İçeriğe geç

Tarihi Yargılıyorum Kitap Alıntıları – Gündüz Vassaf

Gündüz Vassaf kitaplarından Tarihi Yargılıyorum kitap alıntıları sizlerle…

Tarihi Yargılıyorum Kitap Alıntıları

《 Tarihte yeni kimlikler oluştukça, kimliklere uygun tarihler uyduruluyor, eski kimlikler unutturuluyor. 》
《 Kahramanlarımızı kahraman, düşmanlarımızı düşman yapan, bizim onlara nasıl baktığımız, tarih şablonumuza kimi seçip, nasıl yerleştirdiğimiz. Kimi kahramanlarιmιz
tu kaka olurken ..》
《 Ύalanlarιn somut temsilcisi olan kahramanlar, tutsaklιk arzumuzun kanιtιdιr. Özgur yşamaya cesaret edemediğimizden, bu işi tapιndιgιmιz kahramanlara havale ederiz. 》
《 Kendimize nasιl kιydığımιz.
Okul kitaplarι yazmaz, üniversitelerde yeri yoktur.》
《 Geçmiş soykιrιmlar bizi öfkemizde boğduğunda, günümüzde olup bitene duyarlι olamayacak kadar sesimizin kısılmasιna neden oluyor. 》
《 Eger geleceğin tarihine bir miras bırakιlacaksa, tarih yazarken kim haklι kim haksιz kavgalarιmιzda taraf tutma, hakem olma geleneğimiz artιk olmasιn. Geçmişimizi anlamak ile yargιlamak kargaşasιnda bocalayan tarihçinin hakemliği günümüzün propagandalarına esir olmaya mahkum. 》
《 Geleceğin tarihçilerine yalanlarımızı
aktarıcağımızdan şüphem yok. Ama yalanlarιmιza nasιl inanabildiğimizi incelemenin olgunluğuna çoktan vardιk. Dolayιsιyla
yalanlarιmιzι nasιl sürdürebildiğimizi de aktarabilmeliyiz geleceğin tarihçilerine. 》
《 Hangi ulusun, hangi topluluğun tarihini deşersek deşelim, ulusal masallarında kuruluş öykülerinin günün koşulkarına göre uydurulduğunu, degişen gerçeklere göre tarihlerine çeki düzen verip geçmişlerini algιlamalarını değiştirmelerinin, şaşırtıcı değil sιradan olduğunu görürüz.》
《 Günϋmüzde yalnιzlaşan insanιn, kimlik bulma, kimlik pekiştirme yarışlarında; başkalarιndan farklι olduklarιnι, başkalarιndan ϋstün
güzel, kahraman, zeki, hatta herkesten çok ezilmiş, herkesten çοk haksιzlιğa ugramιş olduklarιnι kanιtlama çabalarında, neler neler uyduruluyor, neler neler söylenebiliyor. 》
《Türklerin Ata sι Mustafa Kemal’in ulusuna benimsetmek istedigi Guneş Dil Teorisi siparişini alan silbaştancι tarihçilerimiz, bir mίllet yaratabilmek içiη kimligimizin adresini degiştirdi. 》
《 Tarihin zaman tünelinde geriye doğru yolculuğumuz hepimiz için aşağ yukarι aynι. Lafı uzatmaya gerek yok. Dünyanın neresinde, ne zaman dogmuşsak doğalιm, annelerimiz, babalarιmιz, dinlerimiz, devletlerimiz bize bi geçmiş giydiriyor. Onlar giydirdikçe biz de ha babam giyiniyoruz. Çoğumuz, geçmişin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayιp, elbiselerimizi bedenimizden ayιrt bile edemiyoruz.》
《 Tarihimize bakιp aramιzdakί farklιlιklarι abartιrken, bizi birleştiren insanlığımιzιn hayret νerici gücünü teker teker ve hep birlikte neye muktedir oldugumuzu yadsıyoruz.》
“Çoğumuza göre ya çağ atlatan kahramanlarımızdır düzeni değiştiren ya da tarihsel süreçlerin sarsılmaz kurallarının belirleyiciliğidir.”
“Geleceğimize nasıl bakacağımızı geçmişimize nasıl baktığımız belirliyor.”
“Gel de korkmadan tarihin oluşumuna katıl.”
“Tarihe geçmek arzusu benzer bir şey olmalı; iyi bilinmezsek hiç olmazsa kötü şeyler söylenmesin.”
Tarihi tanımadan tarihçiyi tanıyın.
E. H. Carr
Dünyanın gidişatı hakkında her zamankinden çok fikir sahibiyken, düşüncelerimizi, tavırlarımızı yeni sessiz teknolojilerle ifade ettiğimizden, çevremizi apolitik biliyor, öyle bildikçe biz de çaresizleşiyor muyuz? Kolay, ucuz ve telekulaklara rağmen mitinglerde coplanma tehlikesi olmadığından nispeten tehlikesiz bir ifade tarzı olan yeni tür eylemlerimiz kamuoyuna yansımadıkça, omuz omuza, göz göze paylaşılmadıkça, tarih önünde etkinliğini yitiriyor mu?
Tarihsel sorumluluğumuz husumetlerimizi yarına deνret­memeyi gerektirirken, ulusal kimliklerimiz tarihimizi anla­mayı engellediği gibi, günümüzde de yeni kuşakların, bam­başka bir bağlam içinde eski kavgalara taraf olmasına neden oluyor. Benim ulusal kurtuluş saνaşım neden iyi de, bana karşı yapılan kötü? Osmanlı’ya karşı bağımsızlıkları için savaşanların, örneğin Bulgarlar νe Yunanlιların, Osmanlı’ya hain , satılmış deyip ulus deνlet kurma mücadelesi νe­ren Türklerden ne farkı var?
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Eger günümüzde, her za­mankinden çok baskıya, yalan dolana başνuruluyor; Tanrı’ya, efsaneνi liderlere, bayrak, düşman, terör gibi simgelere sığınıyorlarsa, meşruiyetlerini yitirdiklerinin farkında olduklarι, bizlere güvenmedikleri, bizlerden korktukları için. Biz baskı, dikta rejirnlerinden korkuğumuz kadar, onlar da bizden korkuyor. Özgürlüğün olmazsa olmazlarından biri ise korkusuz toplumlarda yaşamak.
Demokrasilerin olmazsa olmazı oy vermek, demokrasinin özü olmaktan çıkıp afyonu olma yolunda.
Parlamenter demokrasi kisvesi altında hükümetlerin diktatörlük mertebesine geldiklerinin dünyada örnekleri çok.
Dünyanın gidişatı hakkında her zamankinden çοk fikir sahibiyken, düşüncelerimizi, tavrımızı yeni sessiz teknolo­jilerle ifade ettiğimizden, çevremizi apolitik biliyor, öyle bildikçe biz de çaresizleşmiyor muyuz?
En çok dikkati çeken, ilgili sayfa açıldığında ilk on sayfada olanlar. Bilgilerin sıralanması, en çok hangilerine başvurulduğuna göre belirleniyor. Tarihte neyin önemli olduğu Google’ın tekelinde! Bilginin, sıralamanın neresinde olacağı manipülasyona açık.
21. yüzyılın, birçok dilde yayımlanan dünya çapındaki internet Wikipedia ansiklopedisi, kitlelerin aldatılıp yönlendirildikleri bir savaş alanı olmaya aday. Kullanıcıların yazımına katıldığı Wikipedia’daki maddelerin içeriği, elektronik ortamda her an tazelenip isteğe göre değiştirilebildiğinden, ansiklopedi, bilgilerin depolandığı bir yerken artık bir yazboz tahtası.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Tarihçiler genellikle yaşadıklarι dönemlerin değer yargılarının noteri, güç ilişkilerinin cambazı; içselleştirdikleri egemen düşüncenin el feneriyle tarihe ışık tuttukları, tarihi aydınlattıkları zannına kapılanlar.

Geçmişin havasını bugüne yansıtmasını en çοk tarihçiler­den beklerken, en çοk tarihçiler günün havasıyla bize geçmişi teneffüs ettirenler.

Tarihçiler, istisnalar dışında, şu ya da bu şekilde şartlan­dıkları için istediklerini gün ışığına çıkartıp istemediklerini es geçen, olanlarι, söylenenleri bağlamlarından soyutlayıp yöntemlerinin, ideolojilerinin kalıplarına yerleştirenler.

Ezilenler de ezilmişliklerini abartmakta, benden mağduru yok, en mağdur benim diye kendilerini ön plana çıkartmakta, aşağılık komplekslerinden soyunup üstünlük komplekslerine bürünmekte yarış halinde. Emper­yalistleri, faşistleri eleştirmek kolay. Ezilenler konusunda suskunluğumuz, sansürümüz, çifte standartlarımıza başka bir örnek değil mi?

ABD’de de kölelik geçmişlerinden sıtkı sıyrılan kimi siya­hiler bir yandan Afrika’da bizim de tarihimiz, kültürümüz vardı derken; Benin, Niger gibi uygarlıklara sahip çıkabile­cekken, Kara Athena adlı bir tezi benimseyip Mısır Uygarlığı’nda firavunların siyahi olduğunu kanıtlamaya kalk­ması neyin nesi? Beyaz adamın korkunçluğunu, köle ticare­tini ibret verici örneklerle şiirlerimizde, şarkılarımızda de­falarca dile getiren bizler, Afrika’nın içlerinden sahillere uzanan köle ticaretinde siyahilerin oynadığı kilit rollerden söz etmeyecek miyiz? Soykırım denilince, kendilerinden başka kimsenin akla gelmesini istemeyen Yahudilerin, kendilerine soykırım yapıldığını kanıtlamak için tarihi tek ta­raflı gösteren, rakamlarla oynayan Ermenilerin, Ermenilere soykırım yapılmadığına inanmak için tarihlerini görmezlik­ten gelen Türklerin, Kürtlerin tek yanlı inançlarını besleyen tarihçilerin rolü ne zaman sona erecek? Ne soykırım mı?, ne soykırım değil mi!? Tarihçiler karar versin diyorlar. Hangi ta­rihçiler? Almanların Avrupa’da soykırım yaptığına karar ve­rip Japonların Asya’da yaptıklarını görmezlikten gelen, Hit­ler’i suçlarken Japon İmparatoru Hirohito’yu dokunulmaz­lık tahtında bırakanlar mı?

Hangi ulusun, hangi topluluğun tarihini deşersek deşe­lim, ulusal masallarında kuruluş öykülerinin günün koşul­larına göre uydurulduğunu, değişen gerçeklere göre tarihlerine çeki duzen verip geçmişlerini algılamalarını değiştir­melerinin, şaşırtıcı değil sıradan olduğunu görürüz.
Uzun yıllardır anlatılan Anadolu insanının anti-emperyalist kurtuluş savaşı verdiği sόylemi ise aslında ulusal bilinçleri oluşmamış, kendilerine atfedilen milli kimliklerinden biha­ber Anadolu köy ve kasabalarındaki Türk νe Kürt Müslümanların, işgalci Hristiyan ordularıyla, işbirlikçi Rum ve Ermeni azınlıklarına karşı, dinleri adına seferber edilişleriy­le uyuşmuyor.
Ο yılların Ankarası’nı Halil lnalcık şöyle anlatır:

‘Άtatürk bu fakülteyi (DTCF) tarih tezinde ileri sürülen görüşleri ispatlamak için kurdu ( ) Αçılışta ilk dersi, ha­tırlıyorum, Afet Hanım (lnan) verdi, eski Etnografya Mü­zesi büyük salonunda derste Atatürk hazır bulundu Tezin esası şuydu; Orta Asya’da bir deniz vardι, kuraklık yoktu ve orada ilk medeniyet Türk ırkı tarafından kurul­du; orada kuraklιk başlayınca Türkler dünyanın dört bir köşesine yayıldılar, gittikleri yere medeniyeti götürdüler Ο dόnem bir heyecan ve misyon dόnemiydi. Ama zamanla aşırı görüşlerden sıyrıldım.

Nazιm Hikmet’in Dört nala gelip uzak Asya’dan diye başlayan mısrası Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi tarihinin özeti. Türklerin ‘Άta sı Mustafa Kemal’in ulusuna benim­setmek istedigi Güneş Dil Teorisi siparişini alan silbaştan­cı tarihçilerimiz, bir millet yaratabilmek için kimliğimizin adresini değiştirdi.
Geçmişin yükünden kurtulmak isteyen Cumhuriyet, gücünü geçmişinden değil geleceğe inancından alarak yola çıkmak istedi. Benim gibi, anne babaları Osmanlı İmparatorluğu’nda doğup büyüdükten sonra (babamın doğumu 1898, anneminki 1904), Cumhuriyet’te yaşayan, yaşlananların çocuklarι bilecektir. Annem de babam da, Rumeli kό­kenli. lkisi de, 1948 Birleşmiş Milletler tanımına göre soykırım sayılabilecek Balkan’lardaki Müslüman-Türk katli­amından söz etmezlerdi. Τıpkı Osmanlı’nın son yıllarında­ki, gene aynı tanıma göre, Ermeni soykırımından söz etme­dikleri gibi. Βugün, kimliklerini mazlum olmakla özdeşleştirenlerin yaptιklarının tersine, Cumhuriyet’in ilk kuşağι, bir tek kendi felaketlerinden sόz edip, Bizim canımız can, on­larınki patlıcan demedi. Geçmişle uğraşmadılar. Yarına baktılar.
Çoğumuz geçmişin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayıp, elbiselerimizi bedenimizden ayırt bile edemiyoruz.
Savaştan korkanları, bunalıma girip savaşamayanları, papazlarla psikiyatristler tekrar cepheye gönderebilmek için Tanrılarıyla bilimlerini seferber etti. Tanrı ve tıbbin gücüyle cepheye gönderemedikleri, devlet kararıyla vatan haini diye kurşuna dizildi.
Biz değil miyiz anlık doyumlarla hayatın doyumsuzluğundan yakınan?
İnsanın uygarlaştıkça kendisine güveni artarken, ötekine düşman gözüyle bakması, aşağılaması öğrenilmiş bir vahşetin belirtisi değil mi?
Savaşların hepsi haksız ve her haksız savaş bir başka haksız savaşa gebe.
Düzenin gönüllü köleleri olmamız, hep bir başkasıyla yenilediğimiz efsanelerimizi sorgulamamış olmamızın, efsanelerimizin düzeni meşrulaştırma rolünden olmalı.
Biz baskı, dikta rejimlerinden korktuğumuz kadar, onlar da bizden korkuyor. Özgürlüğün olmazsa olmazlarından biri ise korkusuz toplumlarda yaşamak.
Kimilerinin anlı şanlı diye baktığı tarihler, başka bir ba­kışla, baştan aşağı bir suçlar silsilesi.
Düzenin gönüllü köleleri olmamız,hep bir başkasıyla yenilediğimiz efsanelerimizi sorgulamamış olmamızın,efsanelerimizin düzeni meşrulaştırma rolünden olmalı.
Yalanların somut temsilcisi olan kahramanlar,tutsaklık arzumuzun kanıtıdır.Özgür yaşamaya cesaret edemediğimizden,bu işi tapındığımız kahramanlara havale ederiz.Kahramanlar içimizdeki totalitarizmin karakteristik özellikleridir.Onlar aynı zamanda totaliter yönetimler için de vazgeçilmezlerdir.Totaliter bir toplum ,kahramansız var olamaz.Özgür bir toplum kahramanlarla var olamaz .
Tarih, gerçeklerden zarar görecek kimsenin kalmamasıyla gün ışığına çıkar.
Günümüzde kullanılan haber teknolojisi, reklamlar gibi anlık, dikkat çekici, sesli görüntüler üzerine kurulu. Özellikle ekrandan aynı anda gelen çeşitli simge ve mesajlarla izleyici boğulurken, karşılaştığı bolluk önünde de bilgilendirildim sanıyor. Düzen böyle ayakta duruyor. Kıt olan belleğimiz değil. Bellegimizi duyarsızlaştıran, bilincinin edilgenleştiren bir taarruzla karşı karşıyayız. Anketler de nasıl düşündüğümüzün değil, o gün için nasil yönlendirildiğimizin bir ölçütü.
Tarihte hiçbir savaş “Biz istiyoruz” diye başlamadı. Tarihte birçok savaş “Biz istiyoruz” diye bitti. Yapılan tüm savaşlar düşmana değil, bize karşı.
Bir şeyler için, canımızı feda etmenin doğru olduğuna tarih boyunca o denli şartlandırıldık ki. Annemin, “İnsan vatanı için ölmemeli, vatanı için yaşamalı.” sözleri aklımda.
İstediklerini tarihi kaynaklarda bulamazlarsa uydururlar.
Ne yazık, kahramanlara ihtiyacı olan ülkelere.
Geçmiş soykırımlar bizi öfkemizde boğduğunda, günümüzde olup bitene duyarlı olamayacak kadar sesimizin kısılmasına neden oluyor.
Hükmedenleri hükmetmekten kurtaracak ancak kendileridir. Tahtımızdan kendimizi indirelim ki, türümüzün geleceğini, geçmişimizin kibrinden özgür kılalım.
Tarih, insanın yaptıklarından öte insanı insan, dünyayı dünya, evreni evren yapan her şeyin toplamıdır.
Avcı toplayıcı günlerimizde doğaya karşı var olma çabamızla, işbirliği ve dayanışma içindeydik. Bölündükçe bölündük. Doğayı dönüştürerek var olma serüvenimizde, alet kullanmasını öğrenip yeni aletler geliştirdikçe, işbirliğinin yerini işbölümü almaya başladı.
Savaş karşıtı olmaktan, barıştan yana toplumlara dönüştükçe, bağışıklık sistemimiz güçlendikçe savaşlar azalacak. Bağışıklık sistemini güçlendirme yollarını keşfedip onları uygulamaya koydukça, Einstein’ın “Savaşa ve barışa aynı anda hazırlanılmaz” sözlerini geçerli kılmaya başlayabileceğiz.
Dünyada, evrende, yerimize ilişkin ufkumuzun açılmasına rağmen tarihe bakışımız daralıyor.
Ancak başkalarının aynalarında da kendimizi gördüğümüzde husumetlerimizi aşıp ortak tarihimizin bilincinde evrensel bir gelecek gerçekleştirebiliriz.
Tesadüfler sonucu doğru zamanda, doğru yerde olan, doğru kişileri efsaneleştirilerek yaratıyoruz tarihi yönlendirdiğini söylediğimiz kahramanlarımızı.
Asıl araştırılması gereken, neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen adamın grev yaptığı değil, neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir.
Alman psikiyatrist Wilhelm Reich
İnuit (Eskimo) tarihinde hiç savaş oldu mu acaba? Kan davaları dışında husumet çıktığında taraflar karşılıklı şarkılarla atışıyor ya da güreşe tutuşıyorlar. Ne rüzgâr tanrıları var ne de ulu yaratıcıları. Ne bir öbür dünya var cezalandırıldıkları ne de bu dünyada toprak uğruna savaş verip, mal mülk uğruna birbirlerini katlediyorlar. İnuit tarihi, ilgisini çekmiyor tarihçilerimizin. Bu iş antropologlara bırakmışlar.
Tarihimizde savaş dönemlerinden çok barış dönemleri, toplumların sulh içinde, toleranstan da öte hoşgörüyle yaşadıkları uzun dönemler var. Savaşlar, tarihimizde istisna olduğu için isimleri, tarihleri var. Aklımızda onlar kalıyor. Barış dönemlerinin adı bile yok. Tarihçiler savaşlara isim vermiş, barışa değil.
Bilginin tahrifatı kadar önemli olan bilginin erişebilirliği. Dünyamızda en çok başvurulan kaynak Google.
( )
En çok dikkati çeken, ilgili sayfa açıldığında ilk on sırada olanlar. Bilgilerin sıralanması, en çok hangilerine başvurulduğuna göre belirleniyor. Tarihte neyin önemli olduğunu Google’ın tekelinde! Bilginin, sıralamanın neresinde olacağı manipülasyona açık. O denli açık ki, kayıtları üst sıralara yükseltmekte uzmanlaşmış şirketler var.
Bin nüsha basılan bir kitabın bin kopyası var demektir.
( )
Kitaplar, bir düşüncenin, binlerce tasdikli noter vesikası gibi.
İngiltere, tren istasyonlarına, havaalanlarına, parklara, sokak köşelerine, alışveriş merkezlerine yerleştirilmiş 4.2 milyon kamerayla (her 14 kişiyr bir kamera düşüyor) dünyada vatandaşlarının davranışlarını en çok kaydeden, izleyen ülke. ( ) Son haber bu ülkede oturanların çöplerinin de denetleneceği.
Günlük yaşantımızın en doğal alışkanlıklarını kayda değer bulmalıyız.
( )
Bugün neye önem verdiğimiz tarihe bakışımızı da etkiliyor. 20. yüzyılın son çeyreğinde gündelik hayat, tarihçiler için birdenbire önem kazandı. Gel de şimdi Avrupa köylüsünün 9. yüzyılda nasıl yaşadığının malzemesini bul.
Gerçeği gerçekler tehdit eder
Sokrates iki bin yıl önce ‘kendini tanı’ demişti. Kendimizi tanıdıkça başkalarını tanımaz, küçümser, dışlar olduk. Biz olmayı tanımlarken ipin ucunu kaçırdık. ‘Biz erkekler” ‘Biz kadınlar’, ‘Biz Müslümanlar’ , ‘Biz aydınlar’, ‘Biz Amerikalılar’ diye kendimizi tanımlarken hepimiz ‘Biz’ olduğumuzu unuttuk. Önce doğaya saldırdık sonra birbirimize
Birkaç yıl önce, Çin’de kadınların aralarında geliştirdikleri özel bir alfabeyle, erkekleri dışlayarak yüzyıllardır haberleştiği ortaya çıktı. Kadınlar günlük tutmuş, mektuplasmış asırlar boyunca, erkeklerden gizli bir kadın tarihini kaydetmişler.
Ardında iz bırakmamak, yere basmadan yürümekten daha kolay.
” Tarihçiler,çelenksiz mezarlarında yatan uzun barış dönemlerinin insanlarına sırtlarını çevirmişler.Adlarını belleklerine,kitaplarının fihristlerine yerleştirmemiş,savaş çığırtkanlarını barış havarilerine tercih etmişler. ”
Çoğumuz, geçmişin elbiselerini günümüz terzilerinin dikmesini yadırgamadan kabullenmekle kalmayıp elbiselerimizi bedenimizden ayırt bile edemiyoruz.
Tarih; giydiklerimizin, bize giydirilenlerin, üstümüzdekileri yenileyip değişmemiş sandığımız eskilerimizi sandıklardan çıkarıp tekrar giyinmemizin öyküsü
Ayni olaya farklı bakılabileceği binlerce yildir bilinmiyormus gibi, postmodernizm adi altinda göreceliği kutsamamizla ölçülerimizi sasirdik
Tarihe, kazananlarla kaybedenler arasında ilelebet sürecek, güçlünün zayıfı ezdiği bir bir çatışma olarak bakıyoruz. Günümüzden geriye doğru baktığımızda yaşanan uzun barış süreçleri yerine binbir tesadüfün yanyana gelmesinden patlayan savaşlara bakıyoruz.
Yalanların somut temsilcisi olan kahramanlar, tutsaklık arzumuzun kanıtıdır. Özgür yaşamaya cesaret edemediğimizden, bu işi tapındığımız kahramanlara havale ederiz. Kahramanlar içimizdeki totaliterizmin karakteristik örnekleridir. Onlar aynı zamanda totaliter yönetimler içinde vazgeçilmezlerdir Totaliter bir toplum, kahramansız var olamaz. Özgür bir toplum kahramanlarla var olamaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir