığını hafifletmiyor, düpedüz yok saymanın doğuracağı sonucun aksine, kendinden duyduğu nefreti biraz daha çapraşıklaştırıyor ve biraz daha aydınlatıyordu.
Nicholas bazen Bridget’ın (burada insan hafifletici nüanslarıyla Fransızcaya başvurmak zorunda hissediyordu) insortable* tanımına uygun biri olup olmadığını düşünmeden edemiyordu.

insortable: (Fr.) Kılığı ve huysuzluğu sebebiyle birlikte dışarı çıkılması imkânsız kimse.

İnsanca değerleri hiçe sayan şu halinden bazen kendisi bile korkuyordu.
Kırış kırış oldum; boyası dökülmüş eski bir duvara benziyorum.
Tanrım, aklı baş döndürücü bir hızla ama boşta çalışırken o sevinçli bir coşkuyla buram buram terliyor ve aralıklarla içinde dehşet şimşekleri çakıyordu. Denge ne kaypak bir şeydi: Ya şimdiki gibi fazla hızlanıyor ya da bir cümlenin sonuna ulaşmak için, bir bataklığı arşınlamaya benzer ağır bir çabaya dönüyordu.
Bir sigara yaktı. Yastıklar ve küçük minderlerden bir yığının üstünde uzanıp kahvesini höpürdetir ve sigara dumanıyla oynarken bir an, düşüncelerinin giderek daha duyarlı ve derin bir hal aldığı duygusuna kapıldı.
“Ahlak ne yaptığımızın değil, ne yapmamız gerektiğinin incelemesidir.”
“Zaferlerinin en büyük garantisi aptallıkları olan insanların yüzündeki ölümcül gülümsemeden usanmıştı artık.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir