Mihail Nuayme kitaplarından Kendini Arayan Adam kitap alıntıları sizlerle…
Kendini Arayan Adam Kitap Alıntıları
Ey Özgürlük, gözünü aç ve insanlara bak! Gördüklerin sakın senin şaşırtmasın! Onları azarlama cehalet lerinden dolayı onları kınama seninde kutsal adını boş yere ağızlarına aldıklarında onların dudaklarını yakma çünkü onların dudakları kalplerinde kini değil kalplerinde olmasını temenni ettikleri şeyi dile getirir kalplerindeki en kötü ifadesi ile köleliktir insanın insana köleliği kalplerinde olmasını temenni ettikleri şey de senin tertemiz ruhun dur ey temiz saf kutsallaştiran ve kutsal olan özgürlük!!!
Büyük bir kral ülkeyi ziyarete gelmişti. Biraz sonra da konvoyuyla oradan geçecekti işte bütün mesele buydu insanları bir an bile olsa bir kralı görmek için evlerinden çıkaran hayatlarının akışını durduran buydu oysa onların her biri birer kral değil miydi ilahi tacı başlarının üstünde ilahi izleri bedenlerinde ilahi sırları kalplerinde ve içlerinde taşıyan onlar değil miydi Bir kralı kahramanı pehlivanı seyretmeden önce gece gündüz kendilerini seyretmeleri daha uygun değil miydi fakat bu akıllarına bile gelmez..
Hayat ne hüzündür nede Sevinç. Hayat ebedi bir huzurdur. Öyleyse huzurlu ol
Kalbim kanım nefesim ve hareketlerim daha öncekileri benzemiyor gibi. Hepsinde bir gerginlik bir titreklik bir durgunluk vardı
Kaderi düşündükçe hayatı, kader’in ta kendisi olarak kutsadım ve aklıma dedim ki’ağır ol ve nasihat dinle!’
– Uzun bir zaman sevebileceğim bir genç aradım, ama bulamadım. Kalbim sevgiye susamıştı. Ancak sevgi yok oldu, kalbim kurudu ve yerini acılara bıraktı. Kalbim şu anda deniz kadar engin, fakat kıyıları tuzlu, dalgaları da acı.
Sözler doğru ve yalandan ibarettir. Susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur.
insanlar şefkati ve sevgiyi senin zayıflığın kabul eder.
İnsanların en acınacak halde olanı zamanın kıymetini bilmeyip hala vakit nakittir diye söylenen dir onların taşıdıkları yük ne kadarda ağırdır
Ben ne zaman birer Süvari ve atız. Ne o beni geçiyor ne de ben onu. Süvari ve at olmadan nasıl hedefe ulaşabiliriz zamanla yarışanlara çok acıyorum
Ey sönmeyen ışık! İçimde senin kaynağından aydınlanan bir meşale var. Seni ve sende yok olmayı ne kadar da özlemiş!
Kalbime ‘Sevgi nedir?’ diye sordum. O da sessiz kalmayı yeğle di. Buna rağmen kalbim, acı dalgalı, tuzlu kıyılı bir deniz değil.
Bugün deniz kenarında bir taşın üzerine oturmuş genç bir kız gördüm. Ben de karşısındaki bir taşa oturdum ve konuşmaya baş ladık.
Içimden kendisine:
– Burada ne yapıyorsun?, dedim.
İçinden bana,
– Insanlar deniz suyu ile yıkanıyor, ben de hüzünlerimle, dedi.
Içimden kendisine,
Seni üzen ne? diye sordum.
lçinden bana,
– Uzun bir zaman sevebileceğim bir genç aradım, ama bulama dim. Kalbim sevgiye susamıştı. Ancak sevgi yok oldu, kalbim ku rudu ve yerini acılara bıraku. Kalbim şu anda deniz kadar engin, fakat kıyıları tuzlu, dalgaları da acı.
Ve yine içimden ona,
– Sevgi nedir? diye sordumsa da cevap alamadım.
Çünkü benim hakiki şerefim dillerinin ulaşamayacağı kadar uzak ve kirletemeyeceği kadar da temiz. Benim şerefim fikirlerim gibi onlardan ırak
Tabiatı tanımak isteyen, önce kendini tanısın. Tabiatın efendisi olmak isteyen de önce kendisinin efendisi olsun.
İnsan, ölüm için değil, hayat içindir; cehalet için değil, bilgi içindir; kölelik için değil, özgürlük içindir.
Fakat her insanın bir zamanı var. Zaman ise çok, ama çok uzundur.
Fakat her insanın bir zamanı var. Zaman ise çok, ama çok uzundur.
Dünyada üzülmeye ya da sevinmeye değer bir şey mi var? Hayat ne hüzündür ne de sevinç. Hayat ebedi bir huzurdur. Öyleyse, huzurlu ol!
Herkes kendisi için haklı ve helal, ama başkaları için haksız ve haram gördüğü şeyler uğruna savaşır. Sonra da herkes tek bir sona varır ki o da ölümdür.
İşte insanlar! Henüz tarihin bile bir eşini görmediği öyle bir savaşa girdiler ki Binlercesi, milyonlarcası boş yere ölüyor.Neden? Yeryüzü dar mı geliyor onlara???
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Çünkü ben, yer diye adlandırdığınız küçük bir geminin değil, uçsuz bucaksız dünyanın çocuğuyum
İnsanlarda alışkanlıkların kölesidir ler
Bugün kendime’ben kimim?’diye sordum. Cevap uzun ve derin Bir sessizlik ti
Çok konuşmak fikri dağıtır. Insanlar sessizlikten ve düşünmek ten kaçarlar. Bu durumda Allah’ı nasıl idrak edeceklerdir? Allah’ın adını derin düşünme ve sessizlik içinde idrak etmeden, içlerinde onu bulamadan ananlar, ancak isimsiz bir şeye seslenmiş olurlar.
İnsanlar yıldızlara bakanın derinlik ve sessizlik içinde olmasının gereğini anlayamıyorum.
İşte bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum
İşte bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum
Ben ve yıldızlar sonsuz iki dünyayız
Birinin gecenin sıcak olduğunu kastederek’ne güzel bir gece!’dediğini duydum. Ne garip insanlar tabiatı termometre ile ölçülüyor. Bir başkasının da’ne güzel yıldızlar!’dediğini duydum, fakat bunu söylerken ayaklarına bakıyordu
Arkaş,sabret!
Çünkü sabır ve sessizlik her şeyi elde eder
Çünkü sabır ve sessizlik her şeyi elde eder
Bırak insanlar birbirlerinin adlarını kaydetsin ler ben insanların suskunlarindan olan ben ise, kader’in büyük alemin kayıtlarında bana yazdığı şeye razı geldim
Acaba insanlar kayıtlarının suyun üzerindeki yazıdan başka bir şey olmadığını hiçbir sesin olmadığı hiçbir gözyaşının akmadığı hiçbir iniltinin duyulmadığı hiçbir fikrin doğmadığı hiç bir kelimenin konuşulmadığı ancak ebedi yazgının arzuların hüküm sürdüğü korkunç dünyanın kayıtlarından başka kaydın söz konusu olmadığını bir gün anlayacaklar mı?
İnsanoğlu adını kayıtlardan silersen hayattan da silindiğini zanneder
Fikir bir yerde durmaz, rüzgar gibidir.Meralar üzerinde eserse mera kokusunu alırsın. Çöplükler üzerinde eserse çöp kokusunu alırsın
Ben kendim için bir ad bilmiyorum. Bir ad bilmeme de gerek yok. Çünkü kafamda Yeni bir fikir doğduğu vakit yeniden doğmuş gibi oluyorum
Doğruluk niyetle olur ifade ile değil. Çünkü ifadeler niyetleri örter için insanlar doğrucuları ve yalancıları birbirine karışık sürekli bir azap içindeler
Ben susmanın tadını anladığım halde konuşanlar konuşmanın acılığı anlayamadılar bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum
Gözlerim açık, ama kalbim kapalıydı. Sanki bir şeyi arayan, fakat neyi ve nerede aradığını bilemeyen birisiydim.
Allah aşkına,insanlar ayrılık tohumlarını ekmede ne kadar da çabuklar.
Ama birlikteliği sağlamada ne kadar da yavaşlar.
Ama birlikteliği sağlamada ne kadar da yavaşlar.
“Her gün defalarca yüzünü yıkayıp da senede bir kez dahi kalbini yıkamayan kimseye şaşıyorum.”
Ölümün olmadığı bir dünya, sıkıcı bir şekilde var olan bir dünyadır. Çünkü ölümsüzlük ölümdür.
Aşk erimek, buharlaşmak ve zincirlerden azade olmaktır. Evlilik ise donukluk, parçalanmak ve ayrılmak.
Serap, susuzluğu sudan daha iyi giderebilir.
Ruhsuzdu, ancak seninle gülümsemişti. Dardı, fakat senin gelişinle gökyüzünden daha da geniş hale gelmişti.
Hayvan sana saldırırsa, vücudundan başka bir şeyini parçalayamaz.
Sözler doğru ve yalandan ibarettir. Susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur.
Bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
Bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
Anlamı olmayan bir ölüm tarafından yok edilen bir hayatın ne anlamı olabilir ki?
İnsanlar, en çok kafeslerinden kaçıp kendilerinden daha uzakta uçan birini görmekten nefret ederler. Ve yine onları hiçbir şey o insanın şuurunu kaybedip yenilmesi veya kafesine geri dönmek zorunda kalmasından daha fazla sevindiremez.
Kendime hayret ettim. Çünkü insanları mutlu eden, beni asla mutlu etmiyor. Ve onları mutsuz eden de beni mutsuz etmiyor. Yoksa ben insan dışı bir varlık mıyım?
Bir insanı sevip de onun seni sevmemesi garip, değil mi? Sevginin nefretten daha güçlü olduğunu, nefretin nefret, sevginin de sevgi doğurduğunu zannediyordum. Niçin benim sevgim, onda sevgi uyandırmıyor? Ve niçin onun nefreti, bende nefret uyandırmıyor?
Aşk, ateşten bir parıltı iken nasıl evlilikle kül yığını hâline gelmeyi kabul eder? Fakat bu düşünceler de benim neyime? Onlar ne bugün ne yarın ne de kıyamete kadar benim hayatımda yer alacaklardır.
Gün bitti, ama o, hâlâ aklımda. Engel olmaya çalışıyorum, fakat peşimi bırakmıyor. Tıpkı rüzgârın samanlıkta yaydığı ateş gibi.
Köle, köle pazarında alınıp satılan değil; kalbi, köle pazarı olandır.
İşte, bunun için insanlar tezahürat yaparken, ben sustum.
İşte, bunun için insanlar tezahürat yaparken, ben sustum.
Kararsızlık, gelecekle ilgili pişmanlık korkusundan doğan bir zayıflıktır.
İnsanların en acınacak halde olanı zamanın kıymetini bilmeyip hâlâ, “Vakit nakittir,” diye söylenendir. Onların taşıdığı yük ne kadar da ağır!
Allah aşkına, insanlar ayrılık tohumlarını ekmede ne kadar da çabuklar! Ama birlikteliği sağlamada ne kadar da yavaşlar!
Kalbime, “Sevgi nedir?” diye sordum. O da sessiz kalmayı yeğledi. Buna rağmen kalbim acı dalgalı, tuzlu kıyılı bir deniz değil.
Kalbim sevgiye susamıştı. Ancak sevgi yok oldu, kalbim kurudu ve yerini acılara bıraktı. Kalbim şu anda deniz kadar engin, fakat kıyıları tuzlu, dalgaları da acı.
Bugün kendime, Ben kimim? diye sordum. Cevap uzun ve derin bir sessizlikti.
Sessiz bir gün.
Eğer dünyanın mutlak hâkimi ben olsaydım, bütün insanlar için her sene, en azından bir günü sessizliğe ve derin düşünmeye ayırırdım. Fakat işi gevezelik olan insanlar var. Bunlara da her sene tam bir ay sessizliği zorunlu kılardım.
Eğer dünyanın mutlak hâkimi ben olsaydım, bütün insanlar için her sene, en azından bir günü sessizliğe ve derin düşünmeye ayırırdım. Fakat işi gevezelik olan insanlar var. Bunlara da her sene tam bir ay sessizliği zorunlu kılardım.
İnsanlar, yıldızlara bakanın derinlik ve sessizlik içinde olmasının gereğini anlayamıyor.
İşte bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum.
İşte bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum.
Gözlerine baktım. İnsanlığın bütün hüzünleri ve dertleri kirpiklerinin arkasından bana bakıyordu sanki.
Donuk ve hareketsiz, fakat okyanustan daha derin.
İçlerinde ne intikam ne isyan ne de acı var.
Sadece belirsiz bir hüzün var, sorular var.
Donuk ve hareketsiz, fakat okyanustan daha derin.
İçlerinde ne intikam ne isyan ne de acı var.
Sadece belirsiz bir hüzün var, sorular var.
Bırak insanlar, birbirlerinin adlarını kaydetsinler. Ben, insanların suskunlarından olan ben ise, kaderin, büyük alemin kayıtlarında bana yazdığı şeye razı geldim.
Bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
Bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
Ben meçhul, garip bir insanım. Güvenin delik deşik ettiği tahta parçası gibi bir yüzüm var. En azından insanların gözünde böyle görünüyorum. Benim hakkımda bütün bildikleri bundan ibaret.
Sözler doğru ve yalandan ibarettir. Susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur.
Bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
Bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
Yüzümde çiçek hastalığının izlerini gördüler ve bana “Arkaş” dediler. Sessizliğe bürünmüş ve kör bakışlarından uzak ruhum için ise bir isim bulamadılar. Bunun için beni, duyguları karışık biri olarak kabul ediyorlar. Fakat ben, sessizliğimin arkasından kalplerindekini görüyor ve fikirlerini okuyabiliyorum. Çünkü ben, onların düşüncelerini konuştukları ile değil, konuşmadıkları ile kavrıyorum.
İşte, bunun için insanlar konuşurken, ben hep sustum.
Ben, insanlar arasında yalnız bir hayat yaşıyorum. İnsanlar içinde yalnız yaşamakla hayvanlar içinde yalnız yaşamak arasında dağlar kadar fark var. Çünkü vahşi bir hayvanın yanında güvende olabilir, şefkat ve sevgi ile onun yakınlığını kazanabilirsin. Eğer başarısız olur da vahşi hayvan sana saldırırsa, vücudundan başka bir şeyini parçalayamaz. İnsanlar ise şefkati ve sevgiyi senin zayıflığın kabul eder, senin ebedî ruhunun aylak aylak dolaşmasını uygun görürlerken, koydukları kanunlardan korkarak fani bedenine zarar vermekten kaçınırlar. Ne bir kanun ne de bir mahkeme onlara engel olabilir. Bunun için vücudumu onların dillerine bir malzeme olarak bıraktım, fakat ruhumu sessizliğe mahkûm ettim.
Insanlar, konuşanlar ve susanlar diye ikiye ayrılır. Ben suskunlardanım. Benim dışımdakiler habire konuşurlar. Dilsizler ve bebekler ise, Allah’ın ağızlarına vurduğu mühür dolayısıyla konuşmazlar. Oysa ben, kendi ağzımı kendi elimle mühürledim. Ben susmanın tadını anladığım halde, konuşanlar konuşmanın acılığını anlayamadılar. Bunun için insanlar konuşurken ben hep sustum.
Bugün kendime sordum:
– Ey nefsim, ne istiyorsun?
– Bilmek istiyorum.
– Neyi bilmek istiyorsun?
– Her şeyi.
– Niye her şeyi öğrenmek istiyorsun?
– Her şeyden azade olmak istiyorum.
– Bilgisiz, özgürlük olmaz mı?
– Tam aksine, kölelik olur.
– Özgürlüksüz hayat olmaz mı?
– Ölüm olur.
– Ey nefsim, ne istiyorsun?
– Bilmek istiyorum.
– Neyi bilmek istiyorsun?
– Her şeyi.
– Niye her şeyi öğrenmek istiyorsun?
– Her şeyden azade olmak istiyorum.
– Bilgisiz, özgürlük olmaz mı?
– Tam aksine, kölelik olur.
– Özgürlüksüz hayat olmaz mı?
– Ölüm olur.
Ölümün olmadığı bir dünya, sıkıcı bir şekilde var olan bir dünyadır, çünkü ölümsüzlük ölümdür.
Senin, diğer insanlardan farklı olduğunu sanıyordum. Meğer sen de diğer insan oğulları gibiymişsin. Pişman olacağın şeyleri istiyorsun.
Dün ölüm, üzerinde çalıştığım bir hastalıktı, şimdi ise o beni inceliyor. Uzaktı, yakınlaştı; bir isimdi, fakat şimdi resim haline geldi.
Fakat olan oldu. Esasen olması gerekenin dışında da bir şey olmaz. Onu da sevinçle kabul edip başa gelen çekilir, demek lazım.
Bütün ışıkların kaynağı olan ve asla hiçbir karanlığın söndüremeyeceği ışık ne mükemmel bir ışık!
Hayatlarını dolarla değerlendirip alışveriş üzerine kurdular. Oysa hayat almaktır, vermektir; satın almak veya satmak değil. Hayatın temeline gelince, o da Allah’tır.
Fakat savaşın en büyük kötülüğü, bedenden önce ruhu öldürmesi, insanın gücünü, içindeki düşmanından dışarıdaki düşmana yöneltmesidir.
Çok konuşmak fikri dağıtır.