İçeriğe geç

Türkan Kitap Alıntıları – Ayşe Kulin

Ayşe Kulin kitaplarından Türkan kitap alıntıları sizlerle…

Türkan Kitap Alıntıları

..
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzer,
Yalnızlıkta açarlar
Kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni

.
Ben bir bahçe suluyordum gönlümden
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden
Ne güller fışkırır çilelerimden
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim
Korkmadım, korkmuyorum ölümden
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin .

..
Diyelim ki hastayız
hem de ağır
hem de ameliyatlık,
yani, beyaz masadan,
kalkmamak ihmali de var.
Duymamak mümkün değilse de
biraz erken gitmenin kederini
Biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
Hava yağmurlu mu diye bakacağız pencereden,
yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
ajans haberlerini.
.
Yani, nasıl ve nerde olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak
Diyeceğim şu ki, bize çok uzak duran kişilerle dahi, bir ortak nokta bulup, gönüllerine dokunursak, doğru sözleri söyleyebilirsek, iletişim kurmak her zaman mümkündür ve sıcak bir iletişim mucizeler yaratabiliyor.
Ağlasam sesimi duyar mısınız
Mısralarımda
Dokunabilir misiniz
Gözyaşlarıma ellerinizle
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel
Kelimelerin kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Hayatın aslında bir çelişkiler yumağı olduğunu, yaşadıkça öğreniyordum.
Hayatın aslında bir çelişkiler yumağı olduğunu yaşadıkça öğreniyordum.
Biliyor musun, hakikaten en doğru hareket, karşındakinin ümidini en baştan kırmaktır.
Hayatın düşüncelerimdeki gibi olmadığını tecrübelerle öğreniyordum.
Ben insanda can kurtarmaya baş koymuştum, o maddeye ruh kazandırmaya. Hayatlarını can ve ruh üstüne kuran iki kişinin birlikteliği yürür diye düşündüm.
Ben hep mehtaba ayarlamıştım kendimi. Oysa mehtapsız geceleri de varmış meğer hayatın! Gençliğin gözlerimize mil çeken iyimserliği, bir tiyatro perdesi gibi yavaş yavaş aralanmaya başladığında, ayakları yere basıyor, gerçek sırıtıveriyor çirkin yüzüyle.
Yazılamayan şeylerle doluyum.
Vefakar dostun geri dönüşü! Nihayet!
Ben de hürmet edebileceğim, güvenebileceğim bir dost arıyordum. Tesadüf veya kader bizi karşılaştırdı.
Uğuru kaçar diye yazmak istemiyorum ama yazmak da bir ihtiyaç!
Hayatın düşüncelerimdeki gibi olmadığını tecrübelerle öğreniyordum.
Değer verilen bir dostu ebediyen kaybediyor olmanın huzursuzluğu .
İnsan usandığı bir şeyin son bulmasını çılgınca ister, ister de onun nasıl yegane kurtuluş olduğunu görür
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Ve bence üstün insan , ezen öldüren kumandan değil, yücelten, kurtaran, yaşatan hekimdir!
Dinleyebilme; başkalarını anlayabilmek ve kalpleri kazanmak hususunda en kudretli anahtardır.
. Ne olur onlar benden dostluğumdan fazlasını istemesinler. Ne olur herkes bununla yetinse ve ben memnun olsam. Biliyor musun, hakikaten en doğru hareket, karşıdakinin ümidini rn baştan kırmaktır.
“Mutsuzluk da , tıpkı mutluluk gibi insanın gözlerinden yansır.
İşe yaramaz bir köylü kadının, bir kedi kadar bile değeri yoktu oralarda.
Sorunsuz ev var mı?
Yok mu?
Olmadığını sen de bilirsin. İçinde büyüdüğün evi düşün! Hiçbirimiz kavgası, düş kırıklığı olmayan evlerde büyümedik. Hayat böyle! Huzuru yakalamak zor!
Tek ve tek başına! Her bedele değersin diye düşündüm, ey özgürlük!
İyiyim demiştim ama aslında hiç iyi değildim.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Tek ve tek başına! Her bedele değersin diye düşündüm, ey özgürlük!
Dudaklarımdan kalbimi kıran sözler dökülürken,içimden onu bir anne şefkatiyle bağrıma basmak,saçlarını okşayarak teselli etmek geçiyordu.
Nietzsche, “üstün insan”dan bahsediyor.Buna ermek için kan gerek,harp gerek diyor ve hayatın yaratıcılık olduğunu söylüyor.
Sönen bir bedeni yeniden hayata kavuşturmak,yaratıcılığım ta kendisi;daha da üstünü değil midir?
Ve bence “üstün insan,”ezen öldüren kumandan değil,yücelten,kurtaran ,yaşatan hekimdir.
Biliyor musun,hakikaten en doğru hareket,karşındakinin ümidini en baştan kırmaktır.
“Ne düşünürüm hep biliyor musun,Türkan,belki gençliğinde birine deli divane âşık oldaysın Sevdandan vazgeçemeyecek kadar çok âşık olaydın,her şey başka türlü olurdu”
“Sanmıyorum.Ya önüme âşık olma fırsatları çıkmadı ya da kendimi aşka doludizgin bırakmak bana hiç uymadı.Yapım böyle,hep kendimden önce başkalarını düşündüm.İşten aşka vaktim olmadı.Olamadı.”
Hastalarımın iyileşmesi,işlerimin yolunda gitmesi,oğullarımın okullarındaki başarıları için duaya sık başvurdum ve çoğunu duydu,ALLAH !
Hocam bizlere ALLAH korkusu değil,ALLAH sevgisi aşılamıştı.
Bu kelimeyi de hiç sevmem.Müslüman olmayanları küçültücü bir kelimeyle ayrıştırmak,edepsizlikten başka bir şey değildir,bence.Tüm dinlerin ALLAH’a giden yolda bir vasıta olduğuna inandığım için ,hayatım boyunca hiçbir dini küçümsemedim.Bizim kitabımız,diğer dinlerin peygamberlerine saygı talep eder zaten.Kendimi ise sadece ve hep Müslüman bildim.
Gülmeye başladım.Bu benim kaderim miydi ne ? Sıkı bir dini eğitimden geçmeme,çocukluğumu sofu babaannemin anlattığı hurafeleri dinleyerek geçirmeme,esaslı bir din eğitimimi almama,İslam’ı kendini sıkı Müslüman zanneden pek çok kişiden daha iyi kavramış olmama rağmen,yıllardır bir takım kötü niyetli insanlar “gâvur”olduğumu iddia eder dururlar.
Masalımı,kendi keyfime göre kurgular,mutlu sonla bitirirdim.Belki gerçeğe tam uymazdı ama ne gam!Masallar hayalleri anlatmaz mı zaten ? Ben masalımdaki küçük kıza çok uzun bir hayat çizgisi bahşederdim.Neden mi ? O kızın hâlâ yapmak istediği pek çok şey var da ,ondan ! .
Tanrı’nın ona biçtiği kaderi, sevgi ve anlayış vererek dengelemek, sadece bizlerin elindeydi. Biz insanların, biz ne yapıyorduk oysa; kendimiz gibi olmayanı, kendimize benzemeyeni dışlıyorduk, onun da Allah’ın kulu olduğunu unutarak! Hem bir taraftan dışlıyor, bir taraftan da, dışlamayacak cesareti gösteren olursa, ona alkış tutuyorduk, tuhaf bir çelişkiyle.
Yazılamayan şeylerle doluyum.
Pencereden çekildim, perdeyi örttüm, gidip yerime oturdum ve içimden bu vatanın çocuklarının sonsuza kadar hep haksızlığa ve cehalete karşı cesaretle bayrak kaldırmalarını diledim. Tıpkı bir ömür benim yapmış olduğum gibi!
Sade ve sakin bir yaşam biçimini seçtim kendime, hırstan lüksten uzak sadece memleketimin kadersiz insanlarına ve çocuklarına hizmet etmeye adanmış!
Her zaman fazla paranın insanı bozduğuna inandım az parayla yaşamaktan hiç gocunmadım. Çocuklarımı ilkokuldan itibaren özel okullarda değil, orta sınıfın ve yoksul halk çocuklarının gittiği parasız devlet okullarında okuttum paraya özenmesinler diye.
Hayatın içine girip yaşama dair ne varsa hepsini kucaklayıp büyük bir oburlukla, her şeyi yaşamak istiyordum.
Ben hep mehtaba ayarlamıştım kendimi. Oysa mehtapsız geceleri de varmış meğer hayatın!
İnsanlar galiba anne ve babalarının ikisini birden kaybettiklerinde yaşlandıklarını anlıyorlar. Hem de birdenbire!
Önceden iyi müslümanlarsada artık değiller çünkü Müslüman zalim olmaz,ezmez, haksızlık etmez, gösteriş merakına ve intikam peşine düşmez.
Sağdan sola bütün partileri, liderleri ve insanlarıyla, bir bozulma yaşıyorsa ülke, eğitim sistemimizde ve ahlak öğretimimizde büyük bir yanlışlık olmalı.
“Aman hangi biri gücünden istifade etmeye çalışmadı ki ? Kim bu iktidar koltuğuna otursa , kendinden bir öncekilerin canına okudu ve cebini doldurmaya baktı “ diyor bir başkası .
Pencereden çekildim, perdeyi örttüm, gidip yerime oturdum ve içimden, bu vatanın çocuklarının sonsuza kadar hep haksızlığa ve cehalete karşı, cesaretle bayrak kaldırmalarını diledim. Tıpkı bir ömür benim yapmış olduğum gibi!
70’li yıllara geldiğimizde bu kez , devrimci,ülkücü diye bölündük.Ne kadar çok genç insan öldü bu manasız çatışmada.Yine darbe!Sonsuz acılar!Ateşler içinde bir vatan!Alevi-Sünni diye ayrıldık.Türk Kürt diye ayrıldık.Gencecik çocuklarımıza kıydık,en değerli sanat insanlarımızı yaktık,kül ettik,yerlerini asla dolduramayacağımız.Şimdi yine aynı şeyi yapıyoruz.Bu kez din üzerinden bölünüyoruz .Türbanlı-türbansız,inançlı-inançsız,dinci-laik!Sürekli intikam peşindeyiz .Ne saçma bir gidiş bu!Ne tehlikeli , ne yaman!
Ben sevilmeye ölesiye açtım.
Düşüncelerinizin sesiyle uyumak zordur
Ben hep mehtaba ayarlamıştım kendimi. Oysa mehtapsız geceleri de varmış meğer hayatın! Gençliğin gözlerimize mil çeken iyimserliği, bir tiyatro perdesi gibi yavaş yavaş aralanmaya başladığında, ayakları yere basıyor, gerçek sırıtıveriyor çirkin yüzüyle.
Sen de tahmin edersin, yaş insanları bilhassa erkekleri, çocukluktan kurtaramasa bile neyi istediklerini bilmelerini sağlıyor
Aynı meslek kolunda eşlerden kadın olanın erkeğin önüne geçmesi, ancak çok olgun bir er kişi tarafından kabul görebilirdi.
Mutsuzluk da tıpkı mutluluk gibi insanın gözlerinden yansır.
Hayatlarını can ve ruh üstüne kuran iki kişinin birlikteliği yürür diye düşündüm.
Duygular konuşurken kalem duruyor.
Yazılamayan şeylerle doluyum.
Sende bilirsin ki insanlar verdiğimiz değere layık değiller.
Ben hiç kimseye çılgınca aşık olmadım.
İnsan usandığı bir şeyin bitmesini şiddetle ister.
Aşktan’da üstün şevkat ve milli hisler vardır.
Tek tarafli bir aşkın aşksız ucunda durmak kolay değildi.
“Müslüman olmayanları küçültücü bir kelimeyle ayrıştırmak, edepsizlikten başka bir şey değildir, bence.
Bir el tutmak istiyorum.
Mutsuzluk da, tıpkı mutluluk gibi insanın gözlerinden yansır.
İnsanlara konan sınırları, geçiş vizelerini ne yazık ki mikroplara tatbik edemiyorlardı.
“Yazılamayan şeylerle doluyum”
Üç beş pahalı elbise giymek, mücevher takmak yada gösterişli davetler vermek için harcanan paralara o kadar acıyorum ki !
Yazılamayan şeylerle doluyum.
yazılamayan şeylerle doluyum.
Ne yazık ki bütün acı ve heyecanlar kavuşmanın ardından biter, bıkkınlık o anda başlar; bu hep böyle ama biz daima istisnai vaziyetlere inanır, bekleriz, böylece kendimizi aldatırız.
Sevgili arkadaşım, senin beni dinlemen, na­sihat etmeden sadece dinlemen büyük bir nimet. Dinleyebilme; başkalarını anlayabilmek ve kalpleri kazanmak hususunda en kudretli anahtardır.
Aynı meslek kolunda eşlerden kadın olanın erkeğin önüne geçmesi, ancak çok olgun bir er kişi tarafından kabul görebilirdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir